Muhterem Abdurrahman Dilipak’a Açık Mektup
Reşat Erol bir yazını bana gönderdi. Okudum. Durumu ne kadar da güzel anlatmışsın...
Bu kâinatı biz yaratmadık. Derdi bize düşmez. Bu kâinatı Allah yarattı.
Ben ve sen on milyar insanda birer kişiyiz. Biliyorsunuz, Güneş bir yıldızdır. Her yıldızda en az birileri vardır. Allah boş yere bir şeyi yaratmaz. 200 milyar yıldız galaksimiz vardır. 200 milyar da galaksi kabul edersek, bu kâinatta milyarlarca insandan veya benzerlerinden biriyiz. Kâinatın ne yaratıcısı ne de sorumlusuyuz. Kendimiz yaratmadık, O yarattı ve bize görev verdi; biz görevimizden sorumluyuz. Bizim görevimizden sorumluyuz. Biz ikimiz bunun üzerinde düşünmeliyiz, bunu müzakere etmeliyiz. İkimiz görevimizi yapıp yapmadığımız üzerinde durmalıyız.
Ben benden sorumluyum, sen de kendinden sorumlusun.
Kâinatı var eden Allah benimle seni tanıştırdı, ‘İkinize şu görevleri verdim, onları yapın’ dedi; benim size karşı görevim olduğu gibi senin de bana karşı görevin var.
Bize verilen görevler vardır. Bizler onları konuşmalıyız. Ayrı ayrı görevlerimizi nasıl yaparız. Ortak görevlerimizi nasıl yaparız. Onun üzerinde durmalıyız.
Ben 1960’larda bunu idrak ettim ve o tarihlerden beri hep bana görevimi bildirecek ve ortak görevimizi birlikte yapacak arkadaş aradım. Allah yüzlercesini, belki binlercesini görevlendirdi, birlikte çalışmaya başladık. Bu görevlilerden biri de sensin. Benim Allah’a karşı olan görevimi yapabilmem için bunlarla bir olduk. 1960’lardan beri o sizin yazdığınız olmasın diye çaba sarf ediyoruz. Başardık mı?
Allah büyük ihsanlarda bulundu, görevimizi kısmen yaptık; biz yapmadık, Allah yaptı. Biz, bize düşeni yapmaya çalıştık. Eksikliklerimiz var. Allah gafuru’r-rahimdir deyip tavsiye ve temenni dışında başka yapacağımız senin de olmadığı gibi benim de yok.
Başkalarını katmış olmamak için “siz” demiyorum, hep “sen” diyorum. Şimdi benim Kur’an’dan öğrendiğim yapmam gerekenleri ve başkalarını tartışmayalım. Hep bir olalım demeyelim, ikimiz bir olalım. Önce ikimiz bir olalım ki sonra üçüncü, dördüncü ortaklarımız olsun. Ne yapmakta olduğumu anlatacak sonra senden katkı isteyeceğim. Önce sen ve ben Allah’tan başka kimseden korkmamalıyız. Kur’an ne diyorsa onu yapmalıyız. Kur’an bize yanlış şeyleri söylemez. Birbirimize görevleri hatırlatırken Kur’an kaynağımız olsun. Kur’an’dan başka çözüm arıyorsan ben sana arkadaş olmamalıyım. Ben de Kur’an’dan başka çözüm arıyorsam sen de bana arkadaş olmamalısın. Kur’an’da arkadaş olanlar olarak birleşelim. İlk önerim budur. Geçmişteki arkadaşlığımız buna dayanıyordu, bundan sonra da buna dayanacaktır.
1960’lardan beri İzmir’deki arkadaşlarımla şunu yapmaya çalıştık. Biz bir köy kuralım. Orada Kur’an şeriatını yaşayalım. Makrodaki olaylar bizim değil Allah’ın işidir. Bu benim değil, benden yaşlı ve resmi makamlarda önemli görevler yapmış olan Remzi Güres’in görüşüdür ve ilk uygulamayı başlatan da odur. Bunun için 1967’de Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’ni kurmuşuzdur. Kurucu başkan ben değil, Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu olmuştur.
Hemen engeller koymaya başladılar. Yüzlerce dönüm için sadece bir tek ağaç olan arazimizi ‘orman’ diyerek dava açtılar ve mahkeme kararı ile elimizden aldılar. Bir köy kurmamıza ve bir köyde yaşamamıza izin vermediler. Kendimizi anlatmak ve savunmak için parti/ler kurmak zorunda kaldık. Parti, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başkanlığında kuruldu ama ilk kurucu sizin dayınız olan Hasan Aksay oldu. O zamandan beri onun aracılığı ile sizinle tanışmış olduk. O vesile ile de bu yolun arkadaş yolcusu olduk. İhtiyaç varmış, şimdi o kervan Türkiye’de iktidardadır. Diğer taraftan cemaat 15 Temmuz öncesine kadar tüm dünya ülkelerinde etkili oldu. Gidilen yol doğru değildi. Millî Görüşçüler siyasetle, cemaattekiler bürokrasi ile sorunların çözüleceğini sandılar. Akevler onların bu görüşlerine ters düştü ve uzak kaldı. Bugünkü gençlerimizi yitirmemizin sebebi bu yanlıştır. İçtihatlarındaki hatadan dolayı bunu yaptıkları söylenebilir. O zaman öyle yapmaya mecbur kaldıkları ileri sürülebilir. Her iki taraf da büyük başarılara ulaşmış gibi olsa da sonuçta sizin tasvir ettiğiniz gençliği bıraktı. Kazancımız büyük ama kaybımız daha da büyük oldu. Hepsi Allah’ın takdiri içinde olmuştur. Bize yani seninle bana düşen ihsanlara şükretmek, ortaya çıkan eksikliğimizi gidermek olmalıdır. Seninle bana düşen bu eksiği gidermede Allah’ın bize verdiği görevi yapmaktır.
Bazıları Akevler’in görüşlerini beğenmeyerek bizler ile olan ilişkilerini kestiler, Akevler olmadan yollarına devam etmek istediler. Sen de onlardan biri oldun. Birlikte çalıştığınız Mustafa Karahasanoğlu da Akevler’i terk edenlerden biri oldu. Her ikiniz benimle çalışmayı sona erdirdiniz. Yapılan hataları anlamış olacaksınız ki, makalenizde gerçekleri yazmışsınız.
Ben sizi şimdi tekrar eski birliğe davet ediyorum. Ben etmiyorum, siz davet etmişsiniz, ben de ‘evet’ diyorum. Ben yalnız Kur’an’dan konuşuyor, ondan yazarım. Siz gazeteden konuşur, ondan yazarsınız. Yaptıklarınız Kur’an’ın öğrettiklerine uyuyor mu? Birilerinin hatırı için Süleyman Karagülle’den uzak durmaya Kur’an izin veriyor mu? Bana buna dair Kur’an’dan delil gösterilmelidir. Yoksa eski beraberliğimize dönmeliyiz. Önce ben ve sen dönmeliyiz ki sonra yüzler/binler dönsün; bize değil kendilerine ve birliğe dönsünler.
Yarım asırdan fazla zamandan beri Akevler’de yapılan çalışmalar sonunda özetle varılan sonuçlar aşağıdadır:
- Akevler bir köy/semt projesi çalışmalarını geliştirmektedir. Bir kooperatif içinde mikro sera denemeleri yaparak modeller oluşturmaktadır. Bu çerçevede olmak üzere, önce Kur’an’a inanmış olan kimseler semtlerde veya köylerde yüz lojmanlı işyeri apartmanı yapmalıdırlar ve oraya hicret edip bir semt kurmalıdırlar. Biz bu çalışmaların sonlarına gelmiş bulunuyoruz. Yalova’da AR-GE merkezimiz var. Şimdi bu yer için yüz ortak arıyoruz. Akevler’de olduğu gibi ortak sermeye ile “yüz lojmanlı işyeri apartmanı” inşa etmek istiyoruz. Bu ortakları oraya taşınmayı nezreden ortakların bulması gerektiğini kabul ediyoruz. Bizler bu proje kapsamında şimdi Yalova yüz lojmanlı işyeri apartmanına (dikey) yahut yüz lojmanlı dinleme evlerine (yatay) taşınacak ortaklar arıyoruz. Ben arıyorum. Süleyman Akdemir arıyor. Lütfi Hocaoğlu arıyor. Tayibet Erzen arıyor. İşte, ben sizi bu ortaklardan biri olmaya davet ediyorum. Şimdi değil, yüz lojmanlı işyeri apartmanını yaptığımız zaman hicret edeceksiniz. İşte o zaman seninle gelen birileri olursa onlar senin yakının olacak, onlarla istediğin yakınlığı kuracaksın. Ben hep böyle yapmışımdır. Çoğu gelmemişse de gelenleri kendimden saymışımdır.
- Ondan sonra ikinci yüz lojmanlı işyeri apartmanını kurmamız gerekir. Onu da yine Yalova’da kurmak istiyoruz. Bize başka sebeplerle gelenler olabilir, onlar Kur’an hayatını yaşamak da istemeyebilirler. Bizim onlara zorlama yapmamız için birbirine yakın iki yüz lojmanlı işyeri apartmanı olmalıdır diye düşünüyoruz. Birinde şeriat dışı yaşamak serbest iken diğerinde ise şeriat içinde yaşanabilsin istiyoruz. İsteyen o apartmana, isteyen bu apartmana taşınabilir diyoruz. Apartmanların her katında on aile otursun, aralarında anlaşanlar aynı katta otursunlar, böylece huzur ve sükûnet içinde kendi anladıkları şekilde şeriat/hukuk düzenini yaşayabilsinler, kendi anladıkları şekilde laik düzenlerini oluşturabilsinler diyoruz. Bunlar arasında çıkacak yarışı görelim istiyoruz. Şeriatta yaşayanlarda huzur, refah ve saadet olacaktır diye düşünüyoruz. Kur’an gerçekten Allah’ın kitabı olduğundan böyle olacaktır, düşüncesi ile hareket ediyoruz. Diğerleri, bunlar Komünist dahi olabilir, bir katta toplanacak, onların Kur’an’dan daha iyi düzenleri olursa ortakları çoğalacaktır. Şeriat apartmanının her katında “Kur’an seminerleri” yapılacak, haftada bir gün çatı katında “Cuma buluşmaları” gerçekleşecektir.
- Böyle bir yapılanmaya yönelik projeler ile ilgili benimle beraber çalışacak bir yazara ihtiyacım vardır. Mustafa Karahasanoğlu benimle çalışmana izin verirse ne ala; vermezse sen oradan ayrılmalısın, kendin dergi çıkarmalısın. Bunu yapabiliyorsan sorumluluktan kurtulursun. Yapamıyorsan sorumluluğun devam eder. O yazdıklarının hepsi sen sana düşeni yapmadığın için senin günahın olarak karşına çıkar.
- Yalova’daki iki apartmanı oraya hicret eden Kur’an’daki ifadeler ile evvelûn ile mukarabûn olanlar kurabilir. Bunun maddi imkânlarını tüm dünyada bu durumu gören insanlar verecektir. Bunlar Hıristiyan hatta agnostik de olabilir, yeter ki şeriat düzenine inansın ve katılsın. Kendi yakınlarımız bile olsa bize katılmayanlara karşı bir vecibemiz yoktur. Allah insanlara ilham ederse bize katılırlar, biz de uzaktan ortak olanlara buradaki ortaklık paylarını aktarmış oluruz. Böylece her yerde yüz lojmanlı işyeri apartmanları ve/veya dinlenme semtleri kurulmuş olur. Yeryüzü Sermaye’nin ve iktidarın desteği olmadan bu tür köy lojmanları ve semt villaları ile dolar. Burası önemlidir. Sermaye’nin veya iktidarın desteği ile bu semtler oluşamaz, çünkü onların sömürü düzeni buna kendi sonu geleceğinde izin vermek istemez. Hiçbir canlı kendi varlığını kendi eliyle sonlandırmaz. Bundan dolayıdır ki ben AK Parti’nin Adil Düzen’i benimsemesini değil, Erdoğan’ın Adil Düzen’i benimsemesini, bu ortaklığı ortak olarak şahsen desteklemesini isterim. Görüşemediği için söyleyemiyorum, şimdilik ona böyle bir mektubu da yazamıyorum, çünkü ulaşmıyor, ulaşsa da okuyamaz.
Tekrar ediyorum. Çalışmalarımızda gelinen son nokta gerek Yalova gerek Türkiye gerekse tüm dünyada yüz lojmanlı semt apartmanlarının doğrudan “kooperatifler yolu ile faizsiz ortaklık sistemi” içinde inşa edilmesidir. Demek ki önce halkın şeriat hayatını doğrudan yaşamaya başlaması gerekmektedir. Zorlama olmayacak, isteyenler yaşayacak, istemeyenler laik hayat içinde hayatlarını sürdüreceklerdir. Örnekler oluşturulmadan sorunları gündeme taşıyarak halkı ve gençleri umutsuzluğa sürüklemek doğru bir yaklaşım kabul edilemez.
Kur’an Allah’ın sözü ise şeriat düzenini yaşayan semtler huzur, refah ve saadet içinde olurlar, diğer düzende yaşayanlar sefalet, fitne ve fesat içinde olmaya devam ederler. Kur’an kendi mucizesini yaşanarak göstermiş olur. Göstermediği takdirde de bir zararımız olmadığı gibi eksikliklerimizi de yaşayarak görmüş oluruz.
Bundan sonra ne olur?
Halk bu semtlerde ekonomik bağımsızlık sağlar. İktidar olmak isteyen partiler halkın istediğini kabul ederler. Dolayısıyla şeriat düzeni iktidara gelmiş olur, Sermaye bu semtlerin mallarını alıp satmak zorunda kalır, semtlerin istediği gibi hareket eder.
Semtler faizli olarak tüccarlara satmaz, onlardan almaz, dolayısıyla faizli düzen de zorlama olmadan kendiliğinden kalkar.
Neslimizi kurtarmak mı istiyoruz?
O halde yüz lojmanlı işyeri apartmanı projesine katılmamız gerekir.
Son Sözümü söylüyorum
Bu mektubu sana yazıyorum. Kabul etmen ve gerçekten benimle beraber olman için yazmıyorum. Düşüncelerimde ve çözümlerde ne gibi yanlışlar var ne gibi eksiklikler var, onları öğrenmek için yazıyorum. Siz yazarlardan şimdiye kadar bir eleştiri almadım ama ilgilenmediniz de. Kabul etmen farz değilse de ilgilenmen farzdır. İlgilenmezsen, yazdıklarını yazamaya hakkın olmaz. Sadece topluluğun moralini bozmak hizmet değildir.
Selam ve dualar…