Süleyman Karagülle
Kurban
9.11.2010
7652 Okunma, 0 Yorum

Süleyman Karagülle'nin eski yazılarından Zafer Kafkas tarafından derlenmiştir.

 

İBADETLER VE KURBAN

İbadetler insanların tüm hayatlarını düzenleyen müesseselerdir; kişileri şahsan eğittiği gibi toplulukların işlerini de düzenlemektedir. Bunların başında birer okul olarak çalışan namazlar toplantıları düzenlemekte, kararların alınmasına imkanlar vermektedir. Zekât ise insanlara nasıl çalışacaklarını öğretmekte, topluluğun ekonomisini düzenlemekte, ortak bütçeyi oluşturmakta, kredileri tanzim etmektedir. Kurban da işte bu düzenlemelerin içinde yer alan bir müessesedir.

İnsanlar önce toplayıcılık dönemini yaşadılar. Kabile başkanları meyve toplamaya çıkmaz, topluluğun işlerini görürlerdi. Halk da topladığı meyvelerden başkana pay verirdi. Zekât işte böyle başladı. Daha sonra avcılık dönemine geçilince başkan ava katılmaz, katılsa bile avlanan etten topluluk için pay ayrılırdı. Daha sonra çobanlık dönemine geçilince bu usul sürdürülmüş, avlanan değil de kesilen hayvanlardan başkana pay verilirdi.

Bu uygulama uzan zaman devam etmiştir. Çobanlıkla geçinen İsrail oğullarında kurban en önemli müessese olarak ortaya çıkar. Tevrat bu kurbanlarla ilgili hükümleri bolca içermektedir. Sonra tarım dönemine geçilince vergi tarım ürünlerinden alınmaya başlandı ve Hıristiyanlık kurban müessesini tatil etti. Bugün artık devlet bütçesi kurban etleri ile oluşmamaktadır.

Bununla beraber kurban yine varlığını sürdürmektedir. 

1-     Bayramlarda halka ziyafet verilmesi gerekmektedir; yani toplantılarda birinci sorun katılanların beslenmeleridir. Bu bize bayramlarda öğretilmektedir. Ramazan Bayramı’nda fitre, Hac Bayramı’nda kurban ile topluluklarda beslenme sorununun nasıl çözüleceği öğretilir.

2-     İnsanlar bitki, meyve ve hayvanlarla beslenirler. Hiçbir zaman bu ihtiyaçlardan kurtulamayacaklardır. Çünkü insanlar bir sinek bile üretemeyeceklerdir. Ramazan fitresi insanlara bitkisel ürünlerin yetiştirilmesi ve tüketilmesi eğitimini vermekte, kurban bayramında da hayvansal besinlerin üretilip tüketilmesi öğretilmektedir.

3-     İnanlar savaşmaktan kurtulamayacaklar, savaş kıyamete kadar devam etmektedir. Savaşma eğitimi kan akıtma suretiyle yapılmaktadır. Hayvan kesmeyi bilenler ileride gerek görülürse insan kesmeyi de bileceklerdir. Demek ki kurban aynı zamanda askeri eğitimdir. Kurbanın vekâleten değil de, asaleten kesilmesi gerekir. Kadınlar için tevkil caizdir. Erkekler hiç olmazsa kesilecek kurbanın başına geçip ortak tekbirle kurbanı kesmelidirler. Sonra etleri parçalarken ellerine bıçakları alıp katılmalıdırlar.

4-     Kurbanın dördüncü fonksiyonu da herkesi yılda bir defa da olsa et ile doyurmadır. Besinlerde iki tür madde vardır. Birincisi, normal yaşantımızı karşılayan  maddeler vardır. Bununla ya bedenimizin yapısını oluştururuz yahut yakarak iş yaparız. Bunun dışında bir de vitaminler vardır. İnsana bunlardan çok az lazımdır ama bunu hayvanlardan almaktadır. Yılda bir defa alınınca yetmektedir. Değişik etlerden birer lokma alınsa bile bir yıl yeterli olmaktadır. O sebeple kesilen etler karıştırılır, ondan sonra bölüştürülür. Böylece biz her tür vitaminleri almış oluruz. Benzer şey fitrede de vardır.

Şimdi bu izahlardan sonra kurban ve fitrelerin eda şekillerine geçebiliriz.

Değişik meralarda otlayan değişik tür hayvanlar bir yere getirilir ve birlikte kesilir. Sonra bunların etleri karıştırılır. Mesela ortak kıyma yapılır.  Hayvanın bütün parçaları karıştırılarak kıyma yapılır. Sonra bu kıymalar birleştirilerek karıştırılır. Böylece bütün etler her hayvandan ve her meradan besin almış olurlar.

Böylece elde edilen kıymanın üçte biri kesenlere evlerine götürmek için verilir. Üçte biri katılıp kurban kesmeyenlere dağıtılır, onlar evlerine götürürler. Üçte biri de orada pişirilerek veya kızartılarak oraya gelen halka yemek olarak verilir.

Kurbanın hayvan besiciliğini sübvanse etme özelliği vardır. Hayvan besleyenler kurbanlarda kâr etmekte, diğer zamanlardaki zararlarını onunla kapatmaktadırlar. Bu sayede hayvancılık unutulmamakta ve devam ettirilmektedir.

Fitrenin kıyas yoluyla böyle verilmesi gerekir. Değişik yerlerde ekilmiş değişik tahıl, kabak ve patates gibi mahsuller karıştırılarak bir fitre ekmeği pişirilir. Böylece her tarlada yetişen değişik bitkilerin besinlerini alma imkanı doğar. Herkes yetiştirdiği veya satın aldığı besinleri getirip ortaya koyar. Bunlar saklanabilecek ve depolanacak hâl alır. Bayram günü böylece hazırlanan  ekmek, meyve suları karışımı, süt mamulleri, ballar vs birleştirilir. Bayram günü  karıştırılıp üçe ayrılır. Bir hisse fitre verenlere verilir. İkincisi oraya gelen fakirlere dağıtılır. Üçte biri ile de orada hazır olan halka ziyafet verilir.

İbadetlerin mânâlarını iyice öğrenmeli, hikmetlerini bilmeli, Kur’an’daki yerlerini bulmalıyız. Yukarıdaki hükümleri benim temennilerim olarak görmeyiniz. Bunların hepsi Kur’an’a dayanmaktadır. İllet ve hükümlerde  Kur’an’ın ve Sünnet’in yardımı ile ilerlemiş oluyoruz.

 

 

BAYRAM

İnsanlık ilk yaratıldığı zaman çok ilkel durumda idi. Konuşma bakımından sadece isimleri biliyordu. “Ahmet gel dün” şeklinde meramını anlatıyordu. Edep yerlerini ağaç yaprakları ile kapatıyordu. Ağaç dallarından yaptığı kulübelerde yaşıyordu. Yaz-kış meyve veren ağaçlıklar içinde meyve toplayarak yaşıyordu. Evrimleşerek o günden bugüne ulaştı.

İnsanın beyni ve bedeni o günden bugüne kadar değişmedi. O halde insanlık o durumdan bugünkü merhaleye nasıl ulaştı? Allah peygamberler gönderdi. Onlar vasıtasıyla bir çocuğu eğitir gibi insanlığı eğitti. Böylece bugün uzaya gidebiliyor, bilgisayarda satranç oynayabiliyoruz.

Allah insanlara bunları emrettiği ibadetlerle öğretiyordu. Onlara önce namaz kılmayı öğretti, sonra zekât vermeyi öğretti, oruç tutmayı emretti, haccı ve kurban kesmeyi farz kıldı.

Bu ibadetler sayesinde insanlık bilgi sahibi oldu ve bugünkü uygarlığa ulaştı.

Kimileri insanlığı bu derecelere yükselten bu ibadetleri terk ettirerek yerine kendilerinin icat ettikleri merasimleri koydular. Mesela namaz yerine okullar açtılar, çocukları okuttular, kendilerini cahil bıraktılar, cahillerin okuttukları da cahil kaldı. Yeryüzü okumuş cahillerle doldu. Oysa Allah günde beş vakit namazı, beş defa toplanmayı farz etti ve beşikten mezara kadar okumayı emretti.  

Yöneticiler ibadetlerin koyduğu düzene karşı kendileri lâik düzen getirmek için uğraştılar. Halk ise dinlerinin öğrettiği ibadetleri yapmaya devem etti. İşte “din” ile “düzen” arasında böyle bir çelişki doğdu. Bunu çözmek için de lâikliği icat ettiler. Dinleri ortadan aldırmakla  uğraştılar. Çözüm üretmediler. Bu arada dinler de fonksiyonlarını yitirdi, işe yaramaz hâle geldi.

Bugünkü sıkıntıların ana kaynağı ve sebebi budur.

Cuma Namazı haftalık toplantılardır, işlerin düzenlenmesi toplantısıdır. Şimdi ise mesailerini aksatma aracı olmuştur. Bir taraftan haftalık işleri düzenleme şöyle dursun, diğer taraftan da işleri bozmaktadır. Cuma da Cuma olmaktan çıkmış, sadece bir merasim hâlini almıştır.

Bu durumda ne yapmalıyız?

Önce ibadetlerin sosyal fonksiyonlarını ortaya koymalıyız. Sonra da artık siyasiler dünyayı kendi kafalarına göre değil, kâinatı var eden ve kendi kanunlarını koyanın koyduğu ibadetlerle düzenlemelidirler. İbadetler artık sosyal işlevlerini görmelidir. Din alimlerine bu fonksiyonları ortaya koyma görevi düşer, siyaset adamlarına da dinin öğrettiklerine uyma görevi düşer. Lâiklik dini dışlama ile değil, dinlerde çokluğu sağlama ile olur. Mesela Müslümanlar Cuma günü toplanıp görüşmeler yaparlar, Hıristiyanlar Pazar günü, Yahudiler Cumartesi günü; ama hepsi haftada bir toplanırlar. Farklı günlerde bu toplantıları yapmaları birbirlerinin toplantılarına misafir olarak katılıp birbirlerini öğrenmelerini sağlar. Bunun anlamı şudur, resmi tatil günü olmamalıdır, her din kendi tatil gününü yaşamalıdır. Bunun başka yararı o gün hayat durmaz. 

Bu girişten sonra; bayramların sosyal fonksiyonları nelerdir, kısaca özetlemeye çalışalım.

Günde beş defa aşirette yani ocakta toplanılır, günlük işler görüşülür. Haftada bir kabile yani bucak içinde toplanılır ve haftalık işler görüşülür. Yıllık toplantılar da bayram günleri yapılır. Yılda iki defa yıllık bayram toplantılarında bir araya gelinir ve belli sorunlar karara bağlanır.

Bu bayram toplantıları nerelerde yapılır? 

a)      İnsanlık kongresi Mekke’de yapılır. Bu kongre üç ay sürer. Ramazan Bayramı’ndan başlar, Kurban Bayramı’nda biter. İki bayram arası tam yetmiş gündür, yani on haftadır. Bu da elli haftanın beşte biridir. Kameri yıl elli haftadır.

b)     Benzer toplantılar kıyas yoluyla ülkelerde yapılır ve toplanılır. Mesela meclis bu aylarda faaliyet gösterir, yıllık çalışmaları bu aylarda yapar. Her gün kanun çıkarmaz. 

c)      İllerde de meclis vardır. O meclis de bu aylarda toplantı yapar. 

d)     Bucaklarda haftalık toplantılar yapıldığı için bayramlar arası sürekli çalışan bir meclisi yoktur.

Ramazan Bayramı’nda sorunlar ortaya konur, Kurban Bayramı’nda ise karara bağlanmış olur.

Hangi sorunlar ortaya konur?

1)     Ramazan Bayramı’ndan önce vergi beyannameleri ayrılır, bütçe hazırlanıp ilan edilir. Halkın denetimine sunulur. Kurban Bayramı’na kadar bütçeye itirazlar yapılabilir. Hakemlere gidilip sorunlar çözülür. Yanlış kayıtlar varsa düzeltilir. Eksik beyanlar varsa hakemlere gidilerek karara bağlanır. Bütçede uygun olmayan bir şekilde bölüşme sağlanmışsa, yahut artırmalı veya açık bütçe oluşmuşsa düzeltilir.

2)     Ramazan Bayramı’ndan önce mâli bütçe yapıldığı gibi yine Ramazan ayında kredi bütçesi yapılır, herkesin alacağı çalışma ve işveren kredileri belirlenir. Halka arz olunur, halk bunları tetkik eder. Hata varsa hakemlere gidilerek düzelttirilir.

3)     Ramazan Bayramı’ndan önce gerekli imtihanlar yapılır, notlar verilir, yıllık artan dereceler belirlenir ve ilan edilir. Seçimler yapılır. Herkes vekilini belirlemiş olur. Kurban Bayramı’na kadar bunlara itirazlar yapılır ve mahkeme kararları ile hükme bağlanır. Şeriat düzeninde herkesin resmi ücreti vardır. Resmi yerlerde bu ücretle çalışılır. Bu ücretle kredi alınır, bu ücretle emekli olunur ve sözleşmede açıklama yapılmamışsa resmi ücretle çalışır. Benzer şekilde resmi fiyatlar vardır. Bunlar yıldan yıla değişir, yahut bunları tesbit eden formüller değişir. Bunlar Ramazan Bayramı’ndan önce hazırlanır. İlan edilir. Hatalar varsa Kurban Bayramı’na kadar hakemlere gidilerek düzeltilir.

4)     Bir de içtihat ve icmalar vardır. Bunlar yıllık kararlar olmayıp bütün yıllarda uygulanacak şekilde yapılır. İçtihatlar sosyal grupların ortak sözleşmeleridir. İcmalar ise tüm kuruluşların yani ocak, bucak, il, ülke ve insanlığın ortak sözleşmeleridir. Yıl içinde yapılır. Ramazan Bayramı’ndan önce ilan edilir. Kurban Bayramı’na kadar gerekli itirazlar yapılır. Hakemler tarafından karara bağlanır. Usulde buna ‘teemmül müddeti’ denmektedir.

İşte, bayramların sosyal işlevleri bunlardır.

Şimdi tartışacağımız şeyler, bugünkü düzen ile bayramların düzenleri arasında ne gibi bir iyilik ve kötülükler var? Lâikler bunları bizimle tartışmalıdır. Zararı yok, şimdilik kendi lâik düzenleriyle bizleri yönetsinler. Ses çıkarmıyoruz. Ama sorunları çözemiyorlar. Biz bir şey istemiyoruz. İktidar istemiyoruz. Bize adil davranmalarını da istemiyoruz. Zulümlerine devam etsinler! Onlardan tek bir şey istiyoruz; bizi dinlesinler. Allah’ın kendilerine ne nimetler bahşettiğini öğrensinler, sonra yine nankörlüklerine devam etsinler. Çünkü Allah bize sadece ‘tebliğ et’ diyor. Biz tebliğimizi yaptıktan sonra gerisine karışmıyoruz, O ne yapacağını bilir.

 

 

BAYRAMLAR VE ÖNERİLER…

“Bayram” kelimesi Kur’an’da bir yerde geçer. Havariler Hazreti İsa’dan gökten yemek istiyorlar. Allah da gönderiyor. Bizim ilklerimize ve sonrakilerimize de îd/bayram olsun diyorlar.

Îd, avdet geri gelme anlamına gelir. Sene-i devriyesi olarak eski günler hatırlanır. Bayramın anlamı geçmiş olayları yılbaşlarında hatırlama demektir. Bize mâide indir, bize rızık olsun deniyor.

Kur’an bayramlar için şu hükümleri koymuştur.

a)      Senede iki defa bayram yapılır. Bunlar gökteki aylara göre yapılır. Bu günler de devreder, yani güneş takvimine göre gezer. Her olay için ayrı bayram değil de, bu iki bayramda bütün geçmiş hatırlanmalıdır. Hangi yıl bayram güneş takvimine göre gelmişse o günkü olaylar anılmalıdır. Yılda iki bayram vardır. O halde yaklaşık 15 yılda bir geçmiş 10 yıllık tarih anılmış olur. O sene o bayramın rastladığı günlerin olayları anılmış olur.

b)      İnsan önce kendi tarihini her bayram gözden geçirmelidir. Herkes kendi başından geçen olayları bilgisayarda kayda geçmelidir. Haftada bir bunu yapabilir. Eğer bizim istediğimiz muhasebe tutulursa o kaynak olur. Sonra ocağının yani aşiretinin, sonra bucağının, sonra ilinin, sonra ülkesinin, sonra insanlığın tarihleri anılmalı ve kutlanmalıdır.

c)       Ramazan Bayramı’nda da Kurban Bayramı’nda da ortak yemek yenmelidir. Bunun için camiler, okullar, kapalı salonlar ve stadyumlar kullanılabildiği gibi çadır sistemini de geliştirmeliyiz. Her ailenin sığabileceği bir çadırı olmalıdır. Savaş veya afetler zamanında o çadırla gidip uzak yerlerde yerleşebilmelidir. İşte bayram günlerinde bu çadırlarda bayramlaşmak amacıyla bir araya gelmeli, herkes orada çadırını kurmalı, orada yemek hazırlamalı ve ondan sonra kişiler/aileler kendi yemeklerini başkalarına ikram etmeli, kendileri de başka yemeklerden yemelidirler.

d)      Bayramlaşmalar bayramlaşma sahalarındaki çadırlarda ziyaret ve ikramlarla olmalı, bu uygulama karda kışta da yapılmalıdır. Çünkü savaş ve âfet kar-kış beklemez. Bu aynı zamanda sivil savunma uygulamasıdır.

Ramazan Bayramı Kur’an’ın inmeye başladığı Ramazan ayının sona ermesi bayramıdır.

Kurban Bayramı risaletin tamamlandığı bayramdır. Bunlar hatırlanır ve tarih şuuru geliştirilir.

Halkımızın icat ettiği bazı iyi âdetler ve örfler vardır. Onları da şeriata göre düzenlemeliyiz.

1)      Bayramdan önce herkes alışverişe çıkar ve alacaklarını o dönemde alır. Bunun iyi tarafı, insanlar kıyafetlerini bayramdan bayrama yenilerler. Yıl içinde bu işlerle vakitlerini kaybetmezler. Üreticiler de bayrama hazırlık yaparlar. Ekonomi israftan kurtulur ve dengeli çalışır. Burada eksik olan taraf, selem sisteminin çalışmaması yani halkın bayramlıklarını daha evvel sipariş etmemeleridir. Bu da o gün pahalılığa sebep olmakta veya artanlar israf olmaktadır. Kurban dahil bayramlıklar önceden sipariş verilmelidir. Bu siparişte zenginlerin alacakları mallara yapılacak zamlarla fakirlerin alacakları mallar ucuzlatılmalıdır. Bu ucuzluk sağlık ve estetik bakımından büyük fark yaratmalıdır.

2)      Halkımızın bir âdeti de çocuklara para ikramında bulunmaktır. Bu uygulama çocukları dilenciliğe alıştırmakta, ayrıca zenginlerin çocuklarına daha çok verilmektedir. Bunu da şöyle düzenlemeliyiz. Bayramlık fonunu ayırmalıyız. Aynı yerde bayramlaşan cemaat eline imkan geçtiği zaman bayramlık fonuna istediği nispette katkıda bulunmalıdır. Çadırlara yerleşip bayram namazı kılındıktan sonra, bayramlık fonu henüz baliğ olmamış çocuklara eşitlik içinde bölüştürülür. 3 yaşına kadar olanlara ayrı, 3 ile 7 yaş arasında olanlara ayrı, 7 ile 10 yaş arasında olanlara ayrı ve 15 yaşa kadar olanlara ayrı miktarlarda bölüştürülebilir. Böylece çocuklar topluluktan yardım almaya ama sonra topluluğa katkıda bulunmaya alıştırılmış olur.

3)      Halkımızın örflerinden biri de bayram günleri şeker ve tatlı dağıtmadır. Bu konuda da her aile kendisine özel tatlı veya meyve benzeri bir usul benimsemelidir. Kişiler ziyaretlerini yaparlarken aynı şeyleri tatmak zorunda kalmamalıdır. Farklı olunca, insan yılda iki defa da olsa her çeşit gıdadan tatmış olacağı için yıllık vitamin ihtiyacını giderir. Bunun için herkes tatlısını veya ikramını tescil ettirmeli, artık onu başkası yapmamalı, o kişi hep onu yapmalıdır. Yoksullara malzeme yardımı yapılabilir ama herkes kendisi o ikramlığı elleriyle hazırlamalıdır.

4)      Bir de ziyaretler yapılmaktadır. Bayramın birinci günlerinde yaşlılar çadırlarında oturur, gençler kafileler hâlinde uğrayıp onları ziyaret ederler. Herkes teberrüken kendi adını ve ziyaret edilenin adını söyler. Mesela, “Süleyman Karagülle teyzesi Havva Çakır’ın bayramını tebrik eder” der. Böylece ziyaret eden hem kendisini tanıtmış hem de yakınlığını anlatmış ve onun adını aklında tutmuş olur.

Bunlar bidati hasenedir.

Bunları da usulüne göre yaparak ibadet hâline çevirmiş olur, böylece ihsan emrini yerine getiririz.

 

ÇAĞIMIZDA KURBAN NASIL OLMALI?

İslâmiyet’e göre bir kentin yarısı fakir, yarısı zengin sayılır. Demek ki İstanbul gibi bir şehirde 6 milyon insan kurban kesecektir. İstanbul’a 1.200.000 kurbanlık hayvan gelmiş olacaktır. Bunlar Türkiye’nin her tarafından getirilecek ve İstanbul’a yaya sokulacaktır. İlerlerken sokaklara pisleye pisleye ve ortalığı kokuta kokuta ilerleyecekler ve bayram gününe kadar kesilecek yerlere ulaşacaklardır. Bunlara özel barınma yerleri tesbit edilmeyecek, yemler sokaklarda verilecek, sokaklar yalnız hayvanların pisliği ile değil, ot ve diğer yemlerle de kirlenecektir. Kurbanlıklar sokaklarda geceleyecekler, çobanlar yanlarında olacaktır. Herkes kurbanını sokakta tekbir getirerek kendisi kesecek, en azından kesilirken yanında bulunacaktır. Kurbanlar o pislikler içinde temiz olarak kesilecek, sokaklar kanlarla dolacak, herkes üç dört gününü kan kokuları içinde geçirecektir. İşte biz Kurban Bayramı’nın böyle geçirilmesini istiyoruz.

Bunun ne anlama geldiğini sadece iki örnekle hatırlatalım. Zelzele olan Doğu Marmara ve Düzce gibi beldelerde yaşayanlara sorun. Bir de bugünlerde Bağdat sokaklarında yaşayanlardan öğrenin. Yarın böyle bir durum ile karşılaşacak olursak ne yapacağımızı orada öğreneceğiz. O şartlara önce dayanmayı öğrenen, o şartlar altında temiz ve sağlıklı kalan toplululuk provası yapılacaktır. Nihayet tüm şehir seferber olacak ve dördüncü gün her yer tertemiz yapılacaktır.

Mü’minler bu sıkıntılara Allah için zevkle dayanırlar ve sevinirler. Her yıl yapılan bu tatbikatla insanlar doğal âfetlere ve savaşlara karşı eğitilmiş olurlar. Bu sıkıntılı ve zor günler bizi bu şartlara dayanıklı hâle getirir. Bu sayede âfetlere ve savaşlara karşı eğitilmiş oluruz.

Bugünkü askeri eğitimde sağa dön, sola dön, çök, kalk, yat gibi hareketlerle kişi eğitilmektedir. Batılılar bu hareketleri namazdan örneklediler.

İkinci Dünya Savaşı’nda kırk yaşında olanlar askerliğe alınmışlardı. Geri geldiklerinde ben çocuk idim, şöyle dediklerini hatırlıyorum: “Askerlikten kötü bir tek ölüm vardır!”

Peki, acaba askerlikte bu kadar sıkıntılı bir eğitim neden yapılıyor? Böyle sıkıntılı eğitim yapılmasa savaşı kazanabilir misiniz? İşte savaşı kazanmak için nasıl sıkıntılı bir eğitim varsa, yaşamak için de sıkıntılı eğitime ihtiyaç vardır.

Namaz, oruç, zekât, hac ibadetleri sıkıntısız mı? Allah bir şeyi emretmişse, o mutlaka insanlığa ve emri yerine getirenlere yararlıdır. Bir şeyi nehy etmişse, o da insanlığa ve yapana zararlıdır. Kurbanı kesmeyi emrederken kesme yeri hakkında bir yasak koymamıştır. Mekke’de kurban özel kesim yerlerinde yapılmamaktadır. Kesim hakkında ise şeriatta birçok hüküm vardır.

İslâmiyet’te kamu hizmetlerinin para ile yapılması teşri edilmemiştir. Kamu hizmetinin başında savunma gelir. Kur’an savaşmayanlardan cizye almıştır. Paralı savaşanlardan ordu oluşturmamıştır. Savaşanlara siyasi haklar vermiştir. Diğer kamu hizmetlerinde halka nöbetleşme ve yardımlaşma sistemini getirmiştir. Sokak temizliğini nöbetleşe yaptırmaktadır. Bu amaçla halk bayramlarını savaş veya zelzele hallerine karşı tedbir tatbikatı yapılarak kutlamaktadır. İnsan tuvalete gittiği zaman her halde lüks bir yere gitmiyor. Ama gitmek zorundadır ve sonunda rahat etmektedir.

Biz yılda iki veya üç gün hayvanlarla yaşama sıkıntısına katlanamıyoruz. Hiç düşündünüz mü, yılın bütün günlerini o hayvanlarla iç içe yaşayarak bize yılın 12 ayında et yediren o insanlara neler borçluyuz? Soframızda et olmazsa isyan ediyoruz, ama o eti üretenlerden nefret eder hâle geliyoruz! Bu hislerimizin törpülenmesi için kentliler tarım üreticilerinin çektiği sıkıntıları bilecekler ve Allah’a hamd ederek ona göre yılın 360 gününü değerlendireceklerdir.

Olabilir, bütün bunlara dayanamaz durumda olanlar vardır. Onlar savaş istemiyorlar: Zelzeleye de ihtimal vermiyorlar. Onlar da kendi sitelerini kursunlar ve kendi beldelerine çekilsinler, hiç kurban kesmesinler. Benzer şeyi onlar bize yapabilirler. Siz sokaklarda kurban kesmeyi meşru görenler, kendi sitelerinize çekilin ve orada öyle kentler kurun. Ben bu sözlerde onları haklı görüyorum. Haydi bakalım, kurban kesen beldelere hicret edin ve orada istediğinizi yapın. Beldeler eğer bir şeyi yasaklıyorsa o zaman orada yaşadığınız sürece siz de ona uyun.

“Adil Düzen”in “yerinden yönetim ilkesi” budur.

Hindistan’da inekler yılın her gününde sokakları pisliyorlar ama devlet mâni olmuyor. Lâiklerimiz o dine mensup olanları aşağılamıyor. Kurban kesen Müslüman ise her türlü kötülüklerin kaynağı oluyor.

Haydi, İstanbul Müslümanları, kendi beldelerini kurun ve oralara taşının, istediğiniz gibi yaşayın. Yoksa, size yapılacak her türlü zulme kendi ellerinizle yaptıklarınızla çarpılırsınız...

 

 

 

 

 

K U R B A N

İnsan daima cemaatler hâlinde yaşamış, her zaman ortak işleri olmuştur. Bunun için toplantılar yapmışlardır. Bir de ortak giderleri olmuştur. Bunun için de cemaatlerinden bir pay almışlardır. Kur’an buna “zekât” diyor. Bugün buna “vergi” denmektedir.

Toplayıcılık döneminde halk topladıklarından bir pay ayırır, akşam üstü obanın büyüğüne verirdi. O da onları ortak işlerde harcardı. Mesela, yaşlı veya hasta olup da işe gidemeyenlere dağıtırdı. Avcılık döneminde av avlanıp etler bölüşülürken cemaatin payı da ayrılırdı. Avdan dönünce başkanın payı obanın başkanına verilirdi. Çobanlık döneminde ise vergi kurban yoluyla sağlanırdı. Oba başkanının karargâhı olan mabede getirilen hayvan orada kurban edilirdi. Ya et olarak parçalanır başkanın istediği kimselere ulaştırılırdı yahut orada pişirilir ve orada yenirdi. Tevrat çobanlık döneminde indiği için bu kurbanlardan çokça bahsetmektedir. Tercümelerdeki hatalardan dolayı pişme yerine yakma tâbiri geçmektedir. Kurban hiçbir zaman yakılmamıştır. Pişirilmiş olarak yeniyor veya pişirilmeden dağıtılıyordu.

Anadolu’da hâlâ böyle pişirmektedirler. Kuyu açılır, altında kömür yakılır. Hayvan bir bütün olarak asılır ve pişer. Altına pirinçli tepsi koyarlar, yağlar oraya damlar. İlk devirlerde tepsi yoktu. Derisini tulum olarak çıkarırlar, içini temizledikten sonra tekrar derinin içine koyar, öyle pişirirlerdi. İçi sulu olunca deri yanmaz. Sadece dıştaki tüyler kavrulur ve koku yapar. Tarım dönemine geçilince bu sefer vergi tahıldan alınmaya başlandı. Çünkü tahıl depo edilebiliyordu. Hazreti İsa tarım döneminde geldiği için kurbandan alınan zekât veya vergi sistemini kaldırdı.

İslâmiyet’te ise kurban artık vergi sistemi olmaktan çıkarıldı. Müslümanların iki bayram günü vardır. Birincisi Ramazan Bayramı’dır. Kur’an Ramazan’da nâzil olmaya başlamıştır. Bu bayramda “fitre ziyafeti” verilir. İkincisi ise Hac günlerinde kesilen kurbanlardır. Bu da Kur’an’ın tamamlandığı gündür. Bunlardan başka yıllık bayram günü yoktur. Kurban “bayram ziyafeti” olarak devam etmektedir.

Bununla beraber kurbanın başka fonksiyonları da vardır.

Önce şunu bilmemiz gerekir. Canlılar 92 eleman olarak adlandırdığımız elemanları içerir. Çok az da olsa bütün atomları canlılar içermektedir. Bunlar topraktan, havadan, sudan bazı canlılar tarafından alınmakta, ondan sonra canlılar birbirlerini yedikleri için diğer canlılara intikal etmektedir. İnsanların dünyadaki bütün insanlarla ve hayvanlarla ilişkisinin olması gerekir. Yoksa bazı maddelerin yokluğu sebebiyle birçok hastalıklar ve bozulmalar ortaya çıkar. Ayrıca insan vücudunda her çeşit mikrop az miktarda bulunmalıdır ki vücut onlara karşı ilaç üretsin; sonra büyük miktarda saldırıya uğradığı zaman mikroplar vücudu hasta edip öldürmesinler. Aşı bunun için yapılmaktadır. Artık sular bunun için şifadır. Herkesin ayak bastığı yerlere bunun için secde ediyoruz. Bunun için tokalaşıyoruz.

Hac mevsiminde insanların birbirleriyle ilişkiler kurup gerekli maddeleri aktarabilmeleri ve aşı görevi yapan aktarımların olması için dört müessese geliştirilmiştir:

a)       Zemzem Suyu: Herkes kendi ülkesinden temiz pınar sularını doldurup götürecek ve zemzeme boşaltacaktır. Oradan tekrar doldurup ülkesine getirecek ve komşularına içirecektir. Böylece bütün dünya sularında bulanan şifa tüm insanlığa götürülmüş olacaktır.

b)      Taşlama Taşları: Herkes kendi çevresinde 70 çakıl taşı toplayacak ve götürecek. Orada cemrelere atacak ve o taşlar karıştırılacak. Değişik ülkeden gelen 70 taş alınıp memlekete getirilecek. Çimento ile döşeme taşı yapılacak, kapı girişine konacak, giren çıkan o taşların neşrettiği radyoaktiflerle yıkanacaktır. Atom silahlarına karşı dayanıklı hâle gelecek.

c)       Hacerü’l-Esved: Herkes siyah taşa elini sürecek, oraya kendi bedenindeki bakterileri aktaracak, oradan aldığı bakterilerle şifayab olacak. Memleketine dönüp de tokalaştığı zaman insanlık şifa bulacaktır.

d)      Kurban: Hacca gişenler kurbanlarını celebe teslim ederler, Mekke’de alırlar. İsterlerse kolye takar ve adlarını yazarlar, orada kendi hayvanlarını alırlar. Kur’an’da bunlara “Kalaid” deniyor. İsteyenler ise hayvanı teslim eder ve orada herhangi bir hayvanı alırlar. Kuran bunlara “Hedy” demektedir. Dünyanın her tarafından gelen hayvanlar orada kesilir ve karıştırılır. Hazreti Peygamber aleyhisselâm böyle yapmıştı. Kıyma yapılır, kavurma yapılır. Sonra üçe ayrılır. Üçte biri Mekke Emirine verilir, Mekke’nin geliri olur. Üçte biri orada yenir. Üçte biri de memlekete getirilir komşuya yedirilir. Dünyanın her tarafında oluşan enzimler ve vitaminler dünyanın her tarafına dağılır, tüm insanlık yararlanır.

BUNA GÖRE İSTANBUL’DA KURBANLAR NASIL KESİLECEKTİR?

a)       İstanbul’un her ilçesinde bir kurban kesim yeri yapılacaktır. Yağmurlu günlerde de kesilebilmelidir.

b)       Türkiye’den gelen hayvanlar buralarda birlikte kesilecektir. Etler harman yapılacaktır.

c)       Derisinden, kemiğinden, boynuzundan, kanından, gübresinden, her şeyinden yararlanılacaktır.

d)       Etler harmanlanıp ambalajlandıktan sonra, birer kilo ambalaj yapılmalıdır. Üçe bölünmelidir. Üçte biri Belediye Başkanlarına verilmeli, onlar muhtaç ailelere dağıtmalı. Üçte birini kişi evine götürüp buzdolabına koymalıdır. Üçte birini de kişiler kendi komşularına dağıtmalıdırlar.

Herkes kurbanını kendisi kesmelidir. Kurban, Kurban Bayramından hemen sonra sipariş verilmelidir. Doğal yemlerle beslenen hayvanlar kurban edilmelidir.

Bir televizyon kanalı bizi desteklerse “Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi” bunu organize edebilir. Televizyona toplanan paranın %10’u reklam parası olarak verilecektir.

 

 

 

K U R B A N (2)

Kurbanın avcılık dönemi zekât sistemi olduğunu, kamu payının hayvan kesilerek ifa edildiğini, bunun da iki şekilde yerine getirildiğini daha önce yazmıştım. Hayvan kesilir, et olarak dağıtılır veya hayvan kesilir, orada pişirilir ve birlikte yenirdi; buna pişirilen kurban denirdi, demiştim.

Hazreti İsa kurban kesme mecburiyetini kaldırmıştı. Çünkü artık tarım dönemine geçilmişti.

Kur’an ise kurban müessesesini kaldırmadı ama senelik ibadet hâline getirdi. Kurban Kur’an’la, sünnetle, icma ile sabit olan bir ibadettir. Ne var ki ibadetler zamanla ruhlarını kaybederler, fonksiyonlarını kaybederler, karikatürize edilirler. Böyle bir ibadet insanın şahsına ve topluluğa bir yarar getirmediği gibi manevi zevkini de kaybeder; istemeye istemeye yapılır, riyaen yapılır ve âhirette de işe yaramaz hâle gelir.

O zaman akılcılar çıkar, dinin abes işlerle meşgul olduğunu, insanlar için zararlı olduğunu, afyon gibi insanları uyuşturduğunu söylerler. Bir bakarsınız ki mü’minler de bir yol yolup ibadeti tahrip eden fetvalar verirler. Hele Sünniler bazı farzlara sünnet dedikleri için o sünnetleri terk ederler. Cemaatle namaz böyledir. Kurban böyledir. Bunlar aslında Sünneti Hüda’dır, yani farzların bile üstündedir. Sünnet denmiş olması, cemaatçe yapılması ayrı farz olmakla beraber, cemaatçe yapılmasının ibadet için şart olmamasıdır. Yani cemaatle namaz kılmak farzdır, ama münferiden kılınsa da geçerlidir.

Gelecekte ne olacaktır? Kimilerine göre insanlar kurbanın artık ibadet olmadığına inanacaklar, hattâ vahşilik olduğunu iddia edecekler, kurban yerine hayır yapacaklar. Sonra o hayıra da kimse inanmayacak ve kurban müessesesi terk edilecektir. Öyle ya, kurban etini halka bedava dağıtırlarsa et sanayi çöker! Parasız bir şey olur mu?! Nitekim, Hazreti  Peygamber aleyhisselâm “su, ateş ve ot satılmaz” dediği halde; İstanbul’un Hamidiye Suları’nı kapattık, halka su satıyoruz! Çünkü şimdilik belediye su satıyor, yarın özelleştireceğiz, sermayeye yem bulacağız.

Kurbana cephe alınmış olmasının sebebi de budur. Kurban kesilmeyecek. Et ihtiyacını sermaye giderecek, böylece sermayenin faizine yeni kazanç yerleri ihdas edilecektir. Şeytanın öğrettikleri bu kadar da değildir. Şimdi güvenilir derneklere, vakıflara havale edin, onlar kessinler, size biraz et versinler, bir kısmını da öğrencilere yedirsinler. Sonra, sonra et almaya ne gerek var?! Gidip gelmeye değmez, herkesi kendilerine bırakırız. O dernekler böyle bir husus icat ettikten sonra sermaye bir dernek kurar, diğer dernekleri yasaklatır, şimdi deriye el koyduğu gibi etlere de el koyar! Böylece kurban sermayenin kazancı hâline gelir. Karadan Hacca göndertmemenin hikmeti de budur. Maksatları kendi devlet hava yollarını korumak, sonra da bunu özelleştirerek sermayenin beslenmesini sağlamak.

Eğer devlet veya basın ibadetlere karışıyorsa, resmi müftüler veya profesörler fetva veriyorlarsa, bilin ki orada mutlaka şeytan vardır. İnsanlardan ve cinlerden şeytan vardır. Din devlete karışmasın kuralını değişmez kural hâline getirenler, devleti ibadetlere neden karıştığından hiç bahsetmiyorlar. İşte bu zihniyetin tesirinde kalarak kurbanın ortadan kalkacağına, İslâmiyet’in can çekişmekte olduğuna, dinlerin de yok olacağına inananlar hâlâ vardır. Bundan elli-altmış sene önce herkesin kanaati şu idi. İslâmiyet artık bir daha canlanamaz, tekrar güç elde edemez şeklinde inanıyordu. Müslümanlar da lâikler de bu kanaatte idiler. Müslümanlar kıyameti bekliyorlardı. Lâikler ise sevinç içindeydiler. Bugün İslâmiyet’in tekrar yeryüzüne hakim olacağına inanan Müslümanlar çoğalmıştır. Lâiklerin çoğu da ümitlerini kesmiş şekilde mahzun oluyorlar. Papa Türklerin Avrupa Birliği’ne alınmasına resmen fetva verdi. Avrupa Parlamentosu Türklerin Müslüman hüviyetiyle alınması için büyük ekseriyetle oy verdi. Kilisenin fetvasına dayanılarak Avrupa halkının da artık Müslümanlarla ve iman içinde birleşmeye meylettiklerini ifade eder. Yirmibeş ülke ittifakla bunu tasvip etti. Bu neyi ifade eder. Ateizm artık tarih oluyor demektir. Bizim Avrupa Birliği’ne girmemiz önemli değildir. Önemli olan dindarların işbirliğidir.

Evet, şunu bilmeliyiz. Yeryüzündeki bütün dinler müsbet ilmin hakemliğinde İslâmlaşacaklardır. Yani onlar da barışçı din olacaklardır. Kur’an bütün bu dinlere ışığını ulaştıracaktır, dünya Hakkın nûru ile aydınlanacaktır, Allah’ın nûru tamamlanacaktır. Kimse onu söndüremeyecektir.

Kurban da Allah emrettiği için kesilecektir.

a)       Kurban senelik ibadettir ve farzdır. Kur’an’ın indiği ayın bayramı olan Ramazan Bayramı’nda “fitre”yi; Kur’an’ın inişinin tamamlandığı ayın bayramı olan Kurban Bayramı’nda “kurban” ziyafetini teşri etmiştir. Ayrıca hem fitre hem kurban keffaret cezaları için birer ölçüdür. Kurbana sünnet denmiş olmasının sebebi, kurbanın İslâmiyet’in hüdası olmasıdır. Kurban kesen topluluklar Müslümandır, zenginleri keser.

b)       Kurban bedenî ibadettir. Mâlî ibadet değildir. Kurbanı kesip bütün eti dondurup evde yiyebilir, kurban sevabını alırsınız. Çünkü emredilen kurbanın kesilmesidir, etlerin dağıtılması değildir. Çünkü Kur’an “Venhar/Kes” diyor. “Yedir emri ise Hac kurbanına veya ceza kurbanına aittir. Kurban kesenler bunu bilsinler. Bedeni ibadetlerde vekâlet yoktur. Hiç olmazsa kurban keserken başında bulunulacak ve tekbir getirilecek, etin parçalanmasında bir bacağından tutacaktır.

c)       Kurban etinin dağıtılması da meşrudur, yani ayrıca sevaptır. Bunu Hacdaki kurbana kıyasla tesbit ediyoruz. Kurban bir bayram ziyafetidir. Bunu kendi çevrende yapacaksın. Zekât da başka beldelere gönderilemez. Humus da başka devletlere verilemez. Bunlar o çevredeki yoksulların veya halkın hakkıdır. Hattâ bu senenin zekâtı gelecek e nenin fakirlerine verilemez. Dolayısıyla ısmarlama hacılık olur da ısmarlama kurban olmaz. Hiçbir dernek veya vakfa kurban kes diye sipariş verilemez. Kestiğiniz eti gönderebilirsiniz. Çocuğu askerde olan aile parasını gönderir ve arkadaşlarınla kes ve orada birlikte yeyin diyebilir. Yahut yurtta öğrencisi olan aile parasını öğrenciye gönderir, orada keser ve arkadaşları ile yiyebilirler.

d)       En önemlisi kurban kesmek niye ibadettir? Kurban kesmenin hikmetlerini şöylece sıralayabiliriz:

1)       Hayvan kesmeyi öğrenmeliyiz. Böylece hem helal kesim yapmış oluruz, hem de savunma eğitimini almış oluruz.

2)       Hayvancılık sektörünü canlı tutarız ve yaşatırız. Hayvancılığı sübvanse ederiz.

3)       Hayvanları birlikte keseriz, etleri karıştırırız, sonra bölüşürüz. Bütün payımızı evimize götürsek bile, değişik hayvanların etlerini götürmüş oluruz. İnsanın değişik gıda alma ihtiyacını karşılarız. Kentleşmede tek tip besin alındığı için buna ihtiyaç vardır. Etin dağıtılması farz değildir, sevaptır. Bunu ben söylemiyorum, bütün fıkıh kitaplarında bulabilirsiniz.

4)       Birlikte iş yapmayı öğrenmemizdir. Harun Özdemir arkadaşımız, bayramın ertesi günü; “Allah’ın neden 7 kişinin bir kurbanı kesebileceğini teşri ettiğini bu bayramda öğrendim, insanlara ortaklığı öğretme hikmetidir.” demiştir. Bakınız, bu hikmeti bu bayramda keşfettik. Kim bilir deha keşfetmediğimiz ne hikmetleri vardır. Bu sebepledir ki müçtehitler hikmetle tahlil edip hüküm çıkarmayı usulde kabul etmemişlerdir. Hikmet, illetle bulunanları açıklamak için gereklidir. Hikmet illet olmamaktadır.

 

 

 

 

K U R B AN

Kur’an’da farzlar vardır, bunları yapmayanlar ceza görürler, tamamen terk edenler imandan olurlar. Namaz, zekât, oruç ve hac böyledir. Bunların içinde bazıları farzı ayındır. Her fert ayrı ayrı yapmak zorundadır. Bazıları ise farzı kifayedir. Görev yerine geldikçe farzlıktan düşer. Bunlardan bir kısmı farz olmakla beraber, yerine getirilmezse de ibadet sahih olur. Cemaatle namaz kılmak böyledir. Farzdır; yerine getirilmediği takdirde günah işlenir, ama namaz sahih olur.

Ebu Hanife bunlara “vacib” diyor. Vacib de farzdır, ama yerine getirilmezse heyet bâtıl olmaz.

KurbanHac için farzdır. Kurban kesilmezse günah işlenir, ama Hac yine yerine gelmiş olur. “Kurban”ın Hac dışında kesilmesi de farzdır. Ama cemaatle namaz kılmak, ezan okumak gibi farzlardandır. Kurban kesmeyen İslâmiyet’ten çıkmaz.

Kimileri “Kurban”ın farz olmadığını söylemektedir. Mü’minleri dalâlete götürecek söylentilerden kurtulmaları için onu araştırmaları gerekir. “Kurban”ın ibadet olduğunda icma vardır. Hazreti Peygamber’in hüda sünnetlerindendir; yani, asla terk etmediği sünnetidir. Çünkü Hazreti Peygamber sünnetleri ara ara terk ederdi. Oysa, “Vitir Namazı”nı hiç terk etmedi. Hazreti Aişe’yi vitre çağırırdı. “Kurban” da böyledir.

Kurban” hakkında pek çok hüküm vardır. Bu sebepledir ki, Ebu Hanife “Kurban”a vacip demiştir. “Vacip” demiş olması, kati delille sabit olmasından ileri gelmektedir. Onun için kati olmayan delil bizim için kati olabilir. Dolayısıyla, onun içtihadına göre sünnettir demekle sünnet olmaz.

Hazreti Peygamber’in uygulamaları ve İslâm âleminin onu sünneti hüda hâline getirmiş olmasıdır. Yani; sadece farz değil, adeta farzdan da ötedir. Çünkü “sünneti hüda”nın terk edildiği bir belde İslâm beldesi sayılmaz. Yani, orada kilise veya başka mabet de yoksa, cahiliye döneminden kabul edilerek, İslâm devleti onu korumaz. Orada işlenen cinayetleri diyetlendirmez.

 

KURBAN NEDİR? NİÇİN FARZ OLMUŞTUR?

Allah senede iki günü bayram yapmıştır. Biri Hac ibadetinin yapıldığı aydır. Takvim onunla devreder. Diğeri de Oruç ayının sonunda olur. İki bayram seneyi beşe böler, beşte biri iki bayram arasında kalır, beşte dördü diğer tarafta kalır. Aralarında tam 10 hafta yani 70 gün vardır.

Birinde; içtihat ve icmalar ilân edilir, gelirler toplanır.

Diğerinde; içtihat ve icmalar kesinleşir, yeni bütçe uygulaması başlar. Arada bütçe yapılır.

Biri; Kur’an’ın nâzil olmaya başladığı ayın bayramıdır.

Diğeri de; Kur’an’ın tamamlandığı ayın bayramıdır.

Bayramlarda halka Allah tarafından ziyafet verilmektedir.

MüslümanlarRamazan Bayramı” öncesinde “Fitre” verirler. Herkes kendisinden fakir olana kendi yiyeceğinden yedirir; kendisi de daha zenginin yiyeceğinden yer.

Kurban Bayramı”nda ise et ziyafeti verilir. Zenginler “Kurban” keserler; kendileri dahil herkes yer.

“Fitre” de farzdır, “Kurban” da farzdır.

“Kurban”ın başka bir özelliği de, hayvan kesmeyi öğretmesidir. “Kurban”da öğrenir, sonra keserken şeriata göre kesersin. Allah bunu “Kurban” kesmekle öğretmektedir. Bu suretle savaş uygulaması da yapılmaktadır. Kanı görüp bayılanlardan olmamamız bu “Kurban” kesme eğitimi ile sağlanmaktadır.

Başka bir yararı da, “Kurban” hayvanlarını yetiştirmek için çiftlikler oluşur, böylece hayvancılık teşvik edilmiş olur. Hayvancılık sübvanse edilir.

“Kurban” vesilesiyle bir bucak halkı bir araya gelir, bir meydanda toplanılır, hayvanlar kıbleye karşı sıralanır. Bütün bucak halkı kadın-erkek sıraya girer, tekbir getirilerek zenginler kurbanlarını keserler veya onlardan birine kestirirler. Sonra etlerin tamamı harman yapılır. Üçe bölünür. Onun üçte birini kendi istedikleri kimselere dağıtır, üçte birini evine götürür, üçte biri de harman yapılır ve “Kurban” kesemeyenlere nüfus başına bölüştürülür. Bu sayede “Kurban” kesmeyenler belli olmuş olur, etrafı o yıl onları uygun şekilde gözetler. Bu aynı zamanda fakir olanların tesbitidir. “Zekât” bunlara bölüştürülür. Bunlar “Kurbanın Menasiki”dir.

Sünnet olduğunu söyleyenler usûlü okumamış kimselerdir. Usûlde emir vücubu ifade eder. Vakitle mukayyet değilse, ömürde bir defa yapılmasını gerektirir. Vakitle kayıt olması için istihsan da yeterlidir. Niçin emredilmiş? İllet bulunur, ona göre tevkit edilebilir. Biz bunun illetini “Bayram” olarak buluyoruz. Hacca gidemeyenlerin “Kurban” keserek bu vecibelerini yerine getirmeleri istenir. Aslolan herkesin her sene Hacca gitmesidir. “Hac”da istitaa arandığına göre; “Kurban”da da istitaa aranacaktır.

 

KUR’AN’DA KURBAN ÂYETLERİ

Şimdi Kur’an’da Kurban âyetlerine bakalım.

Hacda kesilecek kurbanlar hakkında burada bilgi vermeyeceğiz.

Ama Hac dışında kesilecek “Kurban” hakkında iki âyet kesin olarak “Kurban”ı emretmektedir.

1)       “Sana Kevser’i verdik, Rabbin için salât et ve kes.” (Kevser[108];1-3) Burada emirdir. Bu emir “Kurban Bayramı” ile “Kurban” kesmeyi içermektedir. Ömründe bir defa kes ve ömründe bir defa namaz kıl şeklinde yorumlanabilir. Ancak Kur’an’da başka yerde namaz bize mevkutan (vakitli olarak) emredilmiştir. O halde bunu tevkit etmemiz gerekmektedir. En uzun vakte indirgeriz. O da senedir. “Hac” senelik ibadettir. “Kurban Bayramı” senelik olunca kesilecek kurban da senelik olur. Çünkü aynı illete bağlanmıştır. O da “Kevser”dir. “Namazın Kevser”i Cuma cemaati olmadır, “Malın Kevser”i ise nisaba mâlik olmadır. Bu istidlâlimize kimse itiraz edemez.

2)       Başka bir yerde ise “Hac Kurbanı”ndan bahsederken; mâlum günlerde en’âmın behimesi üzerinde mâlum günlerde Allah’ın ismini zikretsin denmektedir. Orada “Hac Kurbanı”ndan bahsetmektedir. Sonra Ev’i (Kâbe’yi) ziyaret etsinler deniyor. O kurbanların da hariçte yetiştirileceğine işaret ederek, onlardan yararlanırsınız, sonra onların mahalli Atik Beyt’tir denmektedir. Böylece “Hac ibadeti” ve “Kurban”ı bitirdikten sonra, “Va” harfi ile yeni bir ibadetten bahsetmeye başlamaktadır. Yeni olmasına delâlet eden aradaki “Va” harfidir. Yoksa “Va”sız başlardı. Yani, bu âyetler Hac âyetlerinin açıklaması değildir. “En’âmın behimesinden kendilerine verdiklerimiz üzerinde Allah’ın ismini zikretsinler diye herkes için başka bir mensek yaptık.” denmektedir. “Mensek” kelimesini nekire olarak getirmektedir. Eğer “Hac”dan bahsetmiş olsaydı “el-Mensek” denirdi, her biri için bir mensek yapılmış olurdu. Bu “Mensek” “Kurban Menseki”dir. Evlerde kesilen “Kurban”dır.

Sonra yine “Va” harfi ile “Bunda sizin için Allah’ın şeairi yaptık.” deniyor. Buradaki harfi atıf her iki kurbanı, “Hac ve Ev Kurbanı”nı içersin diye getirilmiştir. Sadece kesmek yeterli değildir. Şeayir olmalıdır. Saflar hâlinde Allah’ın ismini anın denmektedir.

Yani; “Kurban” sadece maddî ibadet değildir. “Kurban” tüm insanlığa mü’minleri tanıtan bir araçtır.

Âyetler üzerinde düşünmeden, ilmihal kitapları ile İslâmiyet’in temel direklerini çökertme gafletine düşmememiz için Allah’ımıza duâ ediyoruz...

 

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ(1) فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ(2) إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ(3)

Bu âyette “Sana Kevser verdik, yani zenginlik ve topluluk verdik.” denmektedir. Öyleyse “Fa” harfi bunu ifade eder. “Namaz kıl ve kurban kes.” denmektedir. “Kurban kes” emirdir. Vücubu ifade eder. İlleti “Kevser”dir. Namazın illeti de aynıdır. Kıyasta hüküm tagayyür etmez.

Namaz vakitli olduğuna göre, Kurban da vakitlidir.

Namaz vakitlidir, çünkü Kur’an’da Nisâ Sûresi’nde bu böyle emredilmiştir. 

Bakara Sûresi’nde (2/196) “Hac”da kesilecek “Kurban”dan bahsedilmektedir. Gidilemediği takdirde; “Hac”ca niyet edilmiş de gidilememişse, “Kurban” yine oraya gönderilerek kesilecektir.

وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنْ الْهَدْيِ وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ

Hac Sûresi’nde (22/28-29) “Hac”da belli günlerde “Kurban” kesilerek tekbir getirilmesi emredilmektedir. Sonra “Beyti Atik” ziyaret edilecektir. “Ondan ekl ediniz ve bais ve fakire it’âm ediniz.” emri verilmiştir.

لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ(28) ثُمَّ لِيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ(29)

Hac” için gönderilecek “Kurbanlar” evde, köyde, beldede yani yaşanan memlekette beslenecek, onlardan yararlanılacak ve sonra “Beyti Atik”e gönderilecektir. Bundan sonra her ümmet için ayrı bir “Mensek” kıldığını söylemektedir. Hac bütün insanlar için tekdir. Oysa “Mensek” farklıdır. “Va” harfi ile atfedilmiştir. “Mensek” nekire gelmiştir. “Hac Kurbanı”ndan ayrı olarak bahsetmektedir.

Burada da aynen “Hac”da olduğu gibi “Kurban” kesilmesini teşri etmektedir. “Namaz” ve “Zekât”la birlikte “Kurban”dan bahsedilmekte ve Allah’ın şeairi olduğu söylenmektedir.

Burada “Ekl ediniz ve kanı’a ve mu’tere it’âm ediniz.” denmektedir.

Yani, “Hac Kurbanı” ile “Ev Kurbanı”nın sarf yerlerini de farklı göstermektedir

“Ekl ediniz, it’am ediniz” emir sığalarıdır. Farzlığını ifade eder. (Hac [22]; 33-36)

            

 

 

 

 

 






Son Eklenen Makaleler
Süleyman Karagülle
BİR YETKİLİ YÜKSEK HAKİM DEDİ Kİ: 09.09.2000
23.03.2024 187 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EV ÇALIŞMALARI 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 113 Okunma
Süleyman Karagülle
Sana ruhtan soruyorlar 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 181 Okunma
Süleyman Karagülle
SİSTEMATİK HATA 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 134 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİAT VE MEMUR KARARNAMESİ 02.09.2000
23.03.2024 111 Okunma
Süleyman Karagülle
Heisenberg’in meşhur “kuvantum teorisi” 02.09.2000
23.03.2024 188 Okunma
Süleyman Karagülle
DEPREMİN FIKHI 26 AĞUSTOS 2000
23.03.2024 128 Okunma
Süleyman Karagülle
Z E L Z E L E 26 ağustos 2000
23.03.2024 105 Okunma
Süleyman Karagülle
(AHŞAP)İŞLETME HAKKINDA BİLGİ-19.08.2000
14.03.2024 100 Okunma
Süleyman Karagülle
Bir ülke hırsıza hapis cezasını vermektedir-12082000
14.03.2024 95 Okunma
Süleyman Karagülle
MEMUR KARARNAMESİ 12.08.2000
14.03.2024 75 Okunma
Süleyman Karagülle
HÜKÜMET,REKTÖR ATAMALARI..05.08.2000
14.03.2024 99 Okunma
Süleyman Karagülle
İNSANIN GÖREVİ 05.08.2000
14.03.2024 96 Okunma
Süleyman Karagülle
EKONOMİDE ZELZELE 22.07.2000
14.03.2024 79 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN ATANMASI 22.07.2000
14.03.2024 66 Okunma
Süleyman Karagülle
312 inci MADDE 22.07.2000
14.03.2024 86 Okunma
Süleyman Karagülle
BANDIRMA HATTI 22.07.2000
14.03.2024 160 Okunma
Süleyman Karagülle
F İ Z İ K 29.07.2000
14.03.2024 133 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLÂM VE DEMOKRASİ 29.07.2000
14.03.2024 139 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN SEÇİMİ 22.07.2000
14.03.2024 97 Okunma
Süleyman Karagülle
ABANT TOPLANTISI 22.07.2000
14.03.2024 91 Okunma
Süleyman Karagülle
HAK VE KUVVET MEDENİYETLERİ 22.07.2000
14.03.2024 100 Okunma
Süleyman Karagülle
DAYANIŞMA SİSTEMİ 01.07.2000
14.03.2024 113 Okunma
Süleyman Karagülle
“HERKESE İŞ - HERKESE AŞ” 24.06.2000
14.03.2024 115 Okunma
Süleyman Karagülle
KİTLERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ 17.06.2000
14.03.2024 110 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’ÂN VE MANTIK İLE MATEMATİK 17.04.1999
14.03.2024 112 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI (2)17.04.1999
14.03.2024 92 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI 17.04.1999
14.03.2024 110 Okunma
Süleyman Karagülle
Süleyman Karagüllenin girilmeyen MAKALELERİ-17.04.1999
14.03.2024 114 Okunma
Süleyman Karagülle
MUSA’YA VERİLEN DOKUZ MUCİZENİN GÜNÜMÜZDEKİ MANASI
19.05.2022 2507 Okunma
1 Yorum 20.05.2022 06:41
Süleyman Karagülle
Elveda
21.08.2021 2565 Okunma
2 Yorum 24.08.2021 15:36
Süleyman Karagülle
İÇKİ YASAĞI
3.05.2021 2118 Okunma
Süleyman Karagülle
Türkiye ve Dünya
30.04.2021 1854 Okunma
Süleyman Karagülle
DIŞ POLİTİKA
29.04.2021 1760 Okunma
Süleyman Karagülle
HEDEF
29.04.2021 1796 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve SON DURUM… (16)
18.04.2021 2871 Okunma
4 Yorum 26.05.2021 00:43
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve son uyarılarım… (15)
11.04.2021 1825 Okunma
Süleyman Karagülle
SOYLU'NUN BEYANI
7.04.2021 2463 Okunma
Süleyman Karagülle
BUNDAN BÖYLE
6.04.2021 1663 Okunma
Süleyman Karagülle
UYARI
6.04.2021 1651 Okunma
Süleyman Karagülle
MÜDAHALE
4.04.2021 1651 Okunma
Süleyman Karagülle
Seminerler; kendinize görev vereceksiniz (14)
4.04.2021 1643 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK ÇIKAR YOL
3.04.2021 1879 Okunma
Süleyman Karagülle
PARTİ KAPATMAK
3.04.2021 1841 Okunma
Süleyman Karagülle
ANAYASA MAHKEMESİ
1.04.2021 2007 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve İ Ç T İ H A D (13)
31.03.2021 2693 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:37
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Akevler Usulü (12)
31.03.2021 2492 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:27
Süleyman Karagülle
Muhterem Abdurrahman Dilipak’a Açık Mektup
31.03.2021 1944 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve DAVET… (11)
31.03.2021 2454 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:13
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerlerinin başlangıcı ve (10)
31.03.2021 1650 Okunma
Süleyman Karagülle
EMİN SARAÇ HOCA HAKKINDA
31.03.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Kur’an Düzeni
31.03.2021 2446 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:01
Süleyman Karagülle
Akevler Kur’an Seminerleri ve GÖREV
31.03.2021 2456 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:52
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE TARİH
31.03.2021 2425 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:47
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-5
31.03.2021 2330 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:37
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-3
31.03.2021 1570 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-2
31.03.2021 1466 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ
31.03.2021 1628 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK PROBLEM VE ÇÖZÜM
31.03.2021 1671 Okunma
Süleyman Karagülle
RAKAMLAR
31.03.2021 1688 Okunma
Süleyman Karagülle
YASTIK ALTI
30.03.2021 1771 Okunma
Süleyman Karagülle
TEMİZLİK
29.03.2021 2208 Okunma
Süleyman Karagülle
MEŞGALE
28.03.2021 1866 Okunma
Süleyman Karagülle
BAKAN OLMAK
27.03.2021 1981 Okunma
Süleyman Karagülle
MECRALAR
27.03.2021 1771 Okunma
Süleyman Karagülle
YALANCI LİDERLER YAZISI
25.03.2021 1842 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR FARKLARI
24.03.2021 1792 Okunma
Süleyman Karagülle
FESAT
24.03.2021 1711 Okunma
Süleyman Karagülle
MUTLU OLMAK
22.03.2021 2236 Okunma
Süleyman Karagülle
SAVAŞ VE SİYASET
21.03.2021 1855 Okunma
Süleyman Karagülle
BEYHUDE
21.03.2021 1805 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLAM ÂLEMİ
20.03.2021 1582 Okunma
Süleyman Karagülle
NEDEN TEKERRÜR
20.03.2021 1750 Okunma
Süleyman Karagülle
KİM KARAR VERİYOR?
20.03.2021 1717 Okunma
Süleyman Karagülle
YANLIŞ HESAP
17.03.2021 1904 Okunma
Süleyman Karagülle
PALAS
17.03.2021 1706 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLAM ÂLEMİ
17.03.2021 1516 Okunma
Süleyman Karagülle
DEVLETLERİN REKLAMI
17.03.2021 1574 Okunma
Süleyman Karagülle
SAVAŞLAR
15.03.2021 1701 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve DAVET… (11)
14.03.2021 1528 Okunma
Süleyman Karagülle
İNGİLTERE
13.03.2021 2022 Okunma
Süleyman Karagülle
AK PARTİ İKTİDARI
11.03.2021 1596 Okunma
Süleyman Karagülle
BARIŞIN KURALI
10.03.2021 1889 Okunma
Süleyman Karagülle
SERMAYE TAKTİĞİ
9.03.2021 2218 Okunma
Süleyman Karagülle
CİNAYETLER
8.03.2021 1865 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLAMİ HAREKETLER
7.03.2021 1764 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİATA GÖRE
7.03.2021 1773 Okunma
Süleyman Karagülle
DENGE
5.03.2021 1863 Okunma
Süleyman Karagülle
YAPILANLAR, SÖYLENENLER
4.03.2021 1838 Okunma
Süleyman Karagülle
REFORMLAR
3.03.2021 1951 Okunma
Süleyman Karagülle
CEMAL KAŞIKÇI
2.03.2021 2030 Okunma
Süleyman Karagülle
GAZ ODASI
1.03.2021 1806 Okunma
Süleyman Karagülle
TÜRKİYE’NİN YERİ
28.02.2021 1931 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerlerinin başlangıcı ve (10)
28.02.2021 2238 Okunma
1 Yorum 28.02.2021 11:03
Süleyman Karagülle
AŞI OLMAK
27.02.2021 1779 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİATIN HÜKMÜ
26.02.2021 1795 Okunma
Süleyman Karagülle
İKTİDARDA VERASET
25.02.2021 1897 Okunma
Süleyman Karagülle
ZAFER
25.02.2021 1583 Okunma
Süleyman Karagülle
BOZULMA
23.02.2021 1621 Okunma
Süleyman Karagülle
TÜRKİYE’DE SEÇİMLER
22.02.2021 1710 Okunma


© 2024 - Akevler