Ruh ve Ruhun Üflenmesi
Bu makalede çok temel bir inanışa ruh ve ruhun ne zaman üflendiğine değinmek istiyorum.
Ruh kelimesinin kökü Arapça روح RVH tur. Birçok kişi ruh kelimesi üzerine tartışmanın anlamsız olduğunu savunacaktır. Çünkü İsra suresi 85. Ayette: Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: «Ruh, Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.»[85] Diyecektir. Oysa bu ayette söz edilen El Ruh yani melek hakkındadır. Nekre olan ruh kelimesi hakkında değildir.
Kuran’da 52 ayette bu kökten türetilmiş kelimeler geçmektedir.
Bunlar rüzgar الرياح; El Ruh yani Cebrail الروح; esinti ريح; koku الرَّيْحَانُ ; Kuran رُوحًا ; rahatlık رَوْحِ ; aktive etmek تُرِيحُونَ; motivasyon ريحكم , anlamlarında kullanılmıştır.
Asıl ruh kelimesinin anlamı nedir?
Ruh kelimesi Tevrat’ta da “ruah” olarak bulunmaktadır. Tevrat’ta genellikle rüzgar anlamı verilmiştir. Fakat benim saptayabildiğim üç yerde “akıl” anlamı verilmiştir. Bu yerler Tekvin bölümü 26:35; Yeşaya 29:24; Habakkuk 1:11 dir.
Eski Arapça kaynaklara bakıldığında ruh kelimesine “algılama, aktiflik” anlamı da verildiği görülmektedir.
Benim düşünceme göre ruh kelimesi Arapça görme anlamına gelen ray, رُؤْيَة rüyatün yani görmek, görünüm, anlamak kelimesi ve rih, esmek kelimelerinin sentezinden türemiştir. Görünmeyen fakat algılanabilen rüzgar, koku, rüya gibi özellikleri de fark etmek anlamında görünmeyeni görmek, idrak etmek, tanımlamak anlamı kazanmıştır.
Birçok bilimsel kaynakta da Arapçada ki ruh kelimesinin Yunanca da ki “nous” kelimesi ile eş anlamlı kullanıldığı açıklanmıştır (kaynak: Cyril Glassé, The Concise Encyclopedia of Islam, Third Edition, p. 445; Richard Webster: Living İn Your Soul’s Light kitabının 51.sayfası).
Nous Yunanca felsefi bir kelimedir. Zihnin en yüksek parçası, entellektüel kavrayış ve sezgisel düşünce yetisini ifade eder.
Ruh kelimesinin zaten bu anlamda olduğu Kuran’da geçen ayetlerden de anlaşılmaktadır. Kısaca anlatırsak: Allah meleklere bir halife yaratacağım demiş ve melekler bunun uygun olmayacağını bildirmişlerdir. Allah ise ben sizin bilmediklerinizi bilirim demiştir. Sonra Adem’i yaratmış ve ruhundan üflemiş; Ona bütün isimleri öğretmiştir. Sonra meleklere eşyanın isimlerini sormuş fakat melekler bilememiş; meleklerin bilemediğini Adem bilmiştir. Burada Adem’in akıl kapasitesinin potansiyel olarak meleklerden üstün olduğu anlaşılmaktadır. Bu üstün özellik Allahın Adem’i tefsiye yani iyice düzenlemesi ve ona ruhundan eser miktarda eklemesi ile kazanılmıştır. Eklenen bilme ve öğrenme yetisi, sağgörü yani selim akıldır.
İbranicede ruh yani ruah kelimesinin bir benzeri de bulunur. Rah şeklindedir. Görünüş, imaj, gözlemek, görmek, anlamak, ayna anlamlarına gelmektedir.
Kuranda bulunan birçok yaradılış ile ilgili ayetler orijinal Tevrat’ta da bulunmaktadır. Kuran musaddıktır. Yani muharref Tevrat’ı düzeltir.
Ruhumdan üfledim içerikli ayetler orijinal Tevrat’ta da bulunmalıdır.
Mesela Secde suresi 9. Ayette :
Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Yani: “Sonra onu düzenli bir şekle soktu ve içine kendi ruhundan üfledi. Size kulaklar, gözler ve kalpler (beyin merkezleri) verdi. Çok az şükrediyorsunuz!” Gibi.
Sanırım Yahudiler buna benzer ayetlerde geçen “ruhumdan” kelimesini görünümünde olarak tercüme etmişlerdir. Hıristiyanlar ise bu kelimeyi “benzer” şeklinde tercüme etmişlerdir. Ortaya “ Tanrı insanı kendi görünümünde yarattı” şeklinde gerçek dışı bir iddia çıkmıştır. Sonra bu sapkın düşünce hadis adı altında İslam dünyasına da sokulmuştur. (İlgilenenler bu sitede ayrıntısını okuyabilirler: ww.mumsema.com/sizden-gelen-sorular/82630-allah-insani-kendi-suretinde-mi-yaratti.html). Tasavvuf ehli ise diğer bir anlamı yani “ayna” benzetmesini alıp kullanmışlardır (İnsan Allahın bir yansımasıdır???).
Klasik bilgilerde insana ruh üflenmesinin anne karnındayken olduğu görüş mevcuttur. Tıbbi müdahale için ruhun ne zaman üflendiği göz önüne alınıp buna göre fetvalar verilmiştir. Halen tartışılmaktadır. Bu tartışmalar yapılırken özellikle şu ayetler yorumlanarak bir zaman saptanmaya çalışılmıştır.
Secde suresi 7-9:
Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin).
Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin).
Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
(7-9) Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaradan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size işitme yeteneği, görme yeteneği, beyin merkezleri verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
Burada apaçık anlaşılmaktadır ki bu ayetlerde insan soyunun planlanmış evrim süreci anlatılmaktadır. Oysa bu ayetler sanki bir kişinin yaratılması gibi anlatılmaya çalışılmaktadır.
Burada insanlığın başlangıçta çamurdan yaratılmaya başlandığı, sonra eşeyli üreme ile devam edilip, zamanla insan şeklini aldığı ve sonra ona ruhundan üfleyerek yani ilahi üstün akıl özelliği kazandırıldığı, ona işittiğini anlama, baktığını görme özelliği yani şuur verildiği anlatılmaktadır.
Kulak anlamına gelen ezene, göz anlamına gelen ayn kelimeleri kullanılmamıştır. İşitmek ve basiret kelimeleri kullanılmıştır. İnsanlar işittikleri kelimelerle ve algıladıkları görüntülerle düşünürler. Doğuştan kör olan birisine renkleri anlatamazsınız. Doğuştan sağır olana da notaları anlatamazsınız.
Muminun suresi 12, 13, 14. Ayetler.
Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).
Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin).
Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).
“And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık.[12] Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.[13] Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka (insan) şekilde inşa ettik: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur!”[14]
Burada da açıkça görülüyor ki: İnsanın anne karnında yaradılışı anlatılıyor. Belli bir safhadan sonra insana insan şeklinin verildiği yani artık bir insan olduğu açıklanıyor. Halaka kelimesinin şekil olarak yaratılma anlamına geldiği de açıkça anlaşılıyor. Oysa ruh üflenmesinden bahsedilmiyor.
Ruhun üflenmesi ile ilgili ayetleri incelediğimizde farklı bir durum ile karşılaşıyoruz.
Mesela Hicr 28, 29, 30, 31:
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn (mesnûnin).
Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
İllâ iblîs(iblîse), ebâ en yekûne meas sâcidîn (sâcidîne).
Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu iyice düzenleyip ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın» demişti.[28-9] Bunun üzerine, İblis’in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.[30-1]
Bu ayette geçen “sevveytuhu” “onu iyice düzenledim” kelimesinin kökü “sin ve ye” dir. Düzenlemek, ayarlamak, denk, eşit hale getirmek demektir. Burada tefil babında olup iyice düzenlemek anlamına gelmektedir.
Asıl dikkat edilmesi gereken kelime budur. Bu kelime “halaka” yani şekillendirdi kelimesinden sonra gelmektedir. Çünkü bir şey şekil olarak yaratıldıktan sonra onun kalıcı şekli ve işleyişi düzenlenmektedir. Bununla ilgili birçok örnek vardır.
Mesela: secde suresi 4:
Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arş(arşi), mâ lekum min dûnihî min veliyyin ve lâ şefîi(şefîin), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).
Allah, o zâttır ki, gökleri ve yeri ve bunların aralarında bulunanları altı günde yaratmıştır, sonra da arş üzerine istiva buyurmuştur. Sizin için O’ndan başka bir velî ve bir şefaatci yoktur. Artık iyice düşünmez misiniz?[4]
Esteva kelimesinin kökü “sin ve ye” dir Burada Allah yeri ve gökleri yaratmış ve sonra onların işleyişini, yönetimini düzenlemiştir.
İnfitar süresi 7. ayet:
Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek(adeleke).
O ki, seni yarattı hemen ardından düzenine koydu ve dengeli kıldı.[7]
Kıyamet suresi 37-38:
E lem yeku nutfeten min menî yin yumnâ
Summe kâne alakaten fe halaka fe sevvâ.
Fe ceale minhuz zevceyniz zekere vel unsâ.
Değilmiydi bir nutfe dökülen menîden?[37] Sonra bir aleka, oldu derken biçimine koydu, derken tesviye (düzenledi) etti de[38] Yaptı ondan da iki eşi: erkek ve dişi[39]
Bu ayetlerden ise sevva yani düzenleme sonunda buluğda erişilen gerçek erillik ve dişillik tanımlanmış ve bunların eş olarak birbirine uygunluğu anlatılmıştır. Oysa bir gebelikte aleka veya nutfenin dişi mi erkek mi olacağı başlangıçta bellidir.
Kasas suresi 14:
Ve lemmâ belega eşuddehu vestevâ âteynâhu hukmen ve ilmâ(ilmen), ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.
Burada geçen esteva kelimesi seva kökünden gelip olgunluğa ulaştı ve düzenlemesini tamamlayınca ona hüküm ve ilim verdik deniyor. Demek ki düzenlenme olgunluk çağına kadar devam etmektedir.
Yine klasik inanışlarda bulunan bir bilgi de şudur: “Adem çamurdan bir yetişkin olarak, heykel gibi yaratılıp, içine ruh üflenip insan olmuştur” .
Bu durumda Adem’e ruh üflenmesi yetişkinken olmaktadır.
Adem’in yetişkin olarak yaratıldığı bilgisinin doğru olmadığını Kuranda bulunan ayetlerden biliyoruz.
Mesela Ali İmran suresi 59: Doğrusu Allah katında İsa’nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem’in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona «ol!» dedi, o da oluverdi.[59]
Bu ayette anlatıldığı gibi Adem’in yaratılışı ve İsa’nın yaradılışı bir birine benzemektedir. Sonuçta ikisi de ve biz de hammadde olarak topraktan yaratıldık. Ama hepimizin annesi vardır.
Hepimiz Kuran’dan da biliyoruz ki İsa bir anneden doğmuş ve çocukluk döneminden sonra bir yetişkin olmuştur. Öyleyse Adem de bir anneden doğmuş ve bir çocukluk dönemi yaşamıştır.
Fakat Adem’in meleklere isimleri bildirmesi ve cennet bahçesine yerleşmesi hep yetişkinlik döneminde olmuştur. Çünkü Adem’e “sen ve eşin” cennete yerleşin denmektedir. Eşi olan birisi yetişkin demektir.
İnsan suresi 1. Ayet: İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz, uzun bir zaman geçmemiş midir?[1]
Bu ayeti Adem peygamberin yaratılması ile ilgili olarak ele alırsak: Adem’in yaratılıp bahse değer bir şey olması için uzun bir çocukluk dönemi geçmiş ve ruh üfürülmesi ile bahse değer bir şey olmuştur. Bütün isimleri söyleyerek değerli olmuş; melekler secde etmiş ve cennete yerleşmeye hak kazanmıştır.
Ayrıca bu ayet Adem’den önceki insanları da ifade etmektedir.
Bakara suresi 33-35: Allah «Ey Adem onlara isimlerini söyle» dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah «Ben gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?» dedi.[33] Ve o zaman meleklere, «Adem’e secde edin» demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu.[34] «Ey Adem! Eşin ve sen cennete yerleşin, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz» dedik.[35]
Şimdi Hicr suresi 28-31. Ayetleri hatırlayalım: Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu iyice düzenleyip ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın» demişti.[28-9] Bunun üzerine, İblis’in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.[30-1]
Burada açıkça görülüyor ki düzenlenip ardından Allahın kendi ruhundan üflemesi yetişkinlik döneminde gerçekleşiyor.
Buna başka bir örnek de Araf suresi 11: And olsun ki, sizi yarattık, sonra suret verdik, sonra meleklere, «Adem’e secde edin» dedik; İblis’ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.[11]
İnsanın görüntüsünün tamamlanması buluğ çağının sonuna kadardır. Nihai yüz hattı vücut ölçüleri mesela boy, ses gibi birçok özellik buluğ çağından sonra tamamlanır.
Şems suresi 7-8. Ayetler:
Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Ve bir nefse ve onu düzenleyene[7] Sonra da ona kötülüğü ve korunmasını ilham eyleyene ki[8].
Burada sevvaha kelimesi düzenleme demektir. Ardından “kötülük ve kaçınmayı ilham edene” denmektedir. Yani düzenleme ile iyi ve kötü ayırımına (otokontrol) ulaşılmaktadır yani mümeyyiz olunmaktadır.
Kehf suresi 37:
Kâle lehu sâhıbuhu ve huve yuhâviruhû e keferte billezî halakake min turâbin summe min nutfetin summe sevvâke raculâ(raculen).
Arkadaşı onunla konuşarak dedi ki: 'Seni topraktan sonra nutfeden yaratan, sonra da bir adam olarak düzenleyen Rabbini inkar mı ettin?
Düzenleme olayı adam (yetişkin) oluncaya kadar devam etmektedir.
Zumer suresi 42: Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında vefat ettirir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için.[42]
Apaçık anlaşılıyor. Ölüm esnasında alınan nefis yani candır. Ruhtan bahsedilmiyor. Her ne kadar bazı tercümanlar ruh olarak çevirseler de burada alınan nefs (can, kişi) dir.
Enam suresi 93: Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahy edilmemişken «Bana vahyolundu, Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim» diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, «Nefislerinizi verin, bugün Allah’a karşı haksız yere söylediklerinizden, O’nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız» derken bir görsen![93]
Bu ayette de ruhlarınızı verin denmiyor. Nefislerinizi verin deniyor.
Açıkça üflenen ruhun nefsin yani canın içinde, onun bir bölümü, ilavesi olduğu anlaşılıyor.
Bu günkü bilgilerimizle biliyoruz ki insana insan olma özelliğini veren beynin prefrontal alanıdır. Alnımızda iki kaşımız arası gibi bir bölgededir. Secdeye gittiğimizde yere değen bölgede yer alır. Bu bölge beynin “Ceo” su yani halifesidir. Algısal analiz, soyut düşünme ve sosyal davranış yetkinlikleriyle ilişkilidir. Prefrontal korteks tüm duyulardan iletilen bilgileri düzenlemekte ve organize etmektedir. Beyin en geç olgunluğa ulaşan kısımlarından biridir.
Prefrontal korteks ile ilişkilendirilen beyin işlevleri:
Dikkat odaklanması.
Düşünce düzenlenmesi ve problem çözme yetisi.
Farklı durumlara göre davranış uyarlanması.
Planlama ve strateji oluşturma.
Duyu kontrolü ve haz erteleme.
Yoğun duyguların kontrolü.
Uygunsuz davranışların bastırılması ve uygun davranış gösterme.
Eş zamanlı çoklu bilgilerin işlenmesi.
Beyinin bu kısmı kişiye yargılama yetisi kazandırmaktadır.
Bu bölgenin tamamen olgunlaşması 25 yaşı civarında gerçekleşmektedir.
Mümeyyizlik yani iyi ile kötüyü ayırma yaşı ortalama 12 yaş tır. Bir insanın tam olarak mümeyyiz olması için en az 25 yaşında olması gerekmektedir. Beyninin prefrontal bölgesi hasar görmüş kişiler utanmaz ve ahlaksız olabilmektedirler.
Bu bilgi bana Adem’in cennete yerleşirken ve cennette sınanırken niye hep yanında eşi olduğunu açıklamaktadır. Çünkü erişkin yani mümeyyiz olduğu dönemden bahsedilmektedir.
Adem’in isimleri meleklere bildirdiği yaş yani mümeyyiz olduğu yaş en az 12 olmalıdır. Sınandığı yaş en az 25 olmalıdır.
Şeytan Adem’e ve eşine düşman olduğu halde cennet bahçesine girene kadar onlara karşı hiçbir girişimde bulunmamıştır. Neden? Çünkü Adem’e secde edin emri ile cennete girme arasında zaman farkı yoktur. Ya da şeytan onları sadece cennetten çıkarmak istemektedir. Çünkü muhtemelen Adem ve eşinden önce orada yerleşen kendisidir. Adem’e secde etmediğinden Allah’a asi olmuş ve cennetten kovulmuştur. Fakat şimdi oraya halife olan Adem ve eşi yerleşmiştir. Adem bütün isimleri bilmesine karşılık alim sıfatı ile cennete yerleştirilmiştir. Fakat asıl üstünlük takva yani haramlardan kaçınmak ile olduğu için cennette kalmayı hak edememiştir. Çünkü şeytanın onu kandırması ile Allahın yasak ettiği ağaca yaklaşarak haram işlemiş ve takvasını kaybetmiştir.
Bir insanın gerçek anlamda değerlendirilmesi ancak tam mümeyyiz olduğunda yapılabilir. Bir çocuk bütün yaptıklarından sorumlu tutulamaz.
Bir insanın biyolojik ve kişilik gelişimi 12- 25 yaşları arasında olmaktadır. Yani bir insanın düzenlenip içine ilahi ruhtan ilham edilmesi yani tam şuurlu bir kul olması ancak 25 yaşından sonra mümkün olabilir. Bu nedenle Allahın ruhundan üflenmesi ancak bu yaşlardan sonra olabilmektedir. O’da olursa!
Enam suresi 112: Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.
Buradan da anlaşıldığı gibi cin ve insan şeytanları da vardır. İnsan şeytanlarına bütün meleklerin secde (itaat) etmesi mümkün değildir.
Öğleyse bu şeytan insanlar “düzenleyip ruhumdan üflediğimde ona secde edin” tanımına uygun değildir.
Canlılık, insan olmak ve İlahi ruh taşımak farklı şeylerdir. Sanırım canlılık veren güç ile ilahi ruh kavramları zaman içinde karıştırılmıştır. Bir insan ancak bir insandır. İlahi bir varlık olarak yani Allahın ruhundan üflediği insan ise aklıselim, güzel ahlak ve şuur taşıyan, takva sahibi, tövbe edebilen, her anlamda olgun insandır.
Kısacası “ruhumdan üfledim” cümlesinin anlamı “Ona kendimden ilahi akli özellikler ekledim, yükledim” demektir. Ayrıca Kuran' da dikkat edildiğinde "ruhumdan üflemenin" "bütün kelimeleri öğretti" ile aynı anlamda olduğu anlaşılacaktır. İnsanlar kelimelerle düşünür. Bu da Allah'ın insana ayrıntılı düşünebilme yeteneği üflediğini göstermektedir. Nefeha yani üflemek kelimesinin diğer anlamı genişletmek, şişirmek demektir. Bu ilahi özellik de güzel ahlaktır. Güzel ahlakın en önemli kısmı ise haramlardan uzak kalmaktır. Eğer insan bunu aklıselim ile gerçekleştirir ise o zaman bütün melekler ona itaat edecektir. Ama şeytan bunu gerçekleştirmemize olanca gücü ile engel olmaya çalışmaktadır. Bunu başarabilmek için bu mücadelede azim sahibi olmak gerekir. Bu da ancak Kuran ve Allahın yardımı ile mümkündür.
Doğrusu Allah bilir.