Bazı şeyleri biliriz ama konuşmalarımızda dile getirmeyiz. Adeta bilinçaltında kalır. Hele uygulamayı hiç düşünmeyiz. Biri hatırlattı veya tartışmaya başladı mı siz onu bilinç üstüne getirirsiniz ve artık dillendiririz. Sam Adian’la yaptığımız tartışma bende büyük bir konuyu bilinç üstüne çıkardı. Dillendirmek, hatta ona göre hareket etmek durumundayız. Nedir bu?
Kuran, yalnız ehlisünnete inmiş bir kitap değildir. Kuran’ı kabul eden herkese doğrudan hitap eden bir kitaptır. Evet, ehlisünnetin Kuran’ı anlayışı en doğru anlayıştır. Çünkü o müspet ilmin verilerine göre Kuran anlayışıdır. İnsan için iki delil vardır. Akli delil ve nakli delil. Hükümler ikisinin çarpımına eşittir. Hak=akıl*nakil bunlardan biri sıfır olursa hak da sıfır olur. Tek başına akıl, tek başına nakil bir sonuca götürmez. Bunlardan biri negatif olursa sonuç negatiftir. Ve batıldır. Bu ehlisünnetin yoludur. Ne var ki Kuran ey iman edenler hitabı ile yalnız ehlisünnete değil bütün Kuran ehline hitap etmektedir. O halde Sam Adian da Kuran ehlidir. Bizim kadar Kuran’ı istediği gibi anlayıp uygulamaya hakkı vardır. Bizim o ve onun gibi düşünenlere siz Kuran’ı yanlış anlıyorsunuz demeye yetkimiz yoktur. Elbette onun da böyle bir şeyi bize demeye yetkisi yoktur.
Şu sorulabilir. O halde neden tartışıyoruz? Şunun için tartışıyoruz: Biz de bir eksiklik bir hata varsa düzeltelim. Karşı taraf da hatasını düzeltmek istiyorsa yardımcı olalım. Onun bizim düşüncemize gelmesi biz haklı isek onun için iyidir. Biz de haklı olduğumuzun teyidi olduğu için seviniriz. Ne var ki karşı tarafta oyuncu kalmayacağı için oyun sona erer. Oynamaya devam etmemiz için Sam Adian’ın şimdilik karşı sahada oynaması gerekir. Hem de güçlü oyuncu bularak. Bu sebeple Cengiz’in seninle tartışmak eğlenceli oluyor demesini ben yanlış buluyorum. Bununla beraber bize tartışma imkânı verdiğiniz, yanlışlarımızı görme imkânı sağlamakta olduğunuz için Allah sizden razı olsun demeliydi.
İş burada bitmiyor. Kuran “Ey nas!” diye Kuran’ı anlamayanlara da hitap ediyor. O halde biz onlara şunu söyleyemeyiz. Bu bizim kitabımızdır, madem siz bunun Allah sözü olduğuna inanmıyorsunuz o halde onun üzerinde durmayın tartışmayın diyemeyiz. Çünkü o kitap bize geldiği gibi onlara da gelmiştir. Onlar onu değerlendireceklerdir. Allah sözü olarak kabul etmeyeceklerdir ama bir insan sözü olarak kabul edeceklerdir. Onu eleştirecekler. Onlara göre yanlış olanları ayıklayacaklar ve doğru olan bir insan sözü olarak kabul edeceklerdir.
Örnek olarak biz de Marks’ın bizden üstün olduğunu bizden fazla bir şey bildiğini asla kabul etmiyoruz. Ama belki içlerinde bizim bilemediğimiz doğrular vardır. Onları öğrenmek için onu tetkik ediyoruz. Nitekim kapitalistlerin yanlışlarını onlardan daha kolay görebiliyoruz. Sosyalistlerin yanlışlarını kapitalistlerden daha kolay görüyoruz. Dolaysıyla her iki tarafını okuyoruz ve tartışan olursa tartışıyoruz.
Sam Adian’ın yapmak istediği nedir? Kuran’ı kalıplar içine sokmayalım. Bütün insanların kabul ettiği bir anlayışla anlayalım. Onlar da kaçınamasınlar, onlar da yararlansınlar. Kuran’ın üslubu Adian’ın üslubuna çok yakındır. Okuyucusu eğer iyi niyetli ise onun felsefesini baştan kabul eder, “Bak Kuran hep benim dediklerimi söylüyor şu insanlar anlamamış.” der. İyi niyetli ise okumaya ve araştırmaya devam eder. Zamanla hayatta yaşarken sorunlarla karşılaşınca onları çözmeye başlar. Kuran’ın ona verdiği mantıkla çözmeye başlar. O zaman Kuranın ilahi kitap olduğuna kanaat getirir. Şimdi Adian bu yerdedir. Hidayete ilk adımını atmıştır. Arkada bıraktıklarından kopamadığı için beride fazla ilerleme kayıt edemiyor. Ama o kitleyi bu tarafa getiriyor.
Kuranı anlamak için İslami ilimleri okuma ihtiyacını duyacak ve ömrü vefa ederse Ehlisünnet anlayışına gelmiş olacaktır. Ama bu iş tahkiki olmalıdır. İşte insanları buna göre sınıflayabiliriz.
A- Ehli batıl. Bunlar kendilerini mutlaka hak kabul ederler, kendilerinden başka düşünceleri dinlemek şöyle dursun dile getirenleri yok etmek isterler. Bunlar müşriktir. Necistir. Onlardan uzak dururuz.
B- Ehli Hak. Bunlar her söze kulak verirler ve akılları ile doğru buldukları şeyleri kabul eder ve yaşarlar. Bunlara ehli hak denir. İşte biz bu ehli hak olanlarla sıkı iş birliği içinde olmalıyız. Kitaplar ister ilahi olsun ister olmasın değişmez. Newton’un çekim kanunu ilahi değildir diye biz sokağa atmıyoruz, bizim aklımıza uygunsa onu kabul ediyoruz. İşte Kuran tüm insanlığı hakka davet etmektedir. Bu da dört kademedir:
a) Kitapları Allah sözü değil de insan sözü kabul ederek değerlendirenler. Bunlara ehli hak denir.
b) Dört büyük kitaptan birini ilahi kitap kabul ederek ona göre değerlendirmişlerdir. İlim bir şeyi onaylıyorsa sorun yoktur. Onaylamıyorsa o zaman kitabı ilme uyacak şekilde yorumlarlar. İlmin sükût ettiği yerde kitabın söylediklerini doğru kabul ederler.
c) Dört dinin bütün kitaplarını ilahi kaynak olarak kabul ederler. Bu arada Kuran’ı da dört kitaptan biri kabul ederek ona inanırlar. Ondan sonra istedikleri gibi yorumlar, Kuran’a uyarlar.
d) Ehlisünnet ise Kuran’ı Peygamberin ve sahabelerin uygulaması içinde anlarlar. Kati ilmin reddetmediğinde onlardan ayrılmazlar. İşte Adian bu son merhaleye gelmiştir.
Burada şu kuralları herkesin bilmesi gerekir.
1- Ehli hak olanların hepsi hiçbir ilahı kitaba inanmasa da günahları galip değilse cennete gidecektir.
2-Bunların hepsini bizimle eşit görür onlarla tartışırız, anlaştığımız yerlerde iş birliği yaparız.
3-Herkes kendi hak anlayışına göre yaşar. Kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığı gibi müdahale hakkı da yoktur. Herkes kendi içtihadı ile yaşar.
4-Aralarındaki nizaları hakemler yoluyla çözerler.
İşte Akevler’in amentüsü budur. Adian Kuran düzeninin bir şartıdır,bir parçasıdır.