Bugünkü Batı dünyası, İslâm medreselerini Avrupa’ya götürebilmek için büyük savaş vermiştir. İlim adamlarını asmış, ateşlere atmıştır. Bozarak, değiştirerek, medrese tipi üniversiteler kurarak bugünkü ilimleri elde etmiştir. Mezuniyet törenlerinde giyilen cübbeler İslâm âlimlerinden alınan kıyafetlerdir.
Biz medreseleri kapattık, onların yerine bizden alıp dejenere ettikleri Batı üniversitelerini aldık ve bugünkü perişan haldeyiz. En büyük sorun millî eğitimimizdir. Bütçeden en büyük payı alan bu kurum görevini yapmıyor. Muasır medeniyetin üstünde bir kadro yetiştireceğine, cahillere diplomalar vererek gerçek âlimlerin yetişmesini önlüyor.
Bir gün Prof. Ali Özek’in de hazır bulunduğu bir yerde Müslüman olmuş ve Arapça öğrenmiş bir gence Mu’tezile, Matüridi ve Eş’ariyi anlattım, onların usulünü izah etmeye çalıştım. Ali Özek Bey duymadığı şeyleri duydu, karşı gelemedi ama onaylayamadı. Bana dedi ki; senin ne medreseden ne de ilâhiyattan diploman yoktur, bu hususta konuşma!
Ali Özek samimi bir ilâhiyatçıdır. Bugünkü ilâhiyat sisteminde büyük hizmetler yapmaktadır, bu sebeple ben onu severim ama işte onların yaptığı iş budur. Kendileri bilmiyorlar, bilenlere karşı da cephe alıyorlar.
Bu durum yalnız ilahiyatçılar için değildir; iktisat profesörleri iktisadı, hukuk profesörleri hukuku bilmiyorlar. Bu onların bir kusuru değildir, sistemin günahıdır.
BUGÜNKÜ MİLLÎ EĞİTİM NE YAPIYOR?
1) Öğrencilere günün sorunlarını çözen ilmi değil, 1000 sene önceki İslâmiyet’i ve100 sen önceki Batı’yı öğretmektedir. Böylece insanları tarihin içine gömüp cahil kalmalarına imkânlar hazırlamaktadır.
2) Tarihi bilgileri de anlamamış olduğu için öğretememekte, sadece ezberletmektedir. Hiçbir işe yaramayan, sadece hafızaya yük olan bu malumat yığını öğrenci ve velilerini bıktırmakta, hocaları da usandırmaktadır.
3) Yapılan imtihanlara bilenler ile bilmeyenler bir kabul edilerek okula giren herkese diploma verilmektedir. Böylece öğrenme yerine not alıp sınıf geçme çabasına giren insanlar, paralellerin yaptığı gibi soruları çalma ile meşgul olmaktadırlar.
4) Mezun olduktan sonra da iktidarda bilmeyenler olduğu için bilenler kenara itilmekte, bilmeyenlere büyük büyük ünvanlar takılarak bununla bir şey yapacaklarını sanmaktadırlar. Resmi işlerde ve okullarda bilenlerin yerleri olmadığı gibi, sermayenin esiri olan basın da bunların bilgilerine yer vermemektedir. Böylece Millî Eğitim bir cehalet eğitimi ve bilgisizleştirme eğitimi hâline gelmiştir.
Bir de diplomalılar halkın yaptığı işlere tenezzül etmeyip aşağı gördükleri için çalışmadan para kazanma çabası içinde bulunmaktadır. Kimse ‘ben çalışayım da para kazanayım’ demiyor, ‘ben çalışmadan nasıl para kazanırım’ diyor.
Millî Eğitim Bakanlığı tembeller yetiştirme bakanlığı hâline gelmiştir.
Şimdi benim göreve davet ettiğim 1960’ların nesline yeniden hitap edip soruyorum:
-Söylediklerim yanlış mı? Durum aynen böyle değil mi? Bu kadar büyük külfetle yetiştirdiğimiz gençlerden ümitli miyiz?
Bu özelliklerden azade az da olsa Gülencilerin okulları ve yurtları vardı. İnanarak öğretiyorlardı. Onları da siyasetle zehirlediler. Akılsızca devletin aleyhinde olmaya sürüklediler. Onlar da şimdi kapatılıyor, yurtları yasaklanıyor.
O HALDE NE YAPMALIYIZ?
Medreseleri yeniden açacağız. Sarıklı hocalar camilerde rahlelerini kurup derse başlamalıdırlar, hem de Arapça metinleri okuyarak başlamalıdırlar. Öğrenci hangi müderrisi seçerse biz devlet olarak ona maaş vermeliyiz. Sandalye ve masa kalkmalıdır. Bunlar talebeye ne öğretecekler? Biz karışmayacağız. Ama imtihanları devlet yapacaktır. Bugünkü uygarlığın sorunlarının sorularını soracak.
Millî Eğitim Bakanlığı öğretmekle değil, doğru dürüst imtihan yaparak bilenlere diploma verecektir. Öğrencisi imtihanda muvaffak olan hoca efendilere ödül verilecektir.
İmtihanda muvaffak olan öğrencilere faizsiz işletme kredisi verilecek ve böylece çalışarak ve üreterek kazanma yolları açılacaktır. Millî Eğitim tembeller yetiştiren kurum olmaktan çıkıp çalışanlar yetiştiren kurum hâline gelecektir.
Süleyman KARAGÜLLE