GENEL ÇALIŞMA KURALLARI:
1- Her mü’min kendine hedefler seçecektir. Ömrünün sonuna kadar o hedefler için çalışacaktır:
a) İlimde Kur’an’dan “bir kelime” seçecek ve onun anlaşılması için çalışacaktır. Ömrünün sonunda dev bir eser oluşacak, kıyamete kadar insanlar ondan yararlanacak ve kendisine sevap yazılacaktır. Bunu dört kademede yapabilir. Râsih ise, bizzat kendisi müellif olacaktır. Fakîh ise, bir râsihi seçip onun çalışmalarına kendiliğinden katkıda bulunacak; râsih ondan talep etmeyecek, ona çalışmalarını verecektir. Ehl-i Zikr ise, râsih veya fakîhin verdiği talimata göre çalışmalar yapacak ve katkıda bulunacaktır. İlmî çalışma yeterliliğine sahip değilse, kazancından artırabildiğini bu kelimenin yorumu için râsih, fakîh veya ehl-i zikre verip destek olacak, onun çalışmalarını finanse edecek, maddi sıkıntılarını giderecektir.
b) Amelde bir meslek seçmelidir. Sebatla o meslekte ısrar etmelidir. Bununla gelirini sağlamalıdır. Râsih olanlar, kendilerine ortak olanlara “Aş ve İş Veren Ortaklıklar” kurmalıdır. Fakîh olanlar bu ortaklıkları işletmelidir. Ehl-i Zikr olanlar bu işletmede yönetici olmalıdırlar. Diğerleri bu işte ortak olarak çalışmalıdırlar. Sık sık işyeri ve meslek değiştirilmemelidir. Böylece oluşan bir işyeri yüzyıllarca varlığını sürdürür ve birçok yeni gelen nesli besler.
c) Sâlih nesil yetiştirmek için gayret sarf etmelisiniz. Evlenmelisiniz. Çocuk sâhibi olup onları yetiştirmelisiniz. Böylece nesliniz devam ettikçe onların amel-i sâlihleri defterinize yazılır. Günahları defterinize yazılmaz. Yalnız burada çocuklarınıza ve eşinize tapmayacaksınız, yani masiyette onlara uymayacak, onları kendinize uydurmağa çalışacaksınız. Onlarla kavga etmeyeceksiniz, ama herhangi bir kötülükte direnmeleri halinde siz onlara uymayacaksınız. Bu sizin ve onların yararına olacaktır. Bu arada yakınlarınıza ve komşularınıza da yardımda bulunacak, onların da bu yolda olmalarında aracı olacaksınız.
d) Nihayet son göreviniz tebliğdir. Kendiniz yaptınız, yetmez. Başkalarının da benzer şekilde görevler almasını sağlamak için çalışacaksınız. Kur’an’dan bir kelime seçtirmelisiniz. Bir işletmeye ortak etmelisiniz, onların evlenmelerine yardımcı olmalısınız ve tebliğ hizmetini bir arada yapabilmek için bu amaçlarla oluşmuş siyasi veya dini kuruluşlara katılmalısınız.
2- Hedefleri belirledikten sonra, mâli ve bedeni imkânlarınızı bu hedefler için harcayacaksınız. Hangi işi yapacağınızı ise fırsatlar ve imkânlar belirler. Ben ille de bunu yapacağım, demeyeceksiniz. “Bu hedeflere gitmek için elimden ne geliyor, bu gün en verimli çalışmam nedir?” diye düşünecek ve onu yapacaksınız. Hedeflerde ısrarlı ve sebatlı olduğunuz kadar işlerde de hareketli olacaksınız. Bir işiniz olmayabilir, yapamayabilirsiniz. Moralinizi bozup olmasına zorlamayacak, hemen o işi bırakıp hedefe başka yoldan gitmeyi deneyeceksiniz. Bir işte sebat edeceksiniz, ama bir alışverişte ısrarlı olmayacaksınız. Başka müşteri arayacaksınız. Bazı tekliflerde bulunduğum arkadaşlar, bekledikleri imkânları dile getirip ondan sonra ancak o işi yapacaklarını söylerler. Bu çok yanlıştır. Bugün bu imkânım var bununla katılabilirim diyecek, gelecekteki suda balıklardan bahsedip atlatma yollarına gitmeyecektir. Böyle yapanların vâadlerine asla kapılmayınız.
3- Siz elinizden geleni yapacaksınız. Bu hedefe götürücü ve bir mekanik çalışma şeklinde olmalıdır. Mesela, “Ben 20 kişiye ortaklığı anlatarak onları 100 dolarla “Ahşap Evler Ortaklığı”na katılmaya çağıracağım” diyeceksiniz. Bunu formel yapacaksınız. Yani bir kâğıt alıp adını-soyadını, telefon numarasını yazmalı ve dâvet etmelisiniz. Şifahen anlattıktan sonra, mektubu da vermelisiniz. “Düşüneyim!” diyorsa, sık sık hatırlatacaksınız. “Ben buna ortak olmuyorum!” derse, bir daha kendisi gelmedikçe o kimseyi rahatsız etmeyeceksiniz Bu tür çalışmalar yaptıktan ve kendinize düşen görevleri ifa ettikten sonra; sonuçlar sizi fazla sevindirmemeli veya üzmemelidir. Çünkü sonuçlar bizim değil, Allah’ın iradesine bağlıdır; O isterse yapar, isterse yapmaz. Onun sevabı da günahı da bize ait değildir. Biz bizim yaptıklarımızdan sorumluyuz. Olup olmaması bizi ilgilendirmez. Bir doktor hastaya gerekeni yapar, ama hasta sonunda ölür, kimse kimseyi ebediyen yaşatamaz. Bütün olaylar böyledir.
4- Başarısızlık göründüğü zaman sebebini bir başkasına atmayacaksınız. “Bende bir hata var ki bu olmadı” diyecek ve hatanızı düzelteceksiniz. Başkalarını suçlamayacaksınız. Kimseye düşmanlık yapmayacaksınız. Siz kendinizden sorumlusunuz ve herkes Allah’a hesap verir. Siz onları hesaba çekemezsiniz, mahkûm edemezsimiz; onlar da sizi hesaba çekemez. Herkesin yolu kendine. Bir topluluk içinde yaşadıkça, emir sahibi değilseniz asla başkalarına karşı zor kullanmayacaksınız. Dayanılmaz hal alınca, o yerden göç edeceksiniz. Bu göç bir dağ olabilir. Orada bağımsızlığınızı ilân edebilirsiniz. Ama sayınız en az onların onda biri olmalıdır. Mesela, PKK’nın haklı olmaları halinde, yaptıklarının meşru olması için işgal ettikleri sahalarda 7 milyon olmalıdırlar ve cephe savaşını vermelidirler. Kendileri dağdan inip savaşmamalıdırlar. Dağa kuvvetler gelirse savunmalıdırlar. Bu kriterler bize neyi ifade eder? Çeçenlerin de haklı olmaları için en az 20 milyon olmaları gerekir. AB, “Kürt Sorunu” diye Türkiye’yi sıkıştırıyor. Ne zaman eşkıyalık var, ne zaman vatan müdafaası var? Kur’an işte bunun fıkhını geliştirmiştir. Siz de bu fıkha uyarak davranacaksınız, cemaat sayınız on milyonu buldu mu, bunlar zorlanmadan Hazreti Musa’nın Kavmi gibi bir çöle veya dağa veya dışarıya göç ediyor mu, orada da eski devletiniz peşinizi bırakmıyor mu, işte o zaman cephe savaşı hakkınız doğar. Bu imkân bugün sağlanamaz. O halde tek yapacağınız şey, bu ülkeyi ve bu ülkenin yönetimini beğenmiyorsanız, başka ülkeye sığınmak ve göç etmekdir. Bu kural bir belde yönetimi için de, bir dernek için de böyledir.
Ben sizlere Kur’an’dan öğrendiklerimi aktarmaya çalıştım.
Siz de sürekli Kur’an okursanız, buna benzer mânâları siz de anlarsınız.