KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-3
Bir eseri incelemeye başladığımız zaman önce onun dilini öğrenmek gerekir. Sonra onun varsayımları bellenmelidir ve onu anlamak için onun gibi düşünmeye başlayacaksın. Doğru veya yanlış olduğu hususundaki eleştirilere onu anladıktan sonra başlayabiliriz. Baştan söyledikleri doğru olsa ne sonuçlara varılacağını öğrenmemiz gerekir.
Akevler’deki seminerlerin özelliği Kur’an’ın dilini Kur’an’dan öğrenmektir.
Kur’an’ın bir varsayımı vardır.
Allah insanları yaratınca, ilk insan olan Âdem ile eşine insanların konuşacağı dili öğretmiştir. Bütün canlıların dilleri vardır. Onlarla anlaşırlar. İnsan da bir canlı olduğuna göre insanın da bir dili olmalıdır.
İnsanın dili diğer canlıların dillerinden farklıdır.
Diğer canlılara kendilerini ilgilendiren varlıkların adları öğretildiği halde, insana bütün varlıkların adlarını öğretmiştir. Kur’an’ın ilk sayfalarında bu anlatılmaktadır. İnsana burun gösterilmiş, ‘burun’ denmiş. Ayak gösterilmiş, ‘ayak’ denmiş. Dağ gösterilmiş, ‘dağ’ denmiş. Yani işaret edilebilen ve işaret edildiği zaman gösterilen varlıkların isimleri öğretilmiş. Üzüntü gibi korku gibi gösterilemeyen varlıkların isimleri öğretilmemiş. Fiil, sıfat, izafet gibi kelimelerin değişik şekilde kullanılması da öğretilmemiş. Sadece görülüp işaret edilebilen isimler öğretilmiş.
Allah ayrıca insana başka canlılara vermediği bir meleke vermiş. İnsanda isimlerden fiiller sıfatlar gibi kelimeler üretme kabiliyeti vardır. Onları cümle haline getirip düşünceleri ifade etme ve bu ifadeleri anlama kabiliyeti verilmiş insana. İşte bunlar sayesinde her şeyin ismini ve hareketini ifade etme özelliğine ulaşmış insan.
Akevler seminerlerine başladığımız zaman, Allah’ın insana ilk öğrettiği ve Kur’an’da geçen kelimelerin başlangıcını araştırmayı esas aldık. Akevler Sözlüğünü hazırlamaya başladık. Bu sözlük tamamlanmamıştır, hala tamamlanmaya çalışılmaktadır. Bu sözlükte takip edilen usul, önce bir kelimenin Âdem’e öğretildiği kökünü bulmaktır. Sonra o kökten gelişerek bugünkü Kur’an’da aldığı manaya varılmaktadır.
Böyle bir çalışma şimdiye kadar yapılmamıştır. İlk defa Akevler’de bu usul ile kelimeler incelenmeye başlanmış ve özel olarak lügat oluşturulmaya çalışılmıştır.
Buna neden ihtiyacımız var?
Birinci Kur’an uygarlığı oluşurken Kur’an’ı anlamanın temel dayanağı Sünnet idi. Hatta Muhammed Peygamber sağken arkadaşları Kur’an’dan anladıklarını değil, Peygamber’in söylediklerini yapıyorlardı. Yani Sünnet Kur’an’dan daha önce uygulanıyordu. Çünkü o zamanki ilimler Kur’an’ı doğrudan anlamaya yeterli değildi.
Muhammed Peygamber öldükten sonra, arkadaşları ve ondan sonra gelenler Sünnet ile Kitabı birbirine eşit kabul etmişlerdi. Kur’an’ı Sünnet ile anlıyorlardı. Peygamber hayatta olmadığı için yeni sorunları Sünnet ile değil Kur’an’la çözüyorlardı. Sünneti Kur’an’ı anlamak için ana kaynak kabul etmişlerdi. Bu sayede Kur’an doğru anlaşılmıştır.
Bugüne geldiğimizde artık Kur’an’ı Sünnete dayanarak yorumlama şansımız yoktur. Çünkü yeni hayatla ilgili Sünnette çok az şey bulabiliriz. Kur’an’ı Kur’an’ın indiği Kureyş diliyle anlamak zorundayız. İşte, Kureyş dilini bilebilmemiz için etimolojiye ihtiyacımız var. Kur’an Arapçasını Allah’ın Âdem’e öğrettiği isimlere dayandırmak ihtiyacındayız. Bunun için Akevler Semineri dünyada tektir, başka hiçbir yerde buna benzer bir çalışma yoktur.
Esmanın öğretilmesi bize bütün dünya dillerinin aynı kaynaktan çıktığını varsayar. Lamark ve Darwin’in teorilerine göre diller değişik topluluklarda ayrı ayrı doğmuştur. Kur’an’ın anlattığına göre ve Tevrat’ta da belirtildiği gibi insanlar başlangıçta tek dil konuşuyorlardı. Zamanla birbirlerinden uzaklaşıp ayrı topluluklar oluştukça diller de farklılaştı. Sonunda ayrı ayrı diller olmakla beraber bütün diller birbirine akrabadır. Kur’an’da geçen kelimeleri Kur’an’la anlıyoruz. Anlamadıklarımızı Kur’an’da geçmeyen diğer Arapça eserlerden yararlanarak anlamaya çalışıyoruz. Arapçada da mevcut olmayan kavramları tüm dünya dillerinden yararlanarak çözmeye çalışıyoruz. Çünkü tüm dünya dilleri tek kaynaklıdır.
İşte bu varsayımı esas alarak seminer çalışmalarını yapmaktayız. Bizden başkada kimse bu varsayımları kabul ederek Kur’an’ı incelemiyor. Seminerlerimizi terk eden gençler bunun için sorumludurlar. Bu çalışmaların yapılması gerekir. Bizden sonra bu çalışmaları devam ettirecek olan kimseler şimdilik görünmüyor. Sizi uyarıyor, boş işlerle uğraşmayı bırakıp bu çalışmalara katılmanız için Kur’an’ın emrettikleriyle bunları yazıyorum.