Batılılar ekonomide dört girdi kabul ederler; toprak, işgücü, sermaye ve girişim. Topraktan kasıtları doğadır, sermayeden kasıtları paradır, girişimden kasıtları da sömürüdür.
Batılılar kredilerini bir girişimciye verirler. Onların kredi dedikleri paradır. Parayı verenler sadece karşılıksız belge verirler, faizle onu geri isterler. Kendileri zarar etmezler. Açtıkları kredi karşılığında onlardan mâli ve şahsi teminat alırlar. Mâli teminat bir gayrimenkulün kiralanması ile olur. Şahsi teminat da kişilerin birbirlerine kefil olması ile olur. İşte, girişimci piyasadan tesisleri kiralar, işçileri bulur, hammaddeyi satın alır. Devletten de uzun mücadelelerden sonra rüşvetlerle izin koparır. Gece gündüz çalışır. Sonra ürünleri satar. Elde ettiği kâr kredilerin anasını ve faizini kapatır, ikinci krediyi istihkak eder. Kazara zarar ederse banka üzerine yürür, onun bütün varlıklarını haraç mezat satar. Mâli teminat uçup gider. Şahsi kefiller de ya intihar ederler ya da kefil oldukları kimseleri öldürürler.
*
Allah’a şükretmeliyiz ki halkımız kayıt dışı ekonomi içinde çalışmaktadır. Faiz haram ve günahtır diye bankalardan uzak durarak postunu kurtarmaktadır. Dünyada kriz olurken Türkiye’nin ayakta kalmasının sırrı işte buna dayanır.
*
“Adil Düzen”de ise girdilerden biri yeryüzüdür, topraktır ve oradaki canlılardır. Diğeri gökten gelen Güneş enerjisidir. Yağmur Güneş ile Yer’in birleşmesinden doğan bir nimettir. Su yerden gelmektedir ama suyu yukarıya çıkaran Güneş olmaktadır.
Besin, Güneş enerjisinin depolandığı eşyadır.
Emek de güneş enerjisinin depolandığı insandır.
Değer, besin ile emeğin çarpımıdır.
Yeni değerin üretilmesi için madde ve enerjiye eski besin ve emeği katmak gerekir.
Bu üretimin girdisi olan besine “sermaye” denir.
Üretimin girdisi olan emek gücüne de “emek” denmektedir.
Yani biz girişimciyi ayrı bir girdi olarak kabul etmiyoruz. Ortaklık sistemi olduğu için girişimci demek sermaye sahipleri demektir, girişimci demek emek sahipleri demektir. Her işçi ortaktır. İstediği zaman ortaklıktan çıkabilir, istediği zaman ortaklığa girebilir. O halde tek girişimci yoktur, işlerin sorumluları vardır.
*
Necmettin Erbakan bizim dört girdiyi kabul etmiştir. Bunlara bir de tesisi ile girişimci koymuştur. Biz de sonradan o öldükten sonra girişimciliği kurucu olarak kabul ettik. Yani Batının girişimciliğinin yerine bizim ekonomide sorumlular yer aldığı gibi, bir işletmeyi kuranlara kurucu demekteyiz. O halde girişimcilik demek kuruculuk demektir diyebiliriz.
Demek ki kurulmuş işletmeler vardır. Aralarda sorumlular vardır. Sermaye sorumlusu sermayeyi temsil eder, tesis sorumlusu tesisin hissedarlarını temsil eder, emek sorumlusu çalışanları temsil eder, kooperatif de hizmetlileri temsil eder.
İşletme yeniden kurulacaksa o zaman ona kurucu gerekmektedir. Yeni işletme ise yeni işletme senedi demektir. İşletme senedinin iki teminatı vardır. Biri dayanışma ortaklığıdır, şahsi kefaleti içerir. Diğeri ise maddi teminattır, bu da gayrimenkuldür. İşletmeyi kuran bu iki teminatı bulursa sözleşme hazırlar ve bir kooperatif sorumlusu ile anlaşırsa işletmesini kurmuş olur. İşte bu kurucudur.
Kurucu işletmeyi kurar ama işletme işi ona ait değildir. İsterse işletme sorumlusu da olabilir yahut bir işletme sorumlusunu bulur, ona devreder ve o yeni işletme kurar.
İşletme sorumlusu bizde emeği temsil eder. Onun için girişimci değil de sorumludur. Çünkü o işçileri bulmamakta, ortakları bulmaktadır. İşletme sorumluluğunu işletme sorumlusu tek başına yüklenmemekte, tüm çalışanlar yüklenmektedirler.
Bu sebepledir ki biz, bir kimsenin bir işletmenin sorumluluğunu alabilmesi için o işletmede çalışanlarla ortaklık kurması şartını getiriyoruz. Yani önce ekibini kur, ondan sonra gel sana işletme sorumluluğu verelim diyoruz. Oysa faizli bankalar önce para veriyorlar, sonra o işçileri buluyor. Bundan dolayı biz “girişimci” yoktur, “sorumlu” vardır diyoruz.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92