Bu yazı Fehmi Koru’nun 23.12.2020 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
https://fehmikoru.com/selahattin-demirtas-davasi-aihm-turkiye-davasina-donusme-yolunda-soruyorum-deger-mi/
Türkler İslamiyet’ten öncede şeriat düzeni içinde yaşıyorlardı. Devletin temel ilkesi, yeryüzüne adaleti getirmekti. Bugün elimizde Kur’an var, Adil Düzen açıklamaları var. Türkiye’nin buna göre davranması ve zülüm yapmaması gerekir.
İslamiyet’te fikir suçları yoktur. Hakaretler kişiye yapılır ve kişi dava ederse gereken ceza verilir. Tarafların seçtiği hakemlerle, hakemlerin seçtiği başhakemden oluşan mahkeme gerekli cezayı verir. Bunun dışında herkesin bir topluluktan ayrılma veya topluluğa katılma hakkı vardır. Diyelim ki Selahattin Demirtaş Türkiye’yi bölmek istiyor. Bunu savunuyor. Bu suç olamaz. Selahattin Demirtaş silahı eline alır, dağa çıkar ve insanlara saldırmaya başlarsa suçlu olur. Bu bakımdan şeriata göre Selahattin Demirtaş’ın 5 seneye yakın hapishanede olması yanlıştır.
Şeriatın diğer hükmü de tutuklama veya gözaltına almanın olmamasıdır. Herkes tarafsız, bağımsız, etkin veya saygın hakemlerden oluşan mahkemelerde muhakeme edilir, mahkûm olduktan sonra kendi isteğiyle teslim olur ve cezası infaz edilir. Teslim olmaz, hakem kararlarını kabul etmezse, hukuk onu korumaz, isteyen istediği yerde ve zamanda onu öldürür, hakkı yargıda korunmaz. Devlet de öldürebilir. Mahkeme kararı olmadan, senelerce insanın hapishanede tutulması şeriata aykırıdır.
Türkiye şeriatçılar tarafından idare edilmektedir. Hukuk düzenini şeriata göre düzenlemeleri gerekirken, başkanlık sistemi ile boğuşuyor. Yanlış buradadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şeriata uygun yani adil bir karar almışsa, zaten bizim şeriatımız onu istiyor, neden uygulamayalım? Şeriata aykırı karar almışsa, onu uygulamak demek, birilerinin zulmüne yardımcı olmak demektir. Onla birlikte zalim olmak demektir.
Avrupa Birliği içinde kalıp kalmama da yine bu ilkeye dayanır. AB kendi ekseriyet kararlarını bize dayatması, bizim de AB’ye girmek için uğraşmamız yanlıştır. AB hakemlik sistemini kabul ederse, hakemler şeriata göre hükmedeceklerinden, şeriatı kabul etmişler demektir. Biz de oradayız. Şeriatı değil de ekseriyetin heva ve heveslerini uygulayan bir topluluk içinde Türkiye’nin yeri ne?
Sonuç olarak şeriat düzenini kabul eden her yerde, Türkiye de olmalıdır. Şeriat düzenini kabul etmeyen, gayesi ism ve udvan olan hiçbir toplulukta Türkiye yer alamaz. Bu sadece Türkiye’nin keyfi olarak kabul etmesi veya etmemesi tercihi değildir. Türkler daima hakkın yanında olmuşlar ve onun için devletleri binlerce sene sürmüştür. Türkiye bu prensibi benimserse varlığını sürdürecektir.
Silah zoruyla beraberlik olmaz. İsteyenler ayrılsın gitsinler, isteyenler kalsın. Kürtler giderse Türkiye’ye gelecekler çok. Bahçeli’nin ve ordunun Kürtleri zorla Türk vatandaşı tutması yanlıştır. Bu devletin birliğine değil, devletin parçalanmasına götürür.