Ateist kişiler tarihte görülmüştür ama ateist topluluk olmamıştır. En çok ateist topluluk olmayı Sovyetler denemiş, onlar da Lenin’i tanrılaştırmışlardı. Dolayısıyla o da bir dindir. Kur’an bundan dolayıdır ki tanrısızlarla değil de çok tanrılılara savaş açmıştır. Yani herkes bir şeye inanmaktadır. Herkesin dini vardır. Bunlardan hemen hepsi kendilerinin hak yolda olduklarını iddia eder, diğerlerini kâfir olarak görürler.
Hak dinde olanlar da batıl dinde olanlar da kendi inançlarını tartışılmaz hak kabul eder, diğer inançları batıl veya cehennemlik sayar.
O halde bizimle onlar arasında ne fark vardır?
Biz de onlardan biriyiz. Bizim gerçekten hak dinde olduğumuzu gösteren kanıtlarımızın olması gerekir. Bu makalemde size Hak din ile batıl dinler arasındaki farkı anlatmaya çalışacağım. Adil Düzen Partisi’ne kurucu olarak katılacak olanlar mümin olmalılar. Mümin olmayanların partimizde başarılı olmaları mümkün değildir.
Hak dinde olanlar ile batıl dinde olanlar arasındaki en önemli ve bariz fark; Hak dinde olanlar Hak ne ise onu din yaparlar. Batıl dinde olanlar kendi bildikleri ve inandıklarını din yaparlar. Hak din sahipleri hakka inanırlar. Batıl dinde olanlar ise inandıklarını hak yaparlar. Hak dini kabul edenler eski bildiklerini ve inandıklarını sıfırlar, hakkın ne olduğunu ararlar. Hak olarak neyi bulmuşlarsa ona inanırlar. İçtihatlarında hata ettiklerini görür, batılı hak olarak algıladıklarını anladıkları zaman derhal hakka dönerler ve istiğfar ederler. Muttaki olmak budur yani hata yapmamak için çaba göstermektedirler.
Hak dinde olanlar kendilerinin inandıkları hakkın emrine girerler. Bu dünyaya hakka hizmet için geldiklerine inanırlar; onlar için hakka hizmette ölmek insan için en yüksek mertebedir. Bunlar ölümden korkmazlar. Bunlara göre eğer ahiret varsa, onun uğrunda ölmek kadar mutlu bir şey yoktur. Öldükten sonra dirilme olmasa bile nasılsa bir gün gidilecek. Biraz daha zillet içinde yaşamaktansa, izzet içinde ölmeyi tercih ederler. Hak uğruna ölmeyi göze alan mümindir. Batıla inananlar ise inandıkları onların çıkarına ise ona inanırlar, çıkarına değilse onu terk eder, nerede çıkarları varsa oraya giderler.
Hak dinde olanlar inandıkları gibi yaşarlar. Bedeli ölüm de olsa, Hakkın yanında yer almaktan vazgeçmezler. Sokrat’ı idama mahkûm ederler. Arkadaşları ‘seni kaçıralım’ derler. Sokrat reddeder der ki: Ben kaçarsam inandıklarımı değil de çıkarımı savunmuş olurum, Hakka zarar vermiş olurum. Benim savunduklarımdan şüphe ederler. Ama ben bu uğurda ölürsem görüşlerim yaşamaya devam eder.
Hakka inananları kendi akıllarını Hakkın üstünde görmezler, ben Hakkı bulabilirim ama benim bildiklerim hak değildir derler. Aklım hakkı öğrenebilir ama hiçbir zaman hakka ulaşamaz. "Ben bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimizdir" diyebilenler hakka inanmışlardır. Sürekli hakkı arayış içinde olacaklardır. Hakka her zaman biraz daha yaklaşırlar ama hiçbir zaman varamazlar. Yani daima hata etme ihtimalleri vardır.
Hakkı aramak için tutulan yol da dört tanedir.
1) Her söze kulak verirler. Tüm iddiaları öğrenirler. Kendileri bilgilerini sıfırlamış olduklarından hiçbir şeye itiraz etmezler. Karşı tarafların ne söylediklerini tam olarak kavradıktan sonra kendi tezlerini anlatmaya başlarlar.
2) Kendi tezlerini anlatırken muhatapları kendi seviyelerinde görürler. Fikirde kendilerine bir üstünlük tanımazlar. Tartışmalar sonunda karşı tarafın görüşlerini iyice öğrenirler. Artık içtihat yapacak duruma geçmişlerdir. Kendi varsayımlarını ortaya koyar ve ona göre onu hak kabul ederler.
3- Tezlerini oluştururken sadece kendi akıllarına başvurur, kendisi için kendisinden daha üstün akıl kabul etmezler. Herkes kendi aklıyla hareket edecektir. Böylece elde ettikleri sonuçları hak olarak benimsemiş olur. Bundan sonra kendi içtihatlarını hak kabul eder. Ancak karşı taraf daha kesin delillerle gelirse onu değerlendirirler.
4- Asıl bundan sonra hakka imanın belirtisi ortaya çıkar. Hayatlarını içtihatlarına göre yaşarlar. Bunun için azimli olurlar, sabırlı olurlar, sebatlı olurlar. Bu hususta anlaşabildikleri kimselerle dayanışma içine girerler.