Allah Celle Celalühü Ne Demektir?
Cll kökü, celal kelimesi Kuran’da iki kez geçmektedir. Ayrıca her namazdan sonra bize öğretildiği gibi “Allahümme entesselam ve-minkesselam tebarekte ya zelcelal-i vel-ikram” demekteyiz. Aslında Kuran’da olmayan deyim ve cümlelerin gramersel güvenirliği zayıftır. Yine de ne dediğini anlamaya çalışmak gerekir.
Ben de ne dediğimi celal kelimesini araştırana kadar anlamamıştım. Fakat araştırdığımda günümüzdeki tanımlamaların tatmin edici olmadığı hissine kapıldım. Daha da araştırma gereğini hissettim. İlginç bir sonuca ulaştım.
Araştırmam esnasında çoğu insanın “celal sıfatına” büyüklük, azamet, hiddetlilik, hışım anlamı verdiklerini gördüm. Hatta “celallenmek, hiddetlenmek” diye bir deyim bile kullanıyorlardı. Oysa Kuran’da büyüklük, azamet, hiddet anlamlarını içeren başka kelimeler vardı.
Bu durumda biz her namazdan sonra “ Ey Allah’ım sen barışsın, barış da sendendir. İkram ve hiddet sahibi sen uygun ve kullanışa hazır hale getirensin” mi? demiş oluyorduk. Hiddet içeriği de olması tuhaf! Çünkü Allahın ğazab sıfatı zaten Kuran’da mevcuttur.
Tabii ki tuhaf değil (miş).
Araştırmalarım sırasında bütün orta doğuya yayılmış olan Akkad kültürüne ait kelimeler dikkatimi çekti. Akkadça calâtu korku, ürperti, callu polis, calu sürgün anlamındaydı. Türkçe cellat kelimesi ise Arapça cellad yani suçlu infazı yapan kişi demekti. Arapça cellad ise cild (deri) kelimesinden türetilmiş “kırbaçlayıcı” demekti. Kuran’da adı geçen ve Davut tarafından öldürülen asi kişinin adı Calut idi fakat calut kelimesinin kökü cwl idi ve çok dolaşan anlamına geliyordu. Sanki birileri Orta Doğu ve Orta Asya’ya yayılmış antik Akkad kültüründen etkilenmişti.
Araştırdığımda, C-l-l kökünün ise eski Arapça kaynaklarda “kapsam, kapsamak, kaplamak, içermek, kapasite anlamında tanımlanmış olduğunu gördüm. Yani celle fiili: kapsama, içerme; celal mastarı: kapsam, kapasite demekti.
Kuran’da geçen ihata kelimesi ise “etrafını çevrelemek, kuşatmak” anlamındadır. Kapsam ve kapasite ise içerik demektir. İhatada bir şeyin dış sınırı ifade edilir. Sınırlandırma vardır. Kapsam ve içerik ise sınırlar içinde bulunan şeylerdir. Hatta bir sınır bile olmayabilir. Denizler Dünya’yı ihata eder fakat Dünya denizlerden ibaret değildir. Karaları, magması, çekirdeği vardır. Karalar, denizler, magma, çekirdek ise Dünya’nın kapasitesi içindeki kapsamı, içeriğidir. Bilgi ve beceri içeri de bunun gibidir.
Kapsam veya kapasite sahibi olmak ne demektir?
Kapasite sahibi olmak: Türkçede halinden tam memnunluk mutluluk hali olarak tanımlanabilir. İngilizce ise contentment: Maksimum kapasiteye ulaşmanın verdiği, halinden memnunluk durumudur. Bir insan için bulunduğu fiziksel ve ruhsal durumdan hoşnut olma duygusudur. Bu duyguya sahip olan kişi kendini kaygı, ihtiyaç veya arzu duygularından arınmış hisseder. Sevinç ve mutluluk kavramlarına kıyasla daha kendi halinde bir hoşnutluk halidir. Kişiyi rahatsız edecek kuvvetler azaltılmış ve bir denge haline ulaşılmıştır.
Sonsuz kapasite sahibi Allah için tanımlamak gerekirse: Tam olarak dolu olma hissi, mutlak huzur, mutluluk ve hiçbir şeyin kaygısına sahip olmamak, mutlak doyum halidir. Çünkü kapsanacak başka hiçbir şey ve kavram kalmamıştır. Sonuçta mutlak bir ihtiyaçsızlık, mutluluk ve huzur sahibi olmaktır.
Burada hemen şunu belirtmek gerekir. Samed (Allah’ın isimlerinden biridir.) kelimesi: Kendi kendine yeten, bu nedenle başkasına ihtiyacı olmayan demektir. Hiç kimseye ihtiyacı olmayan zengin bir kişi hırslı, mutsuz ve huzursuz olabilir. Bu nedenle daha zengin olmak isteyebilir. Ya da farklı bir şey isteyebilir. Celal özelliği ise bütün özellikleri kapsar ve içerir. Bu nedenle mutlak bir mutluluk, huzur ve tatminlik vardır. Asla bir şeye ihtiyaç duymaz. Ayrıca celal sıfatı Allah’ın sıfatlarının da sonsuz olduğu anlamına gelir.
Bu bulgulara göre:
“Allahümme entesselam ve-minkesselam tebarekte ya zelcelal-i vel-ikram” demek şu anlama gelmektedir:
“ Ey Allah’ım sen barışsın, barış da sendendir. Sonsuz kapasite (mutlak mutluluk, huzur, doygunluk) ve cömertlik sahibi, sen uygun ve kullanışa hazır hale getirensin.
Bu nedenle aşağıdaki ayetlerin mealleri de şu şekilde olmalıdır.
Rahman suresi 27. Ayet:
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ (27)
Ve rabbinin sonsuz kapasite (mutlak mutluluk, huzur, doygunluk) ve cömertlik sahibi özelliği bakidir.
Rahman 78:
تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ (78)
Sonsuz kapasite (mutlak mutluluk, huzur, doygunluk) ve cömertlik sahibi Rabbi’nin ismi uygun ve kullanışa hazır hale getirdi (potansiyel kıldı).
Böylece “Allah celle celalühü” demek: Kendi sonsuz kapasitesini (mutlak mutluluk, huzur, doygunluk) kapsamış olan Allah demektir. Yani bütün sıfatları ile mutlu ve huzurlu olmak için hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, eksiksiz Allah demektir.
Bu bilgilerin ışığında "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim (bilinmeye muhabbet ettim) ve kâinatı yarattım." Kutsi hadisinin uydurma olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır. Çünkü Rahman 27. Ayette Allah’ın kalıcı (baki) özelliğinin celal (sonsuz kapasite, mutlak tatmin, doyum) ve ikram (cömertlik) özelliği olduğu anlaşılmaktadır. Dahası 78. Ayetten yaratmanın temelinde de celal ve ikram özelliğinin olduğunu görüyoruz.
Celal özelliği ile mutlak mutluluk, huzur ve ihtiyaçsızlık sahibi olduğundan bir şeyi yaratmak için ona ihtiyaç duymadığını anlıyoruz. Bu durumda yaratmanın nedeninin ikram yani cömertlik sıfatı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yine her şeyin yok olması ile Allah’ın celal ve cömertlik özelliği devam etmektedir. Yani Allah her şeyin yok oluşu ile herhangi bir ihtiyaç içine düşmemekte, hiçbir özelliğini kaybetmemektedir. Yine mutlak huzur, mutluluk ve tatmin içindedir. Cömertlik sıfatı da devam ettiğinden tekrar tekrar ikram edebilir. Yeni kâinatlar, mahlûklar yaratabilir. Kısacası yaratmasının ihtiyaç sebebi yoktur.
Oysa yukarıda bahsi geçen güya kutsi, güya hadis denen cümlelerde “bilinmek istemek” gibi bir ihtiyaç söz konusudur. Böyle bir cümle ne kutsal nede hadis olabilir.
Doğrusunu Allah bilir.