Hava bozulacağı zaman nasıl gökte kararmalar olursa, insan hastalanmadan önce nasıl üşümeye başlarsa; bir toplulukta da krizler oluşacağı zaman belirtiler ortaya çıkar.
Bundan önce dünyada kriz olduğu zaman Türkiye’de kriz belirtileri olmazdı, Türkiye hemen hemen krizden hiç etkilenmezdi.
Krizin belirtileri nelerdir?
1) Her şeyden önce toplu taşımacılıkta bir seyrelme olur, otobüs ve minibüsler dolmadan gidip gelmeye başlarlar.
2) İşyerleri işçileri sigortadan çıkarırlar, bazı işçilerin işlerine son vermeye başlarlar.
3) Çalışanlar işyerlerinden memnun olmazlar, herkes yeni işyeri aramaya başlar.
4) Kırda yaşama kent yaşamından daha rahat olmaya başlar, kente göç durur.
Bunların dışında; elektrik sarfiyatı azalır, telefonlaşmada sıklık azalır, petrol sarfiyatı düşer. Pahalılık olmaz ama satışlar da olmaz.
İşte bunun gibi belirtileri incelediğinizde, ülke krize gidiyor mu gitmiyor mu, bilirsiniz.
Bundan önce dünyada kriz olurken Türkiye’de hemen hemen hiçbir belirtisi yoktu. Basının kışkırtması dışında sıkıntı görülmüyordu.
Bugün de henüz gerçek anlamda bir krize girmiş değiliz. Halkın konuşmaları ve şikâyetleri henüz kriz dönemini Türkiye’ye getirmemiştir.
Bununla beraber -özellikle son bir iki yıldan beri- içten içe, yavaş yavaş ve sessizce gelmeye başlamıştır. Artık çevrenizde işsiz insanlar görürsünüz. Trafikte hafif bir rahatlama vardır. Bu durum yavaş yavaş kendisini hissettirmekte, krizin ön belirtileri ortaya çıkmaktadır.
Birden gelen krizler birden gider. Kısa krizlere topluluklar mukavemet eder. Türkiye henüz tam olarak sanayileşmemiş bir ülkedir. Bundan dolayı sanayileşmiş ülkelerden daha uzun zamanlarda krizlere dayanır. Ne var ki sessiz, derinden, yavaş yavaş gelen krizlerin gitmesi de o derece zor olur ve daha uzun zaman gitmez.
Yavaş gelen krizlerin iyi tarafı, böyle sesiz gelen krizlere karşı tedbir almak da kolaydır. Krizlerin gelmekte olduğunu hissettikten sonra tedbir alacağınız vaktiniz vardır. Tedbir alırsınız ve krizleri önlersiniz. Ama gerekli tedbirleri almaz da hastalığın artmasına izin verirseniz, bünyedeki tahribi o kadar fazla olur ki, artık onu tedavi emeniz çok zor olabilir. Hele bunu fark eden düşmanlar saldırıya geçerlerse devletiniz bile yıkılır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin yıkılması böyle olmuştur.
Dış borçlar normal zamanlarda zorlanmadan ödenir. Çünkü borç verenler size o kadar borç verirler ki, siz onun faizini ve anaparasını ödeyebilesiniz. Ama kriz zamanlarında dış borçları ödeyemez durma düşersiniz. Dış güçler şayet sizi yaşatmak istiyorlarsa borçlarınızı uzatırlar, faizleri düşürürler, hattâ silerler. Düşmanlarınızın merhameti ile yaşarsınız. Süt veren hasta ineği tedavi ederler. Ama ineğin süt veremeyeceğini anlarlarsa veya etlerine ihtiyacı varsa; hiç acımadan o ineği keserler.
İşte, borçlu ülkenin durumu budur.
Krize girildiğinde çoğu zaman o inek kesilip eti paylaşılır!
Hele Türkiye gibi merkezî bir ülke için tehlike daha da büyüktür.
Bu durumda AK Parti bize kulak vermelidir. Krizin yavaş yavaş ve sinsi bir şekilde gelmekte olduğunu haber veriyoruz. Bunu resmî kuruluşlar haber vermez. Onların elinde bunu ölçecek araçları yoktur. Biz ise biliyor ve haber veriyoruz.
Kriz işsizlikle başlar...
Eski birikimlerle halk krizden bir müddet etkilenmez, hazır yiyerek yaşar.
Sonra, bir gün birden çöküş olur!
Araba stop eder, kaldıramazsınız.
Tedbirleri almaya başlamalısınız.
Bunun için:
a) IMF ile anlaşma yapmayınız… Türk Lirasını basıp işletmelere üretim karşılığı faizsiz kredi veriniz; bu uygulama enflasyon yapmaz, artan para kadar mal artmış olur, fiyatlar değişmez, ekonomi canlanır...
b) İşletmeler üzerindeki mâli denetimi gevşek tutmaya devam ediniz. İşletmeleri vergiye ezdirmeyiniz. Faizsiz krediyi işletmelerin ödediği vergi ile orantılı tutunuz, böylece herkese kendi beyanına göre vergi ödeme imkânını sağlayınız.
c) Tüm borç ve alacaklarda cebri icraları kaldırınız. Borçlarını ödeyemeyenlerin kredilerini kesiniz. Böylece vergi ödeyen işletmelerin önünü açınız. Vergi ödeyemeyenler de o işletmelerin işçisi olsun. Böylece herkes iş bulmuş olsun.
d) KİT’leri özerk vakıf kuruluşlara dönüştürünüz.
Bu özerk vakıf KİT’ler:
1) Teknoloji üretimini yapsın.
2) Çırak-usta ilişkilerini düzenlesin.
3) Küçük sanayii taşraya götürsün ve yaygınlaştırsın.
4) İşletmelerin genel hizmetlerini yapan kooperatifleri kursun.
Hatırlatmak ve uyarmak bizden, yapmak ve uygulamak sizden.
Bu hususta Millî Güvenlik Kurulu da gerekli hatırlatmaları yapmalıdır.