Kuran’da Bulut Kelimesi
Kuran’da geçen iki adet bulut kelimesi bulunmaktadır. Oysa birçok mealde bulut kelimesi olmamasına rağmen bazı kelimeler bu şekilde çevrilmektedir.Kuranda geçen ve bulut anlamı taşıyan kelime kökleri şunlardır: Gamam (غمم), Shb (سحب ).
Aşağıda bu kelime köklerinin semitik dildeki akrabalığı ve anlamları verilmiştir.


Ğamam kelimesi daha çok keder, üzüntü, peçe, saklamak anlamına gelmektedir. Kuran’da ise üzüntü anlamında yani Türkçedeki “başında karabulut dolaşmak” deyiminde olduğu gibi veya toz, kül bulutu şeklinde kullanılmıştır.
Volkanik bulut (gamam)
Volkanik bulut (gamam)
Toz bulutu (gamam)
Bu ayetler şunlardır:
Bakara suresi 57. Ayet: Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
Sizi bulutla gölgelendirmiştik. Rızıklandırdığımız tertemiz şeylerden yiyin diye size kudret helvasıyla bıldırcın indirmiştik. Onlar, zulmü bize etmediler, kendilerine ettiler.
Bakara 210: Hel yenzurûne illâ en ye’tiyehumullâhu fî zulelin minel gamâmi vel melâiketu ve kudiyel emr(emru), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).
Yoksa onlar, Allah'ın, bulutların gölgelerinde, meleklerle gelivermesini ve işlerinin olup bitivermesini mi gözetirler? Halbuki bütün işler, döner, Allah'a varır. (Burada özellikle Tevrat’ta sürekli Allah'ın bulut içinde gelip Musa ile konuştuğu yazıldığından böyle bir beklentinin yersiz olduğu ifade ediliyor).
Araf 160: Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahy ettik. (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Furkan 25: Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ(tenzîlen).
O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
(Buradaki gamam nebula gibi bir gök cismi olabilir!)
Atbaşı bulutsusu, gamam (nebula, uzay bulutu)
Bulut anlamı taşıyan ikinci kelime Shb kökü (sürüklenen anlamında olan) ile olan kelimedir. Bu kelimelerin geçtiği ayetler: (Yağmurla ilgili olduğu anlaşılacaktır).
Bakara 164: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe(dâbbetin), ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.
Araf 57: Ve huvellezî yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih(rahmetihi), hattâ izâ ekallet sehâben sikâle suknâhu li beledin meyyitin fe enzelnâ bihil mâe fe ahrecnâ bihîmin kullissemerât(semerâti), kezâlikenuhricul mevtâ leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz. Derken onunla türlü türlü meyveleri çıkarırız. İşte ölüleri de öyle çıkaracağız. Ola ki ibretle düşünürsünüz.
Rad 12: Huveellezî yurîkumul berka havfen ve tamean ve yunşius sehâbes sikâl(sikâle).
O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.
Nur 40: Ev ke zulumâtin fî bahrin lucciyyin yagşâhu mevcun min fevkıhî mevcun min fevkıhî sehâb(sehâbun), zulumâtun ba’duhâ fevka ba’d(ba’dın), izâ ahrace yedehu lem yeked yerâhâ ve men lem yec’alillâhu lehu nûren fe mâ lehu min nûr(nûrin).
Yahut da derin bir denizi kaplayan karanlıklara benzer; onu bir dalgadır, sarmıştır, üstüne bir dalga daha gelir, daha üste de bulut çökmüştür, karanlıklar, karanlıklar üstüne yığılmıştır, öylesine ki elini çıkarsa onu bile nerdeyse göremez ve Allah, kime nur vermemişse artık bir nur yoktur ona.
Nur 43: E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec'aluhu rukâmen fe teral vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr(ebsâri).
Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak.
Neml 88 : Ve terel cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merres sehâb(sehâbi), sun’allâhillezî etkane kulle şey’(şey’in), innehu habîrun bimâ tef’alûn(tef’alûne).
Dağları durgun sanırsın, halbuki bulutların tekrarlandığı gibi tekrar etmektedir. Her şeyi sapasağlam yaratan ALLAH'ın sanatıdır. O, yaptıklarınızı bilendir.
Rum 48: Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebsutuhu fîs semâi keyfe yeşâu ve yec’aluhu kisefen fe terel vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), fe izâ esâbe bihî men yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).
Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah, onları dilediği gibi, yayar ve parçalar. Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün. Onu kullarından dilediklerine uğrattığı zaman bir de bakarsın sevinirler.
Fatır 9: Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr(nuşûru).
Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.
Tur 44: Ve in yerev kisfen mines semâi sâkıtan yekûlû sehâbun merkûm(merkûmun).
Gökten düşmekte olan parçalar görseler, “Bunlar, üst üste yığılmış bulutlardır” derler.
Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi sehab kelimesi isim olarak yağmur bulutu demektir.
Burada üç ayetten daha bahsetmek gerekir. Çünkü bu ayetlerde bulut kelimesi olmadığı halde meallerde bulut anlamı verilmektedir.
Ahkaf 24: Fe lemmâ reevhu âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ âridun mumtırunâ, bel huve mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun elîm(elîmun).
O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hûd, “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır” dedi. (Yanlış çeviri).
Doğrusu: Onu vadilerine doğru yayılan bir belirti olarak gördüklerinde dediler ki: Bu bize yağış getiren belirtidir”. Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır”
Nebe 14: Ve enzelnâ minel mu’sırâti mâen seccâcâ(seccâcen).
Ve o sıkıştıranlardan şarıl şarıl bir su indirdik [14 Elmalılı Hamdi].
Bazı meal yapanlar bu ayette geçen ve sıkıştırılan anlamına gelen musırat kelimesini bulut olarak çevirmişlerdir.
Ayrıca Vakıa suresi 69. Ayet: E entum enzeltumûhu minel muzni em nahnul munzilûn(munzilûne).
Bu ayette geçen el muzni kelimesi ise bütün meallerde bulut şeklinde tercüme edilmektedir. Oysa el muzni karışım, çözelti, solusyon demektir.
Meal şöyle olmalıdır: Onu karışım (çözelti) olarak indiren siz misiniz, yoksa indiren biz miyiz?



Bu anlamı bir sonraki ayet pekiştirmektedir.
Vakıa 70: Lev neşâu cealnâhu ucâcen fe levlâ teşkurûn(teşkurûne).
Dileseydik onu tuzlu, acı bir su hâline getirirdik, hâlâ mı şükretmezsiniz?
Yağmurun tetiklenmesi için toz zerreleri gereklidir. Ayrıca yağmur suyu sanıldığı gibi saf su değildir. Aslında içinde değişik oranda klor, sülfat, demir, çinko, mangan, vb. gibi eser elementler, bazı amino asitler ve bitkiler için gübre olan nitratlar bulunur. Yani yağmur suyu bir çözelti, bir karışımdır ( Rainwater Chemistry Across the United States, .ekoloji.com.tr/resimler/40-4.pdf).
Doğrusunu Allah bilir.