Bu yazı Fehmi Koru’nun 28.11.2020 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
https://fehmikoru.com/mata-hariler-motosikletli-kadin-ajanlar-iranda-mossad-operasyonlari/
Durkheim diyor ki; bir toplulukta insan öldürmek doğal bir olaydır. Bunu önlemek mümkün değildir. Hukuk düzeni bu olayları fitne olmayacak şekilde düzenlemektir. Bu da sosyal olaydır. O halde suikastler olacaktır. Kaderin belirlediği gün belirlenenler ölecektir. Asıl sorun bu ölümlerin fitne haline dönüşüp topluluğu ifsat etmemesini sağlamaktır.
Kişi cinayetleri kısas ve af ile çözülmektedir. Cephe savaşları, örgütlü orduların birbirleriyle çatışması sonucu oluşan barış anlaşmalarıyla çözülmektedir. Bunun yanında örgütlü suçlar vardır. Dolar’ın araç olarak kullanıldığı bu düzende, parayı alan cinayeti işlemekte, yakalansa bile yine Dolar oyunları ile fail hayatını sürdürmektedir. Günümüzdeki cinayetlerin kaynağı, idam yasağı gibi hukuk düzeninin şeriata aykırı olmasından ileri gelmektedir. Bir başka kaynak da Dolar’dır. İnsanlar işsiz bırakılıyor, yaşamak için terör örgütlerinin avına yakalanıyorlar ve birkaç Dolar ile Sermaye’nin istediği cinayeti yapıyorlar. Çoğu zaman onlar da hayatlarını kaybediyorlar.
Biz Allah’tan akıllı değiliz. Allah’ın şeriatı ne diyorsa onu yapmalıyız. Ondan sonrası bizi ilgilendirmez. Sonunda herkes er veya geç ölecektir. Ölüme çare bulamadığımızdan, öyle bir sistem getirelim ki, orada cinayet olmasın, bu mümkün değildir. Şeriat düzeninde öldürmeler asgariye iner. Öldürme sonucunda doğan mağduriyetler de azami derecede giderilir. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
- Yeryüzü kirasıyla herkesin asgari yaşaması sağlanır. İnsanlar karınlarını doyurmak için cinayeti işlemek zorunda kalmazlar.
- Semt kooperatifleri kurulur ve 100 lojmanlı apartmanlar yapılır, insanlar çalıştıkları yerlerde yaşarlar, yaşadığı yerlerde çalışırlar. Bu semtin güvenliği sağlanır ve kişiler iş yerine giderken veya iş yerinden dönerken meçhul kişilerin cinayet işlemelerine imkân verilmez.
- Öldüren kasıtla öldürmüşse cezası kısastır. Mağdur olan taraf affederse diyete dönüşür. Diyet mirasçılara taksim edilir. Af ise, mirasçı olmayan en yakınının affı ile gerçekleşir. Devletin affetme yetkisi yoktur.
- Cinayet bir örgüt tarafından işlenmişse, cinayeti işleyen bulunabilmişse kısas yapılır ve bu tür cinayetlerde af yoktur. Fail bulunamazsa mağdurun işaret ettiği kimseler üzerinde soruşturma yapılır ve onlar failleri çıkarırlarsa faile ceza verilir. Çıkaramazlarsa veya çıkarmazlarsa o zaman kâseme yoluyla diyeti onlar öderler. Bu yolla herkes sonunda diyet ödememek için bu tür cinayetlerin önlenmesi için çalışır.
Siyasi cinayetlerde diyet miktarı arttırılır. Misal olarak, eğer İran’daki ilim adamı MOSSAD tarafından öldürülmüşse, İsrail Devleti hakemlerin taktiriyle tespit edilecek sıradan diyetin birkaç mislini İran’a öder. Hakemlerin kararıyla tespit edilecek bu diyeti İsrail ödemezse o zaman İsrail Devleti ile savaşma meşru olur.
Dünyadaki bütün barışçı devletlerden isteyenlerin katıldığı bir ordu teşkil edilir ve ordu İsrail Devleti’ni işgal eder ve isterse devletin topraklarını ganimet olarak alır ve halkını esir edebilir.
Sonuç olarak idam cezasının kalktığı, işçilik sistemi getirilerek köleliğin yasaklandığı bir düzende kamuya af hakkı tanınması gibi uygun olmayan kurallar konursa, İran’da ilim adamı ölecektir. Öldüren İsrail olmayacak ama fatura ona kesilecektir. Hakemlerden oluşan yargılama sisteminin olmadığı bir dünyada cinayetlerin aydınlanması ve önlenmesi mümkün değildir. İranlı ilim adamını bir İranlı öldürmüş olabilir. Hatta devlet bile gerek gördüğü zaman gizli örgütleri aracılığıyla kendisi öldürmüş ve İsrail’e fatura etmiş olabilir. Bu sebepledir ki, biz bu tür cinayetlerin olmaması için, asgariye inmesi için cinayetlerin sonundaki mağduriyetlerin giderilmesi için, gerekli olan şeriat düzenini ortaya koymaya çalışıyoruz. Kooperatifimizin içinde uygulamak için uğraşıyoruz. Bu tür olayları bu şartlar altında normal görüyor, kimseyi ne beraat ne de mahkûm ediyoruz. Suçlu MOSSAD değil, suçlu olan mevcut faizli işçilik düzenidir. İran da bunu idrak etmeli ve şeriat düzeni için bizimle irtibat kurmalıdır.
Akdemir’le İran’a gittik, Humeyni ile görüştük, meclis başkanıyla görüştük, hatta Cumhurbaşkanıyla görüştük ama bir işletmenin kapısından içeri giremedik. Birkaç sene oldu, İran İstanbul konsolosluğu benimle görüşmek istedi, “Olur” dedim, “Ama bayramdan sonra” dedi, ona da “Olur” dedim ama belki 5 bayram geçti hala ses yok. İran önce bu perişan halini düzeltmelidir. Ancak ondan sonradır ki İslamiyet’i temsil eder, dünyada hizmet için merkez olmaya başlar.
Tabi bunları Türkiye için de söyleyebiliriz.