Kur’an Seminerleri ve Akevler Usulü (12)
Seminerlerin diğer Kur’an çalışmalarından farklı bir usulü vardır. Bu farklı usulü kavranmadıkça Akevler seminerlerinin anlaşılması zordur. Bugün sizinle bu farklılıklar üzerinde durmak istiyorum.
Batılılar Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kabul etmiyorlar. Hıristiyanların ve Yahudilerin etkisinde kalan Araplar kendilerini bağımsız hale getirmek ama onların sahip olduğu uygarlığa ulaşmak için Muhammed’in öncülüğünde oluşturdukları bir kitaptır, onlara göre; bu anlayış içinde İslam uygarlığını araştırıyorlar.
Bugünkü İslam âlemi de Kur’an’ı Allah sözü kabul ediyor. Ancak onlara göre Kur’an Peygamber Muhammed’e inmiştir, Allah’ın O’na gönderdiği kitaptır. Diğer peygamberlerin kıssalarını anlattığı gibi Peygamber Muhammed’i de anlatmaktadır. Bizim yapacağımız iş Yahudilerin Musa’ya uydukları gibi Hıristiyanların İsa’ya uydukları gibi biz de Peygamber Muhammed’e uymalıyız. Esas olan Kur’an değil, esas olan Muhammed’dir. Kur’an bunları anlatmaktadır ve Kur’an’ın anlattıkları Muhammed’in ölümüne kadar geçen olaylardır, Kur’an’da ancak Peygamber Muhammed’in ölümüne kadar geçen olayları bulabiliriz, ondan sonraki olaylar hakkında bilgi sahibi olabilmemiz için kıyas yapmamız gerekiyor. Bugünkü olayları da böyle değerlendirmemiz lazım. Dolayısıyla yeni içtihada gerek yoktur, eskilerin yaptığı içtihatlardan yararlanırız ve biz bugünkü hayatımızı kendi aklımızın erdiği kadar insanca İslamca yaşarız.
İşte Akevler’in bu anlayıştan ayrıldığı temel husus vardır. Kur’an yalnız Peygamber Muhammed’e nazil olmamıştır, tüm insanlığa hitap etmek üzere inmiştir. Cebrail ilkin Peygamber Muhammed’e öğretti. Peygamber Muhammed de yakın arkadaşlarına öğretti. Yakın arkadaşları ondan sonra gelenlere öğretti. Sonunda atalarımız da bize öğretti. Ama onlar kendilerini ilgilendiren meselelerde kendi uygulamalarını yaptılar.
Kur’an şimdi bize nazil olmaktadır. Cebrail yerine kapalı zarf içerisinde mektubu atalarımız bize vermiştir ve Allah mektubu doğrudan bizim için göndermiştir. Biz şimdi zarfı yeni açıyoruz ve zarfın içindeki mektubu ilk defa biz okuyoruz. Daha önce de bu mektuplar açılmış, onlar da kendi zamanlarının ve topluluklarının sorunlarını doğrudan Allah’ın kelamı olarak Kur’an’la çözmüşlerdir.
Bu iki anlayış içinde büyük fark vardır.
Fark nedir?
Mesela İstanbul Boğazı’nda 3. köprü yapılmıştır. Devre mülk olarak yapılmıştır. Önce bu caiz midir? Kur’an’da bunun hükümleri vardır diyoruz. Devlet garantisi verilmiştir. Kur’an’da buna dair hükümler var mıdır? Diyoruz. O köprüden geçmek caiz midir, soruyoruz. Yarın Adil Düzen iktidar olunca bunu nasıl çözeceğiz? Bu hususta Kur’an’da hükümler var mıdır, diye soruyoruz.
Diyanet’in klasik müfessirleri böyle bir şey Kur’an nazil olduğu zaman olmadığı için Kur’an’da bu hususta bir hüküm yoktur, biz nasıl anlaşırsak anlaşırız, serbestiz yani Muhammed’din ölümünden sonra olan olaylarda hüküm aramak yanlıştır ve işte onlar bu sebeple hem Kur’an’a inanıyorlar hem de köprü üzerinde istediği gibi hareket ediyorlar.
Akevler ekolü ne yapıyor?
Diyor ki, Kur’an Allah’ın sözüdür. Kâinatı O yaratmıştır ve Peygamber Muhammed’den önce de sonra da kâinatı ve yeryüzünü Allah yönetmektedir. O gelecekte olacak olayları bilmektedir. O hayyü kayyümdür. La yemuttur. La yudildir. La yensardır. Dolayısıyla 3. Boğaz Köprüsü’nün bütün hükümleri Kur’an’da vardır, biz O’na sormalıyız, Ondan alacağımız fetvalarla Boğaz Köprüsü’nün hükümlerini ortaya koymalıyız.
İşte, Akevler’in seminerleri bu sorulara cevap aramaktadır. Yani Kur’an’da bugün yaşadığımız dünyada karşılaştığımız sorunları çözmek istemektedir. Yalova’da yaptığımız inşaatın ve aldığımız 30 dönümlük yerin ortaklık hükümlerini Kur’an’ın buyruklarına göre yapmaya çalışmaktadır. Yarın Adil Düzen iktidar olunca nasıl davranacağını Yalova örneğinde uygulayarak öğrenmeye çalışmaktadır.
Siz bizi beğenmeyen akıllı genç kardeşlerimiz; böyle bir çalışma Akevler’den başka bir yerde var mıdır? Varsa bize bildirin, biz onlara katılalım, siz tek başına gitmeyin, biz de gelelim. Böyle bir yer yoksa siz nereye kaçıyorsunuz? Tekrar düşünün.
Bu yazıları gençlere hitap ederek yazıyorum. Onların bunları okumadıklarını biliyorum. Ama ben yazıyorum. Allah isterse okuyanları var eder, duyurur. İstemezse, benim yapacağım bir şey yoktur. Görevim de değildir.
Allah eksiklerimi tamamlattırsın ve yanlışlarımı düzeltsin, ihmallerimi de mağfiret etsin. Selametle kalın.