İstanbul Kanalı yapıldığında İstanbul 40*50=2000 kilometrekarelik bir alan kazanılacak, tarlalar arsa olacaktır.
10 dönümde 100 dairelik apartman yapılırsa,
2000*1000/10=200 000 arsa çıkar.
Her arsada da 100 daire olduğuna göre 40 000 daire üretmiş oluruz.
Bir milyon daire bugün var farz edersek, 39 milyon dairemiz var demektir.
40 milyon olarak alabiliriz.
Daire payını 100 000 dolara satsak, 4 trilyon dolar değerinde bir kazancımız olur.
Borcumuz bir trilyonsa, bunun dörtte biri borcumuzu sıfıra indirir.
Ayrıca, bu projeyi dünyaya “Adil Düzen” ilkeleri içinde faizsiz iştirakle kredilendirirsek, bugünkü devlet bütçemizin üç misli gelirimiz olmuş olur. Yani dünyanın en zengin ülkesi hâline geliriz.
O halde projeyi ortaya koyanlar çılgın değil ama projenin kendisi çılgın.
Ne var ki çok kârlı bir işin riski de çoktur, tehlikesi büyüktür.
Önce projenin doğaya etkisi büyüktür. Boğaz’ın altında Akdeniz’den Karadeniz’e tuzlu su akar, üstünden ise Karadeniz’den Akdeniz’e tatlı su akar. İkinci Boğaz’dan yani Kanal’dan tatlı su çok akacak ve onun tuzlu suyunu ise Kanal değil de boğaz yüklenecek. Bu akıntılar İstanbul Boğazı’nın doğal dengesini bozabilir.
Ayrıca Karadeniz ile Akdeniz arasındaki seviye farkını da değiştirebilir.
Boğaz’dan akan temiz hava ikiye bölünmüş olur. Ada’nın havasını çok daha iyi hâle getirir veya bazı yerleri kirletebilir. Bütün bunların bilgisayarda model oluşturup etüt edilmesi gerekir. Bu modeli de Türk mühendisleri yapmalıdır. Yoksa İstanbul’da gözü olanlar bu etüdü yapmadan paramızı alabilirler.
Türkiye 20 milyar dolar borçlanacak, sonra da İstanbul’un bir Ada’sı yabancılara peşkeş çekilecektir. Bedava elde ettikleri dolarlarla İstanbul’u satın alacaklar, sonra Boğaz da onların olacaktır. Gelen hükümetler borçlarını ödeyemezler veya ödemezler; borç verenler Kanal’a, dolayısıyla Boğaz’a da el koyarlar. Çanakkale’den geçemeyen düşman masa başında devralır. Bu durum Türkiye için son derece tehlikelidir.
Bolu Tüneli’ni 20 senede bitiremeyen Türkiye İstanbul Kanalı’nı 200 senede bitirir. Sahte raporlar çıkar, nizalar çıkar, yargı durdurur. Asker müdahale eder. Bu durum da Türkiye için bir felaket olur.
İstanbul’da ruhsatlı ve projeye uygun yapılar yüzde 25 kadardır, yüzde 75’i kaçaktır. Sonradan elektrik ve su verilmiştir. Bir gecekondu şehridir. Ruhsatlılar da çarpık çurpuktur. İşini bilenler işlerine uygun ruhsat almışlardır.
Bizim İstanbul’u yeni imkanlarla muasır medeniyetin üstünde bir imara kavuşturmamız gerekir. III bin yıl imarını biz oluşturmalıyız. Bu yalnız yapı şekline ve görüntüsüne göre bir mimari değildir.
Önce, gelecek dünyada insanlar nasıl yaşayacaklarsa ona göre konutlar oluşturmalıyız. İnsanlar mutlaka günlük ve haftalık toplantıları yapacaklardır. Ona yakın gruplar oluşturacaklardır. Sosyal dayanışma içinde olacaklardır.
Örnek verelim. Bir aşiret yani ocak yani on kadar aile ortak elektrik alacaklar, elektrik dairesine ortak olarak paralarını ödeyeceklerdir. Sonra elektrik tarifesini sosyal dayanışmaya göre yapacaklardır.
Harcanan elektriğin ilk yarısı bedava olacak, ikinci yarısı ise iki kat olacaktır. Böylece ortalama tüketimin yarısından az harcayanlar hiç para ödemeyeceklerdir. Daha fazla harcayanlar tüm bedeli ödemiş olacaklardır. Bu sosyal dayanışmadır. Bucak içinde de buna benzer dayanışma söz konusu olabilir.
O halde, önce bucak elektriği alacak, trafodan düşürecek. Sonra bucak köylerde birer trafo kuracak. Trafodan her ocağa bir hat çekilecek. Her ocağa tek saat konacak. Sonra ocaktan yine saatlerle evlere dağıtılacaktır. İşte, biz elektrik tesislerini buna göre döşeriz.
Bunun dışında sağlığa en uygun ve ama en az arazi harcayacak bir yerleşim sistemi ve yol sistemi geliştirilir. Parseller standart olur. Bina parsele uydurulmaz, parsel binaya uydurulur. Bina da dairelere uydurulur. Daireler de insanın yaşayışına göre düzenlenir.
İstanbul bir partiye mâl edilemez.
Bir “İstanbul İmar Yüksek Kurulu” kurulur. Bu kurula siyasi partiler aldıkları oyların her yüzde 5’i için bir ilim adamını üye olarak gönderirler. Bu kurul İstanbul’un yalnız fiziki yapısını değil, sosyal yapısını da düzenler, bu sayede geleceğin ilk kenti kurulmuş olur.
Anlamadığım bir şey vardır. AK Parti bir taraftan KİT’leri satıyor, diğer taraftan da Türkiye’yi borçlandırarak projeler üretiyor. Devlet yapacak, hisse senetlerini halka satacak. Böylece ülke gelişmeye devam edecek. Sermayeye borçlanarak satma ülkeyi satmadan başka bir şey değildir.
Bu konu hassas konudur. Ordu ilgilenmelidir. Ama istemezük şeklinde değil de, böyle olmalıdır demelidir. Hükümet de mutlaka orduya danışmalıdır.
İhale “Adil Düzen”e göre yapılmalıdır. Boğaz sadece hafriyattır. Hiçbir şeye ihtiyacımız yoldur. Kazılacak yerleri gösteririz, dökülecek yerleri gösteririz. Kazılan yerden toprağı alana kazı üzerindeki sorumlu kişi şu kadar yeri kazdı ve toprağı aldı diye belge verilir. Dökülen yere belgeyi verir. Toprağı döktü belgesi alır. Kayda gelir ve parsını alır. Hafredene ayrı, yükleyene ayrı, nakledene ayrı, tesviye edene ayrı belge verilir. Bu belgeler imar senedi ile bedellendirilir.
İmar senedi kasada para ile değiştirilir. Bir veya iki sene gibi bir hedef konur. Belli sürate ulaşmak için imar senedi verilir. İmar senedi para ile alınıp satılır.
Başka bir konu olarak kanalın yeri en uygun olarak seçilmelidir. Büyükçekmece Gölü ile Terkos Gölü dışında bir yol tercih edilemez.
Yalnız Batılıların bir huyu vardır, Türkiye’deki tesisleri çok çok pahalıya mâl ederler. Böylece dış piyasada Türk ürünlerini pahalı tutarlar. Ben İzmir Sanayi Bölge Müdürlüğü’nde çalışıyordum. Aliağa’da rafineri yapılıyordu. İşçilere üç misli ücret veriyorlardı. Kalıplara belki on misli fazla tahta kullanıyorlardı.
Kanal İstanbul Adil Düzene göre nasıl yapılır?
Önce ön proje yarışması açılır. Buraya herkes iştirak edebilir. İştirak edip akademik kariyeri olanlar aynı zamanda jüri olurlar. Bunlar yarışmaya katılanların projelerini ayrı ayrı sıralarlar. Sıraların tersleri alınıp toplanır. Dereceleri bulunur. Derecelere göre sıralanır. Ödülün yarısı bunlara dağıtılır. Birinciye 1, ikinciye ½, üçüncüye 3/2 ile devam eder.
Bu şekilde oluşan sıralar ile sıralayanların sıraları farklarının kareleri alınır, toplanır, karekökü alınır ve sıralayanlara bölünür. Böylece sapma bulunur. Sapmanın azlığına göre sıralanır ve bu da takdir sırasını verir. Ödemelerde para ödenmez.
Tekip sırasında birinci olanla takdir sırasında birinci olanlar kendilerine (dışardan da olabilir) bir başkan seçerler. Bunlar tüm ön projeleri birleştirerek ön proje hazırlanır.
Avam proje projenin nasıl yapılacağını, neleri içermesi gerektiğini belirler. Bu projede takip edilecek esas projenin parça parça isteyen İstanbullu teknisyenlerin katılacağı şekilde hazırlanır. Metraj yapılır. Her iş için ayrı keşif yapılır.
Projenin ihalesi ise her bölüm için önce az bedel konur. Sonra yükseltilir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.biz (0532) 246 68 92