İlker Başbuğ 2008’de Genelkurmay Başkanı olmuş, 2010’da bırakmıştır. Dava 2008’de açıldı. Yani suç Genelkurmay Başkanı olmadan önce işlendi. İhtilal yapmak isteyen orgeneral Genelkurmay Başkanı yapılmıştır!
Bu nasıl devlettir?
Bu ordu nasıl bir ordudur?
Böyle bir orduya ordu denir mi?
Böyle bir devlete gerçekten devlet denebilir mi?
Bütün gücü elinde toplayan Genelkurmay Başkanı olan terörist bir gecede devleti devirir ve el koyar. Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduktan sonra herhangi anormal bir hareketi görülmüş müdür? Kendisi zorlayarak mı Genelkurmay Başkanı olmuştur?
Çok açık olarak görülüyor ki Yargı adil yargılama içinde bulunmamıştır. Nerden baskı gördüğü veya nasıl yanıltılmış olduğu bilinmemektedir ama göz göre göre aklın ve mantığın alamayacağı karar alınmıştır. Bakalım bu karar Yargıtay’dan dönecek midir?..
*
Türkiye’nin dört önemli sorununun olduğunu her zaman yazdık.
Bunların en önemlilerinden biri de yargı bağımsızlığıdır. Hâkimin eli kolu bağlıdır. Gelen davalara belgelere dayanarak karar verir. Belgeler de dışarıda hazırlanır, savcılığa tevdi edilir, savcı da onu mahkemeye sunar.
Yargılama usulü öyledir ki kimse sorumlu olmadan sonunda karar çıkar. Basının baskısı altında o karar öyle çıkar, çünkü yargıç ve savcı yalnızdır. Bir dayanışması yoktur. Ona saldırılırsa onu koruyacak bir kurum yoktur. Dolayısıyla onlardan herhangi birisini suçlamak mümkün değildir.
Suçlu olan yargılama sistemidir.
Ceza hukukunda insanlıkça kabul edilen ilkeler vardır. Sanık mahkûm olmadan önce suçlu değildir. Kimseye mahkûm olmadan ceza verilemez. Ama delilleri değiştirme veya kaçma tehlikesi nedeniyle hapsetme prensibi vardır. Hiçbir zaman bu amaçla hapse konmamakta, yargılanmadan ceza verme amacıyla maddeler bahane edilerek hapse konmaktadır.
İlk yapılacak iş ise şudur. Mahkûm olmadan hiç kimse hapse konamaz. Kaçacak olan kaçsın. Delilleri değiştirecek olan değiştirsin. Delilleri değiştirmeye uğraşmak demek suçu itiraf etmek demek olur. Lehimizedir. Ülkeyi terk eden de suçunu kabul etmiş olur. Ülkemize bir daha adım atamaz. Devlet gerekirse orada da infaz yapabilir.
Demek ki adil yargı sisteminde gözaltına alma bile yoktur. Kişi kaçıyorsa, delilleri gizliyorsa, yakayı ele veriyor demektir.
*
Atılacak ikinci adım olarak askeri suçlarda askeri mahkemelerde muhakeme edilir. Askeri hâkimlerin zalim olduğunu, sivillerin adil olduğunu iddia etmek saçmalıktır. Cinayettir. Suçtur.
Bir sınıf itham edilmektedir.
Askeri yargılamada mahkemeler komutana doğru bilgi vermek için yapılır. Komutan yargıçların kararlarını infaz etmek zorunda değildir. Dolayısıyla askeri yargıçlar çok daha adildirler. Askerlikte sorumluluk üstlere aittir. Askerleri o cezalandırır.
Askerlerin sivil mahkemelerde muhakemesi yanlıştır.
O halde bu kanun derhal değiştirilmelidir.
*
Üçüncü yanlış, orgenerallerin normal mahkemelerde muhakeme edilmesidir.
Genelkurmay Başkanı’nı Yüce Divan muhakeme eder.
Orgeneralleri de Genelkurmay Başkanı isterse Yüce Divan’da yargılatabilir. Bu yargılamalar da bu tür ihtilal ile ilgili davalar için yapılabilir.
*
Millî Savunma Bakanı derhal istifa etmelidir.
Adalet Bakanı derhal istifa etmelidir.
Millî Savunma Bakanlığı2na Vecdi Gönül getirilmelidir.
Adalet Bakanlığı’na Prof. Dr. Sami Selçuk getirilmelidir.
Yargıların disipline edilmesi sağlanmalıdır, yargıçların güvenceleri temin edilmelidir.
Yargıçlar sorumsuz olmamalıdır. Yargı tarafından yargılanmalıdır. Mevzuata aykırı kararlar almışsa ve bunu bilerek yapmışsa, kendisine bildirildiği halde değerlendirilmemişse, davaları karara bağlamayıp uzatmışa, rüşvet almışsa, bunlardan dolayı sorumlu olmalıdır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92