Türkiye anayasaları askerler tarafından hazırlanmıştır. Devlet başkanı hep asker olacaktır diye kabul edilmiş ve ona sınırsız yetki tanınmıştır. Ordunun başkana itaat etmesi hâlinde başkan mutlak hâkimdir ve devleti istediği şekle sokabilir. Mesela, şimdi güvenoyu almamış hükümetlere dört seneyi tamamlatabilir veya birkaç ay içinde seçime gidebilir.
Devlet başkanının bu sınırsız yetkilerini askerler hep sınırlı kullanmışlardır. Çünkü anayasada sınırsız yetki yetmez, halkın içinde de onu yapacak gücün olması gerekir. Diğer taraftan askerler sivil işleri bilmedikleri için yönetime karışmamışlardır. İstikrarın bozulmaması için de siviller yanlış yapsalar da karışmamışlardır.
Oysa Turgut Özal ve Süleyman Demirel devlet başkanı olarak karışmak istemişler ise de başaramamışlardır. Abdullah Gül ise partisine karışmamış ama denge unsuru olmuştur. Recep Tayyip Erdoğan seçimden önceki gücü kendisinde bulamadığı için geri çekilmiştir. Ne var ki gelecek başbakanlar onunla geçinemeyeceklerini sanmaktadırlar.
Sayın Cumhurbaşkanı bir kararname yayınlamalı; nelerin hükümete, nelerin meclise, nelerin kendisine ait olduğunu kendisi belirlemelidir. Başbakan olacak olanlar da bu kararnamede olanları bilerek başbakanlığa talip olacaklardır.
1- Yasama yetkisi kayıtsız şartsız Meclis’e aittir. Devlet Başkanı sadece görüşlerini bildirir. Devlet Başkanı yasama işlerine karışmamalıdır.
2- Yürütme işleri tamamen hükümete aittir. Devlet Başkanı onların da yasalara göre uygulamalarına karışmayacaktır. Bakanlar kurulu kararlarını sadece imza tasdiki mahiyetinde imzalamalıdır, kanunları da öyle.
3- DEVLET BAŞKANI NE YAPACAKTIR?
a) Devlet Başkanı her şeyden önce kurumlar arası dengeyi sağlar. Meclis, hükümet, ordu ve yargı arasında bir çatışma olursa, Devlet Başkanı sorunu çözer ve taraflar ona uyarlar. Sonra yargıya gidebilirler.
b) Bir kurum içinde paralel kadro oluşmuşsa o kurumu fesheder, yerine yeni kadro oluşturur. Bunu nasıl yapacağını kanunlar belirlememiştir ama anayasa bu görevi cumhurbaşkanına vermiş ve vatana ihanet dışında onu sorumlu tutmamıştır. Demek ki bu görevi yapabilmesi için yasaları da aşarak gerekli oluşmayı sağlar. Bugün yargı ve polis böyle bir durumdadır. Bu paralelleri tasfiye edecektir. Meclis ve hükümet ona yardımcı olacaktır. Hükümet ancak yargı kararları içinde iş yapabilir. Devlet Başkanı ise yargı kararlarına bakmaksızın gereğini yapabilir. Bir kurumdaki paralel kadroyu kendi teftiş kuruluna tespit ettirip bir gün içinde görevden aldım der. Bu görevden alınanlar ordu komutanları da olabilir, yüksek hâkimler de olabilir. Bunların özlük haklarına dokunulamaz, maaşlarını almaya devam ederler, sadece görevlerindeki yetkileri alınır.
c) Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile istişare ederek devletin ana siyasetini tesbit eder ve bunu kırmızı kitaba yazar. Bu kitap kendisinde bulunur. Başbakanlar ve genelkurmay başkanları okuyabilirler. Bu kitap kendisinden sonra gelenlere bırakılır. Onlar da bu defterde değişiklik yaparlar. Örnek olarak Türkiye AB ile mi, ABD ile mi, Rusya ile mi olacak? İran ile durumu ne olacak? Hükümet buna dayanarak siyasetini götürmek zorundadır.
d) Cumhurbaşkanının başka bir görevi de üniversitelerin çalışmalarını belirlemek ve üniversitelerde takip edilecek ana varsayımları ortaya koymaktır. Örnek olarak “İslâm ile Batı sentezi içinde sorunları çözme ilkesi benimsenecektir” der. Batıya karşı bir eğitim veya Doğuya karşı bir eğitim yapılamayacaktır. Şimdiye kadar cumhuriyet hükümetinin temel eğitim prensibi Doğuya karşı, Batıya entegre bir eğitim sistemi olmuştur.
e) Devlet Başkanının en önemli görev ve yetkisi af yetkisidir. Halka yapılan suçları affetme mağdurlara aittir. Ama kamuya karşı işlenmiş suçları affetme de devlete aittir. Normal hukuk düzeninde suçlu mahkûm edilmiş olur. Ama bu mahkûmiyet kamu vicdanını rahatsız ediyorsa devlet başkanı bunları affedebilir.
İşte, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan buna benzer bir yönetim tarzını tesbit edip bir kararname yayınlamalı ve ona uymalı, devlet kurumları içinde görev alanlar da görev alırken bu ilkeler içinde görev almalıdır.