ŞERİAT VE MEMUR KARARNAMESİ
HALK VEYA SINIF YÖNETİMİ
Tarihte iki türlü yönetim şekli gelip geçmiştir:
Birinci yönetim şekli “demokratik yönetim”dir. Bu halkın kendi kendisini yönetmesi ve bir yönetici sınıfın olmamasıdır. Mezopotamya, İbrani, Hıristiyanlık ve İslâmiyet’te yönetim şekli böyledir. Hanedanlar başkandırlar. Halkı doğrudan doğruya onlar veya atadıkları valiler yönetirler. Krallar ve başkanlar halktan istedikleri kimseleri kamu işlerinde istihdam ederler. Onların bir ayrıcalıkları yoktur. Kazai yargının dışında bir idari yargı yoktur.
İkinci yönetim şekli ise “sınıf yönetimi”dir. Örgütlenmiş bir sınıf halkı yönetir. Başkan adına, kral adına yönetir. Bunlar halkın üstünde bir sınıf oluştururlar. Halkı muhakeme eden mahkemeler bunları muhakeme edemez. Bunlar için özel yargı sistemi oluşmuştur. Yetkililer karar vermedikçe bunları kimse muhakeme edemez. Bu imtiyazlı sınıf da ikiye ayrılmaktadır; askerler ve sivil görevliler. Askerlerin mahkemeleri de ayrıdır.
HALK YÖNETİMİNE GİDİŞ
İnsanlık on bin yıldır peygamberler tarafından halk yönetimi için eğitilmektedir. Gelişen ilim ve teknoloji de bu eğitime büyük katkılarda bulunuyor. Zamanla halk yönetimi ortadan kalkıyor. Hanedanlık yirminci yüzyılın başında sona erdi, yerine diktatörler geldi. Asrın sonunda diktatörlük de sona erdi, yerine parti diktatörlüğü doğdu. Bunlar görünüşte böyledir. Dünyanın her yerinde devletleri “sivil ve asker bürokratlar” yönetiyor. Memleketin hâkimi, bu bürokratları emri altına alan kimselerdir. Bunlar sermaye sahibi olan kimselerdir. Bunlar silahlı gücü elinde bulunduranlarındır. Ne var ki, bu hakimiyet de sona ermektedir. Artık toplulukları seçkin sınıf, bürokratik sınıf yönetmeyecektir. Halk kendi kendisini yönetecektir. Demokrasi yeryüzünde hâkim olacaktır.
SİVİL BÜROKRASİ KAMU HİZMETİNE DÖNÜŞECEKTİR
Bugün birçok kamu hizmetleri “serbest meslek erbabı” tarafından görülmektedir. Avukatlık, mali müşavirlik, mühendislik, tabiplik, noterlik... Gelecekte bütün kamu hizmetleri serbest meslek erbabı tarafından görülecektir. Serbest meslek icra edebilmek için;
- Devlet okullarından imtihan edilerek diploma alınması şart olacaktır.
- Kamu hizmeti yapacakların mesleki dayanışma ortaklıklarınca sigorta edilmesi şarttır. Kamuyu veya vatandaşı mağdur eden kamu hizmetlisinin zararlarını dayanışma içinde ortaklar öderler.
- Halkın onu hizmetli olarak seçmiş olması da şarttır. Bu seçim sözleşme ile olup bir ilçede on kişiye yakın bir konuda kamu hizmetlisi olacak, halk kimi isterse onu seçecektir.
- Hizmetlilerin ücretleri kamu bütçesinden karşılanacaktır. Halka hizmet karşılıksız götürülecektir.
- Kamu hizmetlilerinin herhangi bir hata işlemesi halinde, hakemlerden oluşmuş tarafsız ve bağımsız yargı karar verecek ve kararı kesin olacaktır. Hakemler aleyhine dava açılabilir.
ASKERİ BÜROKRASİ DE DEMOKRATLAŞTIRILACAKTIR
Sivil yönetimde kim haklı ise kuvvetli odur. Askeri yönetimde kim kuvvetli ise haklı odur. Sivil yönetimde mevzuat hâkimdir. Askeri yönetimde emir-komuta hâkimdir. Sivil yönetimde sorumluk davranışlardandır. Askeri yönetimde sorumluluk sonuçlardandır. Askeri yönetimde sorumluluk kollektiftir, sivil yönetimde şahsidir. Devlet askeri yönetimle kurulur ve korunur, sivil yönetimle yaşar ve gelişir. İki yönetimden de vazgeçilemez.
ASKERİ BÜROKRASİ ŞU ŞEKİLDE DEĞİŞECEKTİR
- Türkiye 12 orduya ayrılacaktır: Erzurum, Samsun, Tekirdağ, Bursa, İzmir, Adana, Diyarbakır, Van, Sivas, Konya, Afyon, Ankara.
- Erkeklerden isteyen askerlik yapacak, isteyen her yıl bedel ödeyecektır. Bedellilerin devlet içinde seçme ve seçilme hakları olmayacaktır.
- Erkekler kendi bölgeleri dışında istedikleri bölgeyi seçip orada asker olacaklar ve orada savaşacaklardır. İsteyenler barış zamanında ordularını değiştirebileceklerdir. İşte askerlikle ilgili demokrasi bu kadardır. İsteyenler bedelli olabiliyor ve seçme-seçilme haklarını kaybediyorlar. Kişiler ordularını seçebiliyor ve değiştirebiliyorlar. Bu bugün beş senede bir yapılan seçim ve oy hakkının çok üstünde bir demokratik yönetimdir.
- Ordunun faaliyet sahaları tamamen ayrılacaktır ve o yerlerde askeri yönetim geçerli olacaktır. Devlet başkanı asker olacak ve aynı zamanda fiilen başkomutan olacaktır. Kuvvet komutanları ile Genel Kurmay Başkanı karargah sorumluları olacaklardır.
“Askeri yönetim” “sivil yönetim”den tamamen ayrı olacaktır. Emekli orgenerallerin de katıldığı Askeri Meclis olacaktır. Anayasa değişmeleri çift meclisin uzlaşması ile sağlanacaktır. Sivil Meclis’in çıkaracağı kanunlar askeri yönetimde, Askeri Meclis’in çıkaracağı kanunlar sivil yönetimde geçerli olmayacaktır.
Ordunun bütçesi bağımsız hâle getirilecektir. Kamu bütçesinin beşte biri silahlı kuvvetlerin olacak, askerlik bedelleri silahlı kuvvetlerin olacak, gümrükler silahlı kuvvetlerin olacak ve silahlı kuvvetler kendi tüketimleri için her türlü üretimi yapabilecektir. Hiç bir şeyi sivillere satamayacaktır. Dışarıya da ancak silah takasını yapabilecektir.
28 Şubat’tan beri patlak veren sorunlar hep bu bürokratik yönetimin düzenlenmemiş olmasıdır.
- Sivil bürokrat açlıkla boğuşmaktadır.
- Sivil bürokrat mafya ile boğuşmaktadır.
- Sivil bürokrasi mevzuatın içinde boğulmuş mefluç haldedir.
- Sivil bürokrasi yolsuzluğa ve rüşvete müptela olmuştur.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bürokratlar her gün atılmak korkusu içinde sayıklaya sayıklaya günlerini geçiriyorlar. Teselliyi halkı ezmekte buluyorlar.
Hakemlerden oluşacak tarafsız ve bağımsız etkin bir yargı sistemi geliştiremediğimiz için dış güçlerin örgütlemeleri ile bir çok yıkıcı ve gerici güçler oluşmuştur. Bürokratlar içinde bunlardan yer alanlar olmuştur. Devlet hukuk dışı yöntemlerle devleti savunmuştur. “Susurluk Olayı” patlak vermiş ve askerler kendilerini savunmak için 28 Şubat’ın aktörleri olmuşlardır.
BU DURUMDA KARARNAME ŞU ŞEKİLDE YENİDEN DÜZENLENMELİDİR:
Madde-1 Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinden oluşan, Milli Savunma Bakanlığı’nca finanse edilen, kamu kuruluşları dışında kalan jandarma ve emniyet teşkilatı da dahil tüm kamu kurumunda çalışan kişiler bu kanun hükümlerine bağlı olarak yargılanırlar.
Madde-2 Kamu görevlileri sadece hakemlerden oluşacak tarafsız ve bağımsız yargıya karşı sorumlu olup başka herhangi kurum veya kişilere karşı sorumlu değildirler. Üstelerin astları görevlendirme, görevden alma veya görev değiştirme yetkileri olup görevler mevzuata göre yapılır. Yazılı da olsa üstün verdiği emirler altı sorumluluktan kurtaramaz.
Madde-3 Kama görevlileri ancak hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız mahkemeler tarafından azledilebilirler ve cezalandırılabilirler. Kendilerine hiçbir görev verilmese de, mahkeme kararı kesinleşinceye kadar görevli aylığını almaya devam ederler.
Madde-4 Suç işleyen veya yetkilerini kötüye kullanan görevli aleyhine ancak siyasi partiler kamu davası açabilirler. Kaymakam ve yargıçlar dışında ilçede görevli memurlar aleyhine dava açma yetkisi siyasi ilçe başkanlarına aittir. Halk bunlardan birine baş vurur, isteği kabul edilirse dava açılmış olur. Askeri mıntıkalarda siviller görevli değildir. Oradaki fiiller siviller tarafından işlenmiş olsa bile askeri mahkemelerde muhakeme edilir. Askeri mıntıka dışında kalan yerlerde fiil asker tarafından işlenmiş olsa bile yetki sivil görevlilerde ve yargıdadır. Vali ve il hakimleri dışında kalan tüm bürokratlar aleyhine ancak il parti başkanları dava açabilir. İl hakimleri ile tüm devlet görevlileri aleyhine dava açma yetkisi parti genel başkanlarına aittir. Partilerin bu yetkileri kullanabilmeleri için o mahalde en az yüzde beş oy almış olmaları gerekir.
Madde-5 Görevliler hakkında soruşturma parti müfettişlerince yapılır. Bunun için;
- Müfettişler kendileri ile ve ilgililerle görüşerek sözlü soruşturma yaparlar. Bu soruşturma teyp veya kamera ile tesbit olunur. Müfettişler bu konuda bir zorlama yapamazlar.
- Yazılı sorular haline getirilerek ilgillere baş vurulur. Onlar da yazılı cevapları verirler. Müfettişler bu safhada bir soruşturma yapamazlar.
- Cevap vermeyenlerin cevaba icbar edilmesi için müfettişler mahkemeye başvururlar. Hakim uygun görürse polis refakatinde müfettiş gider ve gerekli cevapları alır.
- Tehlikeli durumlarda polis ile birlikte tanzim ettikleri bir raporla mahkemeye başvurarak mahkeme kararı ile karakola çağırılıp orada sorulara cevap verilmesi istenebilir.
Müfettişler bu şekilde tamamladıkları soruşturmayı parti başkanlarına takdim ederler. Parti başkanları uygun görürlerse hakemini seçer ve dava açılmış olur. Baş hakem müfettişlerin soruşturmasını yeterli görmezse kendisi müfettişler atayarak yeniden soruşturma yaptırabilir. Hakemlerin kararı mahkemeye gider. Hakim onaylarsa kesinleşir. Onaylamazsa yeni hakemler atanır.
Madde-6 Devlet işgal edilmiş ve hukuk düzeni işlemez bir hâl almışsa;
- İlçelerde bir kurmay subay,
- İllerde bir general,
- Bölge çapında bir korgeneral,
- Ülke çapında bir orgeneral sıkıyönetim komutanı olarak atanır ve sorun askeri yöntemle çözülür. Bu atamalar Devlet Başkanı tarafından yapılır. Gerekli gördüğünde sona erdirir.
SİYASİ YORUM
Sayın Genel Kurmay Başkanı gazetecilerin sordukları sorulara cevap vermiştir.
- Ben Fenerliyim. Komutanlardan başka kulübü tutanlar var. Ama benim yanımda onlar da Fenerlidir. Yoksa terfi edemezler. Şaka.
- Yalnız Fethullah yok. Süleymancılar var, Millî Görüşçüler var.
- Bizbölücü ve gericileri atıyoruz. Siviller de bizim gibi kararlı olsunlar.
- Memurlar kararnamesi yasallaşmalıdır. Uygulanmalıdır.
- Bizim için kararname, yasa önemli değildir. Sonuç önemlidir.
- Siz bunları yazın, sizin silahınız güçlüdür.
- Çelişkili kararlar var. Demek ki hakimler içinde de gerici ve bölücü var.
DEĞERLENDİRME:
1. Şeriata göre kurum adına verilen şifahi beyanların hiçbir değeri yoktur. Söyleyen kim olursa olsun sözlü konuşma kişinin görüşüdür. Yazılı hâle gelince emir olur. Firavunlar “böyle yazıla ve böyle yapıla” derlerdi. Askerler de görüşme yaparken serbestçe tartışırlar. Ast hiyerarşisi yoktur. Ama komutan “yazın” dedi mi akan sular durur. Emir demiri keser. O halde Sayın Komutan’ın bu beyanları kendi fikirleri olup hukuki ve siyasi hiçbir resmi değer taşımaz.
2. Hukuk düzeninde askerlerin söyledikleri yazılı olsa da resmi olsa da hiçbir bağlayıcılık taşımaz. Nasıl bir profesör bir tümeni yönetemezse bir general de bir köyü bile hukuk düzeni içinde yönetemez. Fevkalâde hallerde hukuk düzeni çalışmazsa sıkıyönetim ilân edilir ve sorunlar sıkıyönetimle çözülür. Uzaktan gazel okunmaz. Ordu gerçekten bölücü ve gerici tehlikesini görüyorsa, MGK’da sıkıyönetim önersin, yönetimi ele alsın, askeri metotla ayıklayacaklarını ayıklasın. İşgal edilen devlet hukuk düzeni içinde çözülemez. Gerçek şudur ki, devlet gericiler ve bölücüler tarafından işgal edilmemiştir. Bunlar münferit kişilerdir. Rüşvetçiler ise örgütlenmiş ve devleti işgal etmişlerdir. Asıl tehlike budur. Bunun çözümü askeri metotla da mümkün değildir. Ancak “Adil Düzen” çözer. Bir konuşmamızı buna ayıracağız.
3. Herhangi bir asker suç işlerse onu cezalandıracak yalnız askeri mahkemelerdir. Komutanlardır. Askerin tek sorumlusu vardır, Genel Kurmay Başkanı. Ona verilecek ceza da azledilmesidir. Suçu varsa yine askeri mahkemede muhakeme edilir. Bir askerin beyanatı suç ise sivil mahkemede o sorulamaz. Ancak onu yayan, neşreden, o beyanata çanak tutan siviller suçu kendileri işlemiş gibi cezalandırılır. Memur kararnamesi değil de sivil - asker dengesini sağlayan kanun çıkarılmalıdır.
4. Savaş bir defa olur; ya yenersiniz ve artık siz hükümransınız, karşı taraf tarih olmuştur. Yahut yenilirsiniz ve yok olursunuz. Dolayısıyla askerlikte her yol meşrudur. Yalan ve şaşırtmaca beyanlarda da bulunursunuz. Mesela Mustafa Kemal, “gayemiz saltanatı ve hilafeti kurtarmaktır” demiştir. Ama gayesi onları kaldırmaktı. Asker her zaman sağı gösterip sola vurmuştur. Böyle yapmak zorundadır. Çünkü sol güçlüdür. Çünkü kendisi millete dayanmak zorundadır. Onun ordusudur. Enternasyonal ordu değildir. Bu itibarla Türk halkı askerine güvenmeli ve onun beyanatlarını bir taktik olarak görüp aldırmamalıdır.
Bununla beraber Sayın Komutan’ın beyanını kendi açımızdan yorumlayabiliriz:
Y O R U M
- Ben Fenerliyim. Komutanlardan başka kulübü tutanlar var. Ama benim yanımda onlar da Fenerlidir. Yoksa terfi edemezler. Şaka.
(Askerlikte çok seslilik yoktur. Düşünce ayrı da olsa komutan ne derse öyle düşünmek zorunluğu vardır. Ordudan çatlak ses beklemeyin.)
- Yalnız Fethullah yok, Süleymancılar var, Millî Görüşçüler var.
(Ne yapmak istiyorsunuz? Ülkenin ekserisi hapishaneye mi girsin? Sizin gerici dediklerinizin sayısı ilericilerden çok fazla. Gericileri bölücülere eklemekle onları güçlendirmiş olmuyor musunuz? Bu yolla bölücülük yapıyorsunuz.)
- Biz bölücü ve gericileri atıyoruz. Siviller de bizim gibi kararlı olsunlar.
(Mevzuatı uygulamak önemlidir. N. Erbakan’ı, R. Tayyib’i yasalar olmadan mahkum ediyorlar da neden basit bir memuru mahkum edemiyorlar?)
- Memurlar kararnamesi yasallaşmalıdır. Uygulanmalıdır.
(Gerçekten bölücü ve gerici varsa bunların hukuki yoldan ayıklanmasını sağlayan mekanizmayı bulmalıyız. Bulamazsak, hukuk devleti yaşamaz. Ama bunları ayıklayacağız derken namuslu insanları ayıklar da rüşvetçileri bırakırsak devlet yine yaşamaz.)
- Bizim için kararname, yasa önemli değildir. Sonuç önemlidir.
(Sonuç gerçekten gerici ve bölücü kimseleri bulup ayıklamak. Yol araçtır, gaye değildir. Müfettiş raporları ile bu iş hallolmaz.)
- Siz bunları yazın, sizin silahınız güçlüdür.
(Biz komutan olarak beyanat vererek çizmeden yukarı çıkıyoruz, ama siz yargısız infazlarla tepenin üstüne çıkıyorsunuz.)
- Çelişkili kararlar var. Demek hakimler içinde de gerici ve bölücü var.
(Hakimi hakimle yeneceksiniz. Gericilik tanımlanmamış, bölücülük tanımlanmamış. Minare bölücü değil de minare için yazılmış şiiri okumak bölücülük! %98’i Müslüman olan Türkiye’de İslâmiyet aleyhinde söz söylemek bölücülük değil mi? Müslümanları gericilikle itham etmek, bölücülerle Müslümanları tek cephe yapmak ülkeyi yok etmek değil midir?)
Bence Komutan bunları söylemiştir.
Anlamayana davul zurna az...
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL