Sarsar, Salsal
Kuran tefsiri yapılırken kullanılan Lisanül Arap veya daha eskisi olan Kitabul Ayn kusursuz, kutsal kitaplar değildir. Allah yazanlardan razı olsun. Bunu bu kitapların içeriğinden de anlaya bilirsiniz. Bir kelimenin ne anlamda olabileceği hakkında değişik fikir ve bilgileri içeren kitaplardır. Bazen bir kelime için hiç bir bilgi veremez. Bazen çok farklı anlamlar içeren bilgiler verir.
Arapçanın çölde oluşmuş bir dil olduğunu iddia edenler gerçekçi ve tutarlı bir açıklama yapmamışlardır. Arap dili aslında Akadça ve sonrasında Asurca’nın devamıdır. Bu nedenle Ugaritik, İbranice ve Aramca ile hemen hemen aynı gramer ve kelimeleri kullanırlar yani diller aşağı yukarı aynıdır. Araplar bu dili çölde geliştirmiş olsalardı ki bu mümkün değildir. İbranice, Aramca, ve Ugaritik diller arasında bu kadar yoğun benzerlik olamazdı. Demek ki bu dillerin geçmişi Akadça’da birleşmektedir. Hz. İbrahim bir Akadlı dır. Ve gelip Mekke’yi kurmuştur. Mekke’de Kureyş Arapçası yani gelişmiş, medeniyet dili olan Akadça’yı yerleştirmiştir. Bu nedenle Kuran dilinde Kureyş yani aslında Akkad dili kökenli ve ağırlıklı Arapça makbuldür.
İşte bu nedenle ben araştırmalarımda Lisanül Arap, Kitabul Ayn gibi kaynakları kullandığım gibi Akadça, Asurca, İbranice, Aramca gibi kaynakları da kullanıyorum.
Şunu da unutmamak gerekir Kuran kendinden önce gelip geçen kitapları doğrulaştırır, bunu yaparken Tevrat ve İncil ve diğer kitaplarda geçen kelimeleri de düzeltir. Tevrat’ın orijinal dili İbranice, İncilin orijinal dili Aramca dır. Eğer bu kitapları ve hangi kelimeleri düzelttiğini bilemezseniz, bazı ayetleri anlayamazsınız. Çünkü Kuran İbranilere, Aramlar’e ve diğerlerine de gelmiş son kitaptır.
Gelelim bu makaledeki asıl konumuza
Bu makalede Kuranda geçen iki kelime üzerinde duracağım.
Birincisi “sarsar” kelimesi: 3 ayete geçmektedir.
Fussilet 16:
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ (16)
Fe erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nahisâtin li nuzîkahum azâbel hizyi fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhireti ahzâ ve hum lâ yunsarûn(yunsarûne).
Rezillik azabını onlara dünya hayatında tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir sarsar rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.[16]
Kamer 19:
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ (19)
İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaren fî yevmi nahsin mustemirr(mustemirrin).
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir sarsar rüzgar gönderdik.[19]
Hakka 6:
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ
Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir sarsar rüzgar ile yok edildiler.[6]
Sarsar kelimesinin kökü “sar” dır. Arapçada kelime tekrar edilip bir birine eklenince o eylemin çokça yapıldığını anlatır. Bu nedenle sarsar kelimesi sar kelimesinin tekrar tekrar olduğunu anlatır. Silsile kelimesinin zincir demek olduğu gibi.
Akkaça da buna benzer ve konuyla ilgili olabilecek bir kelime vardır:
Yukarıda da görüldüğü gibi whirl kelimesi İngilizcede “fırıl fırıl dönmek” anlamındadır. Kısacası ayette fırıl fırıl dönem bir rüzgardan yani siklondan bahsedilmektedir.
Diğer kelimemiz ise “salsal” kelimesidir. Bu kelime için eski kaynaklarda ikna edici bir bilgi bulamadım. Salsal kelimesi zincir anlamına gelen silsile kelimesi ile akrabadır.
Salsal kelimesi 4 ayette geçmektedir.
Hicr 26:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ (26)
Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.[26]
Ayette mesnun hamein’den olan salsaldan yarattık deniyor. Mesnun örneklenen (duplike olan) demektir (İnşallah bunu bir sonraki makalemde açıklamak istiyorum). Hamain ise kalıplaşmış, korunmuş demektir. Yani kalıp şeklinde korunmuş salsaldan yarattık deniyor. Bu ayette çamur, kuru, şekillenme, balçık kelimeleri geçmemmektedir. Oysa Kuranda çamur “tin” ... demektir.
Hicr 28:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ (28)
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: «Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım.»[28]
Ayette mesnun hamein’den olan salsaldan yarattık deniyor. Mesnun ikil sıralanmış demektir. Hamain ise kalıplaşmış, korunmuş, himaye edilen demektir. Yani kalıp şeklinde korunmuş salsaldan yarattık deniyor. Ayette çamur kelimesi geçmiyor.
Hicr 33:
قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ (33)
Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn (mesnûnin).
İblis şöyle dedi: «Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.»[33]
Ayette mesnun hamein’den olan salsaldan yarattık deniyor. Mesnun sıralanan örneklenen (kopyalanan) demektir. Hamain ise kalıplaşmış, korunmuş demektir. Yani kendini örnekleyen kopyasını üreten kalıp şeklinde korunmuş salsaldan yarattık deniyor. Ayette çamur kelimesi geçmiyor.
Rahman 14:
خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ (14
Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr(fehhâri).
Allah insanı, pişmiş bir çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.[14]
Burada ise fehhar gibi salsal dan yarattık deniyor. Akadça fehhar çömlekçi veya çömlekçi çarkı (tornası) demektir.
Aşağıda kendi ekseni etrafında dönen çömlekçi çarkı ve bir çömlek.
Salsal kelimesi ne olabilir? Bu amaçla Akadça’yı araştırdığımızda şunu tespit ediyoruz.
Yukarıda da görüldüğü gibi akadça salalu ve Sümerce sul kelimeleri ipliğin bir biri etrafında dönmesi, veya kendi etrafında dönmesini ifade etmektedir. Kısacası salsal kelimesi kendi ekseninde iplik gibi döneni ifade etmektedir. Semitic dillerde ise salla döşemek demektir.
Bu durumda yukarıdaki ayetlerden şu anlaşılmaktadır: “Biz insanı kopyalanan kalıp şeklinde korunmuş iplik gibi veya çömlekçi çarkı gibi kendi etrafında dönenden, parke taşı gibi döşenmişten yarattık”
Bu bilgide bize DNA’yı hatırlatmaktadır. Kopyalanan adenin, timin, sitozin, guanin pürin bazları ve onların sırasıdır. Kalıp olan ise gen’lerdir.
DNA
Yukarıda gerçek bir DNA fotoğrafı
Bu konuya bir yaklaşım sunduktan sonra şunu da belirtmek isterim:
Kuran eski kitaplarda bulunan bilgileri, kavramları doğrulaştırır ve onları düzeltir.
Rahman suresi 14. Ayette DNA örneği verilirken neden bir çömlekçi çarkı benzetmesi yapılmıştır? Acaba başka bir bilgiyi de mi düzeltmektedir?
Hemen fussilet 43. Ayeti: Sana senden evvelki resûllere denilmiş olan şeyden başkası denilmiyor. Şüphe yok ki, Senin Rabbin elbette mağiret sahibidir ve pek acıklı ikâb sahibidir.[43]
Hatırlamak gerekir.
Benim aklıma şu gelmektedir:
Khnum Antik Mısırda bir tanrıdır. İnsanları çömlekçi çarkında çamurdan yaratmaktadır.
Bu bilgiden anlıyoruz ki: Yaratılış ayetleri bizden önceki toplumlara da gönderildi ve bir şekilde yorumlandı. Birtakım tefsirler ve yanlışlıklar oluştu. Kısacası rahman suresi 14. Ayet gibi ellerinde bir ayet vardı ve bunu bir zaman sonra Khnum gibi yorumladılar.
Bu insanları değerlendirirken de şu ayeti hatırlamak gerekir diye düşünüyorum:
Taha 51-52:
(Fir’avun) Dedi ki: «Öyle ise evvelki ümmetlerin hali neden ibarettir?»[51] Hazreti Mûsa da dedi ki: «Onlara ait bilgi, Rabbimin indinde bir kitaptadır ki, Rabbim hata etmez ve unutmaz.»[52]
Doğrusunu Allah bilir.