Şeytani Felsefe
Felsefe yapmak insanın en büyük özelliğidir. Aslında insanın ruhunun bir özelliğidir. İnsanın sınanan özelliğidir. Dünyada birçok felsefi akımlar vardır. Hatta her insanın kendine has bir hayat felsefesi, hayatı açıklayan düşünceleri vardır. Bu düşünceler neler bildiğimiz ve ne kadar bildiğimiz ile doğru orantılıdır. Ancak doğru bir hidayet yani rehber ile doğru felsefeye ulaşılabilir.
Her din aslında bir felsefi akımdır. Ama bunlardan yalnızca biri gerçek ve doğrudur. Diğerleri kısmen doğru kısmen yanlıştır; veya tamamen yanlıştır, doğru yoldan sapmadır. Bütün toplumlar felsefeleri ile birbirini az çok etkilemiştir. İslam dini de bundan nasibini fazlası ile almıştır. Bunun başlıca nedeni Kuran ayetlerini yeterince düşünmemeleri ve duygusal davranmalarıdır.
Bunun en dikkat çekici örneği tasavvuf dünyasında oldukça yaygın olan şu inanışlardır:
- Yahudilerin, Hıristiyanların, Hinduların inanışları ve felsefe kitapları da makbuldür?
- Allah bu kadar insanı asla cezalandırmaz?
- Ben böyle cezalandırıcı bir İlaha inanmam?
- Şeytan aslında bir görevlidir.
Bu düşünceleri Kuran’ i temelde inceleyelim:
Araf 12: Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
Sad 72: İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.
Bu iki ayette de görüldüğü gibi şeytan Allaha karşı bir değerlendirme, akıl yürütme yani felsefe yapıyor ve kendini haklı gösteriyor. Oysa Allahın kendinden çok çok daha bilgili ve adaletli olduğunu bilmesi gerekmez mi? Ona teslim olup secde emrini yerine getirmesi gerekmez mi?
Daha sonra bu felsefesini Adem’e bulaştırıyor.
Allah Ademe şöyle emretmiştir: Araf 19: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
Araf 20: Derken şeytan, birbirine kötü taraflarını kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.
Taha 120: Nihayet Şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”
Taha 121: Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi ) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple kötü yanları kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üzerlerine toplamaya başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki Adem Allah'ın sözünü dinlemek yerine şeytanın sözüne inanıyor. Şeytan onu ilahlık vadi ile kandırıyor. Sonuç hüsran!
Araf 20 ve Taha 120 den anlaşılacağı üzere Şeytan Ademi ve eşini "Allah sizi kandırıyor" diyerek onları aldatmıştır. Daha sonra Şeytan, tasavvufcular aracılığı ile "Allah hiç bir kimseyi cezalandırmaz" diyerek insanları Allah'ın emrinden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar"
Allah Kuran'da "cezalandıracağım" derken bunlar "hayır, cezalandırmayacak, ceza ile kandırılıyorsunuz" diyerek Allah'ı doğru söylememekle itham ediyorlar. Aynen Adem ve Şeytan örneğinde olduğu gibi insanları delalete sürüklemeye çalışmaktadırlar.
Doğruluğunda şüphe olmayan, Allah sözü olan kitap Kuran dır. Diğer kitaplar ve bilgilere yanlışlıklar karışmıştır. Kuran bu yanlışlıkları düzeltir. Zaten Kuranın var oluş amacı da budur. Eğer diğer felsefeler ve kitaplar tamamen doğru olsaydı Kuran’a ne gerek vardır?
Kuran bir rahmettir. Onu gerekliliğini inkar edenler rahmeti de inkar etmiş olurlar.
Maide 68: De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.
Burada açıkça görülüyor ki Kuran’ın doğrulaştırması olmadan ellerinde bulunan ilahi bilginin hiçbir değeri yoktur.
Ali İmran 3: Kitabı, sana gerçek ve ellerinde bulunanı düzeltici olarak indirdi, Tevrat ve İncil'i de indirdi.
Ellerinde bulunan muharref kitaplar ve edindikleri bilgileri içeren kitaplardır. Yani Kuran bütün bildikleri ve inandıkları bilgileri düzeltmektedir.
Bu düzeltmenin içerisinde Hint felsefesinin temel inançları da vardır. Hint felsefesine göre tanrı evrendir? Bu nedenle her şey tanrının bir parçasıdır? Öyleyse her şeye tapınılır? Evrenin ne öncesi yani bir başlangıcı ne de bir sonu vardır? Bu nedenle bir kıyamet ve ahret inancıda yoktur.
Bir çok insan merhametten yola çıkarak Hindu felsefesine inanarak Allahın hiçbir kimseyi cezalandırmayacağını yani ahreti inkar etmektedirler.
Oysa Kuran da göklerin ve yerin yani evrenin yoktan yaratıldığı (yaklaşık 13.7 milyar yıl önce) daha sonrada yok olacağı açıkça bildirilmiştir.
Fatır 5: Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın.
Lokman 33: Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.
Bir başka açıdan da “Allah hiç kimseyi cezalandırmaz, böyle tanrımı olur“ diyenler aslında Allahın ceza vereceği gerçeğini açıklayan ayetleri de inkar ederek Kuran ayetlerine yalan demektedirler.
Kalem 44: (Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
Zümer 32: Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı) yalan sayandan daha zalim kimdir? Kâfirlerin yeri cehennemde değil mi?
Enam 21: Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
Diğer bir düşünce de : “Şeytan bir görevlidir. Öyleyse aslında kötü biri değildir. İşini yapmaktadır”. Yani olay bir senaryodur. Burada da bir gizli yalanlama vardır.
Oysa Allah:
Enbiya 16: Ve biz, göğü, yeryüzünü ve ikisinin arasında olanları, bir eğlence diye yaratmadık.
Duhan 38: Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Buyurmaktadır. Olay ciddidir. Hafife alınacak bir yönü yoktur.
Evet şeytan aslında bir görevlidir. Fakat bunu istemeyerek yapmaktadır. Yani aslında istemese de Allaha hizmet etmektedir. Çünkü:
Rad 15: Göklerde ve yeryüzünde ne varsa, sabah ve akşam, ister istemez, kendileri de, gölgeleri de Allah'a secde eder.
Kimileri de şu ayeti şeytan lehine delil sayar:
Hicr (39-40): İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.
Bu şeytanın şahsi yorumudur. Allah'ın ortaya koyduğu gerçek değildir. Bu nedenle geçerli bir mazeret değildir. Suçu Allah'a atmaktadır yani iftira etmektedir.
Mümin 31: (30-31) İman etmiş olan adam dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben, Nûh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi ve onlardan sonra gelen toplulukların başına gelen olayların sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum. Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.”
Enfal 51: (Ey kâfirler!) Bu, sizin ellerinizin önceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa, Allah kullarına zulmedici değildir.
Secde etmemesinin asıl sebebi: Sad 75: Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
Burada şeytanın Allahın sözüne itaat etmeme sebebinin kibirlenme olduğu anlaşılıyor. Zaten dikkat edilirse bütün kafirlerin ortak özelliği kibirlenmeleridir.
Allah'ın bizden istediği asıl şey nedir?
Bakara 128: “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”
Yusuf 101: Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!
Ahkaf 15: Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”
Allah’ın kullarından istediği ise yalnız ona kul olup, ona gönülden teslim olmalarıdır. Allahın ayetlerine karşı şeytani felsefe yapmak değildir.
Allah bizi yalnız Allaha teslim olan kullarından eylesin. Amin.