Tevbe Sûresi-56
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
***
فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ (129)
***
فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ (129)
(FaEiN TaValLaV FaQUL XaSBiYa elLAHU LAv EiLAvHa EilLAv HuVa GaLaYHı TaVakKaLTu Va HuVa RabBu eLGaRŞı elGaJIyMı)
“Tevelli ederlerse Allah bana hasib olur. Kendisinden başka ilâh yoktur, O’na tevekkül ettim ve O azim arşın rabbidir.”
Bundan önceki âyette müslimlere hitap etmiş, size bir resul gelmiştir demiştir. O resulün müminlere rafetli ve merhametli olduğunu bildirmiştir. Sadece haber mahiyetinde olan bu âyetten sonra hazf edilmiş âyet vardır. O da sizin ona itaat etmenizdir. Allah aziz ise onun sözünü dinlemeniz gerekir. Kendisinin katlandığı sıkıntılara sizin de katlanmanız gerekir. Onun size karşı hırsına mukabil siz de onun görevlerini yapması için onu dinlemeniz gerekir. Müminlere özel ilgisi varsa, siz mümin olursanız o ilgiyi görürsünüz; ama hayır, biz cizye verip müslim kalacağız derseniz, müminlere tanınan hakları kabullenmeniz gerekir. O halde resul size gelmiştir. Resule de dönüp sen de ona göre resullük yap, ona göre insanları etrafına topla denmiş olur.
Mümin âlimler bir araya gelerek Kur’an Arapçasını öğrenirler, uygulamalı matematiği öğrenirler, çağımızın fıkhını yani işletme projelerini hazırlarlar, bunun muhasebesini kurarlar. Bunlar içtihatlarını yapabilmek için uygulama yaparlar. Uygulamalı bu çalışmaları sonunda onların bu çalışmalarını değerlendirecek bir resul ortaya çıkacak ve o yapacaktır.
Birinci Akevler uygulamasında bu resul Erbakan olmuştur.
Şimdi Akevler ikinci uygulama çalışmasını yapmaktadır, “Adil Düzen”in ikinci hamlesinin hazırlığı içindedir. O gün görevi siyasi başkanlar almıştı. Erbakan’ın katılması ile o görevi yüklendi, birinci uygulama tamamlandı.
Bugün ortada olmayan beklediğimiz bir hâdi resul vardır.
İşte bu âyet ona hitap etmektedir.
Bu kişi yukarıda zikredilen özelliklere sahip olacaktır. En önemlisi kendisi üçüncü binyıl uygarlığına örnek olacak teşkilatı kuracak olan bir bucağı kurmayı hedefleyecek. Bunun için Yenibosna’ya hicret edecek. Onlarla birlikte çalışmaya başlayacak. Yapılacaklar yani yapılması gerekenler bu tefsirlerde açıkça bildirilmiştir.
1) Akevler’in hazırlayacağı Ahşap Evler imalatı projesinin başına geçecek ve para kullanmadan ahşap evleri imal edecektir.
Bir dönüm arazide 96 metrekarelik ahşap evler konacak ve bunlar devremülk olarak satılacaktır. Bunun için karşılıksız para kullanmayacaktır.
a) Arazı sahiplerine beşte bir,
b) Altyapı getirenlere beşte bir,
c) Orman işletmesine beşte bir,
d) Araştırmacıları finanse edenlere beşte bir,
e) Adil Düzen işletmelerinin kurulup yaygınlaşmaları için beşte bir devremülk payı verilecektir.
2) Yine Akevler’in hazırladığı yüz lojmanlı işyeri apartman projesini gerçekleştireceklerdir. Burada da arsa sahiplerine beşte bir, altyapı getirene beşte bir, malzeme temin edene beşte bir, işçilik yapanlara da beşte bir verilecek, bu hâdi resulün sahip olduğu kooperatifin payı da beşte bir olacaktır. Akevler’in birinci uygulamasında bu sayıda bloklar yapılmıştır. Ayrıca Sütçüler köyünde de kurulmuştur.
3- Mevcut işletmelerden Adil Düzen işletmesine geçmek isteyenler Adil Düzen işletmesine geçecektir. Bunun için mevcut işletmelerde mala-mal marketleri kurulacak. İşletmeler ürünlerini para ile değil, o markete getirip sattıkları mallardan aldıkları işletme pay belgelerini vererek işletmeden mal veya hizmet alabileceklerdir. İşletme para ile bir şey almayacak, işletme para ile bir şey satmayacak. Bu işletmelerin 25 Genel Hizmetini bu resulün kooperatifi verecektir. Örnek olarak bir hastane, hastalardan para almayacaktır. Hastanenin mala-mal marketine mal getirenler mallarını satacaklar ve aldıkları işletme pay belgesi ile hastaneye ücretlerini ödeyeceklerdir. Böylece işletme içinde para söz konusu olmayacaktır. Para işletmeler arası ilişkilerde söz konusu olacaktır. Bu iş serbest piyasa işlemleri içinde cereyan edecektir. Buna mevut hâdi resul karışmayacaktır.
4- Resulün yapacağı dördüncü iş de on tane yüz lojmanlı işyeri apartmanını birleştirerek bir bucak kooperatifi oluşturmadır. Bucak kooperatifi işletme senedini çıkarır ve bucak içine karşılıksız Türk Lirası girmez. 25 Genel Hizmet yapılır. Kooperatifin kurallarını kooperatifin hakemleri güvenceye alır. Kooperatifler bedeni ceza uygulamasını yapmaz, sadece suçluları kooperatiften çıkarır ve böylece onları kooperatif içinde barındırmaz. Cezaları kooperatifin yaşadığı devletin mahkemeleri uygular.
Böylece bu hâdi resulün görevi sona erer.
Hazreti Peygamber de böyle yapmıştı. Medine Devleti’ni kurmuş ve Arabistan’a barışı getirmişti. Müslüman olan hiçbir kabilenin yönetimini değiştirmemişti.
Bugün devletimiz vardır. Güvenlik temin edilmiştir. Bizim işimiz bir bucağı Adil Düzene göre yönetmektir. Adil Düzende il yönetimi yoktur, merkezi bucak yönetimi vardır.
Başlangıçta bir taşra bucağının kurulması o resulün görevidir. Dünya üzerinde örnek bucaklar oluşacaktır. Her bucağın kendi resulü olacaktır. İşletmeler Adil Düzene göre çalışmaya başlayacaklardır.
Her ülkede mevcut anayasaya göre Adil Düzen il merkez bucaklarında ve devlet merkez bucaklarında uygulama başlayacaktır. Bunu uygulayan yönetimler saadete erecekler, uygulamayanlar helâk olup gideceklerdir.
Görülüyor ki bizim bucak başkanı hiçbir zaman il başkanı olmayı istemeyecektir. Bizim bucak başkanı olan resulümüz hiçbir zaman devlet başkanı olmayı istemeyecektir. Bizde ‘siz inin biz çıkalım’ yoktur. Biz böyle yapıyoruz, şu sonuçları aldık, siz de buna benzer uygulama yapınız, hep birlikte yücelelim siyasetimiz vardır.
Birinci Akevler uygulamasına biz böyle başladık. Rüşvet çarkı çalışmaya başladı. Rüşvet vermedik. Ateizm modası vardı. İşte, biz bu amaçla her cephede savaş verdik.
Şimdi nerdeyiz?
Bize saldıranlar Hakka teslim olmuş bulunmaktadır. Bürokrasi hâlâ direniyor ve bize mâni olmaya çalışıyor. Yeni kooperatif kuruyoruz ama yarım yıldır daha olur çıkmadı! Demek ki şimdi karşımıza bürokrasi çıkacak ve işbirliği içinde bize bunları yaptırmak istemeyeceklerdir. Sömürü sermayesi de onların yanında yer alacaktır.
Biz 1967’lerde bu zulme karşı savaş açtık. Ahmet Tahir Satoğlu, Fethullah Gülen, Necmettin Erbakan ile birlikte meşru yoldan zulüm iktidarını yenmeyi hedefledik. Yendik mi? Yendik. Bugün biz iktidardayız. MHP ve CHP de bizimle beraberdir. Ortak hasmımız var; bürokratlar değil, bürokrasi.
Şimdi bizim resulümüz ortaklarından ne isteyecek?
Adil Düzene göre yukarıda saydığımız dört işletmeyi kurmamızı isteyecektir. Ortaklar bulunacak, kooperatiflerimiz bu işi yapacaklardır.
Devletten ne isteyecek?
Düzene ait bütün kurallara kooperatifimiz uyacaktır. Kanunen meşru olmayan hiçbir şeyi yapmayacaktır. Nitekim İzmir Akevler Kooperatifi bunu yapmış, bu sebeple yarım asırdır yaşamaktadır. Kooperatiflere tanınan imkânları bürokratik engellerle heder etmeyin.
Kooperatifler devletimizden ne isteyecektir?
1) Devletimiz bugün ormanları, tarihi sit alanlarını, doğa sit alanlarını, birçok ekilmeyen çıplak alanları vatandaşlara yasaklamaktadır. Ormanlar korunacak, tarihi sit alanları korunacak, doğa sit alanları korunacak. Devlet kooperatiflere ortak olacak ve oralarda kurulan dinlenme sitelerinden ve yüz lojmanlı işyeri apartmanlarından gelen kira paylarının beşte birinden yararlanacaktır.
2- Yerel yönetimler, TEK, Karayolları gibi işletmeler bu sitelerin altyapılarını getirecekler ve bu sitelerin kira payının beşte birini alacaklardır. Böylece bunlar da bu kooperatiflere ortak olacaklardır.
3- Devlet koyduğu toprak karşılığı tesislerin beşte birine sahip olacağından ayrıca burada çalışanlardan vergi almayacaktır. Tüccar malzeme verip karşılığında hisse senedi alacaktır. Hisse senedini sattığı zaman elde ettiği kârın vergisini ödeyecektir. Bugünkü mevzuat böyledir.
Burada çalışanlar Bağ-Kur’lu olacaklardır. Emeklerinin karşılığı olan pay belgelerini sattıkları zaman elde ettikleri gelirin vergisini ödeyeceklerdir. Bugünkü mevzuat aynen uygulanacaktır.
4- Adil Düzen işletmelerinde vergilendirme, mala-mal marketlerine mal satan halkın malı dışardan aldığı parada KDV ödenmiş olacak ve aldığı hizmetten dolayı KDV’yi hizmet veren işletmelerden alamayacaktır.
Bucak kuran resule sözleşme hazırlayan nebiler cemaatin sorunlarını hukuki alanda çözecek, resul ise bunu devlet nezdinde savunacak ve uzlaşacaktır.
Devletimizden istediğimiz herhangi bir ayrıcalık değildir. Devleti zarara sokan herhangi bir yasayı da önermeyeceğiz. Sadece zulüm düzeninin sona ermesini istiyoruz.
Birinci Cihan Savaşı’nda karşı tarafta yani düşman tarafında yer aldıkları için ülkemizden mübadele yoluyla sürülen kimselere şimdi haklarıdır diye vakıf arazileri iade ediliyor. Bizim ise ortaklarımızın parası ile satın aldığımız ve bugün 50 milyon dolar değerindeki İzmir-Yaylabelen arazimizi devletimiz gasp etmeye devam ediyor!
Biz zulmetmeyelim ama bize de zulme devam edilmesin...
Hazf edilmiş âyet buna benzer durumları anlatmaktadır. Başkanın yetki ve görevlerini sıralamakta ve hâdi resulün yapması gerekenleri anlatmaktadır.
a) Kur’an’ı tefsir edip çağımızın içtihadını yapan nebilerden oluşmuş bir cemaat bulacaktır. Allah artık melek gönderip vahiy ile emirlerini bildirmemektedir. Bunun yerine yapılması gereken Kur’an Arapçasını ve ilimleri, asrın fen ilimlerini, fıkhı ve muhasebeyi öğrenip içtihatlar yapıp icmaları ile tebliğlerini resule ulaştırmaktır. Demek ki resulün bir numaralı görevi böyle müçtehitlerden oluşmuş bir cemaati bulup oraya göç etmek ve onlarla beraber ilâhi vahyi almaya başlamaktır.
b) O nebiler cemaatini vahiy meleği kabul edip onların ittifaklarını ilâhi emir kabul etmesi gerekir; tabii kendisi de katılıyorsa. İhtilaf ettikleri hususta ise kendi içtihatlarını esas alıp yukarıda sayılan projeleri tamamlayıp yaptığı sözleşmeye ortaklar aramaya başlamalıdır.
c) Ortaklar dört sınıfa ayrılacaktır.
1) Birincisi katıldığı nebiler cemaatidir. Bunlar mukarrabundur, evvelundur, sabikundur.
2) İkinci sınıf ortaklar ise buraya maddi imkânları ile katılanlardır. Sermaye ortaklarıdır. Bunlar müslimler olup bulundukları yerden destekleyeceklerdir.
3) Üçüncü sınıf ortaklar ise Adil Düzen işletmelerinde “işçi” olarak değil “ortak” olarak çalışanlardır. Bunlar müminlerdir.
4) Dördüncü sınıf ortaklar ise bizimle Adil Düzen kuralları içinde alışveriş yapanlardır. Örnek olarak, biz malları piyasaya satmayız, piyasadan da mallar almayız; ortak tüccarlarımız alır ve satarlar. Onlar bizimle ilişkide bulunurken şeriat hükümlerine uyarlar, dışarı ile ilişkide bulunurken ise mevcut düzene uyarlar.
Kooperatif Adil Düzen ortaklığıdır, siyasi ortaklık değildir. Dolayısıyla ortaklar arasında siyasi fark gözetmez. Dini cemaat değildir, ortaklar arasında dini farklar gözetmez. Öğrenciler onların üniversitesinde okurlar ve diploma alırlar. Mesleklerini icra ederler. Ne var ki orada aldığı diploma şarttır ama yeterli değildir. Ayrıca Kooperatifin telif ettirdiği kitapları da okuyarak imtihan verirlerse, Adil Düzen işletmelerinde güvenceli iş yapabilirler.
Müsbet ilmin verilerini Kooperatif aynen benimser. İlmin istismarına izin vermez. İlmî olmayan varsayımlardan ayıklayarak gerçek müsbet ilim mekanizmasını kurar. İlim amel içindir. O halde faydasız bilgilerle insan beyninin doldurulmasına karşıdır.
Hâdi resulün karşısında iki muhatap vardır. Biri ortak etmek istediği halktır. Hazreti Peygamber zamanında mümin olmayan ve mümin olan diye iki gruba ayrılmıştır. Şimdi ise Kooperatife ortak olanlar ile Kooperatife ortak olmayanlar diye ayrılacaktır.
Bunun anlamı açıktır.
Sömürü düzeninde yaşamak isteyenler ve ortaklık düzeninde yaşamak isteyenler.
Biz sömürülmek isteyenlere sahip çıkmayacağız. İsteyenler sömürsünler, isteyenler sömürülmeye razı olsunlar. Biz onlara karışmayacağız ama biz sömürülmeyeceğiz.
Onlarla soğuk savaşı devam ettireceğiz. Seçimlere gireceğiz ve iktidar olacağız. İktidara getirdiklerimiz onlarla bir olup bizi sömürmeye devam edeceklerdir. Yıkılmayacağız; partilerimiz kapanacak, mallarımız gasp edilecek ama demokratik yoldan galip geleceğiz ve iktidar olacağız. O gün uluslararası sıcak savaş çıkabilir ama biz galip geleceğiz.
Biz kooperatiflerimizi kuracağız... Sömürmeyen, sömürülmeyen işletmeler kuracağız... Kendi ortaklarımızı para kazanmak için değil, emeklerini boşa harcamamaları için düzen oluşturacağız... Herkes çalışacak ve emeğinin karşılığını mutlaka alacak...
Tüccarlar ticaretlerini yapacaklar, kâr edecekler, zarar edecekler. Kâr, zararları karşılamak için tanınan haktır. Zarara katılmayan bir girdinin çıktıda herhangi fazla bir şeyi alma hakkı yoktur.
Bizim dışımızdaki siyasilerin veya sermaye sahiplerinin işlerine biz karışmayacağız.
Büyük büyük işletmeler kurup başkalarını sömürmeyeceğiz.
Bu resulün görevi bir bucak kooperatifi kurmakla bitecektir.
Başka hâdi resuller başka bucak kooperatiflerini kuracaklardır. Sömürüye dayanan topluluklarla sömürüye değil emeğe dayanan Adil Düzen bucakları gruplaşacaklardır. Bu bucaklar kümelenecek ve onlar arasında savaşlar olacaktır.
Bu âyetler işte o durumu anlatmaktadır. Bu âyetler barış üzerine kurulmuş Adil Düzen bucağının yapısını anlatmaktadır. Bu sebepledir ki tevelli ederlerse sen silaha sarılma, savaş açma, Allah’a tevekkül et ve bekle, O gereğini yapacaktır.
Bu sebepledir ki Akevler MİT dâhil hiçbir gizli örgüte katılmamıştır. Onlarla dirsek teması olmamıştır. Bizi Masonlardan ayıran da onların sınıflaşmaları ve kapalı oturumlarıdır. Biz kendi ortaklarımız arasında hiçbir ayırım yapmayız. Topluluğun işlerinde gizlilik yalnız askeri kurumlarda olur.
Biz onların düzenine karışmıyoruz. Onlarda ezenler olur, ezilenler olur. Onların bizi sömürmelerine müsade etmeyeceğiz. Saldırılarına devam ederlerse, biz değil Allah onların köklerini kazıyacak, mağlup olacaklar ve cehennemde haşr olacaklardır. Bizi sömürmenin kendi hakları olduğunu iddia edenler, yeryüzünün tek Tanrı’sının olduğunu ve O’nun da müminlerin yanında olduğunu öğreneceklerdir.
Burada çok önemli bir husus vardır. Hâdi resul kendi cemaatine kendisini kabul ettirmeye uğraşmaz, onları kendi hallerine bırakır ve takdir-i ilâhiyi bekler.
Biz Akevler olarak ekonomide nebi bulduk, Ahmet Tahir Satoğlu; dinde nebi bulduk, Fethullah Gülen; siyasette nebi bulduk, Necmettin Erbakan.
İlimde aradığımız nebiyi bulamadık. Süleyman Tunahan Cemaati ile işbirliği yapıp Arapçayı onlar, Matematiği de biz öğretecektik. Başlangıçta bizi desteklediler. Sonra Süleyman Demirel tarafına geçip bizden desteklerini çektiler. Hayrettin Karaman’ın bu işi yapmasını istedik ama o da arkadaşı T. Altıkulaç’ı, dolayısıyla S. Demirel’i tercih etti.
Bütün bunların başına bir resul bulamadık. Necmettin Erbakan’a önerdik ama o kabul etmedi, siyasi lider kalmayı tercih etti.
Demek ki Akevler birinci uygulaması yarım kalmış bir uygulamadır.
Şimdi Akevler ilmi kendisi yapıyor. Kur’an Arapçasını, uygulamalı Matematiği, çağımızın işletme Fıkıhlarını ve Muhasebesini hazırlıyor. Henüz tamamlanmış durumda değildir. Tamamlandığı zaman Allah birisine ilham edecek, bu çalışmalarla ilgilenecek ve o hâdi resulü biz destekleyeceğiz.
Bununla ilgili âyet başka sûrede geçmişti ve orada da benzer yorumu yapmıştık.
İşte, başlangıçta bizimle beraber oldukları halde, sömürü sermayesinin göz kamaştırıcı imkânlarını görünce bizi bırakıp gidince, biz Akevler olarak yıllarca kenara itilmiş bir kooperatif olunca, ‘Allah bize yeter’ dedik ve biz çalışmalarımıza devam ettik. İlimdeki ilerleyişimizi şimdi herkes görmektedir. Ama henüz bir hâdi resul bulmuş ve Adil Düzen işletmesini kurma imkânına erişmiş değiliz.
“Ben O’na tevekkül ettim” diyerek, hâdi resulün resullüğünü kabul etmeyene karşı nasıl davranacağını bildirmektedir. Çok yakında sermaye ile yeni bir savaşa girişileceğe benziyor. Bugün sermaye ile siyaset arasında çatışma vardır. Cemaat sermayenin yanında yer almıştır. AK Parti siyaset tarafında yer almıştır.
Siyasilerin sermayeyi yenebilmeleri ancak Adil Düzenle mümkündür. Başka türlü sömürü sermayesi karşılıksız parayı elinde tuttuğu takdirde onu yenmek mümkün olamayacaktır. ABD doları ABD parası olarak kalacaktır. Devletler bir kredileşme kooperatifini kuracaklar, merkezi de İstanbul’da olacak. Uluslararası para yalnız altınla değiştirilebilir “altın bonosu” geçerli olacaktır. Sermaye o zaman kendi alanına çekilir ve dünyada tek sermaye devletini kurmaktan vazgeçer.
Biz sermaye düşmanı değiliz. Bugünkü uygarlık onlar sayesinde doğmuştur. Tekel sermayenin görevi bitmiştir. Faiz sermayesinin görevi bitmiştir. Ticari sermaye, üretici sermaye, yarışmacı sermayeye dönülecektir.
Bu âyet arşın rabbi olan, onun düzenini kuran rabbe tevekküldür. Biz görevimizi yaparız, ama sonuç bize değil O’na aittir. Biz O’na tevekkül eder ve bekleriz.
İnsanlıkta peygamberler gelmiş, dünyanın sonradan yaratıldığını iddia etmiş ve dünyanın sonunun olacağını bildirmişlerdir. Yeniden dirileceğimizi de iddia etmişlerdir. Bütün dinlerde yaratılış hikâyeleri vardır ve bütün dinlerde öldükten sonraki hayat kabul edilmiştir.
Yunan filozofları buna karşı çıkmış ve kâinatın kadim olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre kâinatın ne başlangıcı ne de sonu vardır. Oysa bugün kâinatın yaşı hesaplanmış, kalan ömrü de tahmin edilmektedir.
İşte, biz bir taraftan bugün müsbet ilimlerin ulaştığı seviyeden yararlanıyor, diğer taraftan ilâhi kitapların bildirdikleri ile yolumuzu çiziyoruz. İlmin verilerine kulak tıkayan, peygamberlerin tebliğlerini nazarı itibara almayan faizli sermaye sarhoşu 20. yüzyıl, artık yerini 21. yüzyılda “Adil Düzen”e devretmektedir. Buna kulak verenler aziz olurlar, karşı çıkanlar helâk olup tarihe karışırlar ve âhirette de hesaplarını O’na verirler.
Bize azim arşın rabbi olan bizim rabbimiz yeter.
فَإِنْ تَوَلَّوْا
(FaEiN TaValLaV)
“Tevelli ederlerse”
Hâdi resul kendisini yetiştirdikten sonra, kendisini destekleyen aşireti/ocağı araştırmacı âlimlerden müteşekkil nebiler topluluğu da onu desteklediği takdirde, artık o nebiler topluluğunu temsilen ortaya çıkar ve projesini halka arz eder. İnsanları ortaklığa davet eder. Ahşap evler imalat ortaklığına, yüz villalı devremülk sitelerine katılmaya, yüz lojmanlı işyeri apartman ortaklığına, mala-mal marketlerine ve en sonunda bir “Adil Düzen bucağı” kurmaya davet eder.
İşte bu davetlere icabet edenler olursa, ortaklığını kurar ve adım adım ilerleyerek “Adil Düzen bucağını” oluşturur. Bu davete katılan olmazsa, ortak olanlar olmazsa, o zaman da onlara der ki; “Bakınız, ben size Kur’an’dan aldığım emri tebliğ ettim, “Adil Düzen”e davet ettim, şeriat düzenine davet ettim. Siz katılmadınız. Yahut katıldınız ama yarı yolda bıraktınız. Benim bundan başka yapacağım bir şey yoktur. Bana rabbim yeter.”
Buradaki “Tevellev” kelimesi geri dönmek anlamındadır. Baştan söylediklerinize kulak vermezler veya söylediklerinize kulak verirler ama sonra sizi yarı yolda bırakabilirler. İkisi de tevellidir.
Şunu unutmamak gerekir ki; çevrenin takdim edilen hâdi resulü dinlemesi için birinci âyette sayılan vasıfları taşımış olması gerekir. Tebliğ edilen “Adil Düzen”in hazırlanmış olması gerekir. Birinci Akevler uygulamasında biz hazır değildik. İlmî çalışma yapmamış ve içtihadlarımızı ortaya koymamıştık. Gelenek Müslümanlığı ile çağımızın sorunlarını çözmeye kalkıştık, öğrenmeden ve bilmeden yapmaya kalkıştık. İçimizden burada tarif edilen bir resul çıkmadı. O zaman her grup kendi içtihatlarına göre cari sistemde uygulama yaptı.
Bu sebeplerden dolayı başarılı olamadık.
Demek ki eksiklikleri kendimizde aramamız gerekir... Günü gelmemişti... Mekke dönemini yaşıyorduk... Hazreti İsa dönemini yaşıyorduk... Henüz Kur’an düzeni dönemi gelmemişti... Henüz Medine’ye hicret etmemiştik...
Allah’a hamd olsun ki o uygulama bize bu günümüzü hazırladı. Şimdi yeni dönem gelecektir; “Adil Düzen” dönemi, Medine dönemi gelecektir. Belki bu uygulamalarımızda da hatalar olacaktır, eksiklikler olacaktır. Bu sefer yine tevelli edeceklerdir. Ondan sonra üçüncü Akevler uygulaması olacaktır. Bizim acelemiz yoktur. Biz görevimizi yaparız. Ondan sonra O’na döner bekleriz.
Birinci ve ikinci Akevler uygulamasından başka İslâm düzeni denemeleri de olacaktır.
Ancak unutmamaları gereken hususlar vardır.
1) Kur’an Arapçasını öğrenecekler.
2) Uygulamalı Matematiği öğrenecekler.
3) Devremülk dinlenme sitelerinin ve yüz daireli işyeri apartmanlarının projelerini yapacaklar, Adil Düzen işletmelerinin projelerini yapacaklar, bucağın anayasasını yapacaklar.
4) Sonra bir hâdi resul ortaya çıkarıp insanlığı bu ortaklığa davet edecekler, Akevler uygulamalarının başaramadıklarını belki onlar başaracaklardır.
Şimdi peygambersiz bir uygarlığın nasıl kurulacağını bu âyetler bize öğretmektedir. Biz ilk peygambersiz uygarlığı kuruyoruz. Her şey yolunda gitmektedir. Medhal’daki arkadaşlarımız bunun neşriyatını yüklenmiş bulunmaktadırlar. Kitaplar basılacak, insanlar ilgilenmeye başlayacak ve bu çalışmalara katılacaklardır.
Millî Görüş, Cemaat denemeleri ve AK Parti uygulamalarının başarısızlıkları kendiliğinden zamanla ortaya çıkacak, AK Parti icraatının acıları zamanla çekilmez hal alacak, hayatlarından bıkan insanlar “Adil Düzen”e sarılacaklardır.
AK Parti uygulamasında köyler boşalmaktadır. Tarım yapılamaz hal almaktadır. Yap-işlet-devret yatırımları ülkemizi yaşanmaz hâle getirecektir. Köyler tamamen boşalacak, fabrikalar kapanacak. Doları kazanan halk Türkiye’de iş bulamadığı için başka diyarlara taşınacak. Anadolu’ya başka halklar yerleştirilecek...
Bürokratik engeller gittikçe artmaktadır. Biz 1967’de o günkü baskılı yönetimde bir ay içinde kooperatifi kurduk, Akevler Sitesi’ni kuracağımız araziyi aldık. Şimdi ise kuracağımız yeni kooperatif için altı aydır noterin tasdik etmesi için numara vermediler. Yenilik yapacağız diye eski işler bekletilmez. Aksine yeni işlemlere başlanır. Belli zaman içinde eskisi ve yenisi birden yürürlükte olur, sonra eskisi yürürlükten kaldırılır. Bu acemi yönetim bürokrasisinin çarkı bir gün bu halkı sokağa dökecektir. Sizin atom bombası bile bunu bastıramayacaktır.
Okullar açılıyor, masraflar alabildiğine artırılıyor, insanlar okullarla meşgul ediliyor... Kimse iş yapmak istemiyor... Herkes okuyup bürokrat olma ve bedavadan yaşama peşinde... Okullarda ya bin sene önceki Roma ve İslâm hukuku ya da yüz sene önceki Batı teknoloji hikâyeleri anlatılıyor... Hocalar cahilleşiyor, talebeler haylazlaşıyor... Öyle bir gün gelecektir ki ülkemde herkes üniversite mezunu, çalışan insan yok, herkesin işi var, ama aldığı maaş yetmiyor... Çünkü üretim yok... Rüşvet ve baskıdan dolayı ülke teröristlerle doluyor...
İşte, Ak Parti ülkeyi buralara doğru götürüyor...
Hastanelerimiz çoğaltılıyor, hastalar tedavi ediliyor, ama sağlam kişilerin işi yok, aşı yok; bundan dolayı hasta ediliyorlar... Gittikçe hastalıklar artıyor, gittikçe hastaneler artıyor... Çalışanların üzerine o kadar ağır yükler yükleniyor ki sonunda onlar da pes ediyor...
İşte, o hâdi resul gelecek... Belki de bir kurmay albay çıkacak... Bizim bu yazılarımızı okuyacak... İstifa edecek ve ben Adil Düzen Partisi’ni kuracağım diyecek... Onun resullüğünde bu sorunlar çözülecek...
فَقُلْ
(FaQuL)
“Söyle”
Buradaki muhatap kimdir?
O gelecek hâdi resul muhatap olmalıdır. Hazfedilmiş âyette o resule hitap etmektedir. “Söyle” diyor. Söyleyen kimdir? Âlemlerin rabbi, arşı azamın rabbi Allah emrediyor, söyle diyor. Kur’an aracılığı ile ona emrediyor.
Biz âlimlerin görevi bu hâdi resule bu âyeti anlatmak ve ulaştırmaktır. Sen şunları şunları yap, ondan sonrası senin yapacağın şey, kabul etmezlerse rabbime sığındım demektir.
Biz kooperatifi kurup insanlara ‘ahşap evler imalatına, dinlenme sitelerine, yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına ortak olun’ derken, bize katılın da biz kâr edelim demiyoruz. Tam tersine, ‘siz ortak olun da bu zalim düzenden kurtulun, bu faizli düzenden kurtulun, bu zina/fuhuş düzeninden kurtulun’ diyoruz. ‘İnsanlık korkunç bir şekilde uçuruma doğru yol alıyor, bundan kurtulun’ diyoruz. Biz sizden bir şey istemiyoruz. Patent hakkı istemiyoruz. Bizim ücretimiz âlemlerin rabbi Allah’a aittir.
Demek ki söylenecek kimseler halktır, tüm insanlıktır. Biz onlara kötü bir şey söylemiyoruz. Kur’an’ın bize anlattıklarını onlara aktarıyoruz. Kurduğumuz kooperatife ortak olun diyoruz. Malınızla, canınızla, her şeyinizle demiyoruz; küçük katkılarla ortak olun, emeklerinizle ortak olun diyoruz. Bu hâdi resul kabul görecekse, o zaman biz işimizi tamamlayacağız. Kabul görmezse de biz yine vazifemizi yapmış olacağız.
Kabul görüp yarı yolda bırakanlar olabilir. Biz o zaman kendimize dönecek ve kendi eksiğimiz, kendi kusurumuz nedir, onu araştırıcağız. Üçüncü, dördüncü uygulamaları deneyeceğiz. Nesilden nesile âhirete intikal ederken, rabbimiz, görevimizi yaptığımız için bize gerekli ücreti verecektir.
Kur’an bizim yolumuzu açık olarak çizmiştir. Akevler Adil Düzen Çalışanları bu yolda yürümeye devam edecektir. Allah’ın takdiri olan üçüncü binyıl medeniyeti kurulacaktır. Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.
حَسْبِيَ اللَّهُ
(XaSBiYa elLAHu)
“Benim hasbim Allah’tır”
Hesab etmek demek attığın taşı hedefe ulaştırmak demektir. Elinizi öyle ayarlarsınız ki taş ne ileri ne de geri düşer. “Hasibe yehsebu” fiilinin masdarı “hisab” ve “hesab” ve “hesb” gelir. Müfessirler hep ‘Allah bana yeter’ şeklinde manalandırmışlarsa da; biz burada, benim hasbim, benim hesab verecek kimsem siz değil Allah’tır. Ben görevimi yapıyorum. Siz de bana uymakla yükümlü değilsiniz. Çünkü ben melek vasıtasıyla atanmış bir resul değilim. Sizin içtihadınıza göre ben doğru bir yola çağırıyorsam ona uymak zorundasınız. Ben sizi yanlış bir yere çağırıyorsam, içtihadınız öyleyse, ona göre hareket edeceksiniz. Herkes hesabını kendisi Allah’a verecektir. Birbirimize hesap verme durumunda değiliz.
Bu sebepledir ki bizi yarı yolda bırakanların kendi içtihatlarına göre biz yanlış yolda idik, eksik yolda idik. Onun için bizden ayrıldılar.
Fethullah Gülen bir gün bana, ‘Haza firaku beyni ve beynek’ dedi. Birbirimizin işlerine karışmadık. Biz Hak yolda olan herkesi destekledik, onları sevdik. Onların bizi sevmemesine bakmadık. İslâm yolunda cihad yapanlar bizim kardeşlerimizdir.
Biz kendi yaptıklarımızın hesabını vereceğiz.
Yarın Akevler’in destekleyeceği resul cemaate ve halka bunu söyleyecektir.
Âli İmrân’ın 81’inci âyetinde sizinle seminer yaparken anlatmıştım.
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُوا أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ (81)
“Hani biz nebilerden misak almıştık. Size kitaptan ve hikmetten ne zaman ita edilirse, sonra size bir resul gelir, sizde olanı tasdik eder. Ona iman edeceksiniz ve yardım edeceksiniz. İkrar ettiniz mi ve bunun üzerine ısrımı ahz ettiniz mi? Onlar da ikrar ettik dediler. Şahit olun, ben de sizinle şahidim.”
Kitap ve hikmet geldikten sonra, yani Kur’an ve müsbet ilimleri öğrendikten sonra size resul gelecektir. Burada işte şimdi gelmiştir demektedir.
Hazreti Âdem’in zürriyetinden misak aldığı gibi nebilerden de misak almıştır.
Kitaplardan biri ve hikmetlerden biri nebilere gelecek.
Nebiler kurallı eril çoğul, kitap ve hikmet nekredir. Kur’an gelinceye kadar onlara başka başka kitaplar gelecektir. Kur’an geldikten sonra o bir kitap Kur’an olacaktır. Nebiler de o devrin âlimleri olacaklardır. Gelecek olan hâdi resuldür.
Birinci âyetteki alametleri taşıyorsa ona iman edecek, onu resul olarak tasdik edecek ve ona yardım edeceksiniz. Burada hazfedilmiş âyet olduğunu söylemiştim. İşte, burada hazfedilen âyet bu âyetin işaret ettiği resuldür.
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ
(LAv EiLAvHa EilLAv HuVa)
“O’ndan başka ilâh yoktur”
O sizin de ilâhınızdır, bizim de ilâhımızdır. O ilâh size başka görev verdi, bize başka görev verdi. Biz O’na karşı gelemeyiz. O bize sadece tebliği emretti, zorlamayı değil. İşte size hazırladığımız proje, işte Allah’ın emrine uyarak asrın uleması olarak Kur’an’dan öğrendiklerimizi size arz ettik. Size başkanlık yapacak resulü de Allah gönderdi…
Haydi; şimdi ahşap evler imalatına ortak olun, dinlenme sitelerinin tesisine ortak olun, mala-mal marketlerine ortak olun, Adil Düzen bucağının kurulmasına ortak olun…
O resul böyle diyecek…
Biz de onu tasdik edecek ve ona yardım edeceğiz...
Kur’an, Hazreti Âdem’den başlayarak Kur’an’ın inzâl olunduğu tarihe kadar gelişmeleri anlattıktan sonra, kendisinden sonra neler olacağını da bildirmiş ve yeni kitap inmeyeceğini, Kur’an’ın yorumunun yeni şeriatı getireceğini, bu yorumu da âlimlerin yapacağını ifade etmiştir. Bu kadar açık ve net bilgiler karşısında müminlerin ve müslimlerin hâlâ onun söylediklerinden tereddüt etmelerini anlamak mümkün değildir.
Medhal grubuna bir görev düşmektedir. Bu seminerleri internette yayımlaması gerekmektedir. Arapça ve Latince dilleri ile yayımlanmalıdır. Batılılar kendi dillerine Latinceden tercüme etsinler. Papalıkta Hıristiyanlık dışı dinlerle ilgili bölüm varmış, bunlar onlara ulaştırılmalıdır. Ali Bülent Dilek arkadaşımız bu görevi yüklenmelidir. Nur Cemaati bu seminerleri takip etmeli ve yeryüzüne yaymalıdır...
Buradaki (Âli İmrân’ın 81’inci âyetindeki) “kitabin” kelimesi nekredir. Demek ki bu Tevrat olabilir, İncil olabilir, Furkan olabilir, Vedalar olabilir.
Onlar da kendi kitaplarını diğer bütün mukaddes kitapların yanında okurlar, onlar da kendi nebileri vasıtasıyla kendi uygarlıklarını oluştururlar.
Kur’an yalnız bize hitap etmiyor. Kur’an son kitaptır. Bütün İbrahimî halklara hitap ediyor. “Min enfüsiküm” diyor.
Bilhassa Hong Kong’daki inanmış kardeşlerimize hitap ediyorum; Kur’an’dan yararlanın ve III. binyıl uygarlığına katkıda bulunun.
Kitaplar birleşecek ama resuller farklı olacak, mezheplerimiz farklı olacaktır... Hayırda yarışacağız... Zulümle ve küfürle birlikte savaşacağız...
عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ
(GaLaYHı TaVakKaLTu)
“Ben O’na tevekkül ettim”
“Vekâlet” dayanmak, istinat etmek demektir.
Hâdi resulün söyleyeceği nedir?
Ben bana verilen görevleri yaparken kendi gücümle, kendi irademle yapmıyorum. O bana bu müminleri buldurdu. O müminler vasıtasıyla bu görev bana verildi. Ben de O’na dayanarak bu göreve başladım. O ne takdir ederse ben oradayım. Benim sizden özel olarak istediğim bir şey yoktur. Ben sizi Kooperatif Ortaklığına davet ederken şahsım için bir şey istemiyorum. Risalet görevini yüklendikten sonra önceki kazançlarıma çocuklarım vâris olacaklardır. Ondan sonra ise çalışmalarımın karşılığı olarak sadece nafakamı temin edeceğim. Artırdığım sizin olacaktır, Kooperatif’in olacaktır.
Kur’an’da devletin olmadığını iddia edenler vardır. Kur’an’da sadece devlet değil uygarlıkların nasıl oluşacağı, yeni uygarlığın nasıl doğacağı bile vardır.
Bediüzzaman’ın şakirtleri Risaleleri okurken Rablerinin hizmetinde olduklarına inanıyorlar. Öyledir.
Siz Adil Düzen Çalışanları olarak da bu düzeni getirmek için attığınız her adım sizi cennete götürecek, sizin günahlarınızın affına sebep olacaktır.
Her Adil Düzen Çalışanının görevi bu seminerleri örnek olarak aktarmadır.
III. binyıldaki savaş ekonomik savaştır. Artık kaleler muhasara edilip fethedilmeyecektir. Artık kurulacak dinlenme siteleri ve inşa edilecek yüz dairelik işyeri apartmanları ile iller, ilçeler ve bucaklar fethedilecektir. Karşınıza din yobazları çıkacak ve sizinle savaşacaklardır, siyasi yobazlar çıkacak ve sizinle savaşacaklardır. Sömürü sermayesi karşınıza çıkacak ve size nefes aldırmak istemeyecektir. Ünvanlı ünvanlı cahil profesörler karşınıza çıkacak, dediklerinizi anlamayacak ve küçümseyip akılları sıra sizinle istihza edeceklerdir. İşte o resul bütün bunlara göğüs gerecek, gücünü Allah’tan alacak ve başaracaktır. O onlara O’ndan başka ilâh olmadığını söyleyecektir.
Her şey doğar, gelişir, yaşlanır ve ölür.
Kâinat doğdu, gelişti, yaşıyor, yaşlanacak ve ölecektir.
Yeryüzünde canlılar doğdu, gelişti, yaşlanacak ve inkıraz edeceklerdir.
İnsanlık da böyledir.
İnsan türü var edildi, yaşlanacak ve inkıraz edecektir.
Uygarlıklar da böyledir; doğarlar, yaşlanırlar ve ölürler. Uygarlıklar bin senede bir yenilenir. Doğum tarihleri miladidir. İnsanlığın tarihidir. İnsan kâinat için yaratılmıştır. Allah benim ameleye ihtiyacım vardır diye kâinatı var etmemiştir, aksine benim muhataba ihtiyacım vardır, rab olduğumu onlar bilmelidir. Bu sebeple önce insanın projesini yaptı. Ona orada iş lazımdır diye ruhları, cinleri ve melekleri var etti. Bu kâinatı Allah bunlar için var etti. Yoksa şuursuz varlıkların, işe yaramayan varlıkların var edilmesi abes olurdu.
وَهُوَ رَبُّ
(Va HuVa RabBu)
“Ve O rabdir”
Benim Rabbim olduğu gibi arşın da rabbidir.
Rab ne demektir?
Evrimleştiren ve uygarlaştıran demektir, terbiye eden demektir. Birbirine benzeyen ama aralarında ilişkileri az olan varlıklardan birbirine benzemeyen ama aralarındaki ilişkileri fazla olan topluluğa doğru ilerlemektir. Allah göklerin ve yerin rabbidir, insanların rabbidir; âhirette de rabdir. Bunun anlamı; evrim ve uygarlaşma öldükten sonra da devam edecektir, orada daha da ileriye gideceğiz demektir.
Kâinatta iki çeşit bilinçli varlık vardır.
Birinci tip varlıkların kendilerinin hızı ışık hızından yüksek, dalga hızları ışık hızından düşüktür. Bunlar ruhlar ve meleklerdir.
İkinci tip varlıkların kendi hızları ışık hızından düşük, dalga hızları ışık hızından yüksektir. Bunlar insanlar ve cinlerdir.
Melekler kalıplardan kopyalanarak çoğaltılırlar. Onlar olgun halde var olurlar.
Oysa insanlar ve cinler doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Evrimleşirler.
Allah kâinatı da evrimleşecek şekilde var etti. Arş da evrimleşmektedir.
الْعَرْشِ
(eLGaRŞı)
“Arşın”
“Arş” çatı demektir. Çatıların üstüne yıkılmış, altı üste gelmiş veya yapı çatının üstüne gelmiş anlamındadır. Arş, toplantılarda başkanın katılanları görmesi için konan yüksek yerdir. Onun üzerine oturması için konan koltuğa veya sandalyeye de kürsü denmektedir.
“Ma’ruşat” cennetler, ağaçlı bahçeler demektir.
“Gayri ma’ruşat” da yerdeki bahçelerdir. Armut ma’ruşattır. Çilek gayri ma’ruşattır.
“Arş etmek” yükseltmek demektir. Yüksek yapılar oluşturmadır.
“Arş etmek” arıların kovanlarını yüksek yerlere koymak demektir. Bu sayede arılar yuvalarına dönerken yuvalarını kolay bulurlar.
“Arş” beş boyutlu uzaydır. Marife olarak gelir.
Arşı su üzerinde iken yerleri ve gökleri var etti. Arşın yaratılmadığı anlamı çıkabilir.
“Zu’l-arş” beş boyutlu uzayın sahibi demektir.
Meleklerin cennete arşın havlinde tespih ettiğini re’yedersin.
Melekler arşı haml eder.
Fevklerinde sekiz kimse arşı taşırlar.
“Azim arş” uzay alanlarının büyüğü demektir. “Azim” denmiş olması, onun gibi Allah’ın başka arşları da vardır anlamına gelir. Ne var ki o arşla biz insanların bir ilgileri olmadığı için Kur’an o arşlardan bahsetmemektedir. Oysa bu arşın her noktasında insan vardır ve bu insanlarla beraber var olan melekler, cinler ve ruhlar vardır.
Büyüklük bakımından arş çok büyüktür ama değer bakımından sıfırdır. Çünkü bir şey ne kadar çok olursa değeri düşer. Su ve hava çok yararlıdır ama değeri sıfırdır, çünkü ihtiyaçtan fazlası bir işe yaramaz.
Oysa bir insanın değeri diğer insanlarla kurduğu ilişki ile ölçülür. Topluluğa yeni kişi katılınca o kişinin değeri diğer fertlerle kurduğu ilişki ile ölçülecektir. Toplulukta bütün fertlerin değerleri artmıştır. Eski değer eksilmemiştir, dolayısıyla insan ne kadar çoğalırsa insanın değeri de o kadar artar. Bu arşta yaşayan insanların çoğalması ile arştaki insanların değeri o kadar yüksek olur.
Arşın rabbi ile kişinin rabbini yan yana zikrederek değer olarak insanın rabbi, büyüklük olarak arşın rabbi belirtilmiştir. Ekonomide “reel ekonomi” vardır. Burada eşyanın miktarları ele alınır. Bu tekniğin konusudur. Bir de “değerler ekonomisi” vardır ki miktarlarını değil değerlerin hareketini ele alır. Burada kâinatın iki ekonomisinden bahsetmekte, değerler ekonomisinde “rabbim” demekte, miktarlar ekonomisinde “azim arş” demektedir.
“Azim arşın rabbidir” denmektedir. Biz şimdi üç boyutlu uzayı görebiliyoruz. Göğe baktığınızda ne kadar güzeldir. Bitkilere baktığınız zaman ne kadar güzeldir. Onun görkemi karşısında dalıp kalıyoruz. Melekler ise arşı görmektedirler, beş boyutlu uzayı görmektedirler, onun güzelliğini de seyretmektedirler. Âhirette biz rabbimize bakacak O’nu göremeyeceğiz ama arşını görecek, arşının güzelliğini göreceğiz.
الْعَظِيمِ (129)
(elGaJIyMı)
“Azim arş.”
Bugün üç boyutlu uzayımızı görüyor ve çapını ölçüyoruz. Uzayımız bir bilye büyüklüğü ile başladı. Dört boyutlu uzayda gelişmektedir, dört boyutlu uzayda büyümektedir. Belli büyüklüğe ulaştığında büyüme parçalanmaya dönüşecektir. Galaksinin merkezinde toplanan madde yeniden patlayacak ve âhiret hayatımız oluşturulacaktır.
Şimdi şu soru sorulabilir: Önce arş mı var oldu; insanlar, melekler, ruhlar ve cinler sonradan mı yaratıldı? Yoksa önce insanlar, melekler, cinler ve ruhlar var mıydı?
Bunların Allah’tan ayrı birer varlık olabilmesi için sonra arşı yarattı ve ruhları arşın içine salarak onları kendi dışında müşahede edip muhatap aldı.
Başka bir ifade ile üç boyutlu uzayda sonradan hudus vardır. Beş boyutlu uzayda sonradan hudus yoktur. Allah arşı yarattı demiyor, arşa istiva etti diyor. Bizim varsayımımıza göre üç boyutlu uzay yaratılmıştır. Dört boyutlu uzay kürsidir. Beş boyutlu uzay arştır. Onların büyüklükleri hakkında şimdilik bilgimiz yoktur. Onların kıdemi hakkında bu âyet vardır. Rab dendiğine göre kadim değillerdir.
{ ٱلْعَظِيمِ } الذي لا يعلم مقدار عظمته إلا الله تعالى. وفي الخبر «أن الأرض بالنسبة إلى السماء الدنيا كحلقة في فلاة وكذا السماء الدنيا بالنسبة إلى السماء التي فوقها وهكذا إلى السماء السابعة وهي بالنسبة إلى الكرسي كحلقة في فلاة وهو بالنسبة إلى العرش كذلك»
“el-Azim” Allah Teala’dan başka onun azametinin miktarını kimse bilmez. Haberde şöyle anlatılmıştır: “Yer’in üstündeki en yakın semaya nisbetle arz çölde bir halkadır. Yedi semaların her biri böyledir. Kürsiye nisbetle yedinci sema çölde bir halkadır. Arşa nisbetle kürsi de bunun gibidir.”
Görülüyor ki bizim arşı beş boyutlu kabul etmemiz bizim varsayımımız değildir. Müfessirler de bunu böyle kabul etmişlerdir.
Size boyut hakkında kısaca bilgi arz etmek isteriz.
Bir boyutlu uzayda açı yoktur, dik açı da oluşmaz. İki boyutlu uzayın bir noktasında yalnız bir dik açı çizilir. Üç boyutlu uzayda yalnız iki dik açı çizilebilir. Dört boyutlu uzayda bir noktadan üç dik açı çizilebilir. Biz onu şimdi göremiyoruz. Çünkü biz şimdi üç boyutlu uzayda hapsolmuş bulunuyoruz. Beş boyutlu uzayda ise bir noktadan dört dik açı çizilebilir.
Dışarıda bir doğruya yalnız bir dik doğru çizilebilir. Bir düzlemde bir doğru çizilebilir. Uzaya da bir doğru çizilebilir. Dört boyutlu uzaya da bir doğru çizilebilir.
Başka bir anlatış şekli ile; bir doğru m^1 ile, düzlem m^2 ile, hacim m^3 ile, dört boyutlu uzay m^4 ile, beş boyutlu uzay m^5 ile ölçülebilir. 2 metrelik beş boyut 2*2*2*2*2=64 m^5 eder.
Bizim geometride tasavvur edemediğimiz uzayları matematik sayesinde bilebiliyor, bütün özellikleri ile biliyoruz...
İnsan, yalnız arşın ve kürsünün özelliğini öğrenmesi, onun düzenini anlaması için matematiği öğrenir…
Matematik sayesinde uzayı dolaşabiliyoruz. Hiçbir zaman varamayacağınız yerden gelen ışınları tahlil ederek oraları bilebiliyoruz. En küçük atom parçacıklarına inip oralarda zihnen dolaşabiliyoruz. Allah’ın en büyük ihsanı olan matematikten cahil kalmak ne kadar acı…
Daha başka bir zevk de, Kur’an’da bu matematikle ispatlanmış gerçekleri görüp okumamızdır...
Allah’ın arşı içinde zihnen dolaşabilmek ne kadar büyük mutluluk...
Öğrenmek zor bir olay değildir. Yaşlı olma söz konusu değildir. İnsandaki matematik ve usul mantık olarak aynıdır. Bir yaşlınız olarak bunu size haber veriyorum...