İnsanların günlük yiyecek miktarı fitredir.
Ekmek olarak bir kişiye 1 kilogram buğday bir günde yetmektedir. Diğer azotlu, enzimli, vitaminli besinleri de o kadar sayarsak, bir kişi besin ihtiyacını iki kilo buğdayla karşılar. İki kilo da giyeceğe, iki kilo barınmaya ve iki kilo da seyahat gibi diğer masraflara ayırsak, toplam olarak 8 kilo buğday yetmektedir.
Bir aile 5 kişiden ibaret ise ve bir ev işlerini görüyorsa, demek ki 40 kilogram buğday ailenin günlük ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
Bir işçi 50 TL yevmiye alıyorsa ve buğdayın kilosu da 1 TL ise; demek ki o kişi her gün 10 lirayı artırmaktadır. Bu da emeğin % 20’si eder.
Türkiye’de 75 milyon insan varsa, 30 milyon çalışanı vardır. Yüzde yirmisi 6 000 000 artık emek etmektedir.
Şimdi, bu durumda ülkemizde dengeli bir ekonomi olması için:
- Türkiye’de 6 milyon gün karşılığında yatırım yapmamız gerekir. Yoksa insanlar işsiz kalır.
- Altı milyon gün yatırımdan fazlasını yaparsak, o zaman da aç kalırız, borçlanarak dışarıdan ithal etmiş oluruz.
- Yatırım yüzdesi her ilçede orada yapılmalıdır. Başka yerde yaptığımızda oranın halkı işsiz kalır veya oranın halkı borçlanır. Emek mübadelesinin olduğu yerde yatırım yapmak gerekir.
- Tarımın yerine başka bir şey ikame edilemez. Yeryüzü sınırlıdır. İnsanlık yeryüzündeki arazileri ekmek zorundadır. Dolayısıyla emek önce tarıma yönlendirilmelidir. Artan olursa sanayiye yönlendirilmelidir. Artan olursa inşaata yönlendirilmelidir.
- Üretim emeğinin dışında destek emeği vardır. Öğretmenlik, askerlik, doktorluk ve benzeri meslekler böyledir. Bunların yüzdesi de yüzde 50’yi geçmemelidir. Buna göre yatırım emeği üç milyona düşer. Hanımlar yatırıma katılmazlarsa bir buçuk milyona düşer.
Sorun, Merkez Bankası’nın bu dengeleri nasıl sağlayacağı sorunudur...
Faizli bankalar için böyle bir çözüm mümkün değirdi...
Krizler işte bundan dolayı olmaktadır...
“Adil (Ekonomik) Düzen” buna şöyle çözüm bulmaktadır.
-Merkez Bankası bankalara faizsiz reeskontsuz kredi açar...
-Onlar da girişimcilere kredi açarlar...
-Girişimcilerin çalıştırdığı işçilere ücretleri bankaca ödenir...
-Girişimcilerin aldıkları ham maddelerin de bedellerini banka öder...
Böylece bütün üretim işletmeleri sermaye sorunu çekmeden işçi bulurlarsa iş yapmış olurlar, üretim yapmış olurlar...
Krediler satılmaya bağlanmıştır. Yalnız faizsiz olmakla kalmıyor, mal satılmadıkça banka paranın ödenmesini istemiyor. Bankalar faiz almıyor, ancak mal satıldığında bir pay alıyorlar. Bu payın miktarı serbest pazarlıkla tesbit edilebilir, yahut bugün faizde olduğu gibi devletçe belirlenir.
Her ilçede yapılacak yatırım oradaki emeğin beşte birine eşit olacaktır. Oradan mevsimlik de olsa göç eden için bu sınırlama Türkiye çapında düşünülecektir. İnşaat dışında açılacak krediler yapılan mallara göre olacaktır. Devlet mesela yumurta başına 10 kuruş verir. Maliyet farklı olur. Satış da farklı olabilir. Stokları artan malların kredileri düşürülür. Stokları kesilen malların kredi değerleri yükseltilir. Satış değerinden çok fazla olabilir. Tüketim mallarının stokları yeterli olunca kredi fiyatları inşaat kredilerine eşit olur. İnşaat kredileri ise maliyetle eşit tutulur. Bu durum kendiliğinden yatırımı dengeler.
Bundan yüz sene evvel devleti yönetmek zordu. Altın veya gümüş bulmak gerekiyordu. Şimdi ise devlet için para sorunu yoktur, yeter ki parayı kullanmayı bilsin. Para onun için yani devlet için bedavadır.
Merkez Banksı parayı öyle basmalıdır ki para satılmamış ürün karşılığı olmalıdır. Ambarda dağıtılacak mal var, halkta da o kadar para vardır. Mal artarsa bankanın emisyonu da artar, mal azalırsa bankanın emisyonu da düşer. Hatta yüzde yirmi enflasyonu göze alarak ülke vergisiz yönetilebilir.
Biz yıllardır çalışıyoruz, yazıyoruz; Reşat yayına hazırlayıp yayınlıyor...
Şimdiye kadar bir tek kişi çıkıp bize cevap verme gücünü bulmuş değildir...
Başlarını kuma gömen deve kuşları gibi gözlerini kapatıp kulaklarını tıkamışlar...
İyi biliniz ki, böyle yapmakla mukadder akıbetinizden kurtulamayacaksınız…
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92