Reşat Nuri Erol
16.11.2012
06:26
| OKUDUM... FENA DEĞİL... AMA... DR.METE'DEN... DAHA DERİN/ENGİN... YAZILAR BEKLEMEK HAKKIMIZDIR... * SAHİ... METE KARDEŞ; KAÇ "ZAMAN/SENE/AMEN"DEN BERİ... NERELERDEYDİN/NERELERDESİN?!. * SELAM VE DUA İLE.. REŞAD
|
Reşat Nuri Erol
16.11.2012
06:29
|
BU VESİLEYLE... HERKESİN YENİ HİCRİ SENETEN/AMENİ MÜBAREK OLSUN... SELAM VE DUA İLE.. REŞAD
|
Mete Firidin
16.11.2012
06:58
| Bundan daha derin yazımı olur. Taaa Nuhu nebiye kadar giden bir tarih yazısı? |
Reşat Nuri Erol
16.11.2012
07:40
| METE KARDEŞ; SİTTİN SENE VEYA AMEN... BİZİ BEKLETMEYESİN DİYE YAZDIM... ELEKTRİĞİ/ETKİYİ HEMEN YAKALAMIŞSIN; TEBRİKLER... * ANLATAMAMIŞIM... ANLATMAK/DEMEK İSTEDİĞİM ŞU: BİR ARA "ÇOK/YOĞUN/DEVAMLI.." VS YAZIYORDUN... SONRA -BANA SENELER KADAR UZUN GELEN- ARAYI VERİVERDİN... N-E-D-E-N-?.. * KISACA... DEMEK İSTEDİĞİM ŞUDUR: YAZILI, ŞEKİLLİ, ŞEMALI, HARİTALI, RESİMLİ VS'Lİ... DERİN/ENGİN ÇALIŞMALARINI BEKLİYORUZ... NOKTA *** SELAM, SEVGİ VE DE DUA, DUA, DUA İLE... REŞAD
|
Mete Firidin
16.11.2012
08:43
| İnsanların Kuran na olan ilgisinin ne kadar az olduğunu anladıktan sonra depresyona girdim ve yazıları azalttım. Kendine dindar diyen bir sürü insan, değil Kuran üzerine düşünmeyi, Kuranın ne yazdığını dahi merak etmiyor. Yani abim Reşat sen söyle sen işit durumu. |
Reşat Nuri Erol
16.11.2012
09:27
| AYNEN... AMA BİZ HER ŞEYE RAĞMEN... KIRKYEDİ YILDIR SABIR/SEBATLA ÇALIŞIYORUZ... KARDEŞ; AYNI ŞEYİ YANİ YAPTIĞIMIZI/YAŞADIĞIMIZI TAVSİYE EDİYORUZ... SELAM VE DUA İLE... REŞAD
|
Hüseyin Kayahan
16.11.2012
10:42
| Dr Mete; selam ve tebriklerimle. Teşekkür ederim, Kuran'ın bir icazını daha izah etmiş oldunuz bana göre. Bir cümle ama öyle dopdolu bir cümle ki... Ben kendi yazılarımda da medeniyetlerin nominal ömrü 1000 yıldır, bunu belirtmek için de, doğrudan "tis'a mie ve hamsun/dokuzyüzelli" demeyip, "50 si olmayan 1000 sene" şeklinde söylemesini buna delil sayıyordum. 50 sayısına dikkat ettim ama "ametin" kelimesinin sizin verdiğiniz özelliğini bilmiyordum. Böylece; "... onların arasında elli Tufan yılı hariç 1000 yıl yıl lübs etti..." diyerek, Nuh'un ömrünü değil, onların arasında Nuh'un (veya Nuh uygarlığının) 950 yıl hüküm sürdüğünü, sonra Tufan ile o devrin kapandığını söylemiş ve Tufandan sonra diye bir tarihlemeyi de belirtmiş olmaktadır. İbareden; "onların arasında 950 yıl, Tufandan sonra da 50 yıl, böylece toplam 1000 yıl yaşadı" anlamı çıkaranlar da vardır ama bana göre böyle bir mana yoktur. Buradaki vurgu "onların içinde/fihim" olan süreyedir. Bunu anlatırken de başka bir sürü bilgi vermektedir. "Lübs etmeye" yaşama manası verenler de vardır ama, Arapça da açıkca yaşama manasına gelen başka kelimeler vardır ve müellif o kelimeleri tercih etmemiştir... İsa'nın doğumuna kadar tarih başlanğıcı sadece Tufan olayıdır, ondan sonra ise tek kutlu doğum olan İsa'nın doğumu... Elbette Tufana kadar Adem veya onların Yemişlikten yeryüzüne dağılışları (GÖÇ) tarih başlanğıcı olmuş olmalıdır. Benim hesaplarımda (yaklaşık olarak) Adem ile Tufan arası 7.000 (yedibin) yıl, Tufan ile Hz. İsa'nın doğumu arası 7.000 (yedibin) yıl görünmektedir. Eğer bu döngü doğru ise yaklaşık 5.000 yıl sonra yeni bir tarih başlanğıcı sayılacak olay meydana gelecek demektir. Saygılarımla. H.Kayahan |
Reşat Nuri Erol
16.11.2012
13:33
| METE KARDEŞ; BAK... İLGİLENENLER VAR/MIŞ... HÜSEYİN KAYAHAN, CENGİZ DEMİRCİ... HAZRETİ NUH'UN GEMİSİNE BİNEN KAÇ KİŞİYDİ?.. HAZRETİ İSA İLE İLGİLENEN "HAVARİLER" SADECE 12 KİŞİYDİ... HAZRETİ YAKUP ALEYHİSSELAMIN EVLATLARI SADECE 12 KİŞİ DEĞİL MİYDİ?.. HAZRETİ MUHAMMED'İN "AŞERE-İ MÜBEŞŞERE" DENEN ASHABI SADECE 10 KİŞİYDİ?.. VE... İSTANBUL VE İZMİR'DEKİ "ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI" OLARAK BİZ KAÇ KİŞİYİZ?.. * DEMEK İSTEDİĞİM ANLAŞILMIŞTIR, ÜMİDİYLE... YENİ HİCRİ YILINIZ MÜBAREK OLSUN... CUMANIZ DA MÜBAREK OLSUN... SELAM, SEVGİ VE DUA İLE... REŞAD
|
Hüseyin Kayahan
16.11.2012
13:37
| Ben yemişlikten (cennetten) arza inen İnsan'ı Adem olarak kabul ediyorum. Cennette onbin yıllar kalmış olabilirler ve genetik takvim orada da işlemiştir. Bana göre Habil (Homo Habilis) ve Kabil (Homo Erectus) Ademin ardılları değil, öncülleridir ve Kabil, Adem'den (Homo Sapiens Sapiens) önce Arza dağılmıştır. Tevrat'taki rakamları, eğer Kurandaki Nuh ile ilgili olan rakam ile bire bir çakışmasaydı, saçma kabul edecektim ama Nuh ile olan aynı olunca diğer sayılarla ilgili tereddüt etmek zorlaştı ve biraz tevil ederek kabul ettim. Detaylarını "Erginlik Teorisi" çalışmamda yazmaya çalıştığım kronoloji ortaya çıktı. Dolayısıyla tarih naşlanğıcı olarak Arza yayılışı esas almak gerekir, Cennetteki ilk babasız yaratılışı değil. Saygılarımla. H.kayahan |
Mete Firidin
16.11.2012
14:11
| maide 27:(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. |
Hüseyin Kayahan
16.11.2012
22:09
| Maide/27 ayetini biliyorum ve o ayetten anladığımı yazıyorum. Ayete rağmen değil... İbare "... ibney Adem..." şeklinde geçer. İbn kelimesi genel olarak; çocuklar ve torunlara yani ardıllara gider ama nadiren de olsa atalara, yani öncüllere de gider. İsteyen M. Sarı'nın lügatına bakabilir ki bu lügat, Lisanül Arab'ın kısaltılmış halidir. Bu ayette ben ibn kelimesinin öncüller şeklindeki manasını tercih ettim. Tevrattaki Habil ve Kabil kelimelerinin de tesadüfen değil, tevafuken, bilerek seçildiğini düşündüm. Bu kelimeler fonetik (ses yapısı) olarak bunlara benzerdir. Habil kelimesi zaten yazılışve okunuş olarak Habilise çok benzemektedir. Kabil kelimesi ise; kaim/kain/dik/erectus, kail/natık/koşuşan, kabil/kabul/mukabil/mukabele eden/vs den dönüşmüş olmalıdır. Tevrat'ta Ademin (önce Nuh'a kadar, sonra da İbrahim'e kadar) çocukları ve torunları peşpeşe sayılır ve aralarında Habil ve Kabil yoktur. Habil ve Kabil, hiç alakası olmayan başka iki yerde ve konu akışından bağımsız olarak anlatılır. Bu uzun bir konudur. Erginlik teorisinde daha uzun işlemiştim, tekrar etmek istemiyorum. Tasdik etmek için değil, esinlenmek için bile okuyan olduğunu sanmıyorum. (okuma sayacı okuma sayılarını göstermektedir.) Bütün yazdıklarım, okuyucularda merak ve araştırma duygusunu oluşturma amaçlıdır. İcma oluşuncaya kadar doğruyu yalnız Allah bilir, icmanın oluşmasıyla yine Allah bilir... Buradaki Allah kelimesi hem Allah'ın zatını, hem de topluluğu, burada münhasiren, konu ilmi olduğu için, tüm insan topluluğunu yani tüm insanlık içindeki o konudaki yetkin ilim adamlarının topluluğunu ifade eder. Saygılarımla. H.Kayahan |
Mete Firidin
17.11.2012
08:05
| Bu günkü bilimsel genetik araştırmalar Ademin bir baba atası olmadığını, aksine bir anne atası olduğunu göstermektedir. Bu anne ata da "nefsün vahidetün" olan bir canlı veya homo habilis dişisidir. Habilis latince yetenekli demektir. Ademin oğlu olan Habil ise sami dil köküne bakılırsa "sevilen" demektir. Allah Habili sevmiştir. Ve ondan Kurbanı kabul etmiştir. Benim görüşüm budur. |
Tayibet Erzen
17.11.2012
09:47
| Elinize sağlık, Allah razı olsun. Bu bakış açısıyla ayetleri incelediğimde gerçekten ayırımınızın isabetli olduğunu gördüm ancak bazı ayetlerde durum ters gibi. Örneğin Kehf-25:
وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا
Mağarada 300 yıl kaldılar, dokuz da ziyade ettiler.
Bu ayeti sizin tezinizle yorumladığımızda mağarada kalma süreleri belli bir tarih endeksli olmamalı, ancak öyle değil veya ben öyle olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Bakara-259’da ise:
… قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ…
Dedi ki: “ Ne kadar kaldın?”
-Bir gün veya daha az.
“Hayır yüz yıl kaldın.” dedi.
Bu ayette de görünen o ki kalış süresi vurgulanıyor yani tarihi bir başlangıç ve sonuç değil zaman aralığı önemli, o zaman niye sene değil de amen kullanılmış?
Bana ilginç geldi, yorumlarınızı bekliyorum.
|
Mete Firidin
17.11.2012
10:10
| KEHF SÜRESİNDE 300 + 9 YIL KALDILAR DİYOR. BURADA BİR TARİH (DATE) VERİLMİYOR. MUHTEMELEN YAŞADIKLARI TARİH BİLİNİYOR FAKAT TARTIŞMALAR MAĞRADA KAÇ YIL KALDIKLARI ÜZERİNE. BU NEDENLE SENE OLARAK VERİLİYOR.
BAKARA 259 DA İSE: ASLINDA BİR KİŞİ VE YAŞADIĞI DÖNEM VE BİR KARIŞIKLIK ÇÖZÜMLENİYOR.. BU KİŞİNİN MESLEĞİ AMEN KELİMESİNE ÇOK UYGUN. BELKİDE AMEN KELİMESİNİN KÖKENİ İLE İLİŞKİLİ. BUNU GELİNCE SİZE ANLATACAĞIM. AZ SONRA FLAŞ FLAŞ FLAŞ... |
Mete Firidin
21.11.2012
09:40
| Hayır. kameri yıl hac dır. Akkadlar ve Asurlular tarih geçince hem kameri hemde şemsi yıllar için "aam" kelimesini kullanmışlardır. "aam" "date year" dır. |
Mete Firidin
21.11.2012
15:17
| Birinci verdiğin ayette "bu tarihden sonra" deniyor. İkinci verdiğin örnekte "senetin" deniyor. Yani " bin yılda " deniyor. Aksi halde "bin tarihde" olurdu ki bu da tuhaf olurdu. |
Sam Adian
21.11.2012
21:31
| “Kâle tezreûne seb’a sinîne de’ebâ….” (Yusuf 47)
“Summe ye’tî min ba’di zâlike âmun fîhi yugâsun nâsu ve fîhi ya’sırûn” (Yusuf 49)
Verimlilik veya bolluk yılın bütününde değildir. Mahsulün verimli olması için yağmur olmalıdır. yağış sene boyunca hiç durmadan yağmaz. Kıtlığın ardından yağışlı bir dönem başlıyacak ama kaç ay olduğu belli olmayan bir süre. O yüzden sene demiyor am diyor.
“…fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmâ…” (Ankebut 14)
Kastedilen bin seneden elli dönem eksik olduğudur. Bu 950 yıl yapmaz.
Sene mevsimsel güneş ylıdır. (Nesi ile karıştırmamak lazım, kitaaba göre sene 12 aydır) Am ise aylar süren bir dönemi ifade eder.
|
Mete Firidin
22.11.2012
08:41
| aam dönemin yılını ifade eder. Örnek Birinci kralın krallığının 5. aam ı gibi. Bu gün kullandığımız tarihlendirmede de aynısıdır. İsa nın doğumunun 2012 ci yılı deriz yani bir dönemin bir yılıdır. AAM ile ifade edilir ve yazılır. |
Sam Adian
22.11.2012
15:45
| Aam kelimesini "yıl" olarak anlamamız için yeterli karine yok. Eğer öyle olsaydı 1000 seneden 50 am hariç demezdi. Mantıklı olan, direk 950 sene demektir. Kimileri bunun matematiksel formülasyona uygun olmayacağını sööylüyor ama bana göre bunun bir geçerliliği yok.
aam bir dönemi işaret eder. yine yusuf suresindeki ifadelerden yola çıkarsak, yağmurlu zamanlar birkaç gün ile sınırlıdır aslında. Ben tropikal bir bölgede yaşıyorum. Burada bile bırakın seneyi, bir ay boyunca sürekli yağış olmaz. dönem dönemdir. En fazla bir hafta gibi. Sonra hava açar güneşli olur sonra yinee yağış olur vs. Böyle sürüp gider. Yılın belli dönemlerindedir bu.
Eğer aam bir haftayı ifade ediyorsa bu durumda 1000 seneden 50 hafta eksik olur. yani 999 sene 2 hafta lık bir süreyi ifade etmiş olur. Eğer aam "Ay" ise, bu 4 yıldan biraz fazla demektir. yani 995 sene 10 ay ve iki hafta gibi.
Tarih başlangıcı kabul edebilmemiz için belirli bir şeyin olması gerekir. Mesela araplar fil vakasını tarih başlangıcı kabul ederlerdi. Ama o olay olmuştu ve herkesçe bilinen bir olaydı. Oysa bu hikaye anlatıldığı zaman henüz tufan olmamıştı. Dolayısıyla tufan bir tarih başlangıcı olarak alınamaz. Eğer öyle olsaydı geriyee kalan süre sayılamaz olurdu.
Bir başka problem ise, aam "sene" olarak anlaşılacaksa eğer bu durumda lafzın kelimeleri kullanma şeklinde çelişki meydana gelir. Çünkü Kur'an bir kelimeyi bir başka kelime yerine kullanmaz. Eğer anlamını değiştirmek istiyorsa yanına bir illet getirerek bunu yapar. mesela "kesmek" ve "bıçakla kesmek" gibi. aam için belirli bir dönem desek bile bu dönemi "sene"ye eşitlediğimiz zaman dönemsellik özelliğini kaybeder. Bu durumda sene olur. Böyle olunca da "aam" demesine gerek yoktur.
|
Sam Adian
22.11.2012
15:46
|
Nuh ile ilgili olan ayetlerde tarih başlangıcı, Onun kayda değer bir varlık olarak kavmi ile birlikte olmaya başladığı zamanı referans almaktadır. Bu da "aam" kelimesinin bir seneye eşit bir dönem olma ihtimalini ortadan kaldırıyor.
|
Mete Firidin
22.11.2012
16:41
| NUH TUFANI AAM IN BAŞLANGICI BUNEDENLE SENE KELİMESİ YERİNE AAM KULLANILIYOR. 1000 SENE NUHUN TOPLAM ÖMRÜDÜR. 950 YIL KAVMİ İLE YAŞAMIŞTIR, TUFANDAN SONRA 50 YIL YAŞAMIŞTIR.
YUSUF SURESİNDE İSE BU YILLAR EL NİNO YILLARIDIR YANİ YAĞIŞIN BOL OLDUĞU YILLARDIR. |
Sam Adian
22.11.2012
17:25
| Tropical cyclone : Most of the recorded East Pacific Category 5 hurricanes occur during El Niño years in clusters. While not a direct cause of El Niño, the Madden-Julian Oscillation, or MJO, propagates rainfall anomalies eastward around the global tropics in a cycle of 30–60 days, and may influence the speed of development and intensity of El Niño and La Niña in several ways
El nino, bir çeşit fırtına demektir. Bu bolluk anlamına gelmez çünkü ekinlere zarar verir. 5. kategorideki bir tropikal cyclon'dur. Bizim buralarda 5. kategori demek, işinizi gücünüzü bırakıp eve gidin çünkü başınıza taş düşebilir demektir. Tayfundan bir önceki aşamadır ve böyle bir fırtınada hiç bir ekin ayakta kalamaz. Tayfunda ağaçlar ayakta kalmaz, kasırgada ise aklınıza gelen her şey uçabilir.
Kaldı ki böyle ir atmosfer hareketinin belli bir süresi vardır. maksimum 30-60 gün arasında değişir. Ama sürekliliği yoktur. Yani bu süre içinde belli aralıklarla meydana gelir. Ama önemli bir nokta daha vardır ki, bu tür hareketler pasifik okyanusu ile sınırlı olan bölgelerde ve daha çok ekvatora yakın güney yarımkürede olur. Çölde el-nino bekleyemeyiz.
Buna rağmen "aam" kelimesi ile kastedilen şey bu ise, yılın en fazla iki ayını kastediyor demektir.
Tropical cyclon belli yıllarda olmaz, her yıl belli dönemlerde olur. Özellikle Ağustos-Eylül dönemlerinde.
Öte yandan eğer "aam" başlangıcı tufan ise, kavmi tufanda yok olduğuna göre bundan bahsetmesinin anlamı yoktu. Beraber gemiye binenler kavmi olmuş olur. Sayısı ne olursa olsun. Yani nuh kavminden hiç ayrılmadı. Bu da bütün hayatı boyunca kavmi ile birlikte olduğunu gösterir. Çünkü geriye kalanlar zaten tufan ile yok oldular.
Kaldı ki yusuf suresindeki ifadeyi hangi tarih başlanıcına endeksleyebiliriz? Bolluk yıllarının başladığı zaman.... Bu çok muğlak ve göreceli bir şey olur. Hangi yıllar? Mesela Nuh tufanından şu kadar yıl sonra gelen bolluk zamanı demiş olsaydı bunu anlardık. Nuh tufanını bir başlangıç kabul ederek. Böyle sir şey yok.
Fakat bütün bunlar "Sene" ve "aam" kelimesinin anlam olarak aynı olması için gerekçe teşkil etmez. Aksine farklı olması için delil olur.
Kur'an bir bilmece kitabı değil. 950 yıl kavmi ile, 50 yıl da tufandan sonra yaşamıştır sonucuna varabilmek için, 1000 sene 50 aam hariç dememesi gerekirdi. 950 sene kavmi ile, 50 sene de kavminden ayrı yaşadı demesi gerekirdi. Kaldı ki tufanın ne kadar sürdüğünü de bilmiyoruz. Eğer tufandan önce, tufandan sonra ayırımı yapılacaksı, tufanın ne kadar sürdüğünü de bilmek gerekir ki zamana ilave edilebilsin. Tufan bir an değildir, hele böylesine büyük bir olay söz konusu olduğunda. |
Mete Firidin
23.11.2012
08:46
| El nino ile kastım her kıtaya has yağışlı periodik yıllar vardır. . Buradaki aam bu amaçlıdır. İnanmazsan el nino adında wikipediaya bak.
Ayrıca sizin öğrenmek gibi bir amacınız yok. Siz tartışmayı seviyorsunuz. |
Sam Adian
23.11.2012
11:21
| Haklısınız Amacımız öğrenmek değil
Notu incelerseniz Tropical cyclon un her yıl aynı dönemde tekrarladığını söyledim, El Nino tekrarlar demedim Fırtınalar şiddetlerine göre isimlendirilmiş hepsi bu, bir yıl El-nino olur, diğer yıl başka isimle olur belli bir dönemde.
Fakat haklısınız, bunun önemli olduğunu sanmıyorum, benim dikkat çektiğim manada meydana gelen çelişkiler idi. Ama siz böyle kabul ediyorsanız diyecek bir şey yok
Saygılar
|
Sam Adian
23.11.2012
13:17
| Örnek olması açısından 1000 sene 52 000 haftadır. Kimse bin sene yerine 52 000 hafta demez. Eğer 999 sene 2 hafta demek istiyorsanız iki şekilde söylersiniz 1000 seneden 50 hafta eksik veya, 999 sene 2 hafta. (Arap takviminde hafta kavramı yoktu)
Hafta aydan küçüktür, Ay da seneden küçüktür. Bir şeyden bir şeyi çıkarıyorsanız büyük olandan küçük olanı çıkarırsınız.
Teorik olarak, bir zaman diliminden söz edebilmek için bir başlangıç noktası olmalıdır. Ya buulunduğunuz andan geriye doğru bir zaman dilimi belirtirsiniz, ya da geçmişte olmuş ve bilinen bir olaya dayanarak zaman dilimi belirtirsiniz. (Araplar böyle yaparlardı)
Tufanı başlangıç kabul edebilmek için meydana geldiği zamanı ve süresini bilmek gerekir. Oysa bu konu açıklanmamıştır. Tufanın zamanı ve süresi belli değildir.
"Yedi kıtlık senesinden sonra bolluk aam'ı olacak" bu yedi yıldan fazladır. Buna göre 8. senenin içinde meydana gelecek olan yağışlı dönemi ifade eder. Sürekli yağış altında mahsul olmaz. Mahsulun yağış kadar güneşe de ihtiyacı vardır. Belli dönemde yağış olmalıdır ki mahsul gelişsin ve sonra güneş olmalıdır ki olgunlaşsın.
Tabii bütün bunlardan önce, Aam, sene'ye eşit bir zaman dilimini ifade ediyor ise, bu durumda lafzın anlatım şeklini sorgulamamız gerekir. Bu durumda her kelimeye bir başka kelimenin anlamı verilebilir demektir. Bu zaten sıkça yapılmış olan bir şeydir.
Bakara 259 da, "şerâbike lem yetesenneh," ifadesi kullanılır. 100 yıl dayanabilen hiç biir yiyecek veya içecek yoktur. Eşyanın tabiatı gereği böyledir. ama 100 hafta dayanabilir. Bu mümkün olan bir şeydir.
Kehf 60 da, "hukuben" kelimesi kullanılmaktadır. Dönemler, çağlar anlamındadır. Paleozoik... (حقب الحياة القديمة) Bu zamana ait birinci dönem (çağ) Eğer kastedilen şey bunun gibi tarihi bir dayanak olsaydı bu kelimenin kullanılması gerekirdi.
Bakara 233 te "havleyni" ifadesi iki sene olarak anlaşılmaktadır. Oysa bu kelime de belli bir süreyi ifade eder. Yani seneye eşit olmayan dönem demektir. Uygun süre. Bunun da başlangıcı bellidir, doğum anından itibaren....
Aam kelimesi için çok daha çarpıcı örnek Tevbe 37 dir. Haram ayları bellidir. yılın belli bir dönemidir. Burada aam kelimesi kullanılır, bir dönem helal bir dönem haram.....
Sayısı bilinebilen, başı, başlangıcı ve sonu belli olan şey "sene" dir. (isra 12)
Kassas 27' de "hicec" kelimesi geçer. Bu da sene olarak anlaşılmaktadır. Oysa anlaşılan o ki, götürü usulde verilecek olan ve ne kadar süre içinde bitirileceği belli olmayan bir süreyi ifade eder. Yani iş ne kadar sürede biterse o kadar. Çünkü bu kelime argüman, bağımsız değişkenlik ifade eder.
Örnekler çoktur, kasdettiğimiz şey bunlardır. Tartışmak iyidir çünkü ilim böyle olur. Tartışılamayan her şey dogmadır.
Saygılar
|
Mete Firidin
28.11.2012
08:01
| Ademin baba atası yoktur. Sadece Anne atası vardır. Oda "nefsin vahidetin" denen homo habilis dişisidir. |
Hüseyin Kayahan
29.11.2012
11:15
| Kuralsız mana çıkaranlardan değilim. Kuralların, varsayımlarım, önkabüllerin şekline göre sonuçlar değişir, bunu da biliyorum. Arapça'yı, gramerini ve de en önemlisi usul-i fıkhı tam olarak bilmiyorum. Bu bilmeyi "meleke/refleks" derecesinde manasında olarak ifade ediyorum. elbette geçmişte bir veya iki defa usul çalışması yapmıştık ama onların çoğunu unuttum. Konuya gelirsek; İki kelime aynı manada olamaz, kuralında icma oluşmuş görünüyor. Bir kelime birden çok mana ifade edebilir kuralı, icma mertebesinde olmasa da ekseriyetin kabul ettiği bir görüştür. Zira hangi lügatı açarsanız açaın, hemen her kelimenin karşılığı olarak pek çok karşılık bulursunuz. Yorumcu bunlardan birini -sahih olmak ve sonradan uydurulmuş olmamak koşuluyla- tercih edebilir. Bu kelime; burada şu manada, şurada şu manada diye zaten görmekteyiz. Mesela Karagülle; "aynı cümlede tekrar edilen Allah lafızları aynı varlık değildir" demektedir. Meşhur "darabe" fiili pek çok manada kullanılmaktadır (ben incelemedim). Bir kelimenin farklı yerlerde farklı manalara gelebileceği öngörülmektedir. Ben bunlara ilaveten, bir makalemde; "bir kelime aynı cümlede, farklı ilmi disiplinlere göre farklı manalar alır" diye kabul etmekteyim. "elhamdu lillahi" ibaresi, dini anlamda, bir çıkar karşılığı olmayan övgü ve yüceltme yalnızca Allah'a aittir" şeklinde anlaşılırken; ekonomik anlamda, "karşılıksız artış/RANT yalnızca TOPLULUĞA/Allah'a aittir, hukuk mevzuatı buna göre düznlenmeledir" manasına gelir. Bir fizikci için bu ibare daha farklı bir anlamdadır... vs. "Ben-i Adem" ibaresinin defalarca geçmesine rağmen, "İbney Adem" ibaresi ne yazıkki bir kere geçmektedir. Bu bir kere geçen kelimeler zaten başlı başına bir zorluktur. Bu konuda Tevrattan da esinlenerek ve lügatte bu manayı da gördüğüm için bunu öngördüm. 15 sene evvelki bilgilerimle "erginlik teorisi" çalışmasında yazdım. Konu üzerinde daha da çalışmam gerekiyor. Usul konusunda da ayrıca çalışmam gerek, biliyorum. Cennetteki/yemişlikteki (Etopyadaki yüksek (yaylak) bir yer olduğunu kabul ediyorum) dönüşüm sürecinin (Ademin babasız olarak doğması ile oradan ayrılıp/inip yeryüzüne dağılmalarının öyle bir kaç on yıl veya bir kaç yüzyıl değil, daha uzun bir zaman olduğunu zannediyorum. Dünyanın soğuyup, doğal yünlerinin/kıllarının dökülmesinden dolayı (ortalama 1000-1500metre olduğunu düşündüğüm) o yüksek rakımda çıplak olarak yaşamalarının zor olduğunu düşünüyorum ve bunun için dünyanın geçirdiği buzul ve ısınma devirlerini bu kabullerime göre inlemem gerekiyor... vs Nominal olarak Nuh Tufanı yaklaşık 10000 yıl önce olmuş olmalıdır, dedim Mete bey de son buzul devrinin 10-12600 yıl önce olduğunu yazdı. Kuranda hem yere hitap var "suyunu tut" diye, hem göğe. Yerin suyu buzullar ve karlardır, göğün suyu yağışlardır. Demek ki ikisi birden olmuştur. "Faret tennur" ibaresi DÜNYANIN ISINMASIDIR. Tennur; nurlanan ısınan, ısıtılan mamasında olan Arzdır. Zaten bildiğiniz gibi dünyanın bütün enerjisi dışarıdan/güneşten gelmektedir. Burada harfi tarifle gelen Tennur, Dünyamızdır. Isınmış ve bunun sonucunda oluşan ılıman iklim, buzllları eritmiş, sürekli yağan yağmurlara sebep olmuş, bu da Nuh ve kavminin olduğu coğrafi bölgede tusunami benzeri selllere sebep olmuş ve anlatılanları biliyorsunuz. Nuh kavmini, "havaların ısınmasından dolayı" kaçınılmaz olan sulara karşı uyarmıştır. (onların Allah'a inanıp inanmamalarını bir tarafa bırakarak söylüyorum). Gemini yapımı şimdiki olduğu gibi yıllarca ve yıllarca sürmüş, havaları ısınıp, yağışların artmaya başlaması da yüzyıllarca sürmüş olmalıdır. Çok düşünüp, çok çalışmak lazım. Saygılarımla. H.Kayahan |
Sam Adian
29.11.2012
14:26
| Nuh ile ilgili sürecin anlaşılması açısından küçük bir ilave yapmak isterim.
Yapılan gemi’nin niteliği ve seyri ile ilgili detaylar çoğu zaman atlanıyor. Geminin “Suda yüzdüğü” varsayımından hareketle. Oysa ayetlerde böyle bir ifade yok.
Mesela Hud 41. De bir “seyir”den bahsetmekle birlikte, bu seyrin suda olduğuna dair herhangi bir işaret bulunmaz. “mecraha” kelimesi “bir rotada seyretmek, yörüngede kalmak” manasına gelir. Bu kelime suda seyretmek değildir.
Hud 42’de “terci” kelimesine “yüzmek” manası verilmekle birlikte bu kelimenin asıl manası “iletilen-yürütülen” şeklindedir. Aynı ayette kullanılan “mevc” kelimesi suyun dalgalanması şeklinde algılanıyor ama bana göre bu manaya gelmez. Bu kelime “Dalga, wawe” anlamındadır ama bu suyun dalgalanması olmak zorunda değil. Çünkü ifadeye baktığımız zaman, dev dalgaların arasında kalmış birini çağırıp “hadi gel bin” demek son derece mantıksızdır çünkü bu imkansızdır.
Aynı şekilde 43. Ayette, Sudan korunmak için bir dağa sığınacağından söz eder. Demek ki, 42. Ayette ifade edilen “Dalga” su ile ilgili değildir, çünkü 43.ten anlaşıldığına göre henüz ortalığı sular kaplamamıştır.
44. Ayette kullanılan “aklii” kelimesi de göğün suyu tutması şeklinde anlaşılıyor ki ben bu kanaatte değilim. Bu kelime Yırtınmak, kopyalamak veya yelkeni ayarlamak manasına gelir. Veya bir seti ayarlamak…
Ve yine aynı ayette “vestevet” kelimesi “yerleşti, durdu” şeklinde anlaşılmaktadır. Oysa bu kelime “zeki, akıllı” bir anlam ifade eder. Aynı şekilde “Cudi” kelimesi bir dağ olarak algılanmaktadır. Oysa bu kelime “cömertlik” ifade etitği gibi etimolojik anlamda bir yıldıza verilen ismi de ifade eder.
Hud 37 ve 38. Ayetlerde “Fulk” kelimesi gemi olarak tercüme ediliyor veya böyle anlaşılıyor. Oysa bu kelime “Astronomi” veya “yörünge” anlamına gelir.
İlginç olması açısından, Hud 40, ayette geçen “Tennur” kelumesi “kaynadı, feveran etti” şekilnde anlaşılıyor. Oysa bu kelime “aydınlanma, aydınlatma” manasına gelir. (Ayette kastedilen,” ışık ulaştığı zaman”)
Özetle, Nuh Tufanınn içeriğinde Su ile bağlantısı olmasına rağmen, bu olayın bilinen anlamda bir sel felaketi olmadığı açıktır. Anlaşılan o ki, Nuh tufanı, yerkürede meydana gelen geniş çaplı bir olaydır ve sadece suların kabarması değildir. Öte yandan, yapılan geminin eliptik bir gemi olduğu ve aslında suda değil uzayda, yörüngede kaldığı da anlaşılmaktadır. Bu manada “aam” kelimesinden kastedilen şey de anlaşılabilir. Çünkü uzaydaki zaman, yeryüzündeki zaman ile aynı değildir.
Öte yandan, sayın kayahanın kelime kullanımı ile ilgili yaklaşımına da bir ilave yapmak gerekiyor. Daha önce bu konuda geniş çaplı bir fikirbirliği olmasına rağmen, mana yönünden bazı farklılıklar olduğu açıktır. Bize göre bir kelime her yerde aynı manadadır. Bir kelimenin birden çok manasının olması bir şey ifade etmez. Yani bir kelimeye bir yerde elma, başka bir yerde armut manası verilemez. Mananın değişebilmesi için, kelimenin manasına etki edecek bir illetin olması gerekir. Başka bir kelime ile manaya yön vermesi gerekir ki bu da asıl manadan uzak değildir. “Kesmek” ve “bıçakla kesmek” örneklerinde olduğu gibi.
Fakat bu, manadan çıkarılacak olan şeyin aynı olacağı anlamına gelmez. Farklı yerlerde farklı çıkarımlar yapılabilir ancak her halukarda kelimenin manası değişmez.
|
Hüseyin Kayahan
29.11.2012
15:38
| "ibn" kelimesini, -elbette henüz hiç bir lügat çalışması yapmadan söylorum-, "OĞUL" değil de, "SOY" (veya benzeri bir kelime) olarak alırsanız, o zaman çok yadırgatıcı olmaz. Çünkü soy, hem geriye doğru, hem de ileriye doğru olan ilişki demektir. Lügatte, ibn kelimesinin Türkçe karşılığında "soy" karşılığı var mıdır, bilmiyorum. Lügatim bile yok ki bakayım. Eğer soy olarak karşılarsak, o zaman ibare "Adem'in iki soyu" olur ki, benim tezime uygun olur. Miras ayetlerinde de aynı karşılığı verdiğimizde bir tenakuz oluşuyor mu henüz bilmiyorum. Katkı ve uyarılar için müteşekkirim. Saygılarımla. H.kayahan |
Hüseyin Kayahan
30.11.2012
08:27
| Aynı formülde x'lere elbette aynı değeri vermek durumundasınız. Bu formülde x=2 olur, başka bir formülde x=3 olur. Bütün x'ler aynı sayı olmak zorunda değildir. Kuran'daki cümleler formüller gibidir, doğrudur, ama tamamı bir cümle gibi midir? Bunu samimiyetle öğrenmek için soruyorum (usul açısından). Karagülle (sanırım başkaları da vardır) diyor ki; aynı cümlede tekrar eden (izhar edilen, iade edileni atfedilen) diğerinden farklıdır. Aynı olsaydı belağat iade etmeyi gerektirmezdi, diyor (tam ifade edemesem de benzeri kabuller var). Mirasta anne ve babayı ayrı zikrediyor, onları soya dahil etmeyelim. Ama, soyu dediğinde, öncelikle yaşayan ardılları, eğer yoksa ve yaşıyorlarsa onun öncülleri anlaşılamaz mı, mani karine var mıdır? Böylece dedeye de mirası götürmek gerekir, şeklinde anlaşılır. Teşekkürler. H.kayahan |
Hüseyin Kayahan
30.11.2012
13:47
| Bu kelimenin bir harfi illetli olduğu için, -SLV/SLY deki gibi- farklı bir geliş noktası var mıdır, bilmiyorum. Bu konuda Arapçada uzman olan arkadaşlar, bu ihtimal olabilir mi diye tetkik yaparlarsa belki bir şey çıkabilir. Benim söyleyebileceğim son şey; "öyleyse, lügatte (oğul manasının aksine) niye böyle bir karşılık da (dede, ata) var?" sorusudur. Saygılarımla. H.kayahan |