Anayasa Mahkemesi DTP’yi kapattı.
Karar usul bakımından hatalıdır.
Daha önce 141, 142 ve 163’üncü maddelerin dayandığı Anayasa’nın 14 ve 24’üncü maddeleri vardı. Anayasanın 14 ve 24’üncü maddeleri kaldırılacaktı. Oyuna getirdiler; 14’üncü madde kalktı, 24’üncü maddeyi bıraktılar. Ceza kanununun 141, 142 ve 163’üncü maddeleri kalktı. Anayasa’da yeri olmakla beraber, ceza kanununda maddesi bulunmadığı için ceza verilemiyor. Dolayısıyla partiler kapatılamıyordu.
Çünkü: Bir partinin kapatılabilmesi için önce suç işledikleri ceza mahkemelerinde muhakeme edilmesi, kişilerin suç işledikleri ceza mahkemelerinde sabit olması gerekir ki; bunlara dayanılarak partinin odak hâline geldiği sabit olsun ve parti kapatılsın.
Uzun zaman partilerin kapatılması söz konusu olmamıştı. Sonra Millî Görüş partilerinin kapatılması için sömürücü tekel sermayeden baskı gelince, Anayasa Mahkemesi usulsüz olarak partilerin kapatılması ile ilgili maddeyi kendi kedine iptal etti. Çünkü bir davada bir kurum veya kişi hem davacı hem hakim olamaz.
Anayasa Mahkemesi’ne vatandaş gitmiyor, hakim gidiyor!
Böylece hakim taraftır demektir. CHP ne ise mahkeme de odur!
Biz aynı zamanda ceza mahkemesiyiz deyip kendi açtığı davayı kendisi iptal etti!
İptalle de kalmadı; kendisi suç icat etti ve mahkum etti.
Diyelim ki, partilerin kapatılması için gerekli olan bidayet mahkeme kararlarına gerek görmeden kapattı. Kesin mahkeme kararı olduğu için Türkiye’de o kararı durduracak ve tashih edecek merci yoktur. Zorunlu olarak uyulur. Ancak kimseyi cezalandıramaz. Çünkü Anayasa Mahkemesi ceza mahkemesi değildir. Sadece partiler kapatılırken usul olarak ceza muhakeme usulünü kullanır. Milletvekillerinin milletvekilliklerinin düşürülmesinin sebebi usule göre zaten milletvekilleri bidayet mahkemelerinde mahkum edilirler. Dokunulmazlıkları kalkmış, fiilleri sabit görülmüş ama milletvekillikleri düşürülmemiştir. Çünkü bu suçtan dolayı milletvekilliğini düşürme yetkisi bidayet mahkemelerine verilmemiştir. Oysa Anayasa Mahkemesi dokunulmazlığı kalkmamış kişileri muhakeme edememiştir. Dolayısıyla ifadeleri alınmamıştır. Partiyi kapatabilse bile, milletvekillerinin milletvekilliğine son verilemez.
Yapılacak iş; Meclis Başkanı’nın mahkemenin bu kararına uymamsıdır. Muhakeme edilmeyen kişinin mahkumiyeti hukuka aykırıdır. Tüm insanlık hukuklarında, savunması alınmayan kişi mahkum edilemez. Bunun yapılması tek kelimeyle hukukta “cinayet”tir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu konuda zorlanmış ve hile yapmıştır. Önce partinin itirazını reddetmiş, sonra da diğer dava dosyalarına bakılmasına gerek görmemiştir. Bu da muhakemede hiledir. İtirazcı partiler kendilerini savunamamıştır. İtiraz gerçekleşmediği için karar kesinleşmiştir.
Meclis Başkanı’nın yağacağı bir iş vardı; Meclis’in oylamasına sunmaktı. Meclis mahkeme kararını uygun görürse dokunulmazlık kalkmış sayılabilirdi. Yine milletvekilliği düşmezdi Ama yine de Parlamento/TBMM en yüksek organ olduğu için yargının üstünde bir organ olduğu için bir şey diyemezdik.
Adil Düzene göre yanlış olmakla beraber; bugünkü cumhuriyet yasalarına göre Meclis aleyhine dava açılamaz. Meclis’in yaptığı kanunlar anayasaya aykırı ise iptal edilebilir. Meclis’in anayasa ekseriyeti ile çıkardığı yasayı değiştirecek bir merci yoktur. Meclis ne karar alırsa alsın, aldığı karardan dolayı Meclis aleyhine hiçbir yerde dava açılamaz. Hükümlerin aleyhine de dava açılabilmesi için gensoru ile düşürülmesi ve yüce divana gönderilmesi gerekir. Yani hükümetleri muhakeme etmek için Meclis’in kararı gerekir. Değil hükümetleri, kapıcıları bile disiplin kurulu karar almadıkça mahkemeler muhakeme edemez.
Türkiye’de yargı bağımsızdır.
Bu bağımsızlık halkı yargılarken sözkonusu olup, yasamanın veya yürütmenin üstünde değildir. Onları yargılama yetkisi yoktur.
Türkiye’de yargı üstünlüğü değil, yargı bağımsızlığı vardır.
Yasama da bağımsızdır.
Yürütme yargının değil, yasamanın denetimindedir.
Bu sözlerimi anlayabilmek için hukuk ilmini, usulü fıkhı bilmek gerekir. Kurallara göre karar alınır. Bizde ise kararlara göre kurallar icad edilir. Sonra kural diye bir şey kalmaz.
O halde; yasalarımıza göre DTP suçludur ve kapatılmalıdır. Ancak, bunun için önce milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır. Yeniden seçilmişlerse yeniden kaldırılmalıdır. Sonra bidayet mahkemelerinde muhakeme edilmelidir. Bunların mahkemelerde sabit olan eylemlerine dayanarak parti kapatılmalıdır. Buna sebebiyet veren milletvekillerinin milletvekillikleri düşürülmelidir. Bu suç eylem mahiyetinde olmalıdır. Milletvekilleri beyanlarından dolayı suçlanmadıkları için PKK’lıların haklarını savunan milletvekili suçlu olmaz. Örgüte ait malzeme ikmali yapmışsa suçlu olur. Suçlularla görüşmek suç değildir. Evine misafir etme de suç değildir; yataklık etme suçtur. Yani sizin evinizde misafir iken suç işlemeye devam ediyorsa o zaman suça iştirak etmiş veya suçlunun suç işlemesine yardım etmiş olursunuz.
Demek ki, yapılacak iş; Meclis Başkanı’nın Meclis’in de onayını alarak mahkemenin milletvekilliği düşürme kararını tanımaması gerekir.
Sayın Mehmet Ali Şahın!
Hukukçusun, bu söylediklerime aklın erer.
Korkmadan bu yazdıklarımı aynen yapmalısın.
Böylece Parlamentonun üstünlüğünü fiilen kanıtlamalısın.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin bu cesareti gösteremezse; o zaman DTP Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu gerekçe ile gitmelidir: Dokunulmazlığım kaldırılmamıştır... Savunmam alınmamıştır... Yargı kararı külliyen yanlıştır...
Yürütmenin durdurulması talep edilmelidir.