TEVBE SÛRESİ TEFSİRİ(9.SURE)
Süleyman Karagülle
1790 Okunma
36 VE 37.AYETLER

Tevbe Sûresi-19

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

 

***

 

إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ أَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ (36) إِنَّمَا النَّسِيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَامًا وَيُحَرِّمُونَهُ عَامًا لِيُوَاطِئُوا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللَّهُ زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (37)

 

***

 

إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ

(EnNa GıdDaTa elŞuHUvRı GıNDa elLAHi EiÇNAy GaŞaRa ŞaHRan FIy KiTAvBı elLAvHi YaVMa PaLaQa elSaMAvVAvTı Va eLEaRWa MiNHAv EaRBaGaTun XuRuMun)

“Semavat ve arzın hilkati yevminde Allah’ın indinde şehirlerin adedi Allah’ın kitabında on ikidir, onlardan dördü haramdır.”

Kâinat altı yevmde/günde yaratıldı. İlk iki yevmde canlı yoktu. İlk iki yevmin birinci yevminde Allah’tan başka kimse yoktu. Kâinatın mekânını, zamanını, maddesini ve enerjisini Allah kendisi halk etti, kendisinden başka hiçbir varlık olmadığı için kimse aracılığı ile yapmadı. Bunlardan mekân üç boyutludur, dört boyutlu uzayda büyümektedir. Böylece kürsi oluşmaktadır. Zaman bu oluşumu oluşturur. İnsanların iradeli hareketleri de beşinci boyutu yani arşı oluşturur.

İkinci yevmde melekler ve ruhlar vardır. Bu yevmde kâinat bunlarla düzenlenmektedir. Bu yevmde galaksiler oluşmuş, galaksiler içinde güneşler oluşmuştur. Biz bunlara yıldızlar diyoruz. Bunların özelliği sabit enerjiyi yaymalarıdır. Kendileri hidrojenden oluşurlar. Dört hidrojen atomu birleşir ve bir helyum atomu oluşur. Bu yıldızların çevresinde gezegenler vardır. Bunlar soğuk cisimlerdir. Bunlardan bir tanesi olan Yer (Dünya) özel olarak düzenlenmiştir. Güneş’ten uzaklığı, su ve diğer maddelerin miktarı yeni varlıkların oluşacağı şekilde yaratılmıştır.

Işık enerjisi ısı enerjisine dönüşürken dağınık halde bulunan madde de düzenlenmekte ve yüksek madde hâline gelmektedir. Isı enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürmekte ve depolamakta, sonra da onu mekanik enerji olarak kullanmaktadır. Bunlara “canlı” diyoruz.

Canlı, kendi benzerini meydana getiren ve çoğalan varlıktır.

Güneş’in çevresinde gezegenler vardır. Bunların bugünkü görevi sürtünmeleri önleyen bir enerji depolamış olmalarıdır. Büyük atalet momenti dolayısıyla Yer’in Güneş etrafında dönmesi ve kendi etrafında dönmesi hissedilmeyecek derecede azaltılmıştır.

Yer’in Güneş etrafında dönmesi 365,25 günden biraz fazladır. Ay’ın Dünya etrafında dönmesi de 29,530 günden biraz fazladır. Büyüklükler ortak birimle ölçülebiliyorsa, bunlara eş birimli büyüklükler diyoruz. Örnek olarak bir üçgenin iki dik kenarı aynı birimlerle ölçülebilmektedir. Oysa uzun kenarı bunların birimi ile ölçülememektedir. Bunlara aykırı sayılar diyoruz. Yer’in ve Güneş’in hareketleri aykırı miktarlardır. Yani biri diğerinin birimiyle ölçülemez.

Her cismin bir öz titreşimi vardır. Titreşimler eşitseler birbirine etki ederek cismin parçalanmasına sebep olurlar. Bu sebeple hareketler aykırı birimlerle yapılır. Bu sebepledir ki ay haftanın katı değildir. Ay’ın hareketi de yılın katı değildir. Ortak birimle ölçülmezler.

Ay yılda 12 defa dünyanın etrafında döner ve on gün kadar artar. Ay yılı Güneş yılından biraz kısadır. 33 Ay yılı 32 Güneş yılına tekabül eder. Yine de eş birimli değildir.

Ay yılı içinde 50 hafta vardır. Güneş yılı içinde ise 52 hafta vardır.

Kâinat çift çift yaratılmıştır ama onluk sistem içindedir.

Elimizdeki parmaklar on tanedir. Kromozomlardaki döngü de on basamaklıdır. On sayısı iki asal sayının toplamıdır ve iki asal sayının çarpımıdır: 3+7=10  2*5=10. Bunlar en küçük dört asal sayıdır. 10’dan küçük başka asal sayı yoktur.

12 10’dan büyük en küçük asal olmayan sayıdır. 3*4=12’dir.

Allah büyüklükleri seçerken israf etmez.

İsraf ne demektir?

Üç tür malzeme ile bir işi yapabildiğin halde sen dört tip malzeme kullanırsan, bu israftır yahut 8 tane ile iş yaparken 9 tane kullanırsan bu da israftır.

Demek ki yılın 12 ay olması standart sayılara göredir. Diğer taraftan asla israf yoktur. Bu şekilde seçilmiş olması rezonansın önlenmesi içindir. Bu sayede canlılar varlıklarını sürdürmektedirler.

Canlıların bazı özellikleri Ay yılına, bazı özellikleri de Güneş yılına göredir. Bu sayede rezonans önlenmiş ve hayat devam etmiştir.

İnsanlar için de bunun çok önemi vardır.

İnsanların bedeninde mikroplar vardır, sağlıklı bedende bunlar sinmiş durumdadırlar, çimlenmemiş tohum gibi müsait zamanları beklerler. Vücut zayıf olduğu zaman çimlenirler ve vücudu hasta ederler. Vücut çok ağır savaş verir ve mikropları yener, bazen de mikroplara karşı yenilir ve ölür.

Vücuda zayıf çimlenmiş mikropları salarsanız, beden onlara karşı antikor üretir ve onların çoğalmasını önler, hastalıktan korunmuş olunur. Buna ‘aşı’ diyoruz. Oruç doğal aşıdır. Aç kalan beden zayıflar. Mikroplar mevsimsiz çimlenmeye başlarlar. Beden de onlara karşı ilacını üretir ve vücudu hastalıktan korumuş olur. Demek ki oruç doğal aşıdır.

Hastalıklar mevsim mevsimdir. Kimileri yazın, kimileri kışın, kimileri ilk veya sonbaharda çimlenmek ister. Her mevsime göre aşılama yapmak için de aşılama zamanları onar gün erkene alınır. Böylece 33 senede tüm mevsimi gezmiş olur. Eğer Ay yılı ile Güneş yılı aynı olsaydı bu gezme olamayacak ve insan sadece bir mevsim için aşılanacaktı.

Orucun sağlık üzerinde faydası dışında da ayrı faydaları vardır, onlar da böylece yıla yayılmış olmaktadır.

Doğadaki üretim Güneş yılına göredir. Eğer kamu bütçeleri de Güneş yılına göre yapılırsa rezonans olur, belli mevsimlerde refah olur, belli mevsimlerde kriz olurdu. Oysa vergiler Ay yılına göre toplanınca aralarında eş birimlilik olmadığı için rezonans olmaz.

Batılılar bunu uygulamadıkları için yaklaşık 33 yılda bir kriz dönemini yaşıyorlar ve bunu karşılıksız para ile dengelemeye çalışıyorlar. 1929 krizinde meşhur ekonomist Keynes bu sorunu karşılıksız para ile çözmüştür.

Canlılar 3-4 milyar yıldır yaşamakta ve gelişmektedir. Bugünkü uygarlık bu Ay ve Yer/Dünya üzerinde oluşmuştur. Hatalı olsaydı şimdi biz var olmazdık. Bunun yanlış olduğunu iddia edip düzeltmeye kalkışmak ilmî verilere aykırıdır.

Burada “Allah’ın indinde” ve “Allah’ın kitabında” denmektedir. Allah’ın indi ile Allah’ın kitabı karşılaştırılmaktadır. “Allah” lafzı da iade edilmektedir. Demek ki kitabın sahibi Allah ile kendi zatı farklıdır. Allah alemde iki şekilde tezahür eder. Biri, zatıyla tezahür eder ki bizimle hiçbir benzerliği yoktur, hiçbir yaratıkla ortak özelliği bulunmamaktadır. Diğeri ise sanki kendisi de bizim gibi birisi imiş gibi bizimle muhatap olur.

Karşılıklı haklarımız vardır. Biz O’na ibadet ederiz, O da bize in’am eder. Bu hukuku ile Allah kendi haklarını topluluğa yani insanlığa ihale etmiştir. Allah’ın hakları topluluğun hakları olmaktadır. Allah’ın insanlara karşı görevlerini de topluluk yapmaktadır. İşte, Allah’ın bu iki tezahürünü ayrı ayrı belirtmek için “Allah” kelimesi zikredilmiş, izmar edilmemiştir. “Kitabihi” denmemiş de “Kitabillahi” denmiştir.

Allah zamanı, mekânı, maddeyi, enerjiyi yaratırken onlara öyle özellikler takdir etmiş ki, milyar yıl sonra ondan yararlanarak iş yapacak olan canlılarla insanlar onlardan yararlanarak keşifler yapacaklardır. Mesela bizim şimdi size yazdığımız bilgisayarın oluşması maddelerin taşıdığı özelliklerden ileri gelmiştir. O maddelerden biri bizim ihtiyacımız olan özelliği taşımasaydı bilgisayar olmazdı.

إِنَّ

(EinNa)

“Kesinlikle”

Vurgu dilleri vardır. Değişik hecelere vurgu yapılarak değişik mana verilir. Örnek olarak “Men” Fransızcada kişi ve el demektir. İkisi kendilerine yapılan vurgu ile anlaşılır. Arapçada vurgu yoktur, uzun ve kısa heceler vardır. Türkçe ise ayrı vurgu dilidir. Vurgu yapılarak kelimelerin önemi belirtilmiş olur. Arapçada vurgu yerine harfler getirilir. Cümlenin başına “İnne” konur, kelimenin başına “Le” konur. Bir te’kid olursa karşı tarafın yalnız bilgisini düzeltir, daha fazla olursa savunma yapılır.

Burada “İnne” getirilerek, siz yanlış biliyorsunuz, öyle değildir denmiş olur.

Nitekim eski astronomlar Ay’ın oluşmasının bir başka yerden gelen Ay’ın Yer tarafından yakalanması ile olduğunu iddia ediyorlardı. Oysa Ay’dan getirilen toprağın analizinde Ay’ın yaşı ile Dünya’nın yaşı aynı olarak bulunmuştur. Radyoaktif maddelerin ömrü vardır. Onunla bir kaya parçasının ömrü hesaplanabiliyor.

Ay Dünya’dan kopan bir parçacığın Yer’in etrafında dönmeye başlamasıyla oluşmuştur. O tarihten itibaren Dünya’nın etrafında dönmektedir. Yer de kendi ekseni etrafında dönmektedir. Yer kabuğunun oluşması ve Ay kabuğunun oluşması aynı tarihlerde olmaktadır. Çünkü kayalar eşit yaştadır. Başka bir ifade ile Ay katı olarak Yer’den kopmuştur. Diğer gezegenlerin etkisi ile Ay dönüş hızını azaltmamış ve çoğaltmamıştır.

عِدَّةَ الشُّهُورِ

(GıdDaTa elŞuHUvRı

“Şehirlerin sayısı”

“Kamer” Ay cisminin adıdır.

Şehr” ise Ay dolanımının adıdır.

Türkçede ikisi de “ay” olarak adlandırılmaktadır.

Ay cisminin sayısı değil de Ay dolanımlarının sayısı 12’dir. Sene 12’ye bölünmüştür. Ay dünyanın çevresinde dolanırken gel-gitlere sebep olur. Canlıların ağırlıklarında farklar oluşur. Dolunay ve yeniayda canlılar daha az ağırlıktadır, dördün aylarda ise daha ağırdırlar. Bu fark canlılar tarafından bazı periyodik oluşlara bağlanmıştır. Bizim farkına varmadığımız bazı olaylar Ay periyodu ile oluşur. Bu periyodik oluşlar mevsimlere göre dolanır. Yılda 12 defa bu darbeler yapılır. Onlu sistemde beşte biri fazla olarak bu darbeler gerçekleşir.

عِنْدَ اللَّهِ

(GıNDa elLAHi)

“Allah’ın indinde”

Allah’ın indi” demek O’nun ilmi demektir, O’nun takdiri demektir. Zatında anlamından da farklıdır. Zatında olsaydı ilmi onun cüzü olurdu. Allah’ın sıfatları ne O’nun kendisidir, ne de O’ndan gayrıdır. Allah’ın zatında sıfatlar ile kendisi birdir. Ama Allah’ın âlemdeki tezahürü ise kendisinden ayrıdır.

Vahdeti vücutçular Allah’ın sıfatlarını kendisi kabul ederler. Mutezile ise Allah’ın sıfatlarını kendisinden gayrı kabul eder. Birbirlerini tekfir ederler. Vacibu’l-vücudu çoğalttınız derler. Öbürleri de Allah’ı aciz yaptınız derler. Ehli Sünnete göre Allah’ın sıfatları ne aynıdır ne de gayrıdır, zatında birdir, bize görünümde ayrıdır.

Allah bir plan yapmıştır. Orada az olsun çok olsun her şey işlenmiştir. Bu plan Allah’ın indindedir. Biz bu plana muttali olamayız.

اثْنَا عَشَرَ

(EiÇNAy GaŞaRa)

“12’dir”

Güneş yılı 365,242190 gündür. Ay 29,530588 gündür. 12 ay 354,367056 gün eder. Aralarındaki fark 10,875134 gün etmektedir.

Buna göre 33,587833 sene sonra Ay yılı ile Güneş yılı birleşecektir. 122267,691 gün eder. Bu da Ay yılı olarak 34,6859 yıl etmektedir. 33,587833*3=100,763 yıl edecektir.

Demek ki bir asır Ay yılı olarak 100 değil de Güneş yılı olarak 100 yıldır.

شَهْرًا

(ŞaHRan)

“Şehr olarak”

Şehr hilal ile başlar. Hilal Güneş merkezi ile Ay merkezi aynı düşey düzleme geldiği zaman yeni ayın başlangıcıdır. Bu meridyenlere göre değişmektedir. İnsanlar bir yere göre bunu hesaplayacaklardır. Onda da Mekke meridyeni esas alınır. Günün değişik saatlerinde bu duruma gelinmektedir.

Biz yeni ayı başlatmamız için hangi dakikayı seçeceğiz?

Mekke’deki öğle vaktini seçeceğiz. Ay her gün 44 dakika geri kalmaktadır. Bu farkı da hesaba katarak öğleden sonra 44 dakika önce geçme zamanı olmuşsa ertesi günü ayın 1’i sayarız. 44 dakika geçmişse o gün Mekke’den Ay görünemeyecek farz eder ve ertesi gün değil de ondan sonraki günü 1 sayarız.

Böylece ayın bazısı 30 bazısı 29 gün olur, 30 gün olanların sayısı biraz fazladır.

Kur’an “şehr” kelimesini konuşma dili ile kullanmaktadır. Bizim onu astronomik olarak tanımlamamız gerektiğini Kur’an bildirmektedir.

فِي كِتَابِ اللَّهِ

(FIy KiTAvBı elLAvHi)

“Allah’ın Kitabında”

Demek ki bir Allah’ın indi vardır, bir de Allah’ın kitabı vardır. Allah’ın indinde olan proje yazılı hâle getirilmemiştir. Kendisi bilmekte ama onu bize bildirmesi gerekmektedir. İşte bu da O’nun kitabıdır.

Demek ki Allah’ın indi kaderdir. Allah’ın kitabı o kaderin bizim anlayabileceğimiz hâle gelmesidir. Meleklerin anlamasıdır.

Kader Allah’ın indinde çizilmiştir ama meleklere kitap hâlinde bildirilmiştir. Onlar da onu uygulamışlar, ona göre kâinatı düzenlemişlerdir.

Önce yıldızları düzenlediler. Sonra gezegenleri düzenlediler. Sonra Yer’in şeklini düzenlediler. Sonra aldıkları proje ile ilk canlıyı düzenlediler. İlk hücreyi yaptılar. Sonra da türleri evrimleştirdiler. Âdem’i ve Havva’yı annelerinin karnında değiştirdiler.

يَوْمَ خَلَقَ

(YaVMa PaLaQa)

“Yaradılış yevminde”

“Yevme” zarftır. “El-Yevm” derseniz bugünü, “Yevme” derseniz bilinen o günü ifade eder. Kur’an’da 7 yerde kâinatın 6 yevmde halk edildiğini söylemektedir. Burada ise bir yevmi getirmektedir. Demek ki bu takdirde kitabullah da ikinci yevmdir. Yani melekler yaratıldıktan sonra henüz canlıların olmadığı yevmdir.

İnsanla melekler arasındaki fark, insan canlılardan sonra bir canlı olarak yaratılmıştır. Oysa melekler canlılar var olmadan yaratılmışlardır. Ruh ve melek canlı değildir. Onlar eşleşerek çoğalmazlar. Onların çoğalması kopyalanma şeklinde olabilir. Cinler ve insanlar ise canlı olarak var edilmişlerdir. Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. İnsan ve cin evrimleşen birer varlıktır. Ruh ve melekler ise evrimleşmezler. Onlar günah işlemezler, işleyemezler.

Canlılar yaratıldığı zaman ay 12 ay idi. Canlılardaki birçok düzenlemeler aya göre yapılmıştır.

السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ

(elSaMAvVAvTı Va eLEaRWa)

“Semavat ve arzda”

Kur’an harfi tarifle “Semavatı ve Arzı” getirmektedir. Bu bizim yaşadığımız kâinatın adıdır. Üç boyutlu uzayımızın adıdır. Kur’an’da “Semavat ve Arz” 34 defa geçmektedir. Kur’an’da bunun kuturları olduğu belirtilmektedir. Yani yuvarlaktır ve sınırlıdır.

Bugün bu çap ölçülmüştür. 13,7 milyar yıl önce yaratılmıştır. Kur’an bunun genişlemekte olduğunu bildirmiştir.

Bugün ışık hızına yakın kâinatın büyümekte olduğu kesinleşmiştir. Kâinatın 7 tabakadan oluştuğu bildirilmektedir. Bugün tabakalar belirlenmiş, kalınlıkları ölçülmüştür. Kur’an’da kâinatın 6 devrede yaratıldığı bildirilmektedir. Bugün bu zamanlar tesbit edilmiştir.

“Semavat” çoğul kullanılmıştır, “Arz ise” tekil kullanılmıştır. Bunun sebebi Arz’ın tek olduğu, onun 7 semasının olduğu bildirilmiştir.

Güneş sistemimizde canlının ve insanın yaratıldığı tek gezegen Yer’dir. Diğer dokuz gezegende bugün canlı yoktur. Kur’an sonraları göğe çıkılacağını bildirmiştir. O zaman bugün boş olan gezegenler yarın canlılarla ve insanlarla dolacaktır. Bugünkü teknoloji bile oralarda yaşam imkânını sağlayacak durumdadır.

مِنْهَا

(MiNHAv)

“O (12 ay)dan”

Bundan önce bildirilenler yaratılışla ilgilidir.

Şimdi ise şer’i hükmü koymaktadır.

Helal ve haram aylar yapılmış ve haram aylarda savaşma haram kılınmıştır.

Sürekli savaş durumları insanlığın ekonomisini çökertir. Onun için düşmanlar meşru olarak savaşsa bile bu süre senede sekiz aydan fazla olmamalıdır.

أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ

(EaRBaGaTun XuRuMun)

“Dördü haram aydır”

Bu 12’nin üçte biri etmektedir. Hac aylarıdır. Hac ayları üç kadardır. Nekredir ve çoğuldur. Çoğul en az üçtür. Yasaklarda en az olan muteberdir. Hâlbuki haram aylar dörttür. Eğer haram aylarını birlikte düşünürsek hac ayları nekre olmaz marife olurdu. Ramazan haram ayları içinde olurdu. Hac ayları nekre olarak üçtür. Haram aylar da nekre olarak üçtür. Hac aylar haram ayların içindedir. O halde haram ayından biri diğerlerinden ayrıdır.

Bu yorum belki zorlamalı bir yorumdur. Ne var ki bu hususta sahabelerin icması ve mütevatir hadis vardır.

Böyle olunca haram aylarından bir ay hangi ay olacaktır?

Seneyi ikiye ayırsak, yarısı haram ayların olduğu aylar, diğer yarısı da helal aylardır. Son üç ayı haram ise dördüncü ya bitişiktir ya ayrıdır. Bitişik olması ayların nekre olmasından dolayı tercih edilemez. Belli olmayan ya baştadır ya sondadır. Yarıyılın başındadır.

Haram ayların özelliği o aylarda savaşın olmamasıdır. Demek ki en uzun savaş 6 aylık savaştır. Haram ayları gelir ve savaş biter. Yeniden savaşabilmemiz için yeniden hakem kararının alınması gerekmektedir. Haklı da olsak savaşı altı ayda bitirmemiz gerekir. Bitiremiyorsak yenemedik demektir. Altı ayda bitiremeyeceğimiz savaşa girmemeliyiz.

Böylece şeriat haram ayları ile savaşların mesafesini de tayin etmiş olmaktadır.

Yüz yıl süren savaşlar olmuştur. Bunun insanlık için tahribatı açıktır. Birinci Cihan Savaşı 1914’ten 1918’e kadar devam etmiştir. İkinci Cihan Savaşı da altı yıl sürmüştür.

ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ أَنْفُسَكُمْ

(ÜAvLiKa DIYNu eLQayYıMu FaLAv TaJLiMUv FIyHınNa EaNFuSaKuM)

“Bu din/düzen kayyımdır. Onların içinde zulme uğramayın.”

“Zâlike” dört ayın haram olması hükmüdür. “Zâlike” mübteda olur, “ed-Dinu’l-Kayyım” haber olur. Yahut “bu din” mübteda olur, “el-kayyım” haber olur. Türkçe manaları şöyle olur. “Bu yegâne kayyım dindir” yahut “Bu din yegâne kayyımdır”.

Bu hükme büyük bir şekilde işaret etmektedir. Çünkü canlılar âlemi bu ayların gezgin olmasına dayandığı gibi, insanların ekonomik hayatları da bu ayların gezgin olmasına dayanmaktadır. Barış aylarının da gezgin olması ile her mevsim nasibini almaktadır.

Kâinatta hiçbir şey raslantı sonucu değildir. Her şey gerektiği için gerektiği kadar vardır. Düzen böyle oluşturulmuştur. Eğer bunlara riayet etmezsek başkasına değil kendimize zarar vermiş oluruz. Nitekim bütçeleri Güneş yılına göre yapanlar, bugün zulüm içindedirler. Avrupa ve Amerika krizleri bundan doğduğu gibi İsrail’de sürüp giden bitmez savaşlar da oradaki halkın hayatını yaşanmaz hâle getirmektedir.

Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de ve dünyanın başka yerlerinde eğer huzursuzluk varsa, hakemlere gitmelerini isteyeceğiz. Hakeme gitmeyen olursa onunla savaşacağız. Hakeme gidildikten sonra hakem kararlarına uymayanlara karşı savaşacağız. Ama bu savaş haram aylarda sona erecektir. Yeniden savaşmamız için yeni hakem kararlarına gerek olacaktır.

ذَلِكَ

(ÜAvLiKa)

“Bu”

Burada işaret edilen ya senenin 12 ay olması ya da dördünün haram ay olmasıdır. Her iki şekilde de mana verilebilir. Senenin 12 ay olması yeryüzündeki hayatın düzenlenmesi içindir. O zaman din/düzen kâinat düzenini de içermiş olur.

Din/düzen sadece insanlar arasında olduğundan, demek ki bu “Zâlike” sadece haram aylara işaret etmektedir. Çünkü kâinattaki düzende sorumluluk olmadığı için din o düzeni içermez, sadece sosyal düzeni içerir. “Zâlike” sadece ism-i işaret olabilir veya mübteda olur ve ism-i işaret ism-i zamire dönüşmüş olabilir.

الدِّينُ الْقَيِّمُ

(DIyNu eLQayYıMu)

“Kayyım düzendir.”

İki türlü denge vardır.

Biri geçici dengedir. Bir zaman dengesini korur, sonra bozulur.

Diğeri kararlı dengedir. Bu denge sürekli dengedir.

“Qayyım” kararlılığı ifade etmektedir. Labil değil de stabil denge anlamındadır.

Dört yerde “kayyım din” olarak geçmektedir. Kararlı düzen anlamında söylenmiştir.

Kararsız düzenler her yıl yeni kanunlar yaparlar. Ekseriyet sistemi kararsız düzendir. Bir kişinin cephe değiştirmesi ile yeni düzene gidilir.

Bir yerde de “kayyıme’nin dini” olarak bahsetmektedir. Kararlı olmanın kuralları anlamındadır.

Nekre olarak “kütübün kayyımetün” hâlinde bahsetmektedir. Bu da düzenin kararlı durumunu ifade etmektedir. Kitap demek düzenin kuralları demektir.

Dinin sıfatı olarak “kayyıme” denmektedir. Bu da hâl değil sıfat olarak kayyımelik ifade etmektir. Kitapları kayyımelik vasfından söz etmektedir.

“Kayyım” fa’il vezni üzeredir. Fa’il vezni fail veya meful olarak mana taşır. Dolayısıyla kayyıme hem fail olur yani dengeye getiren anlamında hem de dengede olan anlamında olur.

Burada dengede olan düzen budur anlamını veriyoruz. Kararlı düzen budur anlamını veriyoruz.

فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ

(FaLAv TaJLiMUv FIyHınNa)

“Onların içinde zulmetmeyin.”

Eğer bunu değiştirir, uzatır veya kısaltırsak zulmedersiniz.

Kur’an çok açık ifadelerle diyor ki; Güneş yılı ile Ay yılını nazarı itibara almaz, düzenlemeyi ona göre yapmazsanız zulme uğrarsınız. Bunda ısrar etmektedir.

Biz de ilmî olarak bu zulümlerin nasıl olduğunu anlatıyoruz.

Şimdi, bu âyetin manasını anlamak için matematiği bilmek gerekir. Öz titreşimler ve rezonans olaylarını anlamak başka türlü mümkün değildir. Arapça da bilmek gerekir. “Dört haram ay” deyince ne mana vereceğimizi bilmemiz gerekir. Hac aylarının üç olduğunu, haram aylar olduğunu Kur’an’dan istidlal etmemiz için Arapçanın inceliklerini bilmek gerekir. İşte bu sebepledir ki müçtehit bu ilmi, Kur’an Arapçasını ve Matematiği bilmek zorundadır.

أَنْفُسَكُمْ

(EaNFuSaKuM)

“Kendinize”

Evet, haram aylara riayet etmek, ayları olduğu gibi yapmak kendiniz içindir; yoksa kendinize zulmedersiniz. Yani bize açıkça diyor ki, böyle yapmazsanız kendinize zarar vermiş olursunuz.

Ak Parti on senedir iktidardadır. Kendileri ana sorunlarla ilgili hiçbir şey yapmadıkları halde istikrar olmuş, dolayısıyla birçok iş başarılmıştır. İstikrarı herkes istiyor ama zulüm düzeni üzerinde oturmayı da iktidar istiyor, ekseriyet sistemine dayalı istikrarı istiyor. Onun bile yararı vardır. Millet onu bildiği için Demokrat Parti üzerinde ısrar etmiştir. Millî Görüş geldikten sonra da onun üzerinde ısrar etmektedir.

Kayyım din/düzen işte budur. Kur’an kayyım dinin ilkelerini ortaya koymaktadır. Kitapların, kuralların kayyım olmasını istemektedir.

Bir topluluk sözleşmeler yapar ve ona göre oluşur. Uygun sözleşme yani uygun anayasa yapmışsa o topluluk yaşar, yapmamışsa kaybolur gider. Sözleşmenin sonradan değişmesi onun kayyımlığını zedeler.

Biz şimdi sözleşme yapmıyoruz, sözleşmenin nasıl yapılacağı üzerinde çalışıyoruz. Bu dönem araştırma dönemidir. Araştırma tamamlandıktan sonra bir işletme kuracağız, onun sözleşmesi değişmeyecek. O işletme ya devam edecek ya da iflas edecektir.

Canlılar döllendikten sonra DNA’larını değiştirmemektedirler.

وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً

(Va QAvTiLuv eLMUŞRiKIyNa KafFaTan KaMAv YuQAvTiLUKuM KafFaTan)

“Ve onların sizinle kâffeten kıtal eder oldukları gibi müşriklerle kâffeten kıtal ediniz.”

Haram aylarının savaşla ilgili olduğunu bu ifadeden anlıyoruz. Haram ayı demek savaşın sona erdiği zamandır. Haram aylar bunun için önemlidir.

Savaş insanlar arasında meşru kılınmıştır. Nasıl mikropsuz canlılar olmazsa, bunun gibi savaşsız da insan olmaz. İnsan çok güçlü varlıktır, onu yenecek başka bir canlı yoktur. Diğer canlılarda türler arası çatışma vardır. Oysa insanlarda kendi aralarında çatışma vardır. Taraflar kendilerini haklı zanneder ve her iki taraf Hak için savaşırlar. Bu suretle denge korunmuş olur. Her iki tarafta güçlü olanlar, sağlam olanlar yaşamaya devam ederler.

Bu sebepledir ki savaş bir bölgede olur. O bölge elde edilir ama bir topluluk tümü ile yok olmaz. Nitekim bizimle Yunanlılar arasında savaş olmuştur ama biz Yunanlıları ortadan kaldırmadık, onları kendi topraklarımızdan kovduktan sonra durduk. Savaşta zayıflar elendi, biz de Yunanlılar da daha sağlam devlet kurduk.

Burada müşriklerle kıtali emretmektedir. Hakem kararlarına uymayanlarla savaşacağız demektir. Hakem kararlarına uyanlar olduktan sonra duracağız. Bununla beraber hakem kararlarına uymamakla beraber törelere uyar da bizimle savaşmazlarsa biz de onlarla savaşmayız.

Şimdi bize birlikte savaşma emredilmiştir. Tüm insanlık birlikte savaşacaktır. Onlara karşı cephe alınacaktır. Haram aylara riayet etmeyenlerle olan savaşı tüm insanlık yapacaktır.

Haram aylara riayet edenlerle savaşma ise ihtiyaridir. İsteyen ordusunu toplar, oraya giderek savaşır ve ganimet elde eder. Ganimet için savaşılmaz ama meşru savaşta elde edilen ganimet savaşanların haklarıdır.

Buradaki “Ve” harfi “nefsinize zulmetmeyiniz”e atfetmiş olabilir, bu takdirde haram ayları değiştirerek nefsinize zulmetmeyiniz ve müşriklerle hep birlikte kıtal ediniz denmiş olur. Nehye emir sigası ile atfedilmiş olmaktadır.

وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً

(Va QAvTiLuv eLMUŞRiKIyNa KafFaTan)

“Ve müşriklerle kâffeten mukatele ediniz.”

“Keff” avuç demektir. “Keffetmek” elini çekmek, ayrılmak, işgal etmek demektir.

Kâffeten” de hep birlikte, tamamen anlamındadır. Hepinizin birlikte savaşması anlamındadır.

Savaş birden bitecek bir şeydir. Birden saldırırsın, ya yenilirsin ya da yenersin ve savaş orada biter. Savaşı uzatmak zararlıdır, kazanan için de kaybeden için de zararlıdır. Altı aylık müddet bunun için konmuştur.

Burada yalnız müşriklerle kaffeten kıtal emredilmektedir. Diğer kıtallerde kâffeten denmemektedir. Kur’an’da beş defa “kâffeten” geçmektedir. Silme kâffeten giriniz. Tahsil için kâffeten nufur etmek gerektiğini bildirmektedir. Bir de seni kâffeten nâsa irsal ettik denmektedir. İkisi de burada geçmektedir.

Müşriklerle mukatelede kâffeten denmiştir. Hakem kararlarını kabul etmeyenlerle mukatele tüm müminlere farzdır. Değişik devletler de olsa Mekke emirinin emri ile birlikte savaşılacaktır. Mekke emiri onlara karşı bir ordu teşkil edebilir ve her devletten bir birlik isteyebilir. Bunun yargı kararına bağlı olması gerekir. Tüm insanlığın birlikte savaşması gerekmez. Ancak müşrikler birleşip birden müminlere saldırırlarsa o zaman birlikte savaşmamız gerekecektir.

Gelecekte sömürü sermayesi ile böyle bir savaş mukadder olabilir. Bugün ikiye ayrılmış olan insanlık yarın savaşa girişebilir. O zaman hepimiz sömürü sermayesinin karşısında yer alacağız demektir; tabii hakem kararlarını dinlemezlerse bunu yapacağız.

كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً

(KaMAv YuQAvTiLUKuM KafFaTen)

“Kâffeten sizinle kıtal ettikleri gibi”

“Sizinle kâffeten mukatele ederlerse” denmeyip “sizinle kâffeten mukatele ettikleri gibi” denmektedir. Onların bir olup bizimle savaşa girişmeleri için bir olmaları şartı yoktur.

Mekke emiri bu hususta karar verecektir. Eğer onlar kâffeten savaşıyorlarsa Mekke emiri kendi takdiri ile kâffeten savaşmaya karar verecektir.

Şart edatı ile söylenseydi o zaman mahkeme kararı gerekirdi.

“Kema” demekle mahkeme kararına gerek olmadığına işaret etmiştir.

وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ

(Va iGKaMUv EanNa elLAvHa MaGa eLMutTaQIyNa)

“Ve biliniz ki Allah muttakilerle beraberdir.”

Mekke emirinin takdiri olduğunu “Kema Yukatilunekum” ile vermiştim.

Burada Allah bunu teyit etmektedir.

Eğer bir şey takdire bırakılmışsa orada ittika emredilmektedir. Kâffeten mukatele ediniz demekte ama bu hususta ifrata gidilmemesini de emretmektedir, savaşa katılmayan müşriklerle kıtal edilmeyecektir. Mekke emiri bu hususta karar alamayacaktır. “Biliniz” demekle Mekke emirinin bu kararının yargı denetiminde olduğunu ifade eder. Bileceğiz demek denetleyeceğiz demektir.

إِنَّمَا النَّسِيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْر يُضَلُّ بِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا

(EinNaMav elNaSİyEu ZiYAvDaTun FiLKuFRi YuWalLUv BiHIy elLaÜIyNa KaFaRUv)

“Nesie yalnızca küfürde ziyadedir. Onunla küfretmiş olanlar ıdlal olunur.”

Kur’an 600 sayfa içinde insanlığa ait tüm hükümleri içermektedir. Matematik formülleri gibidir. Yere, zamana, konuya, muhataba göre değişik manaları ifade eder. Arada her yerde uygulanacak cümleler koyar. Nüzul sebebine bakarak onun manasını daraltamadığınız gibi, Kur’an’daki yerine göre siyak ve sibaka göre de daraltamazsınız, geniş manayı her zaman verebilirsiniz. Sadece ayrı ayrı yerlerde olsa da eğer iki ifade arasında aykırılık varsa onları telif edersiniz. Birini bir yerde, diğerini diğer yerde geçerli sayarsınız.

Örnek olarak anne babaya ‘uf’ bile demeyin diyerek son derece onlara saygılı olmamızı istemiş ama diğer taraftan da küfrü tercih ettikleri takdirde onların yanında olmayın denmiştir. Bu manalar arasında tearuz vardır. Bunun anlamı şudur, anne babaya dil ile saygılı olacaksınız ama onların küfürle ilgili emirlerini yerine getirme durumunda değilsiniz. Çünkü yalnız Allah’a ibadet edilecektir.

Buradaki “nesie küfürde ziyadedir” ifadesini de geniş anlayacağız. Fıkıhçıların “faizi nesei” dedikleri faizi de küfürde ziyadelik olarak anlamak durumundayız.

“Nesie” Kur’an’da iki yerde geçer. Biri burada biri de Hazreti Süleyman Peygamberin koltuğunda geçmektedir. İşçilere nezaret ettiği koltuğun ayakları kurtlar tarafından çürütülünce öldüğünü anlarlar. “Nesie” dinlenme, ara verme demektir.

Kur’an’da bunun dışında “NSY” ve “NSV” kökleri vardır.

“Nesy” avlanmakta veya savaşta birliğin dinlenme yeridir. Kadınları ve çocukları orada bırakır, kendileri avlamaya veya savaşmaya giderlerdi. Savaşa veya avlanmaya götürülmeyen kimselere “nisa” denmektedir; sonra yalnız kadınların çoğulu olmuştur. “Nesy” ise kafile kalktıktan sonra bir şeyi unuttuk mu unutmadık mı, döner yoklama yaparlardı; işte buna unutma anlamında “nesy” denmiştir. Demek ki “NSE” kökü her haliyle ara verme, atıl etme, unutma anlamındadır. Zamanında borcunu ödeyemediği için artırma nesie faizdir. Bir defaya mahsus olmak üzere alınan faize de fazl faizi denir. Nesie faizinin haramlığında ittifak vardır, fazlalık faizinin haram olmadığını söyleyenler mevcuttur.

Haram ayların yerlerini değiştirme de nesie olarak adlandırılmıştır. Haram aylarını helal yapma bu tür ara verme dinlenme kabul edilmiştir. Yani Ay yılına göre yapılacakları Güneş yılına göre yapma nesiedir. Çünkü 33 senede bir yıl unutulmakta, ortadan kaldırılmaktadır.

Bunun küfür olarak söylenmesi nankörlük anlamındadır. Yani Allah’ın verdiği nimetin şükrünü eda etmemektir. Esasen faiz de nankörlüktür. Allah’ın verdiği nimetin zekâtını verme yerine faizini alarak sömürmedir.

Âyetin faizle ilgisi böylece daha iyi bir şekilde anlaşılmış olmaktadır.

Zekât ile faiz birbirlerinin menfi ve müsbetidir. Faiz, altının olduğu için artırmaktır. Zekât ise altının olduğu için şükür anlamında eksiltmektir. Etkileri de böyledir. Faiz krizlere sebep olur, zekât ise berekete sebep olur.

Faiz aldığınız zaman piyasadan parayı çekersiniz, halkın elinde satın alma gücü kalmaz. Halk bakkallardan ve diğer yerlerden mal alamaz, bakkallar fabrikalardan mal alamazlar, fabrikalar da işçi çalıştıramaz, sonunda işçilerin eline hiç para geçmez, halk işsiz ve aç kalır.

Zekât ise halkın eline satın alma gücünü verir. Halk bakkallardan mal satın alır. Bakkallar işyerlerinden mal alır, işyerleri de işçilere ücret verir. Onlar da bakkallara gidip satın alır, böylece devre çalışmaya başlar, döngü devam eder.

Senede verilen kırkta bir ve 33 senede bir oluşturulan bir fazla bütçe bu nimetlerin ifadesidir, şükredildiği için ziyadeleştirilmiştir.

إِنَّمَا النَّسِيءُ

(EinNaMav elNaSİyEu)

“Nesie sadece”

“Nesie” yani Ay yılını Güneş yılına çevirerek, Ay yılına göre ibadetleri yapmama, ona göre işleri düzenlememe, sadece küfürde ziyadeyi sağlamakta, başka bir işe yaramamaktadır.

Hep aynı mevsimlerde savaşma, o mevsimlerin işlerini aksatma anlamına gelir.

Sadece bir mevsimde vergi ödeme krizlere sebep olur.

Sadece bir mevsimde oruç tutma hastalıklara sebep olur.

Zamanla çoğalan borç da aynı etkiyi yapmaktadır.

Kur’an’ı Batı düzenine uydurmak isteyen bazıları, nesei faizinin birleşik faiz olduğunu iddia ederler. Kur’an’da o faiz ed’afen müdaafe olarak ifade edilir. Basit faiz ise nesei faiz olarak ifade edilir. Fazlalık faizi sa’y karşılığı olmayan, riziko taşımayan faiz olarak ifade edilmiştir. O halde nesie faizi fıkıhçıların anladığı anlamda zamanla artan basit faizden ibarettir.

زِيَادَةٌ

(ZiYAvDeTun)

“Ziyadedir”

“Zad” azık demektir. Yola çıkarken asıl taşınan yüke yolda yemek için yiyecek konur. Bu azığa Arapça “zad” denir. Sonra her artık şeye “ziyade” denmiştir.

“Fazl” ise ağırlık yapmayan, faydalı olan, emeksiz artan şeylerdir.

“Faiz” başkasına zarar vererek kendine yarar sağlamadır.

فِي الْكُفْر

(Fi’L-KuFRi)

“Küfürde”

Küfür” bir şeyi örtme, kapatma anlamına gelmektedir.

Develerin aldıkları yeme karşılık kilo almalarına “şükür”, aldıkları yemlere karşı etlerini artırmamalarına “küfür” denmektedir.

Nimetinden insanlar yararlanıyor ama şükredeceklerine küfrediyorlar. Allah’ın nimetlerine nankörlük, topluluğun sağladığı imkânlara nankörlük küfürdür.

يُضَلُّ بِهِ

(YuWılLUv BiHIy)

“Onunla idlal olunur”

Evet, zekât müessesesini 33 yılda 34 defa yapmaz da onu Güneş yılına göre ayarlarsanız, o zaman siz kendinizi idlal etmiş olursunuz. Döngüler rezonansa gelir. Yani dalgalanma çok şiddetli olur ve onu uygulayanların düzeni bozularak dalalete giderler.

Faizli düzenler, faizli kuruluşlar, zekâtsız kuruluşlar insanlık tarihinde daima krizlere sebep olmuş, bunun sonucu olarak ekonomik inkılâplara sebebiyet vermişlerdir.

Bugün de aynı krizler sürüp gitmektedir.

Bir taraftan tekel sermaye “merkezi ekonomiyi” dünyaya hâkim kılmakla meşguldür. Diğer taraftan da halk “halk ekonomisinde” direnmektedir. Bu direniş Millî Görüş Hareketi tarafından organize edilmiştir. Sonunda merkezi ekonomi sistemi aleyhine siyasi düzen gelişmiştir. Ne var ki ekonomide “faizli karşılıksız para” hâlâ sömürü sermayesinin elindedir.

“Adil Düzen”in birinci çıkışı, birinci hamlesi siyaseten başarıya ulaşmıştır; savaşla değil, barışla ulaşmıştır. Şimdi de ekonomide yine savaşla değil barışla başarıya ulaşacaktır.

Öz titreşim ve rezonans olayları iyice kavranmadıkça bu âyetin manasını anlamak zordur. Ondan sonra bu bütün sosyal müesseselere uygulanarak problemler çözülmüş olur.

Bugün ilim yani ilmî kuruluşlar sömürü sermayesinin elindedir. Üniversiteler, sömürü sermayesinin tahakkümünü sürdürmesi için öğretim yapmaktadırlar. Buluşlar sermayeye aittir. Patent hakları ile sömürü sermayesi yeni buluşları tekeline almıştır. Sen buluşunu değerlendiremezsin. Ancak ona verirsin, o da sana birşeyler verebilir.

Bunun sonucu insanlık yerinde saymaktadır. Sanayi hamlelerini tekelleşmeden önce yapan sermaye şimdi duraklama dönemine girmiştir. Yüz sene önceki teknolojiyi okullarda okutturmaktadır. Uygulamalı hiçbir ders verilmemekte, öğrenciler gerçek anlamda eğitilmemekte, sadece hafızalar boş şeylerle doldurulmaktadır.

Sanayide eski hız devam ediyor. Henüz duraklamaları hissetmiyoruz. Tarımda ise çok büyük gerileme vardır. Köyler boşalmıştır. Hukukta ve yönetimde zaten hiçbir zaman ilerilik olmamıştır. Anarşi giderek artmakta ve gelir dağılımı gittikçe bozulmaktadır.

الَّذِينَ كَفَرُوا

(elLaÜIyNa KaFaRUv)

“Küfretmiş olanlar”

Burada tarif edilen “küfretmiş olanlar” Ay yılını Güneş yılı ile birleştirenler, Kur’an’ın söylediklerini hepten terk edenler, faizi meşru kabul eden kimselerdir.

Bunlar sömürü sermayesini temsil eden 200 kadar Amerikan Yahudisidir, onların dünyadaki tabileridir, onların işbirlikçileridir, onların peşinde giden devletlerdir. Kur’an onların dalalete gittiğini söylemektedir.

Şimdi Kur’an’ın bu âyetlerini okuduktan sonra “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen”e karşı cephe alıp onların arkasından koşan, AB’nin kapılarında yalvaran AK Parti’nin başaracağını mı söyleyelim?!

Evet, duamız Ak Parti’nin bir gün tevbe edip “Adil Düzen”e dönmesi ile kendilerini de, ülkeyi de, insanlığı da bu beladan, bu musibetten kurtarmalarıdır.

Yanlış mı söylüyoruz?

Buyurun, tartışalım...

Ama tartışmazlar, tartışamazlar; çünkü onlar da günahlarını çok iyi biliyorlar.

Bir kısım Millî Görüşçüler de onların yollarını takip ediyorlar, Fatih Erbakan’ı konuşturmuyorlar, çünkü “Adil Düzen”den bir şeyler söyleyebilir.

يُحِلُّونَهُ عَامًا وَيُحَرِّمُونَهُ عَامًا لِيُوَاطِئُوا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللَّهُ

(YuXılLUvNaHu GAvMan Va YuXarRIMUvNa GAvMan LiYuVAvOıEu GıdDaTa MAv XarRaMa elLAvHu FaYuXılLUv MAv XarRaMa elLAvHu)

“Onu bir yıl helal ediyorlar, başka bir yıl onu haram ediyorlar. Böylece Allah’ın haram ettiğini muvataa etmeyi murad ediyorlar, Allah’ın haram ettiğini helal kılıyorlar.”

Ay’ın ve Dünya’nın dolanımı doğaldır. Allah ona göre haram aylar yapmış, meşru da olsa, hakem kararları ile de olsa, o aylarda savaş haram kılınmıştır. O ayı helal yapıp başka ayı haram yapmak küfürdür. Bu Allah’ın işine karışmadır, şirktir.

Burada Allah’ın helal ettiğini haram yapıyorlar denmemiştir. Çünkü savaşmamak iyi bir şeydir. Savaşmak helal değil, şartlar içinde izinlidir.

“Vita” minder demektir, döşek demektir. “Vat etmek” yerleşmek, birleşmek demektir. Allah’ın haram ettiği ayları birleştirsinler diye. Burada Allah’ın haram ettiği aylar birlikte değildir. Üçü Hac ayında, biri de Recep ayındadır. Onlar hem ayları topluyor ve bir araya getiriyorlar, hem de biraz erteleyerek istedikleri yerde yerleştiriyorlar. Böylece haram olan ayları helal hâle getiriyorlar.

Burada haram edilen yalnız erteleme değildir, aynı zamanda ayrı ayrı olan haram ayların birleştirilmesidir de.

Sermaye terakümü de böyledir. Halkta bulunması gereken paranın birleştirilerek tek elde zenginlerde toplanması da böyle muvataadır. Oysa para halkta dolaşmalıdır. Üreticiler ücret olarak almalı, sonra onunla gidip mal alıp tüketmelidirler. Para durmadan ve eksilmeden dolaşmalıdır. Faizli işlemler, zekât verilmemek suretiyle yani sermaye vergisi alınmadan paraları tekelde toplamak dalalet demektir. Tekelleşme ve merkezilik sistemi burada dalalet olarak gösterilmektedir.

يُحِلُّونَهُ عَامًا

(YuXılLUvNaHu GAvMan)

“Onu bir yıl helal ediyorlar”

Buradaki zamir şehre gitmektedir. Ne var ki nekre bir şehre yani bir aya marife olarak zamir gitmez. “12 aydır” denmektedir. Oradaki ay aslında çoğuldur. “12 kuş” dediğimiz zaman kuşlar demek olur. Dolayısıyla göndereceğimiz zaman 12 kuşa olur, bir aya olmaz.

Buradaki “Hu” zamiri nesieye de gitmez. Çünkü bir yıl helal bir yıl haram olmaz. O halde buradaki hu zamiri ancak mahzuf bir cümledeki bir kelimeye gönderebiliriz. “Liyuatıu errecebe li şuhuri’l-haccı” anlamında bir hazf vardır.

Bazen Recep ayını ayrı ayrı olarak haram yapıyorlar, bazen de Recep ayını helal yapıp Ramazan veya Muharrem ayını haram yapıyorlar. O halde burada “Hu” zamirinin işaret ettiği tek olan aydır. “Sene” tarihtir. “Âm” ise yıldır.

وَيُحَرِّمُونَهُ عَامًا

(Va YuXarRIMUvNaHu GAvMan)

“Başka bir yıl onu haram ediyorlar”

Üç senede bir, bir ayı Hac ayları ile birleştiriyor orada haram yapıyorlar, iki senede ise Recep ayını haram yapıyorlardı; böylece Recep ayı bazen helal oluyor, bazen de haram oluyordu.

Bankacılık helaldir, meşrudur, hattâ memurun bihtir ama faiz haramdır, münha anhtır.

Helal ile haramı karıştırıp birlikte yapmak ise muvataadır. Kıyas yoluyla bu da haram olmuş olur. Temiz bir suya pis suyu karıştırırsanız hepsi pis olur.

لِيُوَاطِئُوا

(LiYuVAvOıEUu)

“Muvataa etsinler diye”

Birleştirsinler, karıştırsınlar diye.

Haram aylar dörttür.

Üçü bir arada, biri ayrı olduğu halde, onlar bazı seneler onları birleştirmektedirler.

عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ

(GıdDaTa MAv XarRaMa elLAvHu)

“Allah’ın haram ettiklerinin sayısı”

Allah dört ayı biri ayrı olmak üzere haram etmiştir. Onlar bu ayrı olan ayı da diğer üç aya birleştirerek bir yapmak istemektedirler. Allah ticareti helal ribayı haram etmiştir. Bunları aynı yastığa yatırmak muvataadır.

فَيُحِلُّوا

(FaYuXılLUv)

“Helal ediyorlar”

Haram aylar içinde savaş yapılması ve avların avlanması haram kılınan aylardır.

Bugün değişik canlıların belli mevsimlerde avlanmaları haram kılınmaktadır.

Kur’an’a göre ise miladi yıl içinde gezen haram aylarda bütün hayvanların avlanması haram kılınarak, onların nesillerinin inkırazı önlenmiştir. Bütün dünyada değil, belli yerlerde belli hayvanların avlanması tümünden haram kılınmıştır. Böylece o hayvanların koruma alanları ortaya çıkmıştır.

مَا حَرَّمَ اللَّهُ

(MAv XarRaMa elLAvHu)

“Allah’ın haram ettiklerini”

Allah haramlar ve helaller koymuştur. Bunların asıllarını bildirmiştir. Kıyas yoluyla Kur’an’da adları zikredilmeyen haramlar ve helaller tesbit edilir. Allah haramı da helali de bildirmiştir. Yani benzerini zikretmediği bir madde bırakmamıştır. İlletini bulup ona göre helal veya haram olduklarını ortaya koymak gerekir.

Sigarayı ele alalım. Haramdır diyenler haramlığına delil bulacaklardır. Helaldir diyenler helalliğinin delilini bulmak zorundadır.

Eğer nefes borusu ile doğal olarak aldığınız havadan başkasını alma bize örnek olarak verilseydi, biz ona kıyas eder, zararlı olmaması hâlinde helalliğini söyleyebilirdik. Tam tersine bir şeyi başka amaçlara çevirmek halkallahı (Allah’ın yaratması) tağyir (değiştirme) olduğu için haram kılınmıştır. Besinleri alma yeri yalnız midedir, ağızdır. Ciğerler yoluyla besin almak haramdır.

زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (37)

(ZuyYıNa LaHuM SUvEu EaGMAvLiHiM Va elLAvHu LAy YaHDIy eLQaVMa eLKAvFiRIyNa)

“Onlara amellerinin suu tezyin edildi. Allah zalim kavme hidayet etmez.”

Ay yılını terk edenlerin veya onu Güneş yılına adapte edenlerin durumlarını anlattıktan sonra, onlara yaptıkları şeyler ziynetli göründü diyerek, onlar zararlı olduğu halde kendilerine göre iyi olduğu için yapmaktadırlar, kötüler onlara ziynetlendirildi.

Bu da ilâhi düzendir.

Aslında o kötülüklerin de yapılması gerekir.

Bugünkü Batı uygarlığı sermaye terakümüne dayanmaktadır ve o da faizle gerçekleşmiştir. Sermaye Ay yılını terk etmekle bunu yapmıştır. Onlara o süslenmiştir. Ne var ki onların yaptıkları Allah’ın düzeninin gelmesi için bir hazırlıktır, bir aşamadır.

Onlar bunları yapacak ve o yaptıklarının kötülüğü görünecek, müminler ona bakarak yenilik yapacaklar ve böylece yeni uygarlık doğacaktır.

Gece olur, gündüzün yeniden hayatın başlaması için. Kış olur, daha iyi bir yılın gelmesi için. Bu şekilde yenilene yenilene önce yeryüzü canlıların yaşayacağı hâle getirilmiş, sonra canlılarda evrim meydana gelerek bugünkü ileri canlılık âlemi oluşmuştur. İnsan da bunların arasında en ileri canlıdır.

Yine böyle eyyamın devri iledir ki insanlık mağara devrinden bugünkü uygarlığa ulaşmıştır. Mikropların görevi ve gayesi de budur; işe yaramaz canlıları ortadan kaldırıp ilerlemeyi sağlamaktadır. Kâfirlerin görevi de budur; yaşlanmış ve işe yaramaz hâle gelen kurumları ortadan kaldırarak daha ileri bir uygarlığın gelmesine vesile olmak.

Allah kâfir kavme hidayet etmez. Allah mikropları başarıya ulaştırmaz. Ulaştırsaydı, şimdi hayat olmazdı. Mikroplar hayatı yok etmek istiyorlar. Bitki ve hayvan hücreleri ise hayatı sürdürmek istiyorlar. Bitki ve hayvanlar galip geldiler ki bugünkü hayat vardır. Kâfirler ile müminler de devamlı savaş içindedirler. Ama daima müminler galip gelmekte, kâfirler yenilip hayattan çekilmektedirler. Onlar silsile-i mükezzibîn, biz ise silsile-i musaddikîniz. Onlar yıkarlar, biz ise yaparız.

زُيِّنَ لَهُمْ

(ZuyYıNa LaHuM)

“Onlara ziynetli göründü”

Kur’an yerinden yönetimli halk düzenini ve halk ekonomisini önermekte, merkezî sistemleri reddetmektedir. Buna karşı şeytanın merkezî sistemi vardır, tekelden yönetmek istemektedir. Günümüzde tüm insanlara merkezî sistem ziynetli yani süslü görülmektedir. Avrupa Birliği’nin peşinde koşuşanlar işte bunlardır.

Biz de diyoruz ki; er veya geç “Adil Düzen” gelecektir, “Adil Ekonomik Düzen” gelecektir, “Hak/Halk Düzeni” gelecektir, “Yerinden Yönetim” gelecektir.

Birinci dönemdeki hamlemiz ve mücadelemiz zaferle bitmiştir. Siyasi bakımdan merkezî sistem kalkmıştır veya tamamen kalkmak üzeredir. Sovyetler dağılmış ve ABD’nin hükümranlığı sona ermiştir. Sömürü sermayesi artık ABD’ye bile hâkim değildir.

Ama karşılıksız faizli kâğıt para piyasada hâlâ revaçtadır, insanlar kullanmaktadır.

İkinci hamlemiz bu karşılıksız parayı ortadan kaldırmak olacaktır.

Bunu nasıl yapacağız?

Mal senetleri ile yapacağız. Bir gün insanlar bize kulak verecek ve “Mala-Mal Sistemi” gelecek, sonunda sömürü sermayesinin karşılıksız doları ortadan kalkacaktır.

سُوءُ أَعْمَالِهِمْ

(SUvEu EaGMAvLiHiM)

“Amellerinin kötüsü”

Burada izafetle getirilmiştir. Kötü amelleri değil, amellerinin kötüsü tezyin edildi. İyi ameli bırakıp kötü amel koşmuşlardır.

وَاللَّهُ لَا يَهْدِي

(Va elLAvHu LAy YaHDIy)

“Allah hidayet etmez”

Allah onları varmak istedikleri hedefe götürmez.

Merkezî dünya devletini kurmak istiyorlar.

Onlar bunu başaramayacaklar.

الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (37)

(eLQaVMa eLKAvFiRIyNa)

“Kâfir olan kavme (Allah hidayet etmez).”

“Kavim” burada marifedir. “Lam” cins için gelmiştir.

Ay yılını bırakıp sadece Güneş yılı ile yetinenlere Allah hidayet etmez.

Zekât yerine faiz müessesesini çalıştırmak isteyenlere Allah hidayet etmez.

 

 


TEVBE SÛRESİ TEFSİRİ(9.SURE)
1-1 VE 2.AYETLER
2242 Okunma
2-3.AYET
1506 Okunma
3-4.AYET TEFSİRİ
1799 Okunma
4-5 VE 6.AYETLER
2050 Okunma
5-7 VE 8.AYETLER
1824 Okunma
6-9 VE 11.AYETLER
1650 Okunma
7-12 VE 13.AYETLER
1747 Okunma
8-14 VE 16.AYETLER
1767 Okunma
9-16.AYET-B
1593 Okunma
10-17 VE 18.AYETLER
1803 Okunma
11-19.AYET
2046 Okunma
12-20 VE 22.AYETLER
1548 Okunma
13-23 VE 24.AYETLER
1681 Okunma
14-25 VE 27.AYETLER
1656 Okunma
15-28 VE 29.AYETLER
6335 Okunma
16-30 VE 31.AYETLER
2630 Okunma
17-32 VE 33.AYETLER
2062 Okunma
18-34 VE 35.AYETLER
2759 Okunma
19-36 VE 37.AYETLER
1790 Okunma
20-38 VE 39.AYETLER
1762 Okunma
21-40 VE 41.AYETLER
1615 Okunma
22-42 VE 45.AYETLER
1594 Okunma
23-46 VE 49.AYETLER
1632 Okunma
24-50 VE 52.AYETLER
1684 Okunma
25-53 VE 55.AYETLER
1710 Okunma
26-56 VE 59.AYETLER
1649 Okunma
27-60.AYET
2115 Okunma
28-61 VE 63.AYETLER
1462 Okunma
29-64 VE 66.AYETLER
2153 Okunma
30-67 VE 69.AYETLER
1573 Okunma
31-70.AYET
1640 Okunma
32-71 VE 72.AYETLER
1752 Okunma
33-73 VE 74.AYETLER
1768 Okunma
34-75 VE 78.AYETLER
1605 Okunma
35-79 VE 80.AYETLER
1582 Okunma
36-81 VE 82.AYETLER
1845 Okunma
37-83 VE 85.AYETLER
1594 Okunma
38-86 VE 89.AYETLER
1633 Okunma
39-90 VE 93.AYETLER
1632 Okunma
40-94 VE 96.AYETLER
1541 Okunma
41-97 VE 99.AYETLER
2762 Okunma
42-100 VE 101.AYETLER
2240 Okunma
43-102 VE 104.AYETLER
1773 Okunma
44-105 VE 108.AYETLER
1544 Okunma
45-109 VE 110.AYETLER
1526 Okunma
46-111.AYET
2361 Okunma
47-112.AYET
3240 Okunma
48-113 VE 115.AYETLER
1505 Okunma
49-116 VE 117.AYETLER
1830 Okunma
50-118.AYET
2416 Okunma
51-119 VE 120.AYETLER
1631 Okunma
52-121 VE 122.AYETLER
1532 Okunma
53-123 VE 125.AYETLER
1813 Okunma
54-126 VE 127.AYETLER
1505 Okunma
55-128.AYET
2242 Okunma
56-129.AYET
1584 Okunma
57-128 VE 129.AYETLERDE MATEMATİK YAPI
1626 Okunma

© 2024 - Akevler