Süleyman Karagülle
Faiz ve Bey' Üzerine Tartışma-2
10.03.2012
5242 Okunma, 1 Yorum

İKİNCİ TARTIŞMA

 

RİBA ve EKONOMİ

 

Sam Adian: “Ekonomist değiliz, Ayetlerin bize aktardığı TANIMLAR’dan yola çıkarak anladıklarımızı yazıyoruz. Uygulamanın teknik detayları uzmanlarının işidir.”

 

Süleyman Karagülle: Mevcut ekonomi merkezi tekel sisteme dayanmaktadır. Ona göre çözümler getirilmiş. Doğaya aykırı kurallar olduğu için çalışmamaktadır. Hong Kong sermayenin imtiyaz tanıdığı bir yerdir. Orada sorunlar, doğru çözülmüştür.  ABD de bir işçinin aylığı 4000 dolardır. Avrupa’da 2000 dolardır. Türkiye’de 1000 dolardır. Eski Sovyet ülkelerinde 100 dolarlar civarındadır. Afrika’da 50 dolardır. Kuran’a dayanmayan çözümler işe yaramamaktadır. Ekonomiyi öğrenmek zorundayız. Çözümler yanlış olur.

 

S.A: “Faiz” kavramı, diğer bazı alanlarda olduğu gibi, Kur’an’ın yasakladığı “Riba” kavramı ile karıştırılmamaktadır. RIBA algısı üzerindeki karmaşanın öncelikle giderilmesi ve sistemin Ayetlerin ortaya koyduğu çerçevede dizayn edilmesi gerekir. Aksi halde İslam toplumlarında EKONOMI’den söz etmek pek mümkün değil gibi görünmüyor.

 

S.K: Kuran’da faiz kelimesi yoktur. Riba ve bey karşılaştırılmıştır.  Biri helal diğeri haram kılınmıştır.   Kuran insanın emeğinden başka bir şey olmadığını beyan etmektedir. Emeksiz kazanılan şey haram olmuş olur. Diğer taraftan butlan ile birbirinizin mallarını yemeyin demektedir. Sadece peşin olmak şartı ile ticareti istisna etmektedir. Yanı aslında ticaret de batıldır, yalnız zaruretten dolayı istisna edilmektedir.

 

Bu zarureti resul açıklamaktadır. "Rizokosu olmayanda kar da yoktur" denmektedir. Ekonomik problemlerin çözülmesi için serbest rekabetin olması şarttır. Kuranda bu rıza şartıyla açıklanmaktadır.  Medine’de ekonomik kriz oluyor. Halk yiyecek bulamıyor. Resule varıyorlar. Fiyat koy diyorlar. O cevap veriyor: "Pahalılığı yapan da, ucuzluğu yapan da Allah’dır. Ben ahrete gideceğim rabbime cevap veremem" diyor ve koymuyor.  Müdahale icma ile yasaklanmıştır.   Kârı meşru yapmazsak serbest piyasayı oluşturamayız. Fiyat hiç bir bilgisayarın çözemediği problemleri çözmektedir. Kimin, neyi, nerde,  ne kadar, ne ile üreteceğine karar verir. Kimin, neyi, ne kadar, ne zaman tüketeceğine karar verir. Bu sebeple kâr istisnaen meşru kılınmıştır. Marks faizi yasaklamakla isabet etmiştir. Ticareti yasaklamakla hata etmiştir. Tekelin oluşmasını önlemek için de gelir vergisi yerine sermaye vergisini koymuştur. Ekonomide azalan verim kanunu vardır. Sermaye artıkça % kar azalır.  Öyle sermaye vardır ki orada kar %2,5 dur. Onu da vergi olarak verilir ve ondan sonra artık sermaye artmaz. Karını yatırıma çevirebilir. Ama tekel oluşmaz. Çok firma piyasada olur.

O halde ribayı şöyle tarif ediyoruz. Rizikosuz emek dışı kazanç faizdir ve haramdır.

 

S.A: Kur’an’ın önerdiği sistemde RIBA yasaklanmıştır. Çerçevesi de çizilmiştir. Yine Kur’an Zekat ile ekonominin desteklenmesini ve burada toplumsal faydaya matuf katılım bulunduğunu dan bize göstermektedir. Kazancı reddetmemekte, sermaye üzerinde yapılan işlemlere sınırlama getirmektedir.

 

Temel esasları itibariyle meseleyi anlamak istediğimiz zaman:

 

“Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfen mudâafeh, vettekûllâhe leallekum

tuflihûn” (Al-i İmran 130)

 

S.K: Burada haram kılınan birleşik faizdir.  Bu yasak faizdir. Başka yerde de sadece ribanın haram kılındığıdır.  Allah ve resulu ile harp ilanı şeklinde açıklanmıştır. Bu ifadeler bağımsızdır. Biri diğerini yorumlamaz.

 

S.A: TANIMLAR:

 “riba” = Kurumsal Tefecilik.

 

S.K:  Riba=  Biri zarar ederken diğerinin kar etmesi faizdir.

 

S.A: “mudaafe” = Exponentially, many times over / Üssel

 

S.K: Mudaaf zamanla artan faiz. Para = Ana para*(1+f*Zaman) Basit faiz

                                                  Para = Ana Para*(1+f)^t   birleşik faiz

 

S.A: Dönem içerisinde meydana gelen artış ve eksilmeleri değerlendiren bir yöntemdir. (Eponential)

Moving Average : Üssel Hareketli Ortalama – Bileşik Fiyat Endeksi veya Değer göstergesi) Bir çeşit hareketli ortalama yöntemi. Bu hareket pozitif olabileceği gibi negatif te olabilir. Yani hem yukarı doğru katlanma olabilir hem de aşağı doğru katlanma olabilir.

 

S.K:  Edaf katlanma demektir . Mudaaf de tekrar katlanma demektir. Faiz alıyorsan, faizin de faizini alıyorsun.  Faiz zamanla artan faizdir. Faizin faizidir. Faizleşme anlamındadır.  Fiyatlardaki farlılıkla ilgisi yoktur.

 

S.A:  “ad’afen” = Doubling, double / misli, katı

 

S.K: Dıf iki kat demektir. Edaf çok kat demektir.

 

S.A: Bu ortalama değerin iki katı demektir.

Yani dönem içerisinde oluşan ortalama değer dikkate alınmalıdır. Bu aynı zamanda sizin

bahsettiğiniz bileşik faiz uygulamasını da hedef almaktadır ancak “misli-katı” kavramı önemlidir.

 

S.K: Ayette misli geçmektedir.

 

S.A: Bunun anlamı şudur:

Riba’nın Tanımı:

-Borç olarak verilen bir malın veya paranın, dönem içerisindeki ortalama değerinin misline

(katına) RIBA denir.

 

S.K: Dönem kavramını siz koyuyorsunuz. Mutlak ifadede dönem yoktur.  Dönemi on sene aldığınız zaman her faiz iki kattır. Dönemi ay aldığınız da iki katı olan hiç bir faiz yoktur.

 

S.A: Bu manada RIBA kavramını “bileşik faiz” veya “basit faiz” üzerinden yorumlamak gereksizdir. Kur’an tanımı yaparak çerçeveyi çizmektedir “adafen mudaefe” kavramına bileşik faiz demek yanlış olur. Bu şekilde de değerlendirmek sınırlı olarak mümkündür. Ancak kavramı geniş bir tanım içerisinde ele almak gereklidir. Ticari amaç olmak zorunda değildir.

 

S.K: Bir kâğıdı katladığınız zaman kâğıdın alanı yarıya iner. Ama kalınlığı iki kat olur. Dıf hem zayıflık hem katlamadır. Edaf çoğuldur. Birden fazla kattır. Mudaafa ise mufaele babındandır. Faizin faizi demektir. Biz manaları keyfi vermiyoruz. Eskiden ben de sizin gibi iki misli kârı haram sayıyordum. Ama aklımla sayıyordum. Ekonomi ilmim gelişince yanlış yaptığımı anladım.

 

S.A: 2. “Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn” (Bakara 278)

 

S.A: TANIMLAR

 “zerû” = Bırakmak, vazgeçmek

“mâ bakiye” = Kalan bölüm, geriye kalan

“Riba” oluşması halinde, Riba’yı oluşturan kısım bırakılmalıdır.

Bu tanım önemlidir. Borç veya Krediye esas teşkil eden mal veya para sebebiyle oluşan fazlanın bütünüyle “Riba” çerçevesi içerisinde olmadığı anlaşılmaktadır. Uygulamada bir fazlanın oluşması mümkündür ancak bu sınırlandırılmıştır.

 

S.K: Tamamen hatalı bir izah. Mallarınızın re’si demek baştan konan sermaye demektir. Ana mal demektir. Ana maldan fazlasından vazgeçin demektir.  Oradaki durum şudur. Siz parayı birine faizle verdiniz. Üç sene geçti. İki senelik faizi aldınız. Üçüncü sene faizi vermedi dava açtınız, daha evvel almadığınız faizlerden vazgeçmeniz şartı ile anaparayı talep edebilirsiniz. Mahkeme bunu dinler. Ama daha tahsil etmediğiniz faizi de isterseniz, mahkeme o davaya bakmaz. Burada sizin haklı olduğunuz nokta bu ayette iddia edildiği gibi faiz haram olmadan evvelki faiz değildir. Bununla beraber bugün biz iktidarda olsak ne yaparız? Faizleri sıfırlarız. Eskiden ödenmiş faizleri de nazarı itibara almayız. Anaparayı altına kote ederiz. Borcu tespit ederiz. İşte bu ayet bunu anlatmaktadır.  Yoksa ruusu emvalden bahsetmezdi.

 

S.A: DETAY:

Ayetlerin ortaya koyduğu doğal sonuç nedeniyle uygulamayı ikiye ayırmak gerekir:

a)Tüketim harcamaları sebebiyle alınan bireysel kredi veya borç

Bir kereye mahsus, masraf, katkı veya benzer sebepler ile borç alanı zorlamayacak

şekilde fazla talep edilebilir. Bu vergilendirilemez.

S.K: Buna fazlalık faizi denir. İki şart vardır. Günü gelince ödeyememesi halinde zamanla artırılmaz. Bir de mallarına el konmaz. İflas kararı verilir. Borcunu ödeyinceye kadar borçlanamaz. Kredi alamaz. Bu faiz üzerinde ihtilaf vardır. Kimi haramdır diyor. Kimi helaldir, diyor. Biz, kamuya karşı borçlanmada helaldir diyoruz. Kişiler arasındaki ilişkide bu helal değildir. Çünkü, kamu zaten kişinin zaruri ihtiyaçlarını karşılıksız gidermektedir. Herkes yoksulluk ve fakirlik sigortası içindedir.

 

S.A: b) Ticari amaç sebebiyle, üretim veya işletmenin geliştirilmesi veya ihtiyaçları sebebiyle

alınan kredi veya borç dönem içerisinde, işletme kazancının krediye isabet eden kısmının yarısını geçmeyecek şekilde fazlalık ile, bir kereye mahsus olmak üzere kurumsal giderler veya masraf veya benzer sebeplerle fazla talep edilebilir. Vergilendirilebilir.

 

S.K: Kişi kar ettiği zaman aralarında yaptıkları anlaşmaya göre kârı bölüşürler. Zarar ettiği zaman kişi emeğinin ücretini isteyemez. Sermaye sahibi de zarara katılmasını isteyemez. Herkes ne koymuşsa o zarara katlanır. Tesis sahibi de kira isteyemez. Bu sebepledir ki, sabit ücret, sabit kira, sabit kar meşru değildir. Hizmet veya mesken gibi kazanç getirmeyen yerlerde sabit kira ve sabit ücret caizdir. Ne var ki kiralayan veya işveren akdi her zaman tek taraflı feshedebilir. İşçi taahhüt ettiği zamanı çalışmak zorundadır. Sizin dayandığını katlı kazançtan fazlasının haramlı ilkesidir. Onu kabul ettikten sonra bu istidlalleriniz doğrudur.

 

S.A: Her ikisi ayrı ayrı değerlendirilmeli ve uygulanmalıdır. Bu sınırlar içerisinde kalınmak koşuluyla yapılan işlemler “Riba” riba değildir. İşlemi yapan Bankanın devlet veya özel olması sonucu değiştirmez.

 

S.K: Sonucu değiştirir. Devle.  Oysat keyfi hareket edemez. Belirlenmiş faizi alacaktır. Bunu da topluluk için kullanacaktır özel sektörün faizini sınırlarsanız müdahale olur, arz talep kanununu çalıştırmamış olursunuz. Müdahale etmezseniz, o zaman da tekel oluşur. Kar parayı çeker.

Kuran’da ”Ğuz min emvalihim sadaka” yani “Mallarından sadaka al.” diyor. Mallar marifedir. Paydan alınacak. Bu da faizdir. Ama bu kırkta bir ile sınırlı olacaktır.  Vergi, zekât şöyledir.

 I- Kaynakları sınırlı olan madenler gibi mallardan yapılan üretimin beşte biri

II- Kaynakları sınırlı olan ama tükenmeyen arazı gibi, özel mülkiyete yapılan istihsalden beşte birin yarısı yani onda bir

III- Kaynakları sınırlı olmakla v erişebilmekle beraber herkese açık olan yerlerden yirmide bri alınması gerekir. Ne var ki üretimden değil sermayeden alınmaktadır. Bu da kırkta bir eder. Bu, ayetlerdeki yarılama sistemi ile bulunur. Peygamber kırkta bir verin demiştir. Bunun üzerinde icma hasıl olmuştur. Kuran’ın yorumu olduğu için bize göre bizi bağlar.

 

S.A: “Fazlayı Bırakmak” : Uygulama sonucunda meydana gelen “kazanç girdisi”nin “Riba” limitlerine ulaşması veya aşması (yüksek kazanç sebebiyle yarısını geçmesi) halinde her halükarda bu kısım vergiye aktarılır. Banka veya işletme oluşan fazlalıktan faydalanamaz, kullanamaz.

S.K: Vergi kamu ve genel hizmet karşılığı üretimden alınan paydır. Kazançtan değildir. Kazancın vergisi yoktur. Bu pay Kuran’da belirtilmiştir. Hükümet bu payı alır ve görevinde harcar. Fazla bir kuruş isteyemez, alamaz. Paradan vergi almak parayı piyasadan çekmektir. Kardan vergi almak üretilmeyen şeyi, istemek demektir. Devlet ancak üretimden vergi alır. Hizmetten alamaz. Kiralardan vergi alamaz, kargan vergi alamaz. Ekonomik krizlerin kaynağı paradan alınan vergi, paradan alınan kira, paradan alınan kâr, paradan alınan ücrettir. Bunlar haramdır. Üretilmeden pay bölüşülür.

 

S.A: “Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh, ve mâ âteytum

min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn” (Rum 39)

“li yerbuve” = Fazla için / fazla (for more then, over)

“fî emvâlin” = Fonlar / fonların çoğalması / para (in funds)

“fe lâ yerbû indallâh” = Allah’a artırmaz / Kamu fonlarını çoğaltmaz (no increase with Allah)

 

S.K: " İşletmelere verdiğiniz kredi çoğalmayabilir. Kar etmezlerse size bir şey vermezler. Oysa kamuya verdiğiniz borç kredileşme ilkesi içinde iki kat olur." Bu şöyle gerçekleşir. Siz paranızı veya malınızı şimdi kullanmıyorsunuz. Boş duruyor. Onu başkasına kullandırtıyorsunuz. Sonra sizin malınızı veya paranızı aldıktan sonra ayrıca kullandırdığınız kadar başkalarının malını veya parasını kullanmıyorsunuz. İşte bu mudafdır. Biz faiz yeme ve  kredileşmeyi bu ayete dayanarak koyuyoruz.

 

S.A: TANIM

Alınan kredi sebebiyle ödenecek olan fazla, kamu fonlarını desteklemek içindir. Bu her halukarda sermayenin dolaşımda kalmasına ve toplumsal faydaya tahvil edilir. Kamunun malıdır.

 

S.K: Hâsıladan alınanlar kamuya ait olan toprakların kirasıdır. Kamu bunlara karşılık genel hizmet ve kamu görevi görmektedir. Ticaret mallarından, meraya yayılan hayvanlardan, ortak ambara konan mallardan ve paradan alınan ise yine kira karşılığıdır. Çünkü o anda siz ticaret yapıyorsunuz. kamu sizin hayvanlarınızı ve servetinizi korumaktadır. Bu miktar bellidir. Artıramaz, eksiltemezsiniz.

 

S.A: DETAYLAR

Verilen kredilerde talep edilecek olan fazla iki şekilde uygulanabilir:

a. Piyasada oluşan ortalama kar marjının yarısını esas alarak önceden bir kereye

mahsus fazla talep edilebilir

b. Sermaye ortaklığı şeklide uygulanması halinde, dönem içerisinde elde edilen

kazancın yarısını geçmeyecek şekilde uygulanabilir.

 

S.K: Serbest pazarlıkla ve iki ayrı akitle elde edilen kazancın sınırı yoktur. Çünkü zararın da sınırı yoktur. Eğer zarar sermaye ile sınırlı ise karı da sermaye miktarı ile sınırlarız. Oysa öyle durumlar oluyor ki sermayeden fazla zarar edebilirsiniz. O halde sermayeden fazla da kar meşrudur.  Meşru olmayan az olsun çok olsun faizdir. Dediğiniz gibi olsaydı ayet o şekilde ifade ederdi.

 

S.A: “Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât(sadakâti), vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm” (Bakara 276)

 

Rıba rabvattan gelir. Büyüme olgunlaşma eğitilme demektir.

 

S.K: Mahk ise çok ince sivriltilen mızrağın okudur. İlk atışta avı iyi yakalar ama sonra bir daha kullanamaz. Erkek doğuran deveye de maklı denmektedir.   Buna göre mahk da önce verimli olan ama sonra işe yaramaz hale gelmek demektir. Rıbanın özelliği önce para veriyorsun, faizini ve kapitali sonra alıyorsun, bu yönüyle ribadır.  Ama faiz sonunda ekonomiyi batırarak krizler yaratığı için de mahk’tır.  Buna karşılık zekât, önce verdiğin için mahk gibi görünür oysa sonra yararları olduğu için de rebvet eder.

Sonra ne yararları vardır?

 a)  Verilen zekâtla orantılı olarak, kredi istihkak edilir.

 b) Verilen zekât kadar su, elektrik, telefon gibi ortak sınırlı mallardan üretim için pay alınır. c)  Bu verilen vergi kadar resmi ücret yükseltilir. Ona göre sigortadan pay alınır.

d) Verilen vergi kadar üretilen malları sigortalatılır.

 

S.A: TANIMLAR

“Yemhaku” = Küf,ykım, Afet, / blight, destroy

 “yurbî” = Yükseltmek, Eğitimli, Eğitim görmüş, yetişmiş

“Sadakat” = Hayır kurumu / Charity

“esîm” = Yalanlar, Çirkin, göze batan / Falsehoods, Flagrant

Topluluğun ekonomisi, gönüllü katılım ile dinamik hale getirilir ve sürdürülebilir kılınır. Aşırıya kaçmamak esas olmalıdır. Böylece ekonomi, yükselen bir çizgi yakalar. Risk Sigortası veya Kredi Garanti fonu da bu çerçevede ele alınmalı ve uygulanmalıdır.

 

S.K: Risk sigortasını koyduğunuz azman riskin sağlayacağı serbest rekabeti ortadan kaldırırsınız. Serbest fiyatın sağladığı ekonomik azami verimle çalışma ortadan kalkar. İşler yürümez. Müdahale zorunluluğu ortaya çıkar, insan insan olmaktan çıkar. Hayvanlaşır. İnsan iradesi varsa insandır.  Keffar nankör demektir. Nimetlere şükretmeyen, nimetlerin zekâtını vermeyen demektir Esim ism kendisine zararlı olan işi yapan kimse demektir. İsm hurmadan yapılmış içkinin adıdır. Tatlı hurmayı zararlı içkiye çevirmektir.

Devletten faizsiz kredi alıp onun yerine üretimden pay vermek, vergi vermek sadakadır. Vatandaştan kredi alıp ona faiz ödemek ise ismdir. Günahtır.

Faizle zekât arasında ne farklar vardır.

1- Faiz kişilere verilir. Oysa para devletindir. Kişilere verilemez.

2- Faizin yüzdesi belli değildir. Oysa zekâtın yüzdesi bellidir.

3- Faiz baştan kar varmış kabul edilir. Oysa zekât önce kredi olarak verilir.  Kazandıktan sonra kişiler öderler.

4- Faizde zarar edildiği zaman istenmektedir.  Zekâttan istenmiyor.

Bin Gram altını devlet sana yılbaşında veriyor. Siz bununla iş yapıyorsunuz. Emeğinizin karşılığı kadarla geçiniyorsunuz.  Sermayeye kâr ettirdiniz ise onu sizden almıyor. Yine kredi olarak veriyor. Faizsiz kredi olarak veriyor.  Eğer zarar ettiyseniz o zararı sizden istemiyor. Kredinizi azaltmış oluyor. Kim kazanmışsa ona aktarıyor.  Bin liradan aşağı sermayeniz olduğu müddetçe sizden hiç bir şey almıyor. 1000 liranın üstüne çıkan her 1000 lira için %2.5 alıyor.  Kazanmaya devam ediyorsanız bunu veriyorsunuz. Sermayeniz bin liraya indi mi sizden bir şey almıyor.

Bir şey üzerinde değişiklik yapmak için onu çok iyi anlamak gerek. Ben batının ekonomisini onlardan iyi biliyorum. Benimle tartışamıyorlar. İslam ekonomisini de çok iyi biliyorum.  Siz tartışıyorsunuz. Devam ederseniz, batı ekonomisini de çok iyi öğrenmiş olacaksınız, İslam ekonomisini de.

 

S.A:  “Menzellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’âfen kesîrah, vallâhu

yakbidu ve yebsutu ve ileyhi turceûn” (Bakara 245)

 

TANIMLAR

“yukridu” = Ödünç (lend)

“kardan hasenen” = iyi bir kredi / Good loan

“yakbidu ve yebsutu” = tutmak ve basitleştirmek, / Arrested and simplifies

Kredi güvenliğini sağlamak için kamu fonlarının kurulması. Biz buna “Risk Sigortası” diyoruz. Kullanılan krediler sebebiyle meydana gelebilecek zarar veya kayıpların telafi edilmesi ve kamunun bu zarar ve kayıplardan etkilenmemesini garanti altına alır.

 

S.K: Allaha karz vermek demek, bankaya parayı faizsiz yatırmak, ambara konan mal karşılığı alınan senetleri bankaya verip mallarla kredileşmeyi sağlamak demektir.

Hasen karz demek, zararsız karz demektir. Faizsiz kredileşme karşılığı karz demektir.

Kabz etmek demek mevduatı kabul etmek demektir.

Bast etmek demek kredileri dağıtmak demektir.

Sonunda ona müracaat ederek hesaplaşmak demektir. Halkın kendi kendilerine değil birbirleri ile değil de vakıfla kredileşmeleri demektir.

Bankaların gelirleri işletmelerinin üretiminden pay alması demektir. Ürünün diyelim yüzde 1’i bankanın olur. Ayetlerin ne demek istediğini iyi yakalıyorsunuz. Çözümleri siz aklınızla yapıyorsunuz. Biz Kuran’la yapıyoruz. Olur. Akıl da şerî delildir. Yarışalım. Kiminki daha karlı olursa, onu yaparız.

 

S.A:

6. “Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu

minel mess, zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve

harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef, ve emruhû

ilâllâh, ve men âde fe ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn” (Bakara 275)

 

TANIMLAR:

“riba” = Kurumsal tefecilik

 

S.K: Kurumdan tebiz yapılamaz. Kurumun bakiyesi olmaz.  Riba zamanla artan borçtur. Rizikoya katılmadan elde edilen kârdır. Biri zarar ederken diğerinin kazanmasıdır.

 

S.A: “Bey’u” = Alışveriş / Ticaret

 

S.K: Birinden bir şeyi satın almaktır. Ticaret ise birinden bir şeyi başkasına satmak için satın alıp başka akitle yeni pazarlıkla satmaktır. Kuranda iki kelime geçiyorsa onların manası aynı olmaz. Ticarette iki bey var.   Bey genel akittir. Biatı da içerir. Şira ise yanız mal alışverişidir.

 

S.A: “misl” = benzeşme, aynilik

 

S.K: Misl analogdur. Aynı hükümler olarak iş görendir.

 

S.A: Riba yasaktır, alışveriş (ticaret) meşrudur. Ancak “Haksız kazanç” olarak tanımlanabilecek “Yüksek kar haddi” tehlikelidir, sınırlandırılmalıdır. Riba sınırlarına girmemelidir. Bu aynı zamanda sermayenin tekelleşmesine de sebep olur. Piyasa koşulları buna göre oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.

 

S.K: Serbest rekabetin sağlandığı yerde tekeleşme olmaz. Serbest rekabet sağlanamıyorsa onu artık sermaye sahibi yapmaz. Vakıflar yapar.  Faizde serbest rekabet sağlanamaz. 1929 krizini çözen Keynes (John Maynard Keynes) bunu çok açık olarak anlatmıştır. Faizde arz ve talep çalışmaz. Çünkü parada doyma yoktur.  Kârda zarar olduğu için tekelleşme olmaz. Kârın tekelleşmeyi önlemsi için kırkta biri her yıl kamu payı olarak verilir.  Zekât temizlik demektir. Sermaye pistir. Çünkü kârla elde edilmiştir. Zekâtı vermekle temizlenmiş olur. Çünkü tekele sebep olmaz.

 

 

S.A:

DETAYLAR

- a. Aşırı kazanç, sermayenin tekelleşmesine sebep olur.

 

S.K: Tekel varsa aşırı olmasa da tekeleşmeyi sürdürür. Tekel yoksa aşırı kazanç olmaz. Ekonominin temel kuralı şudur. Ekonomik sorunlar yine ekonomi ile giderilir. Devlet sadece vergi alır. Belirlenmiş vergi alır. Bir de faizsiz kredi açar. Siz kârı sınırlandırdığınız zaman onu denetleyemezsiniz.  Zarar iki mislinden fazla olursa kim karşılayacak.

 

S.A:

- b. Kar haddinin “misli” ile sınırlandırılması veya üst limitinin belirlenmesi, “Riba”ya

benzetilemez. Tam aksine, böyle olması Riba ile benzeşmesine sebep olur.

 

S.K: Aşırı kârın önlenmesi gerekir. Ama yasakla değil, serbest rekabetle önlenir.  Malların depolanması haram kılınmamıştır. Oysa altın ve gümüşün tamamının harcanması gerekir. Yahut bankaya faizsiz ikraz edilesi gerekir.

 

S.A:

c. Kar haddinin bittiği yerde riba başlar

S.K: Siz bey ile ribayı aynı cinsten kabul ediyor, sadece miktar ile birbirinden ayırıyorsunuz. Oysa riba artmaz sdala ribalanır denmektedir. Riba ribh ise nasıl oluyor da biri artıyor diğeri azalıyor.

İki mislinin günahı ne neden iki de dört değil. Bir şeyin iki misli olursa karşılığı da iki misli olur. İki misli olunca ters hüküm taşımaz. Tansif ve tadif hükmünde tansif ve tadifi gerektirir. Hükmünü değiştirmez. Birden hükmü değiştirecek bir illet bulamazsın.

 

S.A:

GENEL TANIMLAR :

Komisyon: Bu “Riba” sayılamaz. Şöyle düşünelim. Bankalar bir Her işletmenin, işletme giderleri vardır. Bu giderlerini yapmış olduğu faaliyetlerden aldığı ücretler ile karşılarlar. Böylece hizmet vermeyi sürdürürler. Bankalar da böyledir. Riba kavramı içerisinde değerlendirilemez. Ticari bir gelir olarak kabul edilmelidir.

 

S.K: Sizin gibi komisyonu faz saymayanlar vardır. Faizi başka bir şekilde, paraya para kazandırma şeklinde tanımlıyoruz. Oysa malı mal, emeği emek, parayı para, kazanmaz. Mal para ile veya emekle, emek para ile veya malla kazanılır. Elektrikten elektrik elde edemezsiniz. Elektrikten mıknatıs, mıknatıstan elektrik elde edersiniz.  Peygamberin mislen bimislin, yeden biyedin ifadesindeki hikmet budur. Evrensel kanundur.  Dönüşümler mümkün ama kendi kendine çoğalma yoktur. Bir şey yoktan var olmaz, varsa da yok olmaz. Dönüşür.

 

S.A: Risk dışı kazanç: Risksiz kazanç yoktur. Mevcut uygulamada bankaların verdikleri krediler de batabilir. Geri dönmeyebilir. Hiçbir garantisi yoktur. Ancak Riba tanımı çerçevesinde asgari düzeyde “risksizlik”ten söz edilebilir. Ancak mutlaka risk vardır.

 

S.K: İki çeşit riziko vardır. Biri hukuki rizikodur. Bankaların para tahsil edememesi hukuki rizikodur. Bunun için fon oluşturulur. Garanti temin edilir. Burada ekonomik kanunlar çalışmaz. Arz ve talep işlemez. İkinci riziko ise ekonomik rizikodur. Burada akitlere riayetsizlikten doğan riziko yoktur. Tam tersine akitlerden doğan zarar vardır. Buna garanti sağladığınız zaman arz ve talep kanunları çalışmaz olur. Ekonomik zararların çaresi ekonomidir. Hukuki zararların çaresi hukukidir.

 

S.A: Borçla alışveriş: Veresiye alıp/satmak doğru değildir. Zaten bu uygulama gelişmiş ülkelerde yoktur. Ancak riski üstlenmek suretiyle yapılan ticaret, ister borç olsun ister sermaye ile olsun meşru olmalıdır. Yani bir işletme, müşterisinin siparişini karşılamak üzere, müşterisinden aldığı bir peşinat ile üreticiden satın alıp yine müşterisinden yaptığı tahsilat ile bu satın aldığı malın bedelini ödeyebilir. Ancak buradaki risk tamamen satın alma işlemini gerçekleştiren işletmeye aittir. Dolayısıyla bunda herhangi bir beis olmamalıdır.

 

S.K: Altın ve gümüş değiştirilirken kabzetmek şarttır. Parası sonra ödenmek üzere para bozdurulamaz döviz alınıp satılamaz. Parası sonra ödenmek üzere mal alınır satılır. Talep ettiği gün bedeli ödenirse yahut talep edildiği gün borç eda edilirse bu karzdır. Bunda bir mahzur yoktur. Vadeli satış meşru değildir. Taşınmazların bedeli satışları meşrudur.  Vadeli ödenen meşru değildir. Yani taksitini ödeyemeyenin malı satılıp biri kazanmış diğeri zarar etmiş olamaz. Mal ödendiği kadar ortak olur. Satılır kar-zarar paylaşılır. Yahut akit feshedilir. Para aynen iade edilir mal geriş alınır. Mal da eksilme olmuşsa kira olarak fark alınabilir.

 

S.A: Maliyetin açıklanması: Doğru değildir. Kar marjının minimize olmasına neden olur, işletmenin yeterli kar elde etmesini önler. Sürdürülebilirliği ortadan kaldırır. Bir işletme ayakta kalabilmek ve varlığını sürdürebilmek için asgari % 30 kar etmelidir. Dünyadaki uygulamalara da bakmak gerekir.

 

S.K: Sermayenin başkasının zarar etmeden %30 kâr etmesi mümkün değildir.  Sermaye en çok milli hasıladaki artış kadar kar edebilir. Ondan fazlası, başkasının malını çalmakla sağlanmış olur. Milli hasılada artış %5 ise karın azami haddi bu kadardır. Bunun yarısı da emeğin kazanması gerekir. O halde gerçek kar haddi %2,5 dur. Yanı kırkta birdir.  Fazla kâr tanınması rizikodan dolayıdır.  Maliyetin belirtilmesi şeffaf piyasanın doğmasından ileri gelir. Kâr haddi konmuyor, ama maliyet bildirildiği için müşteriye bilgi veriliyor.  Bununla beraber, bu husus Kuran’ın rıza şartına dayandırılmaktadır.  Kuran’ın hükümleri İslam düzenine aittir. Bugünkü düzende faiz de helaldir. Maliyeti söylemek de gerekmez.  Bu hususta fıkıhçılar ittifak halindedir. Haramlar kıyas iledir. Tevrat ehli bu sebeple Yahudi olmayanlarla faizli muameleyi meşru görür. Bu husus İslamiyet’te de böyledir. Tek şart onlar Yahudilerden başkaları için yaparlar. Biz faizi meşru görenler ile aynı hükmü uygularız.

 

S.A: Para ve emisyon : Varlık senedi olmalıdır. Dünyada uygulamaları vardır. Son derece de iyi çalışmaktadır. Devlet denetleyicidir. Varlık kadar para piyasada bulunur. Para karşılığı stoklarla sınırlandırılmamalıdır. Varlığın esasları belirlenmelidir. Duran mal para değildir, değer ifade etmez. Satılan mal değer kazanır.

 

S.K: Sömüren ülkelerde iyi işleyen şey sömürülen ülkede de işler mi? Gayet iyi işliyor dediğiniz alacaklı ülkelerde iyi işliyor. Para= Fiyat*Mal dır. Bunu bilmek için ekonomist olmak gerekmez. Ergün bunu herkes yaşıyor. Satılmaya arz edilmiş mal karşılığı halk da satın almak üzere para vardır. Piyasada fiyat öyle oluşur ki halktaki para satılmaya arz edilmiş malı satın alsın.  Taraflar almaz satamazlarsa fiyat değişmez. Bir mal azalırsa o malın fiyatı artar. Bir mal çoğalırsa o malın fiyatı azalır. Böylece alıcılar ve satıcılar ne üreteceklerini bilirler,  Tüketiciler de ne tüketeceklerini bilirler. İşte ekonomi ilmi budur. Bunu kavrarsanız başka bilgiye ihtiyacınız yoktur. Ordinaryüs, profesör olsanız da ekonomiyi bilemezsiniz.  Anlattıklarımız boşa gider. Faiz arz edilmeyen mal karşılığı çıkan paradır. Hırsızlıktır. Veresiye de böyledir. Şimdi siz bana cevap vermeden önce bunun üzerinde düşünün Para=Mal*Fiyat üzerinde düşünün. Ambara teslim ettiğim mal ya satılıktır ya da başkalarının kullanmasını istiyorum. Bana onun için para veriyorlar.   Malım satılınca para iade ediliyor. Bankadan senedimi çekince para iade edilmiş oluyor.

 

S.A: Riske katılmak: Kredi uygulamalarında bankaların riske katılmadıkları zannedilmektedir. Öyle değildir. Toplumların bu konudaki uygulamaları farklılaşmakla birlikte, bankalar genel olarak zarar riskini de göze alarak kredi verirler. Krediyi kullanan battığı zaman banka nereden tahsil edecektir? Bankalar kredi verirken, projenin sürdürülebilirliğine göre vermelidir. İşletmenin varlığına kredi verilemez.

 

S:K: Bankalar riske katılmıyorlar. Kendi risklerini başkalarına şarj ediyorlar. Onun içindir ki bankalar vakıflardandır. Kâr amacını gütmez. Riziko dayanışma içinde çözülür.  Rizikosunun garantisi için paradan kâr edenler güvence verirler. Faiz vermezler. Güvence nelerdir?

    ı- Önce borçlu bellidir. Borcu ödemediği taktirde iflas eder. Borçlanma ehliyetini kaybeder. Kurum değil, kişi borçludur.

   ıı-  Borçlunun dayanışma ortaklığı vardır. Ödeyemediği zaman onlar paylaşarak öderler.

   ııı- Dayanışma ortaklığı da ödeyemezse hamiline yazılmış her sendin karşılığı  taşınmaz ipoteklidir. Borç miktarı kadarına el konur. Haraç mezat satılmaz.

  ıy- Mal ambara girmeden senet dışarı çıkamaz, senet kasaya girmeden de para dışarı çıkamaz. O halde kredideki riziko hukuki yoldan ortadan kaldırılmıştır. Ekonomik riziko ise serbest rekabetin sağlanması ve ekonomik dengenin oluşması, herkesin en uygun işi yapması, herkesin en uygun şekilde ihtiyaçlarını gidermesi için arz talep mekanizmasının çalışması gerekir. Yanı Para=Fiyat*Mal olmalıdır. Fiyat mal azaldığı için artmalıdır. Çoğaldığı için fiyat azalmalıdır.

 

S.A: Fazlalık: Faiz olarak isimlendirilen ve bankaların kredi kullanandan talep ettikleri miktardır. Bu miktar piyasada oluşan ortalama “kar marjı” esas alınarak bunun yarısını geçmeyecek şekilde önceden talep edilebilir. Çünkü kullanılan kredi ile elde edilebilecek marj de budur. Ancak, dönem sonunda oluşan kazanç esas alınarak da bu fark talep edilebilir. Genellikle bankalar buna sıcak bakmazlar çünkü bu durum ayrı bir yapılanma ve maliyet gerektirdiği için önceden belirlenmiş miktarı uygulamayı tercih ederler. Devlet bunu denetleyebilir.

 

S.K: Merkezi ekonomilerde büyük işletmelerin nasıl kâr edecekleri üzerinde düşünülür. Halk ekonomisinde ise halkın nasıl en uygun işi bulacağı ve halkın nasıl en uygun aşı bulacağı üzerinde durulur. İşletmeler halk için vardır. Tüccar halk için vardır. Onların da elbette ayakta kalması için sistemde düşünülmelidir. Ama onların varlığı halk içindir. Unutulmamalı. Tüccara serbest kâr imkânı sağlayarak yaşatıyoruz. Üretici işletmelere ise çalıştırdıkları işçiler sayısınca ve aldıkları ham madde bedeli olarak faizsiz kredi veriyoruz. Böylece herkese aş ve iş temine ederken, hem tüccara hem de üretici işletmelere de faizsiz kredi veriyoruz. Ekonomiye sermaye değil, ekonomiye bilgi ve emek hakim oluyor. Bugün parası olan iş yapıyor. İslam düzeninde bilgisi olan iş yapıyor. İşçi bulabilen iş yapıyor. Sermayeyi düşünmüyor.  Çünkü yeter miktarda sermaye faizsiz olarak ona verilmektedir. Üretilen mal kadar para piyasaya çıktığı için Para =Fiyat*Mal eşitliği bozulmamaktadır.

 

S.A: Kira ve sabiteler: Bu “Riba” kavramı içerisinde değerlendirilemez. Makine ve ekipmanların kiralanması veya gayrimenkullerin kiraları ayrı bir konudur. Kiralama “ortak üretim veya ortaklık” anlamına gelir. Meşrudur. Aşırılık ise yasaktır. Mal ve hizmetlerin kiralanması da böyledir. Elde edilen faydanın paylaşılması anlamına gelir. Aşırılığı devlet önler.

 

S.K: Elde edilen faydanın paylaşılması anlamına gelir. Çok güzel bu da anacak ürünün paylaşılması ile mümkündür. Fabrika kiraladı. Bankadan 10000 TL çekti her ay ödedi. Fabrika o ay arıza yaptı. Üretim olmadı. İşçiyi çalıştırmadı ama bankadan çektiği 10 000 TL de onlara ödedi. Banka Merkez bankasına götürdü 16 000 TL’lik kredi aldı. Piyasaya ne oldu mal çıkmadan para çıktı Para =Fiyat*Mal da mal sıfır. Ne oldu diğer malların fiyatını artırdı.  Oysa işçiler tesis sahibi, sermaye koyan banka, elde dilen üründen anlaştıkları payı alıyorlar Mal ortak ambara giriyor, belge alıyorlar. Bankaya götürüyorlar rehin olarak koyuyorlar. Para çekiyorlar. Ne oldu Para=Fiyat*Mal ilkesi devam etti. Çünkü üretimi paylaştılar. Fabrika iki ay durmuşsa, tesis sahibi kira almadı, işçiler ücret almadılar, Banka faizini almadı. Devlet de vergisini almadı. Oysa paralı kirada devlet işçiden vergi aldı, kiradan vergi aldı, faizden vergi aldı. Yani o da karşılıksız harcama yaptı. Halkın ambardaki malını çaldı. Oysa İslami sistemde o hâsıladan pay alıyor. Dolayısıyla karşılıksız bir şey yok. Para=Fiyat*Mal dır. Bunu unutmazsan sorunları çok kolay çözersin.

 

S.A: SONUÇ

  1. Riba (Tefecilik) Kesin olarak yasaklanmıştır. Ölçüsü Kur’an da belirlenmiştir

 

S.K: Riba: Rizikosuz kârdır. Riba paraya para kazandırmadır. Mala mal kazandırmadır. Riba zamanla artan borçtur. Kesin olarak haramdır. Ama yasak değildir.

 

S.A: 2. Alışveriş Meşrudur, haksız kazanç önlenmelidir (aşırı kar)

 

S.K: Alış veriş meşrudur. Emek karşılığından fazlası kârdır. Riziko karşılığıdır. Senede kırkta bir sermaye vergisini vermek şartıyla kar haddi yoktur.

 

S.A: 3. Kredi sistemi olmalıdır, şarttır.

 

S.K: Kredi sistemi vardır. Faizsiz kredileşme sistemdir. Halka ön ödemeli faizsiz sipariş sistemdir. Peşin ödeyince tüccara ve üreticiye de kredi verilmiş olur. Çıkarılan faizsiz kredi işveren verilen kredidir.

 

S.A: 4. Bankacılık sistemi gereklidir ve uygulaması “Riba” tanımı çerçevesinde olmalıdır

 

S.K: Bankacılığı kamu ortaklığı yapar. Parayı basar halka faizsiz verir. Halk işletmelerle bunları sermaye olarak katarlar. Devlet faizsiz kredi temin ettiği için işletmelerden vergi alır, Banka masrafları vergiden karşılanır.

 

S.A:  Kredilerde fazlalık oluşacaktır, bu fazlalığın çerçevesi bellidir, kamu katılımı ve fonların desteklenmesi de yine bu fazlalıktan olacaktır.

 

S.K: Vergide fazlalık oluşmaz. Devlet vergi alır. Harcar. Denk bütçe. Krediler faizsizdir. Karşılığı vergidir.

 

S.A:  Üçüncü taraf, kredi denetleme ve riskleri bertaraf etme kurumu olmalıdır.

S.K: Üçüncü taraf dayanışma ortaklıklarıdır. Kredileri halka bunlar dağıtır. İşletmelere de iş verme ve sipariş alma kredilerini bunlar verir. Bunlar mesleki kuruluşlardır. Riziko bunlara aittir. Denge hakemlerden oluşan yargı ile sağlanır.

 

S.A:  Ödenecek fazla, kamu fonlarına gideceği için sermayenin tekelleşmesini önler, kartel oluşmasına izin vermez.

 

S.K: Fazla fonlar yoktur, gerek de yoktur. Merkez bankası devletindir. Kendi bastığı parayı kendisi nasıl kazanacak? Devlet içinde devlet yoktur. Kamu da bir ilişki vardır. Devlet de yargı denetimindedir.

 

S.A: 8. Kredi kurumlarının oluşması ve kredi sisteminin geliştirilmesi önemlidir, ekonominin

dinamiklerinden biridir.

 

S.K: Para kandır. Kredi sistemi demek para sistemidir. Kan dolaşımı demektir. Parayı kamu çıkarır. Halk ve işletmeler onu kullanır. Halk ve işletmeler para çıkaramaz. Çünkü para demek kamu güvenceli senet demektir. Halkın kamu güvencesi yoktur. Devlete dayanarak para çıkaracaktır. Bu da gasbdır. Karşılıksız değerleri bir tarafa aktarmadır.

 

S.A: 9. Mevduat faizleri değerlendirilebilir. Eğer bankalar topladıkları mevduatları “kredi” olarak kullanıyor ve gelir elde ediyorlar ise, (ki zaten genelde yapılan budur) bu durumda mevduat sahibine de bir pay vermeleri normaldir.

 

S.K: Sermaye ortaklığı kurulabilir. Herkes paraları bir yerde toplar. Onunla işletmelere ortam olunur. Kar zarar paylaşılır. Bunum şeran bir mahzuru yoktur. Halk da rizikoya katılma durumundadır. Pratikte bu çalışmaz. Halk garanti kâr ister. Banka da garanti kâr ister. Bu da faizdir.  Çünkü rizikoya katılmamaktadır. Para= Fiyat*Mal dengesini bozar.

 

S.A: 10. Güncel “Faiz” ve “Riba” farklı kavramlardır.

 

S.K: Faiz kelimesini bununla riabyı meşrulaştırmak için icad ettiler. Ama bu gerçeği değiştirmedi. Faiz=riba’dır.

 

S.A: 11. Ekonomi, gönüllü katılım ile sürdürülebilir hale getirilir. Herkesin eşit yararlanabileceği, sermayeyi koyan ile sermayeyi kullanan arasında bir fark olmadığı açıktır. Hepsi topluluğun faydası için olmalıdır.

 

S.K: Zarar paylaşılırsa böyledir. Ama kar iki tarafa, zarar bir tarafa olursa burada gönül rızası yoktur. Bu sebepledir ki ticaret helal riba haramdır. Para=fiyat*mal dengesi bozulmamalıdır.

 

12. Müslüman olmayan toplulukların uygulamalarından yola çıkarak “Riba” kavramı değerlendirilemez.

 

S.K: Müslüman ülkelerin uygulamaları da Kuran’a uymadıkça manası yoktur. Bin yıllar geçtikçe uygulama değişir. Kuran değişmez.   Kuran’ı yeniden ele alıp çağın idrakine söyletmek gerekir.  İslam ülkesi yodur. İslam düzeni vardır.

 

S.A: 13. Para’nın niteliğinden zaide, nasıl kullanıldığı önemlidir. Dünyadaki uygulamalardan farklı olması gerekmez.

 

S.K: Para, pardır. P=fiyat*mal ilkesini bozan para yani karşılıksız para pistir. Onun peşinden koşan müşriktir. Karşılıklı para Allah’ın nimetlerinin temsilcisidir. Onun peşine koşan Allah’a doğru yol alır. Parayı devlet çıkarır. Halk karşılıklar için kullanır.

 

S.A: 14. Talep edilen fazlalık, önceden piyasa koşullarında oluşmuş olan ortalama kar marjı esas alınarak yapılabileceği gibi, dönem sonunda elde edilen kazanç esas alınarak da yapılabilir.

Gelişmiş ülkelerde, bankalar kredi vermek için mücadele ederler. Çünkü kredi talep edecek olanlar son derece azdır. Bankaların önemli gelir kalemlerinden biri olmasına rağmen, kredi kullanma oranı yüksek değildir.

 

S.K: Para karşılıksız olunca Merkez bankaları istediği kadar çoğaltabilirler. Geri kalmış ülkeler sömürülmektedir. Borcun borcu gittikçe artmaktadır. Faizi savunmak Sermaye sömürüsünü savunmaktan başka bir şey değildir.  Bugünkü krizlerin tamamı sunidir. ABD Merkez bankası oynamaktadır.

 

S.A: Bankalar daha çok “Proje”ye kredi verirler. Kredi talep edilen projenin geleceğini araştırırlar, kazancını hesaplarlar, sürdürülebilir olup olmadığına bakarlar. Buna göre de kredi verirler veya vermezler. İşletmenin yapısı önemli olmakla birlikte, aslolan projenin sürdürülebilir olup olmadığıdır.

 

S.K: Bankalar kârı maksimize edecek şekilde kredi verirler. Büyük firmaları tercih ederler. Tekel oluşturup kârlarını garanti ederler. Aralarında anlaşmalar yaparlar. Merkez bankaları anlaştırır. Kârın maksimize edilmesi üretimi ayrıya düşürür. Bu da işsizlik demektir. Oysa İslamiyet’te kârı maksimize eden sistem değil, üretimi maksimize eden üretim şekli vardır. Yani bankalarda para arttırılır. Halk ekonomisinde ürün artırılır. Ürünsüz para demek enflasyonsuz demektir. Para=Fiyat*Mal’a bakın. Faizli ekonomi kendi kedini kandırmadır. Para artar, fiyatlar da artar. Hiç bir şey artmamış olur.

 

S.A: Böylece verdikleri krediden bir kazanç talep ederler. Bu aslında bir çeşit kar ortaklığıdır. Çünkü yüksek faiz söz konusu değildir. Projenin tahmini getirisine göre bir faiz belirlenir ve uygulanır. Geri ödemeler de buna göre ayarlanır. Sistemin tıkandığı noktada bankalar projeye ilişkin sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla yeniden yapılanmaya giderler. Kredi verip unutmazlar, projeyi de takip ederler.

 

S.K: Faiz değil de cirodan pay almak şartı ile bankalar olacaktır. Bunlar özel bankalar olacaktır. Türkiye’de kooperatif bankaları yoktur. Batı mevzuatında vardır. Kooperatifler dayanışma ortaklıkları içinde bankaların sizin saydığınız işlerini yaparlar. Kârı maksimize etmekle değil ortaklarına iş ve aş temin etmekle uğraşırlar. Merkez bankası bu kredileşme kooperatiflerine faizsiz kredi verir.

 

S.A: Ancak, İslam dünyasının “Faiz” algısı, diğerlerinin işine gelmiştir. Diğer alanlarda olduğu gibi, Müslüman toplumların geleneksel bu algıları sebebiyle meydan bütünüyle diğerlerine kalmış ve diledikleri gibi at koşturmuşlardır. Süreç içerisinde gelinen nokta itibariyle, sermaye sahipleri diğerleri olmuştur.

 

S.K: Doğada nasıl canlılar doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve ölürse uygarlıklar da böyledir. Doğar, yaşar, yaşlanır ve ölürler. Uygarlıkların ömürleri biner yıldır. Doğu uygarlıları ömürlerini, Miladın bin yılarında doldurdular. Batı uygarlıkları en gelişmiş halde olurlar. Tilke eyyamun nuzaviluha beytnennas devam edip durur. Bugünkü durum budur. Yaşlanan insanın çökmesini sebeplerle izah etmek doğa kanunlarına aykırıdır. Biz şimdi yeni uygarlığın temelini atıyoruz. Kuran ve müspet ilimleri esas alıyorum. Yaşlanmış doğu uygarlığı ile batının sömürü uygarlığından uzakta bir iş yapıyoruz. Ama onarlın  içindeyiz.

 

S.A: Genel olarak “Para” algısı rahatsız edici olmuştur. Bunun karşılığının olmaması sebebiyle ve özellikle tekelde toplanması, hakimiyetinin belirli noktalarda olması bu algıyı güçlendirmektedir.

 

S.A: Evet para karşılıklı olunca tekel de olamaz. Çünkü karşılık emektir. Emek de tekel oluşamaz. Yetki işçilik yerime ortaklık sitemi gelsin Ancak “değişim aracı” her ne olursa olsun, ona atfedilen değer ile ifade edilir. Geçmişte değişim aracı altın veya gümüş idi. Zaman içinde altın gümüş karşılığı para tedavüle çıktı. Bugün ise, Para herkes için sadece bir algıdan ibarettir. Gelecekte, kağıt para da ortadan kalkacak, “Rakamlar” para olacaktır. Yani para dijitalleşecektir. Önemli olan, değeri belirleme kriterleridir. Bu emek olabilir, üretim olabilir, vs.

 

S.K: Ve saire deseniz o zaman karşılıksız olur. Çünkü ekonomide üretimden başka değer yoktur. Diğerlerinin hepsi üretim içindir. Hayat da üretimden elde edilir.

 

S.A: Ayetlerin ortaya koyduğu sınırlamalar çerçevesinde meselenin yeniden gözden geçirilmesi ve ekonominin buna göre dizayn edilmesi zorunludur. Dünyadan bağımsız bir ekonomi düşünülemez. Kur’an da böyle bir sınırlama da yoktur.

 

S.K: Dünyadan bağımsız ekonomi değil dünya ile dengeli ekonomi üzerinde duruyoruz. Faizden vazgeçerek sömürülmeyen ama sömürülen topluluk olmamalıyız.  Faiz sömür aracıdır. Bunun için 1967 de Akevler kooperatifini kurduk Bugün halen varlığını sürdürmektedir. Sömürmüyor ve sömürülmüyor. Ekonomik olmayan sebepler dolayısıyla ancak iki site oluşturabildik.  Bu bilgilerimiz o dönemlerde elde edilmiştir.  Önce Yüz hanelik bire semt uygulaması yapmalıyız. Siz de orada yapmalısınız. Sonuçları karşılaştırabiliriz. Akevler’in öncülüğünde başlayan siyasi, dini ve ekonomik faaliyetler yeterli bugün Türkiye’de zirvededir. Ne var ki mevcut sistemde zirveye ulaştılar. Halk ise hala eziliyor. Yanı işbirlikçi oldular. Başka çareleri yoktu. İşbirlikçilik sorunları çözemedi.

 

S.A:  Öneri: “RİSK SIGORTASI ve KREDI GARANTI FONU”

 

S.K: Ticarette risk sigortası olmaz. Çünkü ticaret risk üzerinde oturmaktır. Para=Fiyat*Mal formülü risk üzerinde oluşmaktadır.  Diğer hususlarda ilmi, dini, mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıları vardır. Bilgisizlikten becerisizlikten, ihmalden veya kazaen verilen zararları bunlar bölüşerek öderler. Fon oluşturulmaz. Kredi garantisi kişinin borçlanma ehliyetini kaybetmesi, dayanışma ortaklığı, taşınamaz rehni ve giren mal karşılığı kullandırılan kredi ilkeleri ile çözülmüştür. Batının ekonomi düzenini iyi bilmeniz gerekir. Bizim çözümlerimizi de iyi anlamanız gerekir. Ondan sonra tartışmamız çok daha yararlı olacaktır.

 

S.A: Ticaretin “Risk” içeriyor olması, yani zarar riskinin bulunması nedeniyle verilen kredilerin önemli bir bölümü kaybedilmektedir. Bu durum dünyadaki önemli bir problemdir. Böyle olduğunda o işletmeden yararlananlar, o kredinin getireceği faydalar vs. büyük oranda zarara uğramaktadır. Yani sadece işletme sahibi açısından değil, o işletme sebebiyle hayatlarını idame ettirenler de zarara uğramaktadır. Dünya buna bir çözüm bulmuş değildir. Bildiğiniz gibi, batan şirketler sebebiyle ülkelerin ekonomileri de ciddi boyutlarda olumsuz etkilenmektedir.

 

S.K: İşte biz buna çözüm bulmuş bulunuyoruz. Sabit giderler sıfırlanıyor. Üretim yoksa kira da yok. Üretim yoksa kâr da yok, üretim yoksa ücret de yok, üretim yoksa vergi de yok. Büyük işletmenin maliyeti ile küçük işletmenin maliyeti eşitlenmektedir. Böylece iflas sona erdirilmektedir. Başka bir olay da işletmeler zarar etmez, işletenler zarar eder. Cebri icar kaldırılınca işletmeler el değiştirir ama varlığını devam ettirir. Hata eden işletenden başkası zarar görmez. Zekâtın fazlında iflas eden kişilere destek yapılır ve itibarı iade edilir. Bu konu bir tartışma konusu olabilir.

 

S.A: Önemli olan husus, riske katılmak değil, riski de bertaraf ederek ekonomiyi dinamik tutmaktır. Para ne için kullanılacaktır? Para aynı zamanda riskleri de ortadan kaldırmak için kullanılmalıdır.

 

S.K: Bankalar, önce bir sektörde çok kimseye kredi verirler, birçok girişimci faaliyet göstererek o sektörü canlandırır. Sonra kredileri azaltarak başarısız müteşebbisleri iflas ettirirler. Başarılı müteşebbislere kredi vererek onların değerlerini onda bir değerle satın aldılar.  Böylece eleye eleye on kadar girişimci bırakılır. Bunları devamlı yarışta tutarlar. İflas edenin mallarını yok pahasına istedikleri firmaya aldırırlar. Merkezi rekabetin sistemi budur. Ama biz krediyi faizsiz halka ve çalışanlara veriyoruz.  İşletmenin sermayesi yoktur. Bilgi ve becerileri vardır. İşçiyi bulamayan sermayeyi de bulamamış oluyor. İflas diye bir şey yoktur. İşletmenin borçsuz kapanması söz konusudur.

 

S.A: Bir risk sigortası fonu kurulabilir. Krediyi veren ve alan eşit oranda bu fona katılır. Verdiği sermayeyi sigorta ettirir. Zarar meydana gelmesi halinde, eğer meydana gelen zarar doğal sebepler yüzünden oluşmuş ise, bu fon işletmeyi destekler. Ayağa kaldırır ve tekrar işler hale getirir. Böylece işletme üretimine devam eder ve aldığı borcu da geri ödeyebilir. Risk sigortasının desteği de karşılıksız olmamalıdır. Ancak uzun vadede işletmenin işleyişini etkilemeyen bir şekilde geri ödeme suretiyle yürütülebilir. İşletme çalışanları da gönüllü olarak bu fona dahil edilebilir. Devlet ise denetler.

 

S.K: Fon zararlıdır. Biriken fon istismar edilir. Herkes zarar ederek fondan para almaya çalışır. Ödeyenler de sahip çıkmaz. Fon yerine dayanışma içinde olaydan sonra taksitle ödemedir. Dayanışma ortakları böyle olanı aralarına almazlar. Oto denetim ayrıdır. Zarar eden dayanışmaya borçlanır. Borçlarını ödediği zaman itibarı iade edilir. Devlet borçlulara destek verir.  İşletme ya yumuşak inişle borçsuz harçsız sona erdirilir. Yahut talibi varsa işletme ona devredilir.

 

S.A: Bu iki şeye yarar:

      1.  İşletmelerin faaliyetini sürdürebilmesi ve o işletmeden yararlananların zarar görmesini

          Önler

  1. Kredilerin yok olmasını önler. Böylece ekonomideki olası riskleri de ortadan kaldırmış olur.

 

S.K: Dayanışma her iki sorununu kusursuz yerine getirir.

 

S.A: Risk sigortası devlet kontrolünde yürütülür. Zarar eden işletenin denetimi, üretime tahvil edilmesi, hatalı uygulamaların giderilmesi veya gerekiyorsa işletmenin yönetimine el koyarak sürdürülebilir hale getirilmesi devletin yetkisinde olur.

 

S.K: İslamiyet’te yasma vardır. Sözleşmelerden oluşur. Yürütme vardır. Halk yasaları uygular. Ortaklık kurarlar, işletmeler kurarlar, birlikte uygularlar. Dayanışma ortaklıkları kurarlar. Tamamen serbesttir. Kimse kimseye müdahale etmez. Yargı vardır. Yürütmede yasalara aykırı davranışlar varsa hükme bağlar. Yönetme vardır. Yargı kararlarını uygular. Yönetim yürütmeye karışamaz. Denetleme yetkisi yoktur. Denetim hakemlerden oluşan yargıya aittir. Yargı bağımsızdır. Yönetim yargının emrindedir.

 

S.A: Bu konu geliştirilebilir. Bize göre bu konuda Kur’an da bir engel de yoktur. Bu bir çeşit toplumsal yardımlaşmadır. Katılımcılıktır.

 

S.K: Biz Kuran’a aykırı olmamasını yeterli bulmuyoruz. Biz Kuran’a uygun olmasını istiyoruz.  Sizinki de usuldür. Bizimki de usuldür. Müçtehitler devrinde bizim usul uygulanmıştır.  Hicri 400’den sonra sizin usul uygulandı. Müftülere  “caiz midir?” diye sorulur. El cevap “o caizdir.” derlerse o iş meşru olurdu. Hâlbuki fukaha zamanında bunun hükmü nedir nasıl çözülür diye soralardı. Mutezile mezhebi sizin görüştedir. Biz sizden yararlanıyoruz. Uygulamada bizimle beraber olsanız bile tartışmada karşınızda olun ki sorunlar anlaşılsın. Allah sizden arzı olsun.

 

 

 


YorumcuYorum
Sam Adian
10.03.2012
19:26

"Dayanışma Ortaklığı"ndan kasdettiğiniz şey nedir?





Son Eklenen Makaleler
Süleyman Karagülle
SEÇKİN SAYILAR VE 19 MUCİZESİ 05.01.2001
12.02.2025 476 Okunma
Süleyman Karagülle
BORÇLARIN TASFİYESİ KANUNU 22.12.2000
12.02.2025 268 Okunma
Süleyman Karagülle
BORÇLAR 22.12.2000
12.02.2025 224 Okunma
Süleyman Karagülle
DIŞ BORÇ(BAKARA278-279) 22.12.2000
12.02.2025 290 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP ARALIK ÇALIŞMALARI 15.12.2000
12.02.2025 346 Okunma
Süleyman Karagülle
GENEL ÇALIŞMA KURALLARI: 15.12.2000
12.02.2025 248 Okunma
Süleyman Karagülle
MUKASSİMÂT(zariyat4.ayet) 15.12.2000
12.02.2025 283 Okunma
Süleyman Karagülle
GENEL DURUM VE ÇÖZÜM 08.12.2000
12.02.2025 348 Okunma
Süleyman Karagülle
AKEVLER DENGE KULÜBÜ SÖZLEŞMESİ 08.12.2000
12.02.2025 229 Okunma
Süleyman Karagülle
C Â R İ Y Â T (ZARİYAT3.AYET) 08.12.2000
12.02.2025 255 Okunma
Süleyman Karagülle
K Ü R T Ç E 01.12.2000
12.02.2025 252 Okunma
Süleyman Karagülle
ORUÇ BABA 01.12.2000
12.02.2025 277 Okunma
Süleyman Karagülle
M E S İ H 01.12.2000
12.02.2025 341 Okunma
Süleyman Karagülle
HÂMİLÂT (YÜKLER) 01.12.2000
12.02.2025 276 Okunma
Süleyman Karagülle
“ZÂRİYÂT-1- ÂYETİ”Nİ AÇIKLAYALIM: 24.11.2000
12.02.2025 273 Okunma
Süleyman Karagülle
TESİR ÇİFTİ 24.11.2000
12.02.2025 295 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EVE GETİRİLEN YENİLİKLER 18.11.2000
12.02.2025 367 Okunma
Süleyman Karagülle
DEVLETİN AF YETKİSİ VAR MIDIR? 18.11.2000
12.02.2025 370 Okunma
Süleyman Karagülle
İFRAT VE TEFRİT(KEHF28) 18.11.2000
12.02.2025 327 Okunma
Süleyman Karagülle
MATEMATİK İLE İfrat ve tefrit nedir? 11.11.2000
12.02.2025 325 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN MATEMATİĞİ TARİKATI 11.112000
12.02.2025 245 Okunma
Süleyman Karagülle
NEFİSTE SABIR(kehf28) 11.11.2000
12.02.2025 280 Okunma
Süleyman Karagülle
OKUMA/ TİLÂVET EMRİ 04.11.2000
12.02.2025 293 Okunma
Süleyman Karagülle
SÖMÜRÜ VE ÇARE 04.11.2000
12.02.2025 225 Okunma
Süleyman Karagülle
AKEVLERDEN HABERLER 28.10.2000
12.02.2025 261 Okunma
Süleyman Karagülle
MESKENLER VE İŞYERLERİ AYETİ 28.10.2000
12.02.2025 378 Okunma
Süleyman Karagülle
BOZULMA (ENTROPİ) 28.10.2000
12.02.2025 369 Okunma
Süleyman Karagülle
ERMENİ KATLİAMI 14.10.2000
12.02.2025 202 Okunma
Süleyman Karagülle
MARKETTE SELEM UYGULAMASI 14.10.2000
12.02.2025 269 Okunma
Süleyman Karagülle
FAİZSİZ İŞLETME 14.10.2000
12.02.2025 295 Okunma
Süleyman Karagülle
BELGRAD OLAYI 07.10.2000
12.02.2025 280 Okunma
Süleyman Karagülle
MÜTEŞÂBİH ÂYETLER 07.10.2000
12.02.2025 495 Okunma
Süleyman Karagülle
MEDENİYETLERİN ÖMRÜ 30.09.200
12.02.2025 432 Okunma
Süleyman Karagülle
AHMET BÜLBÜL’ÜN ÖLÜMÜ VESİLESİYLE; 30.09.2000
12.02.2025 280 Okunma
Süleyman Karagülle
Rektör Ethem Ruhi Fığlalıya cevap 23.09.2000
12.02.2025 273 Okunma
Süleyman Karagülle
KURANDA MUCİZE-1 23.09.2000
12.02.2025 260 Okunma
Süleyman Karagülle
BİR YETKİLİ YÜKSEK HAKİM DEDİ Kİ: 09.09.2000
23.03.2024 636 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EV ÇALIŞMALARI 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 572 Okunma
Süleyman Karagülle
Sana ruhtan soruyorlar 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 632 Okunma
Süleyman Karagülle
SİSTEMATİK HATA 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 514 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİAT VE MEMUR KARARNAMESİ 02.09.2000
23.03.2024 495 Okunma
Süleyman Karagülle
Heisenberg’in meşhur “kuvantum teorisi” 02.09.2000
23.03.2024 749 Okunma
Süleyman Karagülle
DEPREMİN FIKHI 26 AĞUSTOS 2000
23.03.2024 545 Okunma
Süleyman Karagülle
Z E L Z E L E 26 ağustos 2000
23.03.2024 461 Okunma
Süleyman Karagülle
(AHŞAP)İŞLETME HAKKINDA BİLGİ-19.08.2000
14.03.2024 501 Okunma
Süleyman Karagülle
Bir ülke hırsıza hapis cezasını vermektedir-12082000
14.03.2024 545 Okunma
Süleyman Karagülle
MEMUR KARARNAMESİ 12.08.2000
14.03.2024 474 Okunma
Süleyman Karagülle
HÜKÜMET,REKTÖR ATAMALARI..05.08.2000
14.03.2024 513 Okunma
Süleyman Karagülle
İNSANIN GÖREVİ 05.08.2000
14.03.2024 461 Okunma
Süleyman Karagülle
EKONOMİDE ZELZELE 22.07.2000
14.03.2024 499 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN ATANMASI 22.07.2000
14.03.2024 513 Okunma
Süleyman Karagülle
312 inci MADDE 22.07.2000
14.03.2024 417 Okunma
Süleyman Karagülle
BANDIRMA HATTI 22.07.2000
14.03.2024 491 Okunma
Süleyman Karagülle
F İ Z İ K 29.07.2000
14.03.2024 553 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLÂM VE DEMOKRASİ 29.07.2000
14.03.2024 535 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN SEÇİMİ 22.07.2000
14.03.2024 445 Okunma
Süleyman Karagülle
ABANT TOPLANTISI 22.07.2000
14.03.2024 532 Okunma
Süleyman Karagülle
HAK VE KUVVET MEDENİYETLERİ 22.07.2000
14.03.2024 492 Okunma
Süleyman Karagülle
DAYANIŞMA SİSTEMİ 01.07.2000
14.03.2024 441 Okunma
Süleyman Karagülle
“HERKESE İŞ - HERKESE AŞ” 24.06.2000
14.03.2024 533 Okunma
Süleyman Karagülle
KİTLERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ 17.06.2000
14.03.2024 519 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’ÂN VE MANTIK İLE MATEMATİK 17.04.1999
14.03.2024 528 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI (2)17.04.1999
14.03.2024 530 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI 17.04.1999
14.03.2024 575 Okunma
Süleyman Karagülle
Süleyman Karagüllenin girilmeyen MAKALELERİ-17.04.1999
14.03.2024 509 Okunma
Süleyman Karagülle
MUSA’YA VERİLEN DOKUZ MUCİZENİN GÜNÜMÜZDEKİ MANASI
19.05.2022 3168 Okunma
1 Yorum 20.05.2022 06:41
Süleyman Karagülle
Elveda
21.08.2021 3189 Okunma
2 Yorum 24.08.2021 15:36
Süleyman Karagülle
İÇKİ YASAĞI
3.05.2021 2443 Okunma
Süleyman Karagülle
Türkiye ve Dünya
30.04.2021 2295 Okunma
Süleyman Karagülle
DIŞ POLİTİKA
29.04.2021 2157 Okunma
Süleyman Karagülle
HEDEF
29.04.2021 2176 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve SON DURUM… (16)
18.04.2021 3385 Okunma
4 Yorum 26.05.2021 00:43
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve son uyarılarım… (15)
11.04.2021 2312 Okunma
Süleyman Karagülle
SOYLU'NUN BEYANI
7.04.2021 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
BUNDAN BÖYLE
6.04.2021 2097 Okunma
Süleyman Karagülle
UYARI
6.04.2021 2087 Okunma
Süleyman Karagülle
MÜDAHALE
4.04.2021 2112 Okunma
Süleyman Karagülle
Seminerler; kendinize görev vereceksiniz (14)
4.04.2021 2103 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK ÇIKAR YOL
3.04.2021 2322 Okunma
Süleyman Karagülle
PARTİ KAPATMAK
3.04.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
ANAYASA MAHKEMESİ
1.04.2021 2299 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve İ Ç T İ H A D (13)
31.03.2021 3182 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:37
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Akevler Usulü (12)
31.03.2021 3003 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:27
Süleyman Karagülle
Muhterem Abdurrahman Dilipak’a Açık Mektup
31.03.2021 2512 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve DAVET… (11)
31.03.2021 2857 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:13
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerlerinin başlangıcı ve (10)
31.03.2021 2116 Okunma
Süleyman Karagülle
EMİN SARAÇ HOCA HAKKINDA
31.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Kur’an Düzeni
31.03.2021 2882 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:01
Süleyman Karagülle
Akevler Kur’an Seminerleri ve GÖREV
31.03.2021 2899 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:52
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE TARİH
31.03.2021 2893 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:47
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-5
31.03.2021 2891 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:37
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-3
31.03.2021 1922 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-2
31.03.2021 1876 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ
31.03.2021 2088 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK PROBLEM VE ÇÖZÜM
31.03.2021 2087 Okunma
Süleyman Karagülle
RAKAMLAR
31.03.2021 2086 Okunma
Süleyman Karagülle
YASTIK ALTI
30.03.2021 2201 Okunma
Süleyman Karagülle
TEMİZLİK
29.03.2021 2523 Okunma
Süleyman Karagülle
MEŞGALE
28.03.2021 2321 Okunma
Süleyman Karagülle
BAKAN OLMAK
27.03.2021 2348 Okunma


© 2025 - Akevler