Sebe ve Melikesi
Kuran’da birçok tarihi yer ve kişiler hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu yer ve kişiler için daha önceki tefsirciler de tahminlerde bulunmuşlardır. Günümüzün tarihi bilgilerinin ışığında Sebe halkı ve Melikesinin kim olduğunu açıklamaya çalışacağım. Bu amaçla Kuran’da bulunan konu ile ilgili ayet mealleri aşağıda verilmiştir.
Neml suresi 22-42: Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman’a: «Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe’den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, her şeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah’a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah’tan başka tanrı yoktur» dedi.[22-6] Süleyman şöyle söyledi: «Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız.»[27] «Şu yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak.»[28] Sebe melikesi: «Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve ’sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin’ diyen Süleyman’dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı» dedi.[29-31] «Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem» dedi.[32] «Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak.»[33] Melike: «Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım» dedi.[34-5] Süleyman’a geldiklerinde: «Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız» dedi.[36-7] Süleyman: «Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?» dedi.[38] Cinlerden bir ifrit: «Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim» dedi.[39] Kitabın bilgisine sahip olan biri: «Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm» dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: «Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundan dır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir» dedi.[40] Süleyman «Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?» (yola gelecek mi, yoksa yola gelmeyenlerden mi olacak?) dedi.[41] Melike geldiğinde «Senin tahtın böyle miydi?» denildi. O da «Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk» dedi.[42]
Sebe suresi 15-20 : Sebelilerin yurtlarında Allah’ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: «Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O’na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab» denmişti.[15] Fakat onlar yüz çevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik, onların bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.[16] İşte böylece, inkarlarından ötürü onları cezalandırdık. Biz nankörden başkasına ceza mı veririz?[17] Onlarla, kutlu kıldığımız şehirler arasında, karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş, oraları gezilecek belirli konak yerleri yapmıştık, «Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde gezin» demiştik.[18] Ama onlar: «Rabbimiz! Yolculuklarımızın mesafesini uzak kıl» deyip kendilerine yazık ettiler. Biz de onları efsane yapıverdik, darmadağın ettik. Doğrusu bunlarda, pek sabreden ve çok şükreden kimseler için dersler vardır.[19] And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı.[20]
Kuran’da Hz. Süleyman zamanında yaşamış Sebe Melikesinden (kraliçe) bahsedilmektedir. Süleyman peygamberin, Tevrat’tan edinilen bilgilere göre M.Ö. 970-928 yılları arasında yaşadığı kabul edilir. Bu bilgi bilimsel açıdan kesin değildir. Daha eski veya daha yeni de olabilir.
Sebe Kraliçesi kim olabilir? Bununla ilgili birçok tarihi söylenti mevcuttur.
Habeş kültüründe "bu şekilde değil, böyle değil" gibi anlamlara gelen Makeda ismiyle anılır. Arap kültüründe Belkıs olarak bilinir. Yemenli bir kraliçe olduğu düşünülür. Habeşistandaki kraliyet ailesi, soylarını Saba Melikesi Makeda'ya dayandırmaktadırlar. Makeda isminin kökeni kesin olmamakla birlikte başlıca iki görüş ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi İncil'de bahsi geçen "Candace" isimli Habeş kraliçesinin isminin zaman içerisinde bozularak bu şekle dönüştüğüdür. Habeş kutsal yazmalarında ('the Glory of Kings'), Makeda ve onun soyundan gelenleri anlattığı ileri sürülür. Kral Süleyman'ın Makeda'yı baştan çıkarttığı, ondan bir oğlu olduğu ve bu çocuğun ilk Habeş Kralı Menelik olduğu söylenir.
Süleyman'ın Habeşistan Kraliçesi tarafından ziyaret edildiği iddiası, M.Ö. 1. yüzyıl Yahudi tarihçilerinden Josefus tarafından da desteklenir. Yahudi tarihçi Josefus Antiquitiesde Saba Kraliçesi'nin öğrenmeye olan tutkusundan bahseder. Mısırın ve Etiyopya kraliçesi olduğunu söyler.
Yahudi hikayelerine göre Saba Kraliçesi, Kralı Solomon'un (Süleyman Peygamber) bilgeliğini duymuş ve onu sorularıyla test etmek amacıyla beraberinde baharat, altın ve değerli taşlardan müteşekkil birçok hediye ile yola çıkmıştır. Kraliçe, Süleyman'ın bilgeliği ve serveti karşısında hayrete düşmüş ve Süleyman'ın tanrısına dua etmiştir. Süleyman kraliçeye hediyelerle karşılık vermiş ve "ne isterse alabileceğini" söylemiştir. Kraliçe zaten çok zengindir ve Süleyman'a hediye olarak 4,5 ton altın getirmiştir.
Saba (Şeba) Kraliçesi, Matta incil'inde "Güneyin Kraliçesi" olarak geçer (12:42).
Yukarıdaki tanımlamaların hemen hemen tamamını karşılayacak bir “sebe” milleti ve birçok da kraliçe vardır. Bu millet Afrikada bulunan antik Kush Krallığıdır.
Kush krallığı antik Nubialı’ların devamıdır. Yukarı Mısırın güneyinde bulunan Nil nehri boyunca yerleşmiş, şehirler ve ileri medeniyetler oluşturmuş bir millettir. Altın madenleri açısından çok zengin bir bölgedir.


Yukarıdaki resimlerde Kush kralığı merkezi ve daha sonra kontrol altında tuttukları bölgeler özellikle Arabistan’ın güney batı kısmı yemen (sheba) görülmektedir.
Kush krallığı M.Ö 1070- 656 yılları arasında var olmuş ve M.Ö: 727 yılında Kush kralı Piye Eski Mısır’ı işgal etmiştir. Bu döneme Antik Mısır tarihinde 25. Hanedanlık dönemi denir, fakat daha sonra Asurlular tarafından Mısırdan çıkarılmışlardır. Küçük şehir devleti haline gelerek M.S 400 yılına kadar Meroe şehir devleti olarak devam etmiş ve yok olup gitmiştir. Tarihi kaynaklar Kush kralı Taharqa zamanında (M.Ö. 690-664) tarihlerinde çok büyük bir Nil selinden (arim seli?) den bahsetmektedir. M.Ö. 656 dan sonra ise Kush Krallığı yıkılmıştır.

Yukarıdaki haritada Kush Krallığının maksimum genişlemesi gösterilmektedir.
Süleyman peygamber yaklaşık olarak M.Ö. 970-928 yılları arasında Krallık yapmıştır. Kuşh Krallığı da M.Ö. 1070-656 yılları arasında var olmuştur. Bu krallığın hanedanları arasında M.Ö. 716-702 tarihleri arasında hüküm sürmüş
Shabaka isimli kral ve yine Amenirdis I (Khaneferumut) isimli bir kraliçede bulunmaktadır. Bu kraliçenin özellikleri “Belkıs”ın özelliklerine benzemektedir.
Fakat arada tarihi bir uyumsuzluk mevcuttur.
Kush krallığının M.Ö. 1070-750 yıllarına ait Krallık hanedanları hakkında günümüzde hiçbir bilgi yoktur. Oysa Süleyman peygamber de bu dönemde yaşamıştır.
Kush Krallarının dini Güneşe tapmak (Amun Ra) şeklinde dir. Ayette bildirilene uymaktadır.
Ayrıca Kuran’da sağlı- sollu bahçelerden bahsedilmektedir. Kuran’da bir coğrafi yer tanımlanırken sağ ve sol kelimeleri kullanılıyorsa, bunu güney- kuzey olarak da anlamak gerekir. Buradan bahçelerin bir şey ile iki bölüme ayrıldığını anlıyoruz. Bahçeleri bölen Nil nehridir. Bahçeleri doğuda, batıda ve kuzeyde ve güneyde olacak şekilde ikiye bölmektedir.
Yine ayette: Onlarla, kutlu kıldığımız şehirler arasında, karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş, oraları gezilecek belirli konak yerleri yapmıştık, «Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde gezin» demiştik.[18]
Denmektedir. Yukarıdaki haritaya baktığımızda şehirlerin Nil’in kıyısında bir birlerinin karşısında kurulduğu ve yakın oldukları görülebilir. Yine ayette arim seli ile bahçelerini verimsiz alanlara çevirdik denmektedir. Arim kelimesinin karşılığı “çamur seli veya kül” selidir. Bilimsel anlamdaki karşılığı “lahar”dır. Eğer bir sel çok miktarda kül veya taş toprak içeriyorsa kapladığı alanı betonlaştırır. Laharın kapladığı yer çölleşir. Bitki üremesi zorlaşır. Normal dönemlerinde Nil taşkınları verimli tortular bırakır fakat bu taşkın yoğun çakıl veya kül içerirse toprağı olumsuz etkiler. Nil nehrinin aktığı yerlerde birçok aktif yanardağ mevcuttur. Veya çamur seli oluşturacak araziler mevcuttur. Nubia bölgesi uzun zamandır verimsiz bir bölgedir. M.Ö.690-664 yılları arasında bu bölgede böyle bir selden bahsedilmektedir.
Neml suresinde kraliçenin arşından bahsedilmektedir. Arş kelimesi taht olarak çevrilmektedir. Bu çeviri çok yanlıştır. Arş kelimesinin anlamı kabaca “yapı” demektir. Başka bir çok ayetlerde Allaha ait olan arş dan bahsedilmektedir. Burada da anlatılan taht değildir. Kainatın temel yapısından bahsedilmektedir.
Bu konu ile ilgili daha önce bir makalem mevcuttur. İlgilenenler inceleyebilirler.
Burada kraliçenin sarayından yani yönetim yapısından bahsedilmektedir. Nubia (Kush ) mimarisinde piramit yapılardan başka, saray ve tapınak olarak kullanılan, çok büyük ve içi çok renkli resimlerle süslemeli, tabanı taşlar ve mermerlerle döşenmiş, duvarları kalın çamur tuğladan yapılmış binalar vardır. Bu binaların boyutları 18 metre yüksekliğinde ve elli metre boyunda olabilmektedir. Nubia dilinde bu binalara deffufa denilmektedir. Deffufalar yönetim ve tapınak “arşları”dır. İçyapıları labirentsel özellikler göstermektedir. Bu nedenle Süleyman «Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?» demiştir. Bu mealde birkaç yanlışlık vardır. Birincisi arş taht değil, binadır. İkincisi ayette hidayet edebilecek mi denmektedir. Bu kelime tanıyacak mı ? şeklinde meallendirilmiştir. Oysa “rehberlik edecek mi “ şeklinde olmalıdır. Çünkü binanın içyapısı değiştirilmiş ve yol bulmak zorlaşmıştır. Ayrıca Süleyman’ın huzuruna getirilen binanın kendisi olmadığı görüntüsünün olduğu ayetin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Anlaşılan binanın görüntüsü kullanılarak benzer bir bina inşa edilmiştir.

Antik bir deffufa kalıntısı.

Deffufa içyapı planı. Süsleme örneği
Saba kraliçesi Süleyman’ın sarayına girdiğinde sarayın bir deffufadan çok daha muhteşem olduğunu görmüş ve Süleyman’ın bilgi ve teknolojisinin, kendi sahip olduğundan üstün olduğunu anlamıştır.
Sebe melikesinin “Bize daha önce bilgi verilmişti” demesi ise Hz. Musa veya “Hızır” döneminden (M.Ö. 1600-1700) kalmış ilahi dini bilgilerden dolayı olabilir. Daha önceki yazılarda Hz. Musa ve “Hızırın” karşılaştıkları yerin bu bölgede olduğunu açıklamıştım. Böylece Kush kavmin bir zamanlar Salih insanlar da içerdiği rahatlıkla anlaşılabilir. Çünkü o kıssalarda da salih kullardan bahsedilmektedir.
Tarihin akışından Süleyman ve Sebe Melikesinin buluşmasının romantik bir buluşma olmadığı tam aksine siyasi-stratejik bir buluşma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Süleyman Antik Mısırın kuzey düşmanıdır. Sebe devleti ise Antik Mısırın güney düşmanıdır. Bu buluşmadan sonra, Antik Mısırın Sebe devleti tarafından işgal edilip, iki yüz yıl boyunca yönetildiğini görüyoruz.
Genetik çalışmalar sonucunda Habeş yahudilerinin (Falaşa) Kush kavminden olduğu ispatlanmıştır. Yani Falaşaların Kökeni Sebe Melikesi zamanından kaynaklanıyor olabilir.