Musa Ve Firavun Zamanı
Hz. Musa'nın ne zaman yaşadığı daima büyük merak konusu olmuştur. Müslümanların çoğu ise Kuran’daki bilgileri araştırmadan muharref Tevrat’tan aktarılan bir takım bilgilerle Hz. Musa’nın yaşadığı dönemi M.Ö. 1200-1400 gibi kabul etmişlerdir. Oysa Kuran’da anlatılanları ve tarihi bilgilerimizi bir araya getirdiğimizde Musa’nın yaşadığı tarihi tamamen saptayabiliyoruz.
Bu amaçla Kuran’da konu ile ilgili ayetleri tarihi bilgiler ışığında anlamaya çalışalım.
Araf suresi 133.ayet: Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
Tarihte eski Mısır’da böyle bir olay mevcut mudur?
İpuwer Papirusu denen ve şimdi Hollanda da müzede bulunan Eski Mısır’a ait bir papirüsta bu bilgiler mevcuttur. Hatta burada kutsal bir kişiden bahsedilmektedir. Bu kişi Musa tanımına çok uymaktadır. Kullanılan dilden bu papirüsü yazanın olaya şahit olduğu anlaşılmaktadır. Tarihlendirme çalışması sonunda bu papirüsün M.Ö. 1850-1600 yıllarına ait olduğu saptanmıştır.
Bu belgeye göre Musa bu tarihlerde yaşamış olmalıdır.
Araf suresi 137: Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.
Araf suresi 138. ayet: İsrailoğulları’nın denizden geçmelerini sağladık. Puta gönülden tapan bir millete rastladılar. «Ey Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap» dediler, Musa: « Doğrusu siz bilgisiz bir milletsiniz, bunlar yok olacaklar ve işledikleri boşa gidecektir» dedi [138-9].
Bu ayetlerden İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıktıktan sonra Mısır’a başka birilerinin hakim olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda ki ayetlerden ezilen halkın o memleketin doğularına ve batılarına mirasçı olduklarını fakat İsrailoğulları’nın denizden geçirilip başka bir memlekete geldiklerini anlıyoruz. Memlekete mirasçı olanlar Hiksoslardır.
Hiksoslar M.Ö 1650-1530 yılları arasında Mısır deltasını ele geçiren ve orada feodal krallıklar kuran Sami ırkına ait toplumlardır. Bu insanlar daha önce Mısırlı firavunların emrinde çalışan işçiler olmasına rağmen firavun iktidarı zayıflayınca kendi krallıklarını kurmuşlar ve deltada 130 yıl boyunca hükümranlık kurmuşlardır. Kuran’da bu hükümranlıklardan bahsedilmektedir. Öyleyse Musa bunlarla birlikte yaşamış ve sonrasında ülke tamamen bu insanların egemenliğine geçmiştir.
Şuara 17:
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.» [17].
Araf suresi 109-110:
Firavun milletinin ileri gelenleri, «Doğrusu bu bilgin bir sihirbazdır, sizi memleketinizden çıkarmak istiyor» dediler. Firavun: «Ne buyurursunuz?» dedi.[109-10].
Taha 47: Hemen gidin de Firavun’a deyin ki: «Biz Rabbinin (sana gönderilen) elçileriyiz. Artık İsrailoğulları’nı bizimle gönder, onlara azap etme; biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik. Selam doğru yolda gidenleredir.»[47].
Kasas 76: Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: «Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.»[76].
Yukarıdaki ayetlerden Musa’nın İsrailoğullarını kendisi ile beraber göndermesini istediği anlaşılmaktadır. Oysa Firavunun yanındakiler “sizi yerinizden yurdunuzdan etmek istiyor” diyerek bir takım İsrailoğullarına öğüt vermektedirler. Muhtemelen bu İsrailoğulları beylikler, ayrıcalıklar edinmiş Hiksoslardır. Karun da bu Hiksoslulardan biridir. Bu durum yani Hiksos hakimiyeti kısmen de olsa Musa zamanında mevcut olduğunu göstermektedir. M.Ö. 1620 yılında hüküm süren Hiksosların 2. Kıralının isminin de Khyan, Khian veya Khayan olması da ilgi çekicidir.
Araf 134:
وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَامُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (134)
Toz başlarına çökünce, «Ey Musa! Rabbine, sana verdiği ahde göre bizim için yalvar. Bizden azabı kaldırırsan sana, and olsun ki, inanacağız ve İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz» dediler [134].
Ayetin orijinalinde geçen” riczen” kelimesi pislik, kir, toz anlamlarına gelmektedir. Yani başlarına volkanik toz yağmıştır.
Burada ise Firavun ve halkının üzerine toz yağmıştır. Bu toz onlara çok zarar verdiği için Musa’ya gidip “rabbin bu tozu kaldırsın” demişlerdir. Bu durum bize Musa halen Mısır’dayken toz yağmaya başladığının göstergesidir. Peki, bu zaman hangi tarihlere denk gelmektedir?
Tarihteki büyük volkanik patlamalardan biri de Girit’de ki Minos uygarlığını yok eden Thera patlamasıdır. Bu patlamanın tarihi M.Ö 1646-1600’dür ve seri patlamaları ifade etmektedir. 1628-18 tarihleri ise iklim değişikliklerinin belirginleştiği ve Kuzey Yarım kürede yaz aylarında bile don olduğu tarihlere denk gelmektedir. Bu bilgileri, Çin kaynaklarından, kutup buzul tabakaları ve ağaç gelişimi ile tarih belirleme araştırmalarından biliyoruz.
Bakara 57:
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (57)
Toz bulutu ile sizi gölgelendirdik, çöl türüfü ve bıldırcın indirdik, «Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin» dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı [57].
Bu ayetten ise Musa ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıktıktan sonra Arabistan çöllerinde bulundukları bir dönemden bahsedilmektedir. Bu dönemde toz bulutu onları yakıcı Güneş ışınlarından korumaktadır. Ayrıca sadece serin bahar aylarında yetişen çöl türüfü serin ve yağışlı hava nedeni ile çok bol yetişebilmektedir. Yine göç eden bıldırcınlar toz bulutu nedeni ile yere düşmektedir. Bu da bize bu dönemin M.Ö. 1628 den sonraki bir dönem olduğunu düşündürmektedir. Öyleyse Mısırdan çıkış zamanı M.Ö. 1628’ den hemen önce olmalıdır.
Bakara suresi 59.ayet: Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir toz indirdik.
Bu ayette ise İsrailoğulları Kudüs şehri yakınlarında bu günkü Filistin’de bulunmaktadırlar. Bu dönemde de başlarına volkanik toz yağmıştır. Tarih M.Ö 1600’ler olmalıdır. Yani bu tarih de İsrailoğulları Girit adasının doğusunda bulunduklarından volkanik patlamanın tozu tepelerine yağmıştır. Thera volkanının son püskürmeleriniz tozu başlarına yağmış olmalıdır.
Bakara 58: Hani bir zamanlar «Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve «Hıttatün» deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız» dedik [58].
Bu ayette geçen “Hıttatün” kelimesi Hititli demektir. Hititlerin Filistin bölgesini işgali ise Hitit kralı 1. Mürşili (M.Ö. 1620- 1590) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Tarihi kaynaklardan ise en dikkati çekici olan Artapanus (Artapanus of Alexandria )’un Musa hakkında yazdıkları bilgilerdir. Artapanus M.Ö. 300’lerde Mısır’da yaşamış bir Yahudi tarihçidir. Artapanus’un verdiği bilgilere göre Musa M.Ö. 1700’lerde doğmuştur. Musa’nın doğduğu dönemdeki firavun Chaneferre (Khaneferre Sobekhotep IV) dir. Bu firavun on yıl hüküm sürmüştür. Musa’nın Mısırdan çıkış esnasında 80 yaşında olduğu söylenmektedir. Bu da Mısır’dan çıkış tarihinin M.Ö. 1620-1630 tarihleri arasında olması gerektiğini düşündürmektedir. Bu bilgi de Musa’nın Mısırdan İsrailoğulları ile çıkışı zamanındaki firavunun Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII olduğunu göstermektedir. Çünkü bu firavun M.Ö. 1645-1629 yılları arasında firavunluk yapmıştır. Yine Musa’nın dönemindeki firavunun bu kişi olduğunu düşündüren başka bir bilgi de şudur:
Yunus 92. Ayet :
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ (92)
«Artık bugün senin kadavranı, kalıntını dışlayacağız, Tâ ki, senin haleflerine bir ibret olasın. Ve şüphe yok ki, insanlardan birçokları bizim ayetlerimizden elbette gâfillerdir » [92].
Bu ayette iki kelimeye dikkat etmek gerekir. Birincisi “necceyke” kelimesidir. Necceyke kelimesi “seni çok kez kurtardık” olarak çevrilmektedir. Oysa Kuran’da kurtuluş kelimesi “fwz” dir. Ncw kelimesi ise dışlamak, hariç tutmak, ayrı tutmak, kaçmak, kaçınmak, sakınmak, sakındırmak demektir. Necve ise başkalarından sakınarak, baş başa konuşmadır.
İkinci kelime ise “bedenike” kelimesidir. Bedenike “vücudun” olarak çevrilmektedir. Oysa Kuran’da vücut anlamına gelen kelime “ceset”, ölü beden anlamına gelen kelime “sewt” kelimesidir. Beden kelimesi karkas, kalıntı anlamında olup “ölü vücut, ölü gövde” anlamına da kullanılmaktadır. Vücut kelimesi ise Kuran’da “bulmak, hazır bulunan şey” anlamındadır. İbranicede ise beden “form, figür” anlamına gelmektedir. Bu anlam stele tanımı ile uyuşmaktadır. Stele figürler içeren dikili taşlardır. Antik Mısır’da steleler mezarların üzerine dikilen ve ölünün ruhunun bu yaşam ve diğer yaşam arasında kapı görevi gören yapılar olarak inanılmıştır. Yani bir çeşit vücuttur.
Ayette “senin haleflerine bir ibret olasın” ifadesi vardır. Burada “senden sonra firavun olanlar” denmektedir. Peki, kendinden sonra gelen Mısır toplumu ve firavunlara ibret olan bir firavun var mıdır?
Evet vardır.
Bu firavunda Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII’ tir, çünkü Karnak’ta ki bir tapınakta bu firavuna ait olan bir stele, inşaat kalıntısı içinde bulunmuştur. Bu steleda bu firavunun hükümdarlığının 4. Yılında kendini Antik Mısır yaratılış mitolojisindeki yaratıcı tanrı Atum’un selden ortaya çıkması gibi bir tören yaptığı ve bunu bir stele haline getirdiği anlaşılmaktadır. Yani kendini yaratıcı tanrı Atum ile bir tutmaktadır (The Inundation Stela of Sebekhotpe VIII, Egyptian story of the creation Heliopolis, Thebes). Oysa antik Mısır’da firavunların yalnızca tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edilmektedirler. Bulunan bu stelenin daha sonra bir yapıda, parçalar halinde dolgu malzemesi olarak kullanıldığı saptanmıştır. Yani bu firavundan sonraki firavunlar kendini yaratıcı tanrıyla bir tutan bu firavunun stelesine parçalayıp yapı malzemesi olarak kullanmışlardır. Bu bulgu kendinden sonra gelen firavunların Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII’ sevmedikleri ve saygı duymadıkları anlamına gelmektedir. Bundan sonrada kendini Atum gibi ilan eden bir firavun da bilinmemektedir.
Bu durumu aşağıdaki ayetlerden de anlayabiliriz.
Kasas 38:
Firavun: «Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman! Benim için, toprak üzerine bir ateş yak, tuğla hazırlayıp bana bir kule yap; çıkar belki Musa’nın tanrısını görürüm. Doğrusu onu yalancılardan sanıyorum» dedi [38].
Naziat 24:
(Firavun) «Sizin en yüce rabbiniz benim» dedi [24].
Naziat 17:
«Firavun’a git; doğrusu o haddi aşmıştır.» [17].
Taha 24:
«Firavun’a git, doğrusu o haddi aşmıştır.»[24].
Duhan 24:
Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur [24].
İsrailoğullarına işkence eden firavunlar bu firavundan öncede vardır. Fakat onların hesabı hemen bu şekilde yani suda boğularak olmamıştır. Fakat Sobekhotep VIII’ün ölümü suda boğularak olmuştur. Bu bilgi Firavunun neden başka yollardan öldürülmediğini, neden boğularak öldürüldüğünü açıklamaktadır. Çünkü antik Mısır dininde yaratıcı tanrı Atum veya Amon sudan çıkarak kendini yaratmıştır. Daha sonra ise diğer her şeyi ve kutsal olanları yaratmıştır. Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII ise stelesinden de anlaşıldığı gibi kendini Yaratıcı Tanrının yerine koymuştur. Muhtemelen Musa ona tanrı’nın peygamberleri olan Wadjet (Kobra yılanı) ve Nekhbet (Akbaba) (ki Firavunların velisi sayılırlar) şeklinde geldiğinde itaat etmemiştir. Çünkü kendini yaratıcı tanrı Atum veya diğer adıyla Amon gibi görmektedir.
Doğrusunu Allah bilir.