KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-2
Bundan önce yazdığım makalede seminerlerimizin farklı olduğunu, yalnız Türkiye’de değil, yalnız İslam âleminde değil, bütün uluslarda ve dinlerde böyle bir çalışmanın olmadığını söylüyorum. Bilgim yanlış olabilir, böyle bir çalışmayı bilenler varsa bizi bilgilendirsinler, onlarla birlikte çalışmaya devam edelim.
Bugünkü makalemde bu seminerleri diğer çalışmalardan ayıran özelliklerden başka birini ele alacağım. İzmir’de Kur’an çalışmalarına başladığımız zaman, bizden başkaları Kur’an çalışmalarına daha önce başlamışlardı. Bunların özelliği vardı. Herkes kendi tarikatını veya kendi cemaatini kurtulmuş kabul ediyor, kendilerinden olmayanlarını ise dalalette görüyorlardı. Aralarında çekişmeler vardı. Biz bunu kaldırmak istedik.
Kur’an’dan öğrendiğimiz bir çalışma usulünü ortaya koyduk. Baştan bir şeyi ne doğru ne yanlış kabul edeceğiz. Müspet ilmin metotları içinde Kur’an’ı anlamaya çalışacağız.
Bunun manası şudur: Biz Kur’an’ı doğru diğerlerini yanlış kabul etmiyoruz. Kur’an’ı doğru kabul edip anlamaya çalışalım. Sonuçta elde ettiklerimiz gerçekse Kur’an’ın ilahi söz olduğunu ispatlamış oluruz. Sonuçlar sorunları çözmüyorsa iki ihtimal kalır. Ya Kur’an Allah’ın sözü değildir yahut biz anlamıyoruz. Bu çalışmaların sonunda isteyenler Kur’an’ın Allah’ın sözü değildir derler, isteyenler biz anlamadık diye devam ederler.
50 senelik çalışmamızın sonunda Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunda şüphemiz kalmadı. Ancak Kur’an’ı doğru anladığımıza tam kanaat gelmedi. Anladıklarımızda doğrular vardır ama yanlışlar da vardır. Hala anlayamadıklarımız vardır. Bunun sonucu olarak anladıklarımızı uygulamaya devam ediyoruz, yanlış anladıklarımızı düzeltiyoruz, anlayamadıklarımızı anlamaya çalışıyoruz.
Birinci makalede hitap ettiğim gençlere tekrar hatırlatıyorum. Bizim bu çalışmalarımızı heder etmeyin, Allah’ın size büyük ihsanıdır; sahip çıkın ve 2. Akevler çalışmasına katılın diyorum. Kur’an çalışmalarına başladığımız zaman, Kur’an’ı anlamak için Kur’an’a benzer kitapların da öğrenilmesi gerektiği kanaatine vardık. Dolayısıyla Hıristiyanlarla, Budistlerle, Hindularla ilişkiler kurmaya çalıştık. Onları ziyaret ettik, onlarla istişare ettik. Onların kitaplarını da incelemeye başladık ve çalışmalarımızda şu sonuca vardık: Tevrat başta olmak üzere, Kur’an’ın dışındaki bütün ilahi kaynaklar da haktandır ve nesh de olmamışlardır veya böyle doğrudan bir ayet bulunmamaktadır. Yahudi ve Müslümanlar gibi Hıristiyanlar da Hindular da Budistler de doğru işler yapıyorlarsa bir başka deyişle zerre miktar hayır işliyorlarsa karşılığını, zerre miktar şer işliyorlarsa karşılığını görecekler ve hak edenler cennete gideceklerdir. Kur’an’ın dışındaki kitaplar elimizde değişmiş şekilde vardır. Onlarda bozulanları ilmi yoldan düzeltmemiz gerekir. Bu düzeltmede müspet ilim ve Kur’an yardımcı olacaktır. Metinleri değiştirmeyeceğiz, çünkü biz de bozmuş oluruz, ama metinleri Kur’an’a ve müspet ilme uygun olarak yorumlayacağız.
Kur’an’daki durum da farklı değildir. Bin sene evvel içtihat kapısı kapatılmış ve insanlar Kur’an’ı istedikleri gibi yorumlamaya başlamışlardır. Bugün kiliseyle cami arasında fazla bir fark kalmamıştır, ikisi de başlangıçtaki öğretilere uymamaktadır. Ancak Kur’an’ın bir avantajı vardır. Kur’an’ın metni, dili ve yorumları bugüne kadar aynen gelmiştir, sadece uygulamalarda sapmalar vardır. İşte bunu tespit eden Akevler, KUR’AN VE İLİM Seminerlerini buna göre götürmektedir. Diğer ilahi kitapların getirdikleri ile de karşılaştırmaktadır, bugünkü müspet ilmin verileriyle de karşılaştırmaktadır.
İlahi kaynakların bildirdikleriyle müspet ilimlerin vardıkları sonuçlar birbirine uyuyorsa doğru kabul ediyoruz. Yani söylenen aklen ve naklen doğrulanıyorsa o bizim için gerçektir. Biri tarafından bulunan ama öbür tarafça desteklenmeyen bilgileri kabul etmiyoruz. İşte Yenibosna merkezli KUR’AN VE İLİM Seminerleri bu ilkeler üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Bu ilkeleri benimseyen başka hiçbir çalışma olmadığından sizleri bu çalışmalara ve bu gerçeklere davet ediyorum.
Yanlış anlaşılmasın, katılmış olduğunuz diğer cemaatlerden veya çalışmalardan kopun, ayrılın da demiyoruz, tam tersine orada pişen yemeklerden bize de getirin yararlanalım, biz onları dinleriz. Buradan oraya götürün demeyeceğim, çünkü kulak vermezler. Verirlerse zaten bizden olurlar ve müstakim sırata katılırlar. Bizim onların çalışmalarından yararlanmamız için sizlerin oralardaki çalışmalara devam etmenizi ama asıl görevinizin burada olduğunu hatırlatıyorum. Buradadır, çünkü orda yapanlar fazlasıyla vardır, burada ise bu görevi yüklenecek başka kimseler şimdilik yoktur.