M E S İ H
Tarihte Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar pek çok peygamberler gelmiştir. Peygamberler geçmiş peygamberleri hikâye etmiş ve tasdik etmiş, gelecek peygamberleri de müjdelemişlerdir. İnsanlar bir sıkıntıya girdiklerinde peygamberlerin haber verdikleri gelecek resulleri zikreder ve dilden dile onu beklemeye başlarlardı. Hemen her toplum sıkıştıkça daima gelecek bir kurtarıcıyı beklemiştir. Hazreti İsa da gelecek peygamberden çok açık bir şekilde haber vermiştir:
“Fakat şimdi ben, beni gönderene gidiyorum. Sizden hiçbiri bana nereye gidiyorsun diye sormuyor. Bunları size söylüyorum. İçiniz üzüntülerle dolmuştur. Ben size gerçeği söylüyorum. Benim gitmem sizin iyiliğinizedir. Ben gitmezsem size gönülleri ümitle dolduracak kişi gelmez. Ben gider gitmez onu size göndereceğim.
Yeryüzünü kötülük, iyilik ve yönetme bakımından yükümlü kılacaktır. Kötülük bakımından onları suçlayacaktır. Zira bana inanmayacaklar. İyilik bakımından onlara yol gösterecek. Ben Rabbime gidiyorum. Ve beni göremeyeceksiniz. Yönetme bakımından düzen getirecektir. Zira artık yeryüzünün merkezine hükmedilecektir.
Size söylenecek daha pek çok şey vardır. Ancak şimdi o sözleri kaldıramazsınız. O gerçeğin ruhu geldiğinde size bütün gerçekleri bir bir anlatacaktır. O kendiliğinden konuşmayacak, işittiklerini size iletecek, ileride olacakları bildirecektir. O beni onaylayacak ve o benim aldığım yerden alıp size getirecektir.” (Yuhanna İncili, 16 Bap, 5 ile 15 arası)
Hazreti İsa’nın haber verdiği kişi 600’üncü yıllarda Mekke’de ortaya çıktı ve tamamen O’nun söyledikleri gerçekleşti. Ne var ki, diğer peygamberlerden farklı olarak Hazreti Muhammed artık yeni peygamberin gelmeyeceğini ve Kur’an’ın da son kitap olduğunu bildirdi. Bundan sonra ne olacaktır? Bundan sonra insanlara doğru yolu “peygamber” değil “ilim” gösterecektir. İçtihat ve icmalar ile sorunlar çözülecektir.
İşte bu gerçek karşısında Yahudiler Hazreti İsa’ya ve Hazreti Muhammed’e inanmadılar; onlar da gelecek bir kurtarıcı bekliyorlar. Hıristiyanlar da Hazreti Muhammed’e inanmadılar; bizzat Hz. İsa’nın tekrar yeniden geleceğini ümit edip bekliyorlar.
Hazreti İsa İslâmiyet’i tebliğ etmiş ve kendisinin de bir insan olduğunu, sadece “resul” olduğunu bildirmiştir. Oysa ondan sonra gelen Pavlus Hıristiyanlığı tahrip ederek devletin emrinde bir din hâline sokmuştur. İbadetleri kaldırmış, dini sadece peygamberi sevmek, hatta ona tapmak şekline dönüştürmüştür. Daha ileri giderek Hazreti İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia etmiştir. Bugün iki milyar insan onun günahını çekmektedir. İşte burada bir çelişki ortaya çıkıyordu. Hazreti İsa Allah’ın oğlu olunca onun gidip de yerine başkasının gelmesinin ne mânâsı olabilirdi? Bu çelişkiyi gidermek için “gelecek olan yine kendisidir” demiş, böylece Hazreti Muhammed’in yerine halkı Hazreti İsa’yı beklemeğe bırakmıştır.
Hazreti Muhammed’in gelmesi ile Hazreti İsa’nın haber verdiği kimse gelmiş ve Müslümanlar buna inanmışlardır. Ancak sıkışınca, sorunları çözmeyince, Mehdileri beklemeye başlamışlar, Hazreti İsa’nın geleceğine dair inancı da buna eklemişlerdir. Kur’an kesin bir dille Hazret Peygamber’den sonra peygamber gelmeyeceğini bildirmiştir. Hazreti İsa geldiğinde peygamber olacaksa, bu Kur’an’ın haberine aykırıdır. Peygamber olmayacaksa, bir kimsenin peygamberlikten azli sözkonusu olur ki, bu hem Kur’an’a aykırıdır hem de mânâsızdır. Çünkü peygamberlik yapmayacaksa niye gelsin?
Kur’an’da Hz. Peygamber’in “müjdeleyici ve uyarıcı” olduğunu bildirmiş, ondan sonra da “her kavmin bir hâdisi (yol göstereni) vardır” denmiştir. Hazreti Peygamber’den sonra her kavme her asırda “hâdiler” geleceği haber verilmiştir. Bunlar ne “nebi”dir, ne de “resul”dür. Bunlar resulün halifesi olarak görev yapacak olan “yönetici başkan”lardır, nebilerin halifesi olarak görev yapacak olan “yasama hizmetini veren âlimler”dir. Bunları Allah vahiy ile atamaz, seleflerin ataması ile de gelmezler. Halk, kendi imamlarını (başkanlarını) ve müçtehitlerini kendileri seçerler.
Millî Nizam, Millî Selâmet ve Refah Partileri, “ilimle siyaset yapıp” insanlığı hidâyete götürme yolunu aramak üzere kurulmuş partilerdir. Ne var ki, düşmanları olan gizli ajanlar bu partileri etkisiz hâle getirip câri düzende zulümlerini sürdürmek için her türlü saldırıları yapmışlardır. Bunların başında Hasan Mezarcı gibi kişileri ajan olarak partiye sokmuşlar, İslâmiyet ile ilgisi olmayan beyanlar verdirmişlerdir. Böylece, bir taraftan partiye suç işletmiş ve ileride kapatabilmek için hazırlık yapmışlar, diğer taraftan İslâmiyet’in ne kadar kötü bir şey olduğunu telkin etmişlerdir. Böylece bir taşla iki kuş vurmuşlardır. O günlerde Sayın Necmettin Erbakan “Adil Düzen Ekibi”ni bırakmış ve bu provokatör ajanlarla iş birliği yapmıştır. İşte bugün onun cezasını çekmektedir...
Şer odaklarının oyunları bitmemiştir. Türkiye’de provokatör olarak kullandıkları bu kişileri önce Türkiye’den kaçırmışlardır... Onları korumuşlardır... Dışarıda da aynı oyunlarına devam imkanını sağlamışlardır... Şimdi “mesih” iddiaları ile özel kıyafetle Almanya’da dolaştırarak “Adil Düzen”i iddia eden kimselerin böyle akıl hastaları olduklarını insanlığa telkin etmektedirler.
“Hizbullah Oyunu” da buna benzer oyundur.
Bu oyunun Yahudi ajanları tarafından oynanmış olması çok muhtemeldir. Böylece bir taraftan İslâmi inanışları ve Türkiye’deki Adil Düzen gelişmelerini gülünç hâle getirmekte, diğer taraftan Hıristiyanların inanışları ile de dalga geçmekte ve bir taşla iki kuş vurma peşindedirler. Oysa bu durum Hıristiyan alimlerini inanışlarını yeniden gözden geçirmelerine sebep olacak ve yeni “Kur’an Medeniyeti”nin kuruluşunda Hıristiyanların büyük katkıları olacaktır.
Bu olup bitenlerin İslâmiyet ile bir ilişkisinin olmadığını bilerek Allah yolunda çalışmaya devam etmeliyiz. Bunların yaptıklarını Allah kendi başlarına döndürecektir ve onları “sosyal tufan” içinde boğacaktır. Bizim işimiz tufan oluşturmak değildir. İşimiz, oluşacak tufandan korunmaktır. Bu yaptıkları üzerinde durmak, bunlara ayrı ayrı çareler aramak yanlıştır. Frengili bir hastanın yaracıklarını tedavi etmekle frengili kurtulmaz. Frengilinin kurtarılması için temelden tedavi gerekir. Siyasi basiretleri kapanmış partililerin Hasan Mezarcılar gibi provokatör ajanların peşine gitmeleri, onların da sosyal tufan içinde boğulmalarına sebep olacaktır.