Arş kelimesinin anlamı üzerine birçok tanımlamalar yapılmıştır. Bu tanımlamaların birçoğu yanlıştır. Bu yanlış tanımlamalar ile yapılan mealler bende (özellikle El arş kelimesine taht anlamı verilmesi) rahatsızlık meydana getirdiğinden doğrusunu araştırma ihtiyacı hissetim. Bu amaçla bir araştırma yaptım. Bunun sonuçlarını ve kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Arş kelimesi üzerine Diyanet İşleri’nin yaptığı tanım şu şekildedir: Gölgelik, çardak, ev, taht vb. şey yapmak, ikâmet etmek, borçluyu sıkıştırmak, meyletmek ve sapmak anlamlarındaki "a-r-ş" kökünden gelen arş kelimesi sözlükte, mülk, izzet, şeref, şöhret, saltanat, iktidar; çadır, ev tavanı ve padişah tahtı; zü'l-arş ise arş sahibi demektir.
"Arş" kelimesi Kur'ân'da 26 âyette geçmiştir.
"İstivâ" sözlükte müsâvi olmak, karar kılmak, kararını bulmak, yükselmek, yüksek olmak, üstün olmak, istila etmek anlamlarına gelir. "Arş", bütün âlemi kuşatan, mahiyetini insan aklının kavrayamadığı, altında gökler, cennet, sidre ve kürsü bulunan bir varlıktır.
Allah'ın arşa istivâsını selef âlimleri yorumlamadan kabul edip îmân etmişlerdir. İmam Mâlik, "İstivâ malum, keyfiyeti gayr-i ma'kul, buna îman vacîp ve bundan sual etmek bid'attir" demiştir. Hanefî bilginler, "Arş üzerine istivâ, Allah'ın bila keyf bir sıfatıdır" demişlerdir.
Allah'ın arşa istivasını yorumlayanlar bununla, Allah'ın yaratıkları hükmü altına almasının, onları muntazaman yönetmesinin, istila etmesinin, zaman ve makamdan münezzeh ve yüce olmasının kastedildiğini söylemişlerdir. (İ.K.)
Yukarıdaki yorumda birçok yanlışlar ve doğrular vardır. Bunun sebebi “arş” kelimesinin gerçek anlamını tam olarak kavrayamamaktan kaynaklanmaktadır.
Arapça çok kısa sürede ortaya çıkmış bir dil değildir. Binlerce yıl öncesine dayanan bir mazisi vardır. Akkadça bu günkü Arapçanın atası sayılır. Bu dilde “arş” kelimesine benzeyen bir kelime var mıdır? Varsa bu kelime nedir? Ve ne anlamlar yüklenmiştir? Bu anlamlar Kuranda geçen arş kelimesinin yerlerine konduğunda uygun olabilmekte midir? Yoksa anormal bir anlam mı oluşmaktadır?
Evet, Akkadça’da bulunan ve “farşu” denen bir kelime “arş kelimesine hem ses hem de anlam olarak benzemektedir.
Bu kelimeye var olmak, ritüel yapmak, kozmik yönetmelik, ilahi kozmik aktivite yapmak, ahlaki yönetmelik koymak ve bununla ilgili ofis (bina, yapı) anlamları verilmiştir.
Bu kelimeyi anlayabilmek için Sümer şehir devlet yapısını bilmek gerekir. Çünkü Akkadlar bu tip kavramları Sümerlerden almışlardır. Sümer şehir devletleri teokratik sosyalizm ile yönetilen devletlerdir. Devletin başında bir yönetici yani kral vardır. Fakat onun da üstünde “akil kişiler” (parsumu) veya rahipler tarafından oluşturulan kutsal bir kadro vardır. Kralın hangi kurallara göre davranması gerektiğini bu kadro belirlemektedir. Yani anayasa kurallarını belirleme ve dinsel ritüelleri yönetmek bu gurubun egemenliğindedir. Bu grubun yaptığı iş “farşu” dur. Yine bu tip kuralların ya da yönetmeliklerin gerçekleştirildiği yerler de “farşu” dur. Yani arş dır.
Kısacası farşu kelimesi temel kural, yönetmelik ve bu kuralların belirlendiği yapıdır.
Bu yerler antik toplumlarda tapınaklardır. Sümer’de ziguratlar, Sebe melikesinin ülkesinde ise deffufalar dır.
Farşu kökenli kelimeler Latinceden dilimize geçmiş olsa da halen yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun en belirgin örneği monarşi, oligarşi, anarşi, hiyerarşi kelimeleridir. Bu kelimelerin kökenini oluşturan farşu kelimesi Akkadça dan Yunancaya archo, Yunancadan Latinceye archi olarak geçmiştir. Anlamı başlamak, liderlik yapmak, yönetmek, hükmetmektir. Archi ön ek olarak geldiğinde şef, en yüksek, en önemli ve en kıdemli anlamlarına gelmektedir. Archon yönetici, baş hakim, efendi, Yunan şehir yönetiminde bulunan dokuz kişiden her biri demektir. Archangel en yüksek rütbeli meleklerdir.
Arch aynı zamanda yapı, kemer (architecture) demektir.
Eski Yunan ve Latin dillerinde olduğu gibi günümüz İngilizcesinde de Arş kelimesi genel olarak yapı ve yönetim anlamında kullanılmıştır.
Arş kelimesini daha iyi anlayabilmemiz için evren kelimesinin içerdiği iki terimi de bilmek gerekir. Evren kelimesinin batı dillerinde iki karşılığı vardır. Birincisi universe var olanın toplamı anlamına gelmektedir. İkinci terim cosmos düzenli, ahenkli sistem anlamına gelmektedir. Kosmoloji evrendeki uyumlu işleyişi atom altı parçacıklardan yani kuarklardan başlayıp galaksilere kadar olan tüm evrenin uyumlu işleyişini inceleyen bilimdir. Kozmos eski İran dini olan Mazdaizm de asha/arta olarak bilinir. Eski Mısır ve Gnostisizm’de adı ogdoad; Yahudilikte araboth olarak isimlendirilir. Bize öğretilen ve evren, kozmos anlamında kullanılan kainat kelimesi ise Kuran’da yoktur.
Eski Arapça sözlükler dikkatlice incelendiğinde ve Kuran’da arş kelimesinin geçtiği ayetler düşünüldüğünde; arş kelimesinin yapı ve yönetim veya yönetim yapısı anlamına geldiği görülecektir. Mesela sözlükte şu anlamlar verilmiştir: Gölgelik, çardak, ev, taht vb. şey yapmak, ikâmet etmek, borçluyu sıkıştırmak, meyletmek ve sapmak anlamlarında. Kısacası bu kelimelerin özeti yapı ve yaptırımdır.
Bu bilgilerden sonra arş kelimesinin geçtiği ayetleri yeniden çevirmeye çalışalım. Parantez içindeki koyu meal eski mealdir. Mealde evren kelimesi yerine kozmos kelimesi kullanmamın nedeni kozmos kelimesinin düzen ve düzenlemeyi yani bir sistemi ifade etmesidir.
Bakara 259: Yahut görmedin mi o kimseyi ki, yapıları (evlerinin duvarları çatıları üzerine) çökmüş (alt üst olmuş)) bir kasabaya uğradı; «Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!» dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. «Bir gün yahut daha az» dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.[259]
Enam 141: Yapılandırılmış ve yapılandırılmamış (çardaklı ve çardaksız) bağları, tatları değişik ekin ve hurmaları, zeytin ve narı, birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratıp yetiştirmiş olan O’dur. Her biri mahsul verdiği zaman, mahsulünden yeyin, hasad edildiği gün de, hakkını verin ve israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez.[141]
Araf 54: Muhakkak ki sizin Rabbınız; gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra kozmosa (Arş’a) hükmeden Allah’tır. Gündüzü; durmadan kovalayan gece ile bürür. Güneş, ay ve yıldızlar O’nun emri ile müsahhar kılmışlardır. Bilin ki; yaratma da, emir de O’nundur. Alemlerin Rabbı olan Allah’ın şanı ne yücedir.[54]
Allahın istiva ettiği arş denince benim anladığım şudur: kuantum cisimciklerinden, atomlardan bütün evreni oluşturan yapılara kadar olan, var olan şeylerin nasıl var olacakları ve nasıl davranacaklarını belirleyen kurallar ve yönetmeliklerdir. Mesela hangi kuark dalgacıkları nasıl bir özellik taşıyacaklardır. Hangileri bir araya gelip bir proton oluşturacaktır? Hangileri bir araya gelip bir nötron oluşturacaktır? Veya hangi atomlar bir biri ile etkileşecek ve ne gibi bir bileşik olacaktır? Veya yıldızlar, galaksiler, gezegenler hangi kullarla göre davranacaktır? Kitle çekim kuvveti, elektromanyetik alan hangi kurallara göre davranacaktır? Işık hangi özelliklere sahip olacaktır? Ne zaman bir tanecik gibi davranacak? Ne zaman dalga gibi davranacak? Dünyadaki yaşam ve ölüm, üreme hangi kurallara göre oluşacaktır? Bu soruların sonu gelmez! İşte bu varoluşun bütün kanunları “Allahın sahibi olduğu arşı” içindedir.
Yine bütün yaratılan şeyler zaman ve mekanın olmadığı bir şeyin içindedir. Bu nedenle Allahın arşı için bir lokalizasyon tanımlamak imkansız dır. Onu zaman ve mekanla sınırlamak mümkün değildir. Her oluşumun zaman ve mekansızlığa açılan bir yapısı vardır. Bu yapı kuantum yapısıdır. Kuantum yapısındaki arş kuralları bildiğimiz zaman ve mekana bağlı değildir. Bir şey her an her yerde olabilir.
Araf 137: Hor görülen kavmi de, bereketlendirdiğimiz yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına karşılık yerine geldi. Firavun ve milletinin yapılandırdıklarını (yaptığını ve yükselttiklerini) yıktık.[137]
Tevbe 129: Eğer yüz çevirirlerse de ki: «Allah bana yeter; O’ndan başka tanrı yoktur, yalnız O’na güveniyorum; O büyük kozmosun (arşın) Rabbidir.»[129]
Yunus 3: Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra kozmosa (arşa) hükmeden, işi düzenleyen Allah’tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?[3]
Hud 7: Kozmosu belirsizlik üzere, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. And olsun ki, «Siz gerçekten, ölümden sonra dirileceksiniz» desen, inkar edenler: «Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir» derler.[7]
Bu ayet ile ilgili başka bir makale vardır.
Yusuf 100: Ana babasını yönetiminin üstünde tuttu (Ana babasını tahtın üzerine oturttu), hepsi onun önünde (Allah’a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: «Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim’dir» dedi.[100]
Burada وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ demek anne babasını yöneticiliğinin üstünde tuttu demektir. Yani onlara vezir olmasına rağmen hürmette kusur etmedi demektir.
Rad 2: Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra kozmosu düzenleyen (arşa hükmeden), her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay’ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah’tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız.[2]
Nahl 68: Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve yapılandırılanlardan (insanların kuracakları kovanlardan) kendine evler edin.
İsra 42: De ki: «Eğer onunla beraber, dedikleri gibi tanrılar olacak olsa idi, o takdirde kozmos (Arş) un sahibine elbette (galebe etmek için) bir yol ararlardı.»[42]
Kehf 42: Derken serveti yok edildi. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı ellerini oğuşturmaya başladı. Bağ, yapıları (çardakları üzerine) yıkılmış kalmıştı, «Ah Keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım» diyordu.[42]
Taha 5: Rahman kozmosa (arşa) hükmetmektedir.[5]
Enbiya 22: Eğer yerle gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Kozmosun (Arşın) Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir.[22]
Hac 45: Nice kasabaların halkını haksızlık yaparken yok ettik. Artık yapıları (çatıları) çökmüş, kuyuları metruk, sarayları bomboş kalmıştır.[45]
Müminun 86: «Yedi göğün de Rabbi, yüce kozmosun (arşın) da Rabbi kimdir?» de.[86]
Müminun 116: Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O’ndan başka tanrı yoktur. O, yüce kozmosun (arşın) Rabbidir.[116]
Furkan 59: Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da kozmosa (arşa) hükmeden Rahman’dır. Bunu bir bilene sor.[59]
Neml 23: Sebe halkını bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm. Kendisine her türlü imkân verilmiş. Onun güçlü bir yönetimi olduğu gibi pek büyük bir yapısı (tahtı) da var.[23]
Burada geçen arş kelimesine de sürekli “taht” anlamı verilmektedir.
Burada neden yapı yani bina, saray anlamı veriyorum?
Sebe melikesine “Senin arşında böylemidir?” diye sorulduğunda kast edilen aslında onların yönetim binası ve tapınak olarak kullandıkları binadır(deffufa). Taht değildir. Arş kelimesini iyi anlayamayanlar buna taht anlamı vermişlerdir. Oysa ayetlerden bunun taht değil de bina olabileceğini anlıyoruz.
Nasıl?
Bu amaçla ayetleri düşünerek değerlendirelim!
Neml suresi 29-33
: (Hükümdar olan kadın) Dedi ki: «Ey ileri gelenler(archonlar)! Şüphe yok ki bana, çok şerefli bir mektup bırakıldı.»[29] «O muhakkak ki, Süleyman tarafından ve şüphe yok ki o, ’Rahmân, Rahîm olan Allah’ın ismiyle’ (başlanarak) yazılmıştır.»[30] (Şöyle ki:) «Bana karşı büyüklenmede bulunmayın ve bana müsIümanlar olarak geliniz.»[31] Dedi ki: «Ey ileri gelenler (archonlar)! Bu işim hakkında bana fetva veriniz. Siz hazır bulununcaya değin ben bir işimi kestirmiş değilim.»[32] Dediler ki: «Biz kuvvet sahipleriyiz ve şiddetli bir azim sahipleriyiz ve emir sana aittir. Artık bak, ne emredeceksen.»[33]
Bu ayetlerde Sebe Kraliçesinin akil kişilerinden yani archonlarından bahsedilmektedir. Yani deffufa da bulunan ihtiyar heyeti veya rahiplerdir. Bu bakımdan deffufa bir yönetim yapısı yani bir arş tır. Burada verilmese de diğer ayetlerden Süleyman peygamberin de bir archonlar heyetinin ve arşının olduğu anlaşılıyor.
Neml 41-44 :(Süleyman devamla) dedi ki: «Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?»[41] Melike gelince, «Senin tahtın da böyle mi?» dendi. O şöyle cevap verdi: «Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik.»[42] O’nu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi.[43] Ona «köşke gir!» dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini çekti. Süleyman «Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir» dedi. Melike dedi ki: «Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman’ın maiyyetinde, âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.»[44]
Mesela Sebe melikesi Süleymanın sarayına girince sarayın harikalığı karşısında büyüklenmesini terk edip imana gelmektedir. Çünkü Sebe toplumu tapınak ve yönetim binaları ile büyüklenen bir toplumdur. Bununla ilgili bilgi Sebe melikesi makalesinde verilmiştir.
Neml suresi 23 ayette: İnnî vecedtumreeten temlikuhum ve ûtiyet min kulli şey’in ve lehâ arşun azîm(azîmun).
Denmektedir.
Arşun azim kelimesi çok büyük arş anlamındadır. Azim kelimesi bir taht için kullanılamaz. Bir taht ne kadar büyük olabilir ki?
Eğer getirilen taht olsaydı Süleyman’ın tahtını görünce imana gelmesi gerekirdi. Aksine saraya (Süleyman’ın arşı) girince sarayın kendi arşından yani yönetim binaları olan deffufa dan çok daha güzel olduğunu anlayınca teslim olmaktadır.
Ayrıca
Neml 41-44 :(Süleyman devamla) dedi ki: «Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?» şeklinde meallendirilmektedir.
Oysa ayette:
Kâle nekkirû lehâ arşehâ nenzur e tehtedî em tekûnu minellezîne lâ yehtedûn(yehtedûne).
Denmektedir. Buradaki “tehtedi” ve “la yehtedun” kelimeleri hidayet kelimesinden gelmektedir ve kılavuzluk edebilecek mi, edemeyecek mi? Anlamına gelmektedir. Buradan anlaşılacağı gibi binanın içinde bir yol bulma söz konusudur. Yoksa taht anlamında olsa gerçekte tanıyacak mı (arefe) kelimesi kullanılırdı.
Yani meal şöyle olmalıdır: Onun binasını yani sarayının planını değiştirin, bizde gözetleyelim bakalım sarayında yolunu bulabilecek mi? Bulamayacak mı?
Burada taht anlamı verilen arş aslında işlerin yürütüldüğü yapı (deffufa) dır.
Şimdi düzeltilmiş meallere devam edelim.
Neml 26: «(Halbuki) O büyük kozmosun (Arş’ın) sahibi olan Allah’tan başka tapılacak yoktur.»[26]
Neml 38: Süleyman: «Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin yönetim yapısını (tahtını) yanıma getirebilir?» dedi.[38]
Neml 41: (Süleyman devamla) dedi ki: «Onun yönetim binasını (tahtını) değiştirin (bilemeyeceği bir vaziyete sokun); getirin bakalım yolunu bulabilecek mi yoksa bulamayacak mı?(tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?)»[41]
Neml 42: Melike geldiğinde «Senin yapın (tahtın) böyle miydi?» denildi. O da «Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk» dedi.[42]
Secde 4: Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra kozmosa (arşa) hükmeden Allah’tır. O’ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?[4]
Zümer 75: Melekleri, kozmos yapısının (arşın) etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hüküm olunmuştur. «Övgü, Alemlerin Rabbi olan Allah içindir» denir.[75]
Mümin 7: Kozmosu (Arşı) yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O’na inanırlar. Müminler için: «Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru» diye bağışlanma dilerler.[7]
Mümin 15: dereceleri yükselten, Kozmosun (Arş) sahibi, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir.[15]
Zuhruf 82: Göklerin ve yerin Rabbi, kozmosun (Arşın) Rabbi onların vasıflandırmalarından münezzehtir.[82]
Hadid 4: Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra kozmosa (arşa) hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O’dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.[4]
Hakka 17: Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin kozmosunu (arşını) onların da üstünde sekiz (melek) taşır.[17]
Tekvir 20: O elçi güçlüdür, kozmosun (Arş’ın) sahibinin yanında çok itibarlıdır.[20]
Buruc 15: Yüce kozmosun (arşın) sahibi.
Anlayabildiğimiz kadarı ile Allahın sahip olduğu arş evrenin de içinde bulunduğu ve temel kuralların koyulduğu yapıdır yani kozmos dur. Allah bu yapıya tamamen hakim ve haberdardır. Kendisi bu yapıdan münezzeh tir. Kürsi ise bu yapı içinde var olan ayrı birimlerdir. Mesela gökler kürsüsü göklerin yönetimidir. Oysa göklerden başka sonsuz çeşitlikte yapılar vardır. Buna örnek kuantum düzeyinde var oluştur. Kuantum düzeyinde oluşumu örneklememin sebebi algımızın neredeyse dışında olmasıdır. Kısacası bizim kozmosta anlayamayacağımız yapılar da mevcut olabilir.
Doğrusunu Allah bilir.