Kur’an Seminerleri ve İ Ç T İ H A D (13)
Kur’an son kitaptır. Özelliği vardır, Arapçadır ama Araplara gelen bir kitap değildir, bütün insanlığa gelen bir kitaptır. Peygamberlik sona erince Allah insanlara doğrudan hitap etmemekte yani Cebrail gelip bir şey söylememektedir.
Kur’an’dan önce yeni kitap gelmese bile yeni hadiseler ortaya çıkınca yeni peygamber geliyor, mevcut olan kitaplarını o yorumluyordu.
Kur’an bu sistemi kaldırdı, onun yerine vahyin yerini müspet ilme verdi ve günün âlimleri insanlığın o günkü sorunlarını onların çözmesini emretti.
Kur’an’ı o çağın âlimleri müspet ilmin ışığında yorumlayacaklar ve o yorum ile hareket edilecektir. Eğer Kur’an bu içtihat ve icma sistemini getirmeden bu son kitaptır deseydi, işte o zaman Kur’an bir insan sözü olurdu. Ama öyle yapmamış, ‘sen açıklama, siz de Peygambere bir şey sormayın, biz sonra onu açıklayacağız’ diyor.
***
İşte…
İçtihat ve icma müesseseleri Kur’an’ın bu beyanı üzerine buna uygun olarak gerçekleşmiştir ve Kur’an nizamı, Kur’an düzeni böylece bütün zamanların ve mekânların kitabı olmuştur. Ancak kitapla amel edilmeyecek, kitaptan yapılan içtihatlarla yer ve zamana göre sorunlar çözülecek, ghr yerin ve zamanın kendilerine özgü içtihat ve icmaları olacaktır. Böylece ve bu sayede Kur’an’ın bütün insanlara ve zamanlara hitap eden bir kitap olması mümkün olacaktır.
*
Bu böyleyken…
İslam âlemini yönetme dönemi Türklerin eline geçince iki sebepten dolayı Türkler içtihadı ve bundan sonra yapılacak icmaları yasaklamışlardır. Bu yasaklamanın sonucu olarak bin seneden beri Müslümanlar İslamiyet’in temeli olan icma ve içtihadı terk etmişlerdir. Böylece İslamiyet Tevrat ve İncil gibi içtihatsız bir din olarak bin yılını tamamladı. Bunun böyle yapılmasında zorunluluk vardı.
Zorunluluk iki sebepten ileri geliyordu.
Birinci sebep: Türkler Arapça bilen bir kavim değildi. İçtihat yapamazlardı. Arapların içtihadı da kendilerinin içtihadı olmazdı. Bu birinci sebepti.
İkinci sebep: Türkler asker bir milletti, savaşlarla uygarlıklarını genişletmişlerdi. Zulmetmeden savaşmışlardı. Savaşın özelliği şeriat hükümlerinin askıya alınması demekti. Yani ikinci binyıl uygarlığı bir şeriat uygarlığı değil bir cihat uygarlığıydı. Gereğinin yapılması için Kur’an’ın izin verdiği kadarıyla şeriata uymayan hareketler meşru olmuştur.
Bediüzzaman Said-i Nursi bile, ‘babı içtihat seddedilmemiştir, ancak müçtehit olmadığı için şimdilik içtihada mesağ yoktur’ diyerek o bile yeni içtihatlara yol açmamıştır.
Hayrettin Karaman da “İslam’da telfik” kitabı (İSLAM HUKUKUNDA MEZHEBLER İÇTİHAD TAKLİT TELFİK) ile içtihadı değil de başka mezheplerin içtihatlarının da zaruret halinde uygulanabileceğini savundu.
***
İçtihadı yeryüzünde savunan ilk kuruluş İzmir Akevler Kooperatifi’dir.
Müslümanlar Akevler’e karşı çıkamadılar ama içtihadı da hala benimseyemediler. Eskisi kadar içtihat aleyhine konuşamıyor ve makaleler yazamıyorlar ama bizim içtihatlarımızı tartışamıyorlar bile.
Yeni Bosna’daki seminerler artık içtihat meşrudur-değildir tartışmasını yapmıyor, üçüncü binyıl uygarlığının oluşması için gerekli olan içtihatları yapıyor ve uyguluyor. Bu uygulamaların başında hakemlik sistemi gelmektedir.
SONUÇ: İnsanlar ölümlüdür. Ömürlerini doldurunca dünyadan ayrılıp giderler. Yerlerine çocuklarını vâris bırakırlar. Bu çocukların illa kendi oğulları olması gerekmez. Mirasın kıyam mülkiyeti vasiyetle geçer. Hepimizin nesep mirasçıları vardır ama kıyam vârisleri ise siz İstanbul Akevler Kur’an Seminerlerine devam eden gençler olacaksınız.
Allah size bu görevi verdi.
Sorumlusunuz.