Süleyman Karagülle
İSLÂM VE DEMOKRASİ 29.07.2000
14.03.2024
66 Okunma, 0 Yorum

İSLÂM VE DEMOKRASİ

 

 “Muhterem Mehmet Aydın ile Hayrettin Karaman’a ithaf olunur.”

 

Kur’an’ın bütününe “İslâm dini” gözüyle bakılabildiği gibi “İslâm düzeni” gözü ile de bakılabilir. “Fatiha Sûresi”ne İslâm düzeni gözü ile bakalım:

Bütün hamd ve değerler Allah’ındır” demek, “O’nun halifesi Topluluğundur. Öyleyse hiçbir kişinin veya zümrenin mülkiyette ve mülkte bir ortaklığı yoktur. Her şey Allah’ındır; Topluluğundur. Yönetme ve tasarruf hakkı da Allah’ındır; Topluluğundur. Kişiler birbirleri ile muamele yaparken Allah adına halifesi olan “Topluluk adına” yaparlar ve Topluluğa borçlu ve alacaklı olurlar. Aldıkları yardımı da kişilerden değil Allah’tan yani halifesi olan Topluluktan alırlar. Herkes kendi işinde Allah’ın halifesidir. İnsanlar bu hususta eşit olup, peygamberlerin bile diğer insanların işlerine karışma yetkileri yoktur demektir.” Bu da “demokrasi”dir.

Rahmân ve Rahîmdirin mânâsı da, “Yaşatan ve Çalıştıran O’dur. Gerçek işveren Allah’tır; O’nun halifesi olan Topluluktur. Görevliler O’nun adına hareket ederler. Herkes kendi işinde görevlidir. Yönetici sınıf yoktur. Biz birisinin fabrikasında çalışırken devletin fabrikasında çalışırız. Onun sahibi devlet adına bir görevlidir.” Demek ki sosyalistlerin anladığı anlamda her değer kollektiftir. Ancak onu yönetme hakkı ve yetkisi de kapitalistlerin anladığı mânâda herkese aittir. Bu hak belli kurallarla elde edilir ve kaybedilir. “Hukuk düzeni”nde elde edilir ve kaybedilir; bürokratların takdiri ile değil. “Rahmândır, Rahîmdir” derken; bürokrasi ve bürokratik yetki yoktur demektir. İşte gerçek demokrasi budur. Yoksa Anayasada “her türlü ayrıcalık kaldırılmıştır” deyip bürokratlara imtiyazlar vermek çelişkidir.

Din gününün sahibi O’dur” demek, “Kişiler şahıslara, yöneticilere karşı değil Allah’a karşı sorumludur” demektir; “Dünyada hakemlerden oluşmuş tarafsız ve bağımsız yargıya hesap verirler” demektir. “Hukuk devleti”nin temeli budur. İşte bu düzen Allah’ın insanlara icabıdır. Yani Allah diyor ki; “Ben böyle devlet istiyorum, gelin katılın” diyor; “İsterseniz gelin” diyor; “Ben zorlamıyorum” diyor; “Ama sonra sonuçlarına katlanın” diyor. Bundan sonra da mü’minler icaplarını kabul ederek iş akitlerini her namazda yenilerler: “Evet, biz Sen’in yeryüzündeki işyerinde yalnız Sen’in işçin olacağız. Başka kimseye esir olmayacağız. Ücretimizi de yalnız Sen’den isteriz. Kimseye avucumuzu açmayacağız. Biz biliyoruz ki çalıştığımız fabrikanın gerçek patronu devlettir. Patron - işçi yoktur. İş bölümü yapmış görevliler vardır.” Görülüyor ki felsefede “sosyal devlet”, uygulamada “liberal devlet”.

Bize doğru yolu göster” demek, “İçtihadımızla hareket edeceğiz. Kimseden fetva almayacağız. Yalnız Sen’in ilhamına kulak vereceğiz.” demektir. Böylece demokrasinin temel kurumu olan “içtihat müessesesi”ni de tedvin ediyor.

İn’am ettiğin kimselerin yolu” kuralı ile de “icma” ortaya konmuştur. “Mahalli yönetim”i ortaya koymuştur. Bunları “günlük ibadetler”de Aşiret Topluluğu olarak taahhüt ederler. Bir de “Cuma Cemaatı” olarak Kabile Topluluğu içinde taahhüt ederler. Bunun dışında büyük cemaatler ancak “Hac”da bir araya gelirler. İl veya devlet başkanları sadece kendi kabile ve aşiretlerinin imamı olup diğerlerinin hâdimidirler.

İSLÂM VE DEMOKRASİ

 

MÜMİN,   KÂFİR,   MÜNAFIK

İslâmiyet’e göre insanlar üç grupta toplanırlar: Mümin, kâfir ve münafık. Mümin, gerçekleri arayan, hatalı olsa da bulduğu gerçeklere göre davranan kimsedir. Kâfir, gerçekleri bile bile kabul etmeyen ve gerçeklere göre hareket etmeyen kimsedir. Münafık ise gerçekleri kabul ettiğini ve aradığını söyleyip de gerçekleri içten kabul etmeyen ve davranmayan kimsedir.

DEMOKRASİ MÜNAFIKLARI

Demek ki İslâm’ın müminleri vardır, kâfirleri vardır, münafıkları vardır. Demokrasinin de müminleri vardır, kâfirleri vardır, münafıkları vardır. 28 Şubat süngüsü bir çok demokrasi münafığını üretmiştir. Allah’ın “dinde zorlama yoktur” hükmü, Müslüman münafıklarının çoğalmasını önlemiştir. Yine de hâlâ insanlar içinde inanmadıkları halde “Allah ve âhirete inandık” diyenler vardır. Bunlar Allah ve inanmış olanlarla aldatmaca oynuyorlar. Onlar farkında olmadan kendilerini aldatıyorlar.”

İSLÂM DEMOKRASİSİ SÂBİKÛNLARI

Görünen odur ki demokrasi ve İslâmiyet’in müminleri çok azdır. İslâm ve demokrasinin birlikte inanmışlığını ilk defa 1969 yılında N. Erbakan ile “Bağımsızlar Harekeketi”nde  Aydın’da dile getiren Süleyman Karagülle olmuştur. İlk defa bunu o zamanın gazetesi “Bugün”de yayınlayan M. Şevket Eygi olmuştur. İlk defa bunu 1976 yılında“İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri” adı altında kitap hâline getiren de Fehmi Koru olmuştur. İlk defa bunu “Adil Düzen” olarak parti programına koyan Necmettin Erbakan olmuştur. Müminlerin münafık ve kâfirlerden farkı şudur ki; müminler silsile-i musaddikîndir. Kâfir ve münafıklar ise silsile-i mükezzibîndir. Tarihi gelişmeyi değerlendirmeden gelecek hakkında görüşümüz olamaz.

İSLÂM DEMOKRATLARINI İTME

Bize herkes karşıdır. Bizi dinlemekten herkes korkuyor. Çünkü biz İslâmiyet’in ve demokrasinin samimi müminleriyiz. İslâm’ın müminleri demokrasinin münafıkları olmadığımız için, demokrasinin mümini İslâm’ın münafıkları olmadığımız için bizden kaçıyorlar.

İSLÂM DEMOKRASİSİ CİHADINA DÂVET    

Sizlere bu bilgileri veriyorum. İslâm’ın ve demokrasinin mümini oldukları kanaatinde olduğum iki ilim adamına da bu konuşmamı ithaf ettim. Onlara ulaştırmanızı istiyorum. Yeteri kadar şöhretleri vardır. Onları artık sadede dâvet ediyorum.

 

MANTIK USÛLÜ

Sizlerle “Mantık İlmi”ni ele aldığımızda iki varlık arasında kurulacak ilişkinin neler olabileceğini bir cetvel ile göstermiştim.

İslâm              1111   1011   1101    1001                 Demokrasi

0111   0011   0101    0001

1110   1010   1100    1000

0110   0010   0100    0000 

İslam ve Demokrasi  arasında

1111 İslâm ile demokrasi kesişir.

1011 İslâm demokrasiyi içerir.

1101 İslâm demokrasinin içindedir.

1001 İslâm ile demokrasi birbirinden ayrıdır.

1110 İslâm ve demokrasi birbirinin halefidir.

         (Biri mutlaka vardır.    İkisi de olabilir.)

0110 İslâm ile demokrasi birbirinin menfisidir.

(Biri varsa diğeri yoktur.    Biri yoksa diğeri vardır. )

0011 İslâm hep yok. Demokrasi bazan var bazan yok.

0101 İslâm bazan var bazan yok. Demokrasi yok.

0001 İslâm da demokrasi de hiç yok.

1010 İslâm var  veya yok. Demokrasi hiç yok.

0011 İslâm hiç yok. Demokrasi var veya yok.

1000 İslâm ve demokrasi hep var.

0010 İslâm hiç yok. Demokrasi hep var.

0100 İslâm hep var. Demokrasi hiç yok.

0000 İslâm ve demokrasi hem hep var, hem hiç yok. (Çelişki)

Şimdi İslâm ile demokrasi arasında yukarıda ortaya konan 16 ilişkiden hangisi vardır? İşte bunun ortaya konması gerekir ve net olarak “bu ilişki vardır” denmelidir.

 

TANIMLAR

Ancak mantık konuşma dili üzerinde kurulamaz. Önce kavramlar tanınır sonra o kavramlar arasında mantıki ilişki aranır. Klasik Yunan Mantığı dahi tasavvurat ve tasdikat diye ikiye ayrılır. Tanımlar ve önermeler demektir. İslâmiyet ve demokrasi tanımlanmadan tartışılıyor. Tüm görüşmeler halk dilindeki İslâmiyet ve demokrasi üzerinde yapılıyor. Çünkü münafıklar -yarım da olsa- tanımdan hoşlanmazlar. Tanımlasalar, koltuk altları görülüyor. Dolayısıyla Türkiye’de ne demokrasi ne de İslâm tanımlanmaz. Kavramlarla değil de kelimelerle savaşılır. Münafıklarla müminler arasındaki uzlaşma da kelimelerde sağlanır. Herkes kendine göre tanımlar, onu kabul eder. Oysa içerikte asla uyuşma yoktur. “Kulubuhum şetta” âyeti bunu ne kadar güzel anlatıyor.

 

İSLÂM DİNİ VE DÜZENİ

İslâm’ın iki yönü vardır:

  1. Dini yönü, kişinin kendisini var edene teslim olması, O’na kulluk etmesi ve O’ndan iane etmesidir. İslâm’ın bu yönünü ele almak tarikatın işidir ve yalnız müminleri ilgilendirir. Bizim konumuz bu değildir.
  2. İslâm’ın diğer yönü ise bütün insanların barış içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır. Bu yönü yalnız müminleri değil bütün insanları ilgilendirir. Zaten “İslâm” kelimesinin anlamı budur. Barışa girmedir. İman da güveni sağlamadır. Bizim konumuz budur.

 

EKSERİYET VE NİSBİ DEMOKRASİ

Demokrasinin de iki tanımı vardır:

  1. Biri, bir topluluğun çoğunluk tarafından yönetilmesi Batılılara göre demokrasidir. Yani bir araya gelen kimseler görüşme yaparlar, parmak hesabı sayarlar. Hangi tarafın parmağı çok ise o toplulukta o uygulanır.
  2. Demokrasinin ikinci tanımı ise halkın kendi kendilerini yerinden yönetim ile yönetmesidir. Kararların ekseriyetle değil nisbi olarak uzlaşma ile alınmasıdır.

Bu iki tanım birbirinden tamamen ayrıdır ve zıttır: Biri totaliter merkezi sistemle yönetimi hedefler. Güce dayanır. Gücün tesbitinde kişilerin sayısını kullanır. Yani kimin güçlü olduğunu tesbit için seçim yapılır. Kapitalistlere göre güç “para”dır. Sosyalistlere göre güç “silah”tır. Batı Demokrasisi budur. Oysa Doğu Demokrasisi yani “İslâm Demokrasisi”nde halkın birleşerek kendi arzuları ile dayanışma içine girmeleri ve merkezi despotik yönetimden kendilerini korumalarıdır. Halkın barış içinde kendi istedikleri gibi yaşamalarıdır.

İSLÂM VE DEMOKRASİ İLİŞKİSİ

Şimdi bu iki tanım ile İslâm ve demokrasi arasındaki ilişkileri çok açık ve net olarak ortaya koyabiliriz. İslâm dininde insanın kendi istediği gibi değil Allah’ın istediği gibi yaşaması gerekir. “Ben istediğim gibi yaşarım” dese elbette kâfir olur. İslâm dininde böyle bir demokrasi yoktur.

Sonuç: İslâm dini ile demokrasi birbirinden tamamen ayrıdır.

İslâm düzeninde ise insanlar kendi istekleri ile iman edecek, küfredecek veya münafıklık yapacaktır. Bir kişinin diğer bir kişiyi zorlamaya yetkisi yoktur. Kişiler işledikleri günahların ve sevapların hesabını diğer kişilere değil, doğrudan doğruya Allah’a vereceklerdir. Kendi aralarındaki ilişki barış içinde “hukuk düzeni” içinde sağlanacaktır. Savaş, hukuk düzenini kabul edenlerle etmeyenler arasında olacaktır. Müminlerle kâfirler arasında olmayacaktır. Sonuç: İşte bu anlamda İslâm ile demokrasi karşılaştırılırsa İslâm düzeni demokratik düzene eşit olur.

İslâm dini                  /  (ayrı: 0111)  Demokrasi

İslâm düzeni              /  (ayrı: 0111)  Ekseriyet Demokrasisi

İslâm düzeni              = (eşit: 1001)   Nisbi Demokrasi

 

İSLÂM’IN DAYANAKLARI

Demokrasiyi batıdaki meşhur iki tanımı ile ortaya koyduk. Elbette biri çıkar başka şekliyle tanımlayabilir. Biz de o zaman İslâmiyet’in o demokrasi hakkındaki görüşünü söyleyebiliriz. Başka biri de çıkar İslâmiyet’i başka türlü tanımlayabilir. Ondan delil isteriz. Dört delilin bir arada olmasını isteriz. Bu konu amel konusu olmaktan çok itikat konusudur. Burada zanni deliller geçersizdir. Kati deliller aranmalıdır.

Kitapta açıkça hükümler bulunmalıdır.

Peygamber kendi düzenini onun üzerine kurmuş olmalıdır.

Bu hususta sahabelerin icmaı olmalıdır.

Müsbet ilmin ışığı altında hikmetleri izah edilebilmelidir.

Ondan delil isteriz. Dört delilin bir arada olmasını isteriz.              

Füruda kıyas, usulda (itikatta) hikmet dördüncü delil olur.

 

İSLÂMİYET’TE EKSERİYET DEMOKRASİSİ YOKTUR.

“Arkadaşı ile konuşurken, “ben senden mal ve kişilik bakımından daha güçlüyüm” diyerek ona hükmetmek istemişti. Oysa velâyet Allah’ındır.” (18/34)

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan (topluluğun çıkarlarından) saptırırlar. Onlar zanlara uyarlar. Onlar içlerinde düşündüklerinden farklısını oylarlar.” (6/116)

“Bilin ki geçici dünya hayatı oyundur, eğlencedir, zinettir, aranızda öğünme aracıdır, mal ve evlâtlarda çokluk yarışıdır. Dünya hayatı yanıltıcıdır.” (7/20)

“Çokluk yarışı mezarları boylayıncaya kadar sizi oyalıyor.” (102/1)

Bunun dışında ataların gittiği yolu izlemenin son derece sakıncalı olduğu da Kur’an’da ısrarla belirtilir. Ekseriyet kararı ile hareket etmek geçmişlerin izinden gitmeyi zorunlu kılar.

 

İSLÂMİYET’TE NİSBİ DEMOKRASİ VARDIR.

“Allah’ın indinde tek düzen barış düzenidir.”

“Dinde zorlama yoktur.”

“Herkes kendi şâkilesine göre amel eder.”

“Herkes kendine nefsine rehindir.”

“Kişinin kazandığı lehine, kazandırıldığı aleyhinedir.”

“Bütün hamd Allah’ındır.”

“Yalnız Sana ibadet eder yalnız Senden yardım isteriz.”

NİSBÎ DEMOKRASİNİN DÖRT TEMEL MEKANİZMASI

O kuralı hayata geçiren müesseseler getirmek gerekir. İslâmiyet nisbi demokrasinin dört temel mekanizmasını getirmiştir. Bunlar icma ile sabittir.

İçtihat: Herkes kendi yaşayışı ile ilgili kuralı kendisi koyacaktır. Ama kendi koyduğu kurala uyacaktır. Böylece başkaları onun nasıl davranacağını bilecek ve onunla ona göre ilişki kuracaklardır. Herkes kendi hayatının kurallarını kendisi koyamaz. Onun için toplu kurallar (mezhepler) oluşmuştur. Kişi bunlardan istediğini seçerek de hayatının kurallarını benimsemiş olur. İçtihadı veya mezhebi değiştirmek her zaman serbesttir.

İcma: Kişiler kendi aralarında istedikleri sözleşmeleri yapabilirler. Bunda tamamen serbesttirler. Ama sözleşmelere uymak zorundadırlar. Böylece rıza ile oluşmuş sözleşmelerle topluluklar oluşur. Bu topluluklar içtihat kuralına uygun olarak birleşerek büyürler. Aşiret, Kabile, Şa’b ve Kavm kendi icmaları ile Ocak, Bucak, İl ve Devletleri oluşturur. En büyük yönetim birimi “kabile”dir, yani “bucak”tır. İl ve Devlet merkez bucaklarla yönetilir. Merkez bucaklar taşranın temsilcilerinden oluşur. Aldıkları kararlar sadece kendi bucaklarını bağlar. Taşra bucaklarına hükmetmez, hizmet ederler. Kişiler her zaman ocaklarını ve bucaklarını değiştirme yetkisine sahiptirler. Böylece kişinin seçimi yönetimi değiştirme şeklinde değil, yerini ve mezhebini yeniden kurma veya değiştirme şeklindedir. Merkez bucakta alınan kararlar taşra bucaklarında geçersizdir. Bütün ülkede uygulanan tek kanun sistemi yoktur. Özel hukuk mezheplere göre, kamu hukuku da bucaklara göre düzenlenmiştir. Kişi hangi bucakta ise o bucağın kamu hukukuna tâbidir. Beğenmiyorsa yerini değiştirir.

İmamet: Aşiret, birbirini bilen kimselerdir. Kabile de birbirini tanıyan kimselerdir. Bunlar başkanlarını sıralama usûlü ile seçerler. Bu ocakta veya bu bucakta kalacak kimseler artık bu başkanların buyruklarına uyarlar. Başkan haksız karar vermişse hakemlere gidip mağduriyetlerini giderebilirler. Başkanı dinlemek istemeyen o topluluğu terk eder. Zarara uğramışsa hakemlere gidip tazmin ettirir. Başkan istişare ederek kararlar alır ve bu kararlar yürürlüğe girer. Kişiler hakemlere giderek kararları iptal ettirebilirler.

Hakemlik: Kişiler arasında veya kişi ile kamu yetkilileri arasında çıkacak her türlü ihtilaflar tarafsız ve bağımsız yargı tarafından hükme bağlanır. Tarafsızlığın sağlanması için iki hakemin taraflarca seçilmiş olması, baş hakemin de iki hakem tarafından seçilmiş olması gerekir. Bunlar idam dahil her türlü karar alma yetkisine sahiptirler. Bağımsız olma ise kararların kesin olması ile sağlanır. Kararlar kesindir. İnfaz edilir. Hakem kararları ile gadre uğrayan olursa hakemlere karşı dava açar. Mağduriyeti hakemlerin dayanışma ortaklığı giderir. Verilen karar kısas dışında durdurulamaz.

              

İSLÂMİYET’İN UYGULANMASINDA BAZI EKSİKLİKLER OLMUŞTUR

İçtihat müessesesi 400 yıl fiilen yürürlükte kalmış, sonra hükümdarlar keyfi yönetimi sürdürmek için “içtihadın kapısını kapattık!” demişlerdir. Bu tasarruf İslâmiyet’e her yönüyle aykırıdır. Buna inanan müşriktir. Çünkü hükümdarı Allah’tan üstün tanımıştır. Cezası ebedidir.

Mahalli icma Maliki Mezhebinde olduğu halde, Emevi ve Abbasiler tarafından merkezi yönetim tesis edilince şa’b, kabile ve aşiret icmaları yürürlüğe sokulamamıştır.

Sadece Cuma imamları kendi kabilelerinin geçici (zilyetlik) hakemleri ve müşavirleri olduğu halde Merkezi Yönetim ile Başkanlık Sistemi despotik krallık sistemine dönüşmüştür. Oysa Kur’an melikliği kaldırmış, yerine resullüğü koymuştur. Hz. Muhammed Allah’ın resulü idi. Başkanlar ise topluluğun resulüdürler. Dikkat edilsin “resulüdürler”, vekili değildirler. Şuraların aldığı kararları halka tebliğ ederler. Kendileri karar alamazlar. Mütegallibenin merkezi yönetimi hakemlik sistemi yerine hakimlik sistemini tedvin etmişlerdir. Bu hatayı Hazreti Ömer yapmıştır. Oysa Hz. Peygamber savaş suçlularını bile tarafların seçtiği hakem kararıyla cezalandırmıştı. Hakem karar kürsüsüne çıkınca tekrar tekrar taraflara kendisini hakem yapıp yapmadıklarını sormuştu. Hz. Peygamber verdiği karara harfiyyen uymuştur.

İslâmiyet’in anlaşılmasını önleyerek kendi bâtıl sömürü düzenlerini sürdürmek isteyenler İslâm’ın resmi temsilcilerini ortaya çıkarıyor, bunlardan da kendi istedikleri gibi konuşanları konuşturuyorlar. Oysa İslâm’ın resmi temsilcisi yoktur. Olsa, İslâm düzeni teokrasi olurdu. Diyanet İşleri Başkanlığı ancak Milli Savunma bakanlığı gibi dini cemaatlerinin resmi kayıtlarını tutan ve ikmalini yapan bir kurum olabilir. Bunun için “din başkanlığı” değil de “din işleri başkanlığı”dır. Münafık müslümanlar ile münafık demokratlar anlaşıp “din işleri başkanlığı”nı “din başkanlığı”na dönüştürerek takdim ediyorlar. Zararları ne İslam’a ne de demokrasiye olur. Kendilerine olur.

Her tarikatın başkanı vardır. Onları cemaatler kendileri kendi usulleri ile seçerler.

 






Son Eklenen Makaleler
Süleyman Karagülle
BİR YETKİLİ YÜKSEK HAKİM DEDİ Kİ: 09.09.2000
23.03.2024 98 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EV ÇALIŞMALARI 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 46 Okunma
Süleyman Karagülle
Sana ruhtan soruyorlar 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 67 Okunma
Süleyman Karagülle
SİSTEMATİK HATA 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 58 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİAT VE MEMUR KARARNAMESİ 02.09.2000
23.03.2024 46 Okunma
Süleyman Karagülle
Heisenberg’in meşhur “kuvantum teorisi” 02.09.2000
23.03.2024 60 Okunma
Süleyman Karagülle
DEPREMİN FIKHI 26 AĞUSTOS 2000
23.03.2024 66 Okunma
Süleyman Karagülle
Z E L Z E L E 26 ağustos 2000
23.03.2024 43 Okunma
Süleyman Karagülle
(AHŞAP)İŞLETME HAKKINDA BİLGİ-19.08.2000
14.03.2024 55 Okunma
Süleyman Karagülle
Bir ülke hırsıza hapis cezasını vermektedir-12082000
14.03.2024 59 Okunma
Süleyman Karagülle
MEMUR KARARNAMESİ 12.08.2000
14.03.2024 38 Okunma
Süleyman Karagülle
HÜKÜMET,REKTÖR ATAMALARI..05.08.2000
14.03.2024 48 Okunma
Süleyman Karagülle
İNSANIN GÖREVİ 05.08.2000
14.03.2024 52 Okunma
Süleyman Karagülle
EKONOMİDE ZELZELE 22.07.2000
14.03.2024 44 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN ATANMASI 22.07.2000
14.03.2024 33 Okunma
Süleyman Karagülle
312 inci MADDE 22.07.2000
14.03.2024 44 Okunma
Süleyman Karagülle
BANDIRMA HATTI 22.07.2000
14.03.2024 65 Okunma
Süleyman Karagülle
F İ Z İ K 29.07.2000
14.03.2024 79 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLÂM VE DEMOKRASİ 29.07.2000
14.03.2024 66 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN SEÇİMİ 22.07.2000
14.03.2024 41 Okunma
Süleyman Karagülle
ABANT TOPLANTISI 22.07.2000
14.03.2024 45 Okunma
Süleyman Karagülle
HAK VE KUVVET MEDENİYETLERİ 22.07.2000
14.03.2024 39 Okunma
Süleyman Karagülle
DAYANIŞMA SİSTEMİ 01.07.2000
14.03.2024 46 Okunma
Süleyman Karagülle
“HERKESE İŞ - HERKESE AŞ” 24.06.2000
14.03.2024 63 Okunma
Süleyman Karagülle
KİTLERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ 17.06.2000
14.03.2024 52 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’ÂN VE MANTIK İLE MATEMATİK 17.04.1999
14.03.2024 45 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI (2)17.04.1999
14.03.2024 45 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI 17.04.1999
14.03.2024 44 Okunma
Süleyman Karagülle
Süleyman Karagüllenin girilmeyen MAKALELERİ-17.04.1999
14.03.2024 65 Okunma
Süleyman Karagülle
MUSA’YA VERİLEN DOKUZ MUCİZENİN GÜNÜMÜZDEKİ MANASI
19.05.2022 2425 Okunma
1 Yorum 20.05.2022 06:41
Süleyman Karagülle
Elveda
21.08.2021 2499 Okunma
2 Yorum 24.08.2021 15:36
Süleyman Karagülle
İÇKİ YASAĞI
3.05.2021 2082 Okunma
Süleyman Karagülle
Türkiye ve Dünya
30.04.2021 1804 Okunma
Süleyman Karagülle
DIŞ POLİTİKA
29.04.2021 1718 Okunma
Süleyman Karagülle
HEDEF
29.04.2021 1757 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve SON DURUM… (16)
18.04.2021 2783 Okunma
4 Yorum 26.05.2021 00:43
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve son uyarılarım… (15)
11.04.2021 1784 Okunma
Süleyman Karagülle
SOYLU'NUN BEYANI
7.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
BUNDAN BÖYLE
6.04.2021 1638 Okunma
Süleyman Karagülle
UYARI
6.04.2021 1597 Okunma
Süleyman Karagülle
MÜDAHALE
4.04.2021 1586 Okunma
Süleyman Karagülle
Seminerler; kendinize görev vereceksiniz (14)
4.04.2021 1595 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK ÇIKAR YOL
3.04.2021 1820 Okunma
Süleyman Karagülle
PARTİ KAPATMAK
3.04.2021 1792 Okunma
Süleyman Karagülle
ANAYASA MAHKEMESİ
1.04.2021 1966 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve İ Ç T İ H A D (13)
31.03.2021 2613 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:37
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Akevler Usulü (12)
31.03.2021 2413 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:27
Süleyman Karagülle
Muhterem Abdurrahman Dilipak’a Açık Mektup
31.03.2021 1870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve DAVET… (11)
31.03.2021 2380 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:13
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerlerinin başlangıcı ve (10)
31.03.2021 1582 Okunma
Süleyman Karagülle
EMİN SARAÇ HOCA HAKKINDA
31.03.2021 2259 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Kur’an Düzeni
31.03.2021 2388 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:01
Süleyman Karagülle
Akevler Kur’an Seminerleri ve GÖREV
31.03.2021 2405 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:52
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE TARİH
31.03.2021 2368 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:47
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-5
31.03.2021 2273 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:37
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-3
31.03.2021 1531 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-2
31.03.2021 1416 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ
31.03.2021 1602 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK PROBLEM VE ÇÖZÜM
31.03.2021 1626 Okunma
Süleyman Karagülle
RAKAMLAR
31.03.2021 1653 Okunma
Süleyman Karagülle
YASTIK ALTI
30.03.2021 1723 Okunma
Süleyman Karagülle
TEMİZLİK
29.03.2021 2170 Okunma
Süleyman Karagülle
MEŞGALE
28.03.2021 1784 Okunma
Süleyman Karagülle
BAKAN OLMAK
27.03.2021 1951 Okunma
Süleyman Karagülle
MECRALAR
27.03.2021 1739 Okunma
Süleyman Karagülle
YALANCI LİDERLER YAZISI
25.03.2021 1797 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR FARKLARI
24.03.2021 1754 Okunma
Süleyman Karagülle
FESAT
24.03.2021 1683 Okunma
Süleyman Karagülle
MUTLU OLMAK
22.03.2021 2218 Okunma
Süleyman Karagülle
SAVAŞ VE SİYASET
21.03.2021 1806 Okunma
Süleyman Karagülle
BEYHUDE
21.03.2021 1764 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLAM ÂLEMİ
20.03.2021 1561 Okunma
Süleyman Karagülle
NEDEN TEKERRÜR
20.03.2021 1696 Okunma
Süleyman Karagülle
KİM KARAR VERİYOR?
20.03.2021 1676 Okunma
Süleyman Karagülle
YANLIŞ HESAP
17.03.2021 1874 Okunma
Süleyman Karagülle
PALAS
17.03.2021 1672 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLAM ÂLEMİ
17.03.2021 1486 Okunma
Süleyman Karagülle
DEVLETLERİN REKLAMI
17.03.2021 1532 Okunma
Süleyman Karagülle
SAVAŞLAR
15.03.2021 1676 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve DAVET… (11)
14.03.2021 1478 Okunma
Süleyman Karagülle
İNGİLTERE
13.03.2021 1992 Okunma
Süleyman Karagülle
AK PARTİ İKTİDARI
11.03.2021 1570 Okunma
Süleyman Karagülle
BARIŞIN KURALI
10.03.2021 1838 Okunma
Süleyman Karagülle
SERMAYE TAKTİĞİ
9.03.2021 2168 Okunma
Süleyman Karagülle
CİNAYETLER
8.03.2021 1835 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLAMİ HAREKETLER
7.03.2021 1736 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİATA GÖRE
7.03.2021 1720 Okunma
Süleyman Karagülle
DENGE
5.03.2021 1841 Okunma
Süleyman Karagülle
YAPILANLAR, SÖYLENENLER
4.03.2021 1797 Okunma
Süleyman Karagülle
REFORMLAR
3.03.2021 1912 Okunma
Süleyman Karagülle
CEMAL KAŞIKÇI
2.03.2021 2008 Okunma
Süleyman Karagülle
GAZ ODASI
1.03.2021 1763 Okunma
Süleyman Karagülle
TÜRKİYE’NİN YERİ
28.02.2021 1906 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerlerinin başlangıcı ve (10)
28.02.2021 2186 Okunma
1 Yorum 28.02.2021 11:03
Süleyman Karagülle
AŞI OLMAK
27.02.2021 1756 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİATIN HÜKMÜ
26.02.2021 1747 Okunma
Süleyman Karagülle
İKTİDARDA VERASET
25.02.2021 1864 Okunma
Süleyman Karagülle
ZAFER
25.02.2021 1554 Okunma
Süleyman Karagülle
BOZULMA
23.02.2021 1579 Okunma
Süleyman Karagülle
TÜRKİYE’DE SEÇİMLER
22.02.2021 1674 Okunma


© 2024 - Akevler