MERYEM SÜRESİ 26. AYET
Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).
1. | fe | : böylece, artık |
2. | kulî | : ye |
3. | veşrebî (şeribe) | : ve iç : (içti) |
4. | ve karrî aynen | : ve gözün aydın olsun |
5. | fe immâ | : fakat, eğer, ama |
6. | terayinne | : görürsün |
7. | min el beşeri | : beşerden |
8. | ehaden | : bir kimse |
9. | fe | : o zaman |
10. | kûlî | : (sen) söyle |
11. | in-nî | : muhakkak ben |
12. | nezertu | : adadım, nezrettim |
13. | li er rahmâni | : Rahmân'a |
14. | savmen | : oruç (konuşmama orucu) |
15. | fe len ukellime | : bu sebeple asla konuşmayacağım |
16. | el yevme | : bugün |
17. | insiyyen | : ins, insan |
«Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım» de
Tabii ki bu mealde ve diğer meallerde birkaç nokta dikkati çekiyor.
Birincisi:Hem konuşmama orucu adadığını söyleyen birisi nasıl konuşabilir.
İkincisi: Konuşmama orucu nedir?
Üçüncüsü :Neden Allah Hz. Meryem'e böyle bir tavsiyede bulunuyor? Bunun hikmeti sebebi nedir?
Birincisinin cevabı: Kul sözcüğü daha geniş anlamlıdır. Sadece ağızdan söz söylemek değildir. Aynı zamanda işaret dilini de içerir.
Ukellime sözcüğü ise ağızdan sesli kelimelerle konuşmak demektir.
Yani konuşmadan işaretle derdini anlat denmektedir.
Yukarıdaki Arapça dil bilgisi sayın Hocam Lütfi Hocaoğlun'dan edinilmiştir.
İkincinin cevabı: Aslında konuşmama adağı dediğimiz şeyi biz Türkçede “sessizlik yemini” diye biliyoruz.
Hz. Zekeriyya kısasından da biliyoruz ki konuşmama adağı vardır. Bu uygulama sadece Yahudi kavmine özgü değil Roma toplumunda da vardır.
Sessizlik adağı çok uzun süre konuşmadan hayatını sürdürmektir. Diğer insanlar ile ancak işaretler yolu ile iletişim kurmaktır. Bu uygulama İslam dininde olduğu gibi Hristiyanlık'da , Hinduizim'de, Budizim'de de vardır. Pisagor da öğrencilerine sessizlik adağını sıkıca uygulamıştır. En belirgin uygulamalardan biri “Tapınak Bakireleri” denen Roma imparatorluğunda çok yaygın bulunan “Vesta Bakireleri”nde vardır.
Sessizlik adağı uygulayan insanlar iletişim için birtakım işaretler kullanmaktadırlar. Buna kısaca işaret dili denmektedir.
İşaret dilinin Hıristiyan manastırlarında 10. yüzyıldan itibaren kullanıldığı bilinmektedir(Monastic sign languages).Kökeni tapınak bakirelerine kadar uzanmaktadır. Bu gün kullanılan sağır ve dilsiz alfabesi gibidir. Fakat Kur’an-ı kerimde bu uygulamanın daha da eski olduğunu öğreniyoruz. Hz. Zekeriyya üç gün boyunca tapınakta diğerleri ile işaret yolu ile konuşmuştur. Muhtemelen bunu Hz. Meryem’e de öğretmiştir.
Üçüncü sorunun cevabı: Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Kudüs ve civarı Roma imparatorluğunun işgali altındaydı. Hz. İsa sadece Yahudilere değil Romalılara da peygamber olarak gelmiştir.
Burada şunu bilmek gerekir. O dönemde Roma inancında en belirgin inanışlardan biride Vesta Bakireleri dir. Yani Tapınak Bakireleri.
Vesta Bakireleri (sacerdos Vestalis) Antik Roma'da aile tanrıçası Vesta'nın kutsal bakire rahibeleriydiler. Birincil görevleri Vesta'nın Forum Romanum da, Vesta tapınağında bulunan kutsal ateşini korumaktı. Vestalık büyük bir onurdu ve bu rolü üstlenen kadınlara büyük ayrıcalıklar sağlanırdı. Bu rahibeler sesizlik ve iffet yemini ederlerdi. Roma mitolojisinde Spurius Tarpeius'un kızı Tarpeia hain bir Vesta Bakiresiydi. Mars'ın tecavüzüne uğrayan ve Romulus ve Remus'a hamile kalan Rhea Silvia Vesta Bakirelerine örnek olarak gösterilir. Pompeii'deki "Vestalar Evi"nin keşfi 18. ve 19. yüzyılda Vesta Bakirelerini popüler bir konu haline getirmiştir.
Bu inanç ve tapınaklar M.Ö. 717 den M.S.394 yılına kadar devam etmiştir. Fakat daha önceki mitolojilerde de vardır.
Vesta Bakireleri çok kutsal kabul edilirlerdi. Çünkü Roma imparatorluğunun ocağı (evi) sayılan tapınaktaki kutsal ateşin devamını sağlarlardı. Bakirelere saygısızlığın büyük uğursuzluk getireceğine inanırlardı. Onlar şehrin ve devletin koruyucu melekleri gibi kabul edilirlerdi. Altı ve on yaşları arasından ergenliğe ermemiş asil ailelerden seçilirlerdi. Otuz yıl boyunca tapınakta hizmet ederlerdi. İstedikleri takdirde hizmetlerinin sonunda evlenebilirlerdi. Bir Vesta Bakiresi ile evlenmek çok onurlu bir evlilikti.
İdama mahkum olmuş birisi bir Vesta Bakiresi görse hayatı bağışlanırdı.
Fakat bir Vesta Bakiresi iffet veya sessizlik yeminini bozarsa diri diri toprağa gömülürdü.
Diğer kadınlar yılın belli günlerinde tapınağa girer ve gebe bir ineğin karnından alınmış bir buzağıyı adak olarak sunarlardı.
İşte böyle bir dönemde Hz. Meryem de Anne karnında Allah'a adanmıştır. Fakat annesi ve babası onun kız doğduğunu görünce çok üzülmüşlerdi. Fakat daha sonra Hz. Zekeriyya’nın himayesine verilmiş ve hayatını Yahudi tapınağında zikir ve ibadetle geçirmiştir. Ve Hiçbir erkek eli değmeden hamile kalmış; Hz. İsa’yı doğurmuştur. Ayet bu olaydan hemen sonrasını anlatmaktadır.
Allah'n bu ayetteki tavsiyesini Hz. Meryem'in karşılaşacağı kişilerin de bilmesi ve idrak edip ders alması gerekir. Bu tavsiye sadece muhatap olmama anlamında değildir. Karşındaki kişilere çok önemli mesaj vermektedir. Ayetten Meryem'in karşılaştığı kişilerin de işaret dilini bildiğini anlaşılmaktadır.
Bu davranış ile Hz. Meryem adeta şöyle demektedir:"Hani sizin bildiğiniz, kutsal, iffetli ve mucizevi şekilde doğum yapan Vesta Bakireleri var ya işte ben de gerçekte öyle biriyim"
Bir sonraki ayetlerde şöyle anlatılmaktadır:
Meryem suresi:27
Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!
Meryem suresi:28
Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi
Meryem suresi:29
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. «Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz?»[29]
Beşikteki çocuk konuşunca Hz. Meryem'in doğru söylediği ve Aynen bir Vesta Bakiresi gibi olduğu ispatlanmıştır.
Bu ayette Hz. Meryem’e Allah sessizlik adağı adadığını diğer insanlara işaret dili ile anlatmasını ve kendinin de Vesta Bakireleri gibi masum olduğunu ve bu doğumun mucize olduğuna inanmalarının gerektiğini göstermiştir.
Çünkü karşısındaki insanlar Vesta Bakirelerinin konuşmama adaklarının olduğunu ve iffetli , kutsal bakireler olduklarını biliyor ve inanıyorlardı. Bu nedenle eğer samimi iseler Hz. Meryem’e de inanmaları gerekirdi. Bu da Romalı Yahudi ve Romalı kadınlar için bilinmedik işaret ve durum değildir. Çünkü kendi dinlerinde böyle bir kavram vardır.
Allah burada toplumu bilmedikleri bir kavramla değil çok iyi bildikleri bir inanışın gerçeği ile sınamıştır.
Ayrıca Hz. Meryem bir Yahudi dir. Yahudilikte zinanın cezası recm dir. Yahudiler Hz. Meryem'e inanmadıkları ve O nun zina suçu işlediğini düşündükleri halde ona dokunamamışlardır. Bunun muhtemel sebebi Hz. Meryem'in Romalılar tarafından Bir Vesta Bakiresi gibi kabul edilmiş olması olabilir.
Bildikleri ve kabul ettikleri bir kavramın gerçeğinin gelmesi aynen Arapların İslam dini gelmeden önce “Eğer bize kitap indirilir ise biz diğer milletlerden daha doğru yolda oluruz” demeleri gibi dir. Nihayet istedikleri gelince ona tabii olmamışlardır.
Yahudi ve Roma toplumuna da bildikleri ve inandıklarını iddia ettikleri bir gerçek gelince çoğu ona iman etmemişlerdir.