Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
09:35
|
Birinci yanlış:
Mimma tereke ile ma tereke farklı manalarda değildir. Burada “ma tereke” terk ettiği şey demektir. “Ma” ism-i mevsuldür. “Tereke” fiildir. Başına min gelmesi onun mamasını değiştirmez, sadece –den, -dan anlamı katar. Peki neden min gelmektedir? Sebebi, eğer kesir bildiren sayı harf-i tarifli ise izafete girmeyeceği için min ile gelir. Eğer harf-i tarifsiz ise doğrudan izafete girebilir. Bu durumda min gelmez. Burada verilen bütün örnekler böyledir:
ثُلُثَا مَا تَرَكَ: Sulusa: muzaf, ma tereke: m.ileyh, izafet var, kesirli sayı harf-i tarifsiz, min’e gerek yok.
السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ: EsSududu: mevsuf, mimma tereke: sıfat, kesirli sayı harf-i tarifli, min’e gerek var.
نِصْفُ مَا تَرَكَ Nisfu: muzaf, ma tereke: m.ileyh, izafet var, kesirli sayı harf-i tarifsiz, min’e gerek yok.
الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ ErRubuu: mevsuf, mimma tereke: sıfat, kesirli sayı harf-i tarifli, min’e gerek var.
الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ ErRubuu: mevsuf, mimma tereke: sıfat, kesirli sayı harf-i tarifli, min’e gerek var.
الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ EsSumunu: mevsuf, mimma tereke: sıfat, kesirli sayı harf-i tarifli, min’e gerek var.
O yüzden “ma tereke” ve “minma tereke” arasında verilen anlam farkı tamamen yanlıştır.
İkinci yanlış:
إِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ
يُورَثُ meçhuldür. Miras bırakılandır. Mirasta varis ism-i fâildir ve kendisine miras kalandır. Fiil karşılığı yerisu’dur (varis olur demektir) Bunun ism-i mef’ûlünün karşılığı meçhul fiildir. Buradaki yuresu’dur (kendisine varis olunan demektir). Tıpkı Ğalebe fiili gibidir. Galip: yenen demektir. Fiili yağlebu (yener) iken yuğlebu (yenilen) yani mağlup olan demektir. Yurasu da varis olunan demektir, yani ölüp ona varis olunan demektir.
Üçüncü yanlış:
لَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ
“Ona ait bir erkek kardeş veya kız kardeş varsa” manasındadır.
Mantıkta “veya” demek ikisinden birisi olacak manasında değildir. İkisinden birisi veya her ikisi manasındadır.
1 veya 0 = 1 (Erkek kardeş var, kız kardeş yok) Koşul sağlanıyor.
0 veya 1 = 1 (Erkek kardeş yok, kız kardeş var) Koşul sağlanıyor.
1 veya 1 = 1 (Erkek kardeş var, kız kardeş var) Koşul sağlanıyor.
0 veya 0 = 0 (Erkek kardeş yok, kız kardeş yok) Koşul sağlanmıyor.
İkisinden birisi olsaydı أَوْ değil أَمْ kullanılırdı. أَمْ iki durumdan birinin varlığını gösterir. أَوْ mantıkta OR iken أَمْ XOR’dur.
1 أَمْ (XOR) 0 = 1 (Erkek kardeş var, kız kardeş yok) Koşul sağlanıyor.
0 أَمْ (XOR) 1 = 0 (Erkek kardeş yok, kız kardeş var) Koşul sağlanıyor.
1 أَمْ (XOR) 1 = 0 (Erkek kardeş var, kız kardeş var) Koşul sağlanmıyor.
0 أَمْ (XOR) 0 = 0 (Erkek kardeş yok, kız kardeş yok) Koşul sağlanmıyor.
Görüldüğü gibi Mete Bey’in iddia ettiği gibi olması için kullanılacak harf farklı olmalıydı (أَمْ). Kuran hatasız bir kitaptır ve her harfi doğru yerde kullanır. Bu nedenle siz ne kadar kafanızdan düşünürseniz, Kuran buna uymaz, Kuran kendi kuralı ile gramerine uygun manalandırılabilir.
Dördüncü yanlış:
Eğer burada kastedilen Recul ve erkek/kız kardeşten biri olsaydı o durumda iki kişinin her ikisini de kesin pay verileceği için كُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا (ikisinden her biri) değil كِلَيْهُمَا (her ikisi) gelirdi. “Veya” geldiği için “külli vahidin minhuma” gelmektedir. Külli vahidin minhuma gelince ikisinden birisine veya her ikisine manasındadır. Kileyhuma ise her ikisine manasındadır. Bu nedenle minhuma daki huma أَخٌ أَوْ أُخْتٌ a dönmektedir. Recul eğer sağ ise (Mete beyin iddia ettiği gibi) kardeşlerden biri de varsa iki kişi olduğu kesindir ve o durumda Kileyhuma gelmesi gerekirdi.
Beşinci yanlış:
Kelaleten’e “uzak mirasçı yoluyla” mana verilmesidir. Çünkü Kelaleten nekre mensubdur. Mete beyin söylediği mananın verilmesi için "min kelaletin" şeklinde harf-i cerle gelmesi gerekirdi. Nekre mensub geldiği için haldir. Varis bırakan’ın halidir. “Kelale olarak varis bırakmışsa” manasındadır.
Burada Mete Bey’in “yanlış çevrilmiş dediği çeviriler” doğru çeviridir. Mete Bey’in çevirileri ve eğer Amerikalı profesör de böyle çevirmişse onun çevirileri de Arap dil gramerine aykırıdır.
|
Mete Firidin
14.02.2014
10:33
| Tasavvufcular derlerki Kuran'ı bizim tabi olduğumuz, yıllar önce yaşamış önderlerimiz tamamen anlamış analiz etmiştir. Bu nedenle Kuran araştırması yapmak gereksizdir.
Yani zamanlar ötesi olan ve Allahın "kendi ilmimle indirdim" dediği kitabı bunların önderleri bin yıl önce tamamen eksiksiz anlamışlardır?
Bazıları da derki "ee Kuran'da fark ettiğin şey ne işe yarar, sen zamanınıza gel". Bunlarda Kuranda bulunan bilgilerin bir kısmının bir işe yaramayacağını düşünürler. Kendilerinin Dünyayı ve insanları Allahdan daha iyi tanıdıklarını dolaylı olarak ifade ederler. Aslında Dünyaya takılıp kalmışlardır.
bazılarıda şunu demek isterler "Kuran'da bulunan gramersel ifadeler şimdiye kadar tamamen anlaşılmış, geriye anlaşılabilecek bi gramersel ifade kalmamıştır.
Yani tasavvufcuların iddia ettiklerinin benzerini ifade ederler.
Ayrıca derlerki Ayette geçen "ma terake" ve "mimma terake" ifadeleri aynı anlamdadır.
O zaman sormak istiyorum.
Allah neden iki farklı şekilde ifade kullanıyor?
Yoksa Allah bu ayetlerde bulunan ifadeleri sadece "ma terake" veya sadece "mimma terake" olarak ifade edecek kadar Arapça gramer bilmiyor mu?
Yoksa gramer bildiğini iddia eden arkadaş mim ve ma dan oluşan "mimma" kelimesinin "min" ifadesinin bütünlük ifade etiğini anlayamamış mı?
"mimma terake" yani "min ma terake" dendiğinde "kalanın hepsindené anlamına gelmiş olduğunu kavrayamamış mı?
Nisa 176 da el kelalenin ne olduğu ve miras paylaşımı açıkca anlatılmakteyken, nisa 12 ayette hal olarak gelen kelaleten kelimesine tekrar el kelale anlamı kazandırmaya çalışan zihniyete ben gülerim kargalarda güler. Oradaki anlam açıkca "bir adam veya kadın uzak akrabalıkla mirascı edilirsedir. Amerikali prof bunu tesbit etmiş ve dünyaya yayınlamıştır. Bende aynı şeyi düşündüğüme göre doğrudur.
Gelelim nisa 12 deki :Kadınlarınızın çocukları yoksa "ma terake" yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının ettikleri vasiyetten veya borçtan arta kalanın dörtte biri sizindir.
Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi bir fark olmasaydı. kadının malından çocuğu yoksa kocasına yarısı kalacak. Hani kadının anasının- babasının payı? Mimma terake dendiğinde arkasından " borç ve vasiyetten sonra " çümlesi niye getiriyor. Çünkü kalanın tamamını değil borç ve vasiyet çıktıktan sonraki toplam kalanı ifade etmek için.
Allah size daha iyi gramer bilgisi versin. Çünkü bu yetmiyor. |
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
11:55
|
Ayrıca derlerki Ayette geçen "ma terake" ve "mimma terake" ifadeleri aynı anlamdadır.
O zaman sormak istiyorum.
Allah neden iki farklı şekilde ifade kullanıyor?
Yoksa Allah bu ayetlerde bulunan ifadeleri sadece "ma terake" veya sadece "mimma terake" olarak ifade edecek kadar Arapça gramer bilmiyor mu?
Yoksa gramer bildiğini iddia eden arkadaş mim ve ma dan oluşan "mimma" kelimesinin "min" ifadesinin bütünlük ifade etiğini anlayamamış mı?
"mimma terake" yani "min ma terake" dendiğinde "kalanın hepsindené anlamına gelmiş olduğunu kavrayamamış mı?
Yukarıda izah ettim. Ma tereke ile minma tereke gelmesinin sebebi gramerseldir dedim. Birisi muzafun ileyhtir (ma tereke), birisi sıfattır (minma tereke). Tekrar başka bir örnekle izah edeyim:
Reculu-l beyt derseniz evin adamıdır. Erreculu mine-l beyt derseniz de evin adamıdır. İkisinde de recul marifedir. Birisinde isim tamlaması ile marifedir, diğerinde harfi tarifle marifedir. Ma tereke ism-i mevsul ve sıla cümlesidir. Kalan değil, terk ettiği, bıraktığı anlamındadır. Kalan kelimesi “beka” fiili ile ifade edilir. “Bakiye” kalan demektir.
Kesirli sayı marife ise marife bir isme doğrudan muzaf olmaz. Onu ancak mevsuf yaparsınız ve sıfatı da harf-i cerle gelir. Burada da durum böyledir. Bu çok açık bir şeydir.
“Essudusu ma tereke” zaten denemez. Dense saçmadır, manasızdır. “Essudusu minma tereke” denmekten başka seçenek olmadığı için bunlarda mana farkı olduğunu min ifadesine bağlamak saçmadır. Kargalar bile güler. :)
Nisa 176 da el kelalenin ne olduğu ve miras paylaşımı açıkca anlatılmakteyken, nisa 12 ayette hal olarak gelen kelaleten kelimesine tekrar el kelale anlamı kazandırmaya çalışan zihniyete ben gülerim kargalarda güler.
Aynen böyledir, haldir. Hal olduğu için “kelale olarak” manasındadır. “Kelale yoluyla” değildir. Kelale yoluyla denmesi için “min kelaletin” gelmesi gerekirdi. “Kelale yoluyla” manasına da kargalar bile güler :)
Oradaki anlam açıkca "bir adam veya kadın uzak akrabalıkla mirascı edilirsedir. Amerikali prof bunu tesbit etmiş ve dünyaya yayınlamıştır. Bende aynı şeyi düşündüğüme göre doğrudur.
Amerikalı prof’un tespit etmesi onun doğru olduğunu göstermez. Amerikalı prof dil kurallarını bilmiyorsa biz ne yapalım. Yüzlerde Arap gramerci 1500 yıldan beri grameri bilmiyor, bir tane Amerikalı prof doğru biliyor (!). Amerikalı prof külle vahidin minhuma ile kileyhuma arasındaki farkı biliyor mu? Ev ile Em arasındaki farkı biliyor mu? Bir mastarın önüne harf-i cer gelmesiyle gelmemesi arasındaki farkı biliyor mu? Görüldüğüne göre Amerikalı prof bunları bilmeden tespitler yapıyor, kendisi yanıldığı gibi başkalarını da yanıltıyor. Bu kadar batılı hayranlığına gerek yok.
|
Mete Firidin
14.02.2014
12:27
| Raculun min el beyt dediğinizde ev halkının tamamı ifade edilir. Yani evin tamamından bir adam.
Şöyle mi demek istiyorsunuz. Eğer olur bir adam kelaleten kendisine miras olunan. ozaman: Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer; ikiden çoksalar, üçte birine, zarara uğratılmaksızın ortak olurlar. Bunlar Allah tarafından tavsiye edilmiştir. Allah bilendir. Halim’dir.[12]
Senden fetva isterler, de ki: «Allah size ikinci dereceden mirasçılar hakkında fetva veriyor: «Şayet çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan kimse ölürse, arta kalanın (annesine, borç ve vasiyetten sonra arta kalan) yarısı kız kardeşe kalır. Fakat kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi, ona tamamen varis olur (annesine, borç ve vasiyetten sonra kalanın tamamına). Eğer iki kız kardeş kalmışsa, toplam kalanın üçte ikisi onlaradır (borç ve vasiyetten sonra kalanın 2/3’ü iki kız kardeşe kalır. Diğer 1/3 anneye ve diğer akrabalara kalır). Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşlerse, erkeğe, iki dişinin hissesi kadar vardır. Doğru yoldan saparsınız diye Allah size açıklıyor.» Allah her şeyi bilir.[176]
Burada oranlar tutmaz.
ayette ana-bir erkek veya bir kız kardeş ifadesi yoktur. Yusuf suresi 59. ayette "baba-bir kardeş ifadesi vardır. Fakat burada sadece "kardeş" ifadesi vardır. Eğer Nisa 12. ayetteki "kardeş" ifadeleri ana-bir kardeşi ifade ediyorsa Kuran'daki diğer bütün "kardeş" ifadeleri ana-bir kardeş anlamına gelirki miras paylaşımı ve diğer bütün ifadeler karmakarışık olur. Buradaki "kardeş" ifadesi genel kardeşliği ifade eder. Kısacası Nisa 12. ayetteki "kardeş" ifadelerini "ana-bir" kardeş kabul etmek çok uygunsuz bir kabüldür.
|
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
12:40
| Kardeş ifadesi hem ana bir kardeş analmına gelir, hem de baba bir kardeş anlamına gelir hem de ana ve baba bir kardeş anlamına gelir. Yusuf suresinde o (Yusuf) ve kardeşi derken ana ve baba bir kardeş anlamındadır. Başka yerde Yusuf'un kardeşleri derken de baba bir kardeşler anlamındadır. Musa'da Harun'a anamın oğlu demektedir ve ayetlerde kardeşi olduğu ifade edilmektedir. Yani hangi mananın verileceği yerine göre anlaşılır. Yani karine ile anlaşılır.
Burada da diğer kelale ayeti ile arasında tenakuz var (çelişki var) gibi görünmektedir. Tenakuz Kuran'da olmayacağına göre burada kardeş manasını iki ayrı durum için değerlendirmek gerekir. Siz dersiniz ki Nisa 12'deki, baba bir kardeş, diğeri ana bir kardeştir. Bu da iddia edilebilir.
Diğer taraftan borç ve vasiyetten sonra kalandan verilmesi doğrudur. Bu ayetin ifadesinden zaten anlaşılmaktadır. Hatta zevcenin payı verildikten sonra oranlamanın yapılması gerekmektedir. Aksi halde toplam oran % 100'den fazla olur. Burada oranları belirleme metodunuz doğrudur ama bunun sebebi "min" değildir. |
Mete Firidin
14.02.2014
13:11
| Yusuf 59: da da görüldüğü gibi babadan sizin için olan kardeşinizi getirin deniyor.
وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَكُمْ مِنْ أَبِيكُمْ أَلَا تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَا خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ (59 |
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
13:35
| "Babadan sizin için kardeşinizi getirin" denmesi kardeş kelimesinin hem babadan hem de anneden kardeş için ortak olduğunu gösteren bir delildir. Çünkü burada babadan kardeş denmesi anneden kardeş olmadığı içindir. Bu da kardeş kelimesinin her iki manada ortak kullanıldığının delilidir. Çünkü babadan kardeş için veya anneden kardeş için ayrı kelime yoktur. Hangisinin manasında olduğu karine ile anlaşılır. |
Mete Firidin
14.02.2014
14:00
| Evet karinede "uydurmaktır"?
Başka türlü anlatmaya çalışayım. nisa suresi 12 den : yurasu: ifal babı meçhul: miras bırakılır. Nisa 12: أَوْ دَيْنٍ وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً : veya olursa kelaleten miras bırakılan adam veya kadın. Gördüğün gibi "kelaleten miras bırakan adam veya kadın olmaz.
Araf 128 : ifal babı malum :yurisuha :yani Allah onu miras bırakır. قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ (128 |
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
15:18
| Vallaha Mete bey o Arapça bilmeyen Amerikalı prof'un "uydurma"sına güveniyorsun, bu nedenle yanlışlıklar oluyor :)
VRS kökü iki babdan gelir:
1. 6. bab: Bu durumda malumu (Yerisu) ölen bir kişiye varis olmadır. Meçhul gelince Yuresu şeklinde gelir. Bu da varis bırakan yani ölen kimsedir.
2. İf'âl babı: Bu durumda birisini başka bir şeye varis yapmadır. Yani burada varis yapan ölmemiştir. Birini başka bir şeye varis kılmıştır. Bu nedenle Kuran'da Allah için İf'âl babı kullanılır. Sizin verdiğiniz örnekte de Allah birisini (kullarını) başka bir şeye (cennete) varis kılmaktadır. Allah ölür mü (Haşa) de mallarını varisçilere bırakacak. İf'âl babının da meçhul muzarisi yuresu'dur ama bu manasından dolayı bu şekilde kullanılmaz.
Yani kendi verdiğiniz örnek yanlışınızı göstermektedir.
Öncelikle babların etkisini bilinmesi önemlidir. Tüm ayetleri de incelerseniz if'âl babının Allah için kullanıldığını göreceksiniz.
Örneğin: أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا Bu ayette kitabı kullarımızdan seçtiğimize varis bıraktık denmektedir. Yani if'âl babıdır ve iki mef'ûlü vardır. Birinci mef'ûl olan kitap miras bırakılandır, ikinci mef'ûl olan kullardan seçilenler ise kendilerine miras bırakılanlardır. Bunu meçhul yaptığınız zaman bir mef'ûlün korunması ve diğerinin nâib-i fâil olması gerekir. Sizin verdiğiniz örnekteki ( يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ) durum da böyledir. İki mef'ûl vardır. Birisi ha (o), diğeri men yeşau min ibadihi'dir. Bunlar meçhul yapılırsa bir nâib-i fâil ve bir mef'ûl kalır. Bu da if'âl babı olduğunu gösterir.
Oysa bizim kelale ayetimizde yuresu tek başına gelmektedir ve sadece bir nâib-i fâil vardır, o da müstetir hüve'dir. Mef'ûl yoktur. Bu nedenle if'âl babı değil, 6. babdır.
Acaba o Amerikalı prof, bu bablar arasındaki farkı biliyor mu da kafadan sallıyor? |
Mete Firidin
14.02.2014
15:52
| O Amerikalı profun babları iyi bilip bilmediğini bilmiyorum. Muhtemelen sizden iyi biliyordur. Çünkü ben bunun İfal babı olduğunu yani "yurasu" kelimesinin "miras bırakılır"şeklinde çevrilişini sizin Ruhul Kuran programından aldım. Bu bilgileri buraya yazan da siz siniz. Şimdi kendi koyduğunuz kurala kendiniz karşı çıkmış oluyorsunuz. Buda sizin bablar hakkındaki bilginizi zan altında bırakıyor. Zan altında kalan bilgi ile bunun yanlış olduğunu nasıl söylersiniz?
Bilgilerinizi kontrol ediniz. Amerikalı profunkine uyan önceki bilgileriniz daha doğru sanırım. |
Mete Firidin
14.02.2014
16:00
| İfal babına göre malum olan araf 128 de anlam aslında "Allah miras bıraktırı" dır. meçhul şeklinde ise "miras bıraktırılırdır". Sizde bilirsiniz ki Türkçe tam karşılığı böyledir. Kısacası :eğer kelaleten miras bıraktırılan adam veya kadın olursa demektir. Biz bunu Türkçeye "kelaleten miras bırakılmış olan" olarak çeviririz. |
Mete Firidin
14.02.2014
16:10
| Ayrıca ölen bir adam nasıl ifal babı ile ifade edilir. Ayrıca ölen biri nasıl aktif bir şekilde miras bırakabilir? ölen birine ancak mirascı olunabilir. |
Mete Firidin
14.02.2014
16:12
| Vasiyet etse anlarım ama ifal babı ile miras bırakamaz. çünkü ölen pasif olur. |
Tayibet Erzen
14.02.2014
16:46
| Ölen kişi aktif bir şekilde miras bırakmıyor, zaten ölmesiyle miras kavramı yerine geliyor. Bunun nesi karmaşık ki?
Kelimenin analizine gelince; kelimenin analizinde yapılan hiç bir hata sizin Ruhul Kuran gibi çok ciddi emeklerle, sadece Allah rızası gözetilerek yazılmış ve insanlara Kuran'ı çeviri yapmadan, ilk ağızdan anlama fırsatını 'kesin doğru' kaygısı taşımadan sunmayı hedefleyen bir program için bu ifadeleri kullanmanızı haklı gösteremez. Kök paylaşımında benim analiz ettiğim bu kökün(ورث) sorumluluğu bana ait olup, başarısızlık olarak değerlendirilecekse sadece benim başarısızlığım olarak görülüp, tüm programa mal edilmemelidir. Yaptığınız yorumun maksadını fazlasıyla aştığını düşünüyorum, lütfen biraz hassasiyet. İnsanlar hata yapar, yanlış olan hatada diretmektir. |
Mete Firidin
14.02.2014
16:49
| Kelaleten miras bırakılan(meçhul) adam olur. çünkü burada "yurasu" fiili meçhuldür. Fakat kelaleten miras bırakan (malum) adam olamaz. O zaman "yurisu" olması gerekirdi. Adam miras bıraksaydı "yurisu" olurdu. Ama değil. Burada anlatılan "miras bırakılan yeğendir". Kelaleten yani uzak akrabalık nedeni ile normalde dayısından miras intikal etmemesi gerekirken kelalelik nedeni ile (Dayısının kelale olması nedeni ile ) mirascı durumuna geçmiştir. |
Mete Firidin
14.02.2014
16:53
| Ben programa bir şey söylemedim. Sonuçta programı yapan ve o bilgileri oraya yazan sizsiniz. Sonra bunun yanlış olduğunu iddia eden de sizsiniz. Ben programdaki bildinin daha doğru olduğunu savunuyorum. Yanlışmı yapıyorum? |
Mete Firidin
14.02.2014
16:55
| Ölen kişi aktif olarak mirasbırakmıyor. ve ölmesi ile miras kavramı yerine geliyorsa "raculun" kelimesinin orada işi ne? |
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
17:56
| Yukarıda gayet net açıkladım. İf'âl babı olması için iki mef'ûl olması gerekir. Yurisu olunca biri bir şeye varis kılınır, varis kılınan da kılınan şey de bellidir. "Sizi Cennet'e varis kıldık", "Sizi kitaba varis kıldık" gibi ifadelerle Kuran bunu anlatmaktadır. İf'âl babının meçhulünde de bir naib-i fâil, bir de mef.bih olur. Aksi takdirde bunu if'âl babından olduğunu iddia eden Amerikalı prof saçmalamış olur.
Örneğin (7/43, 43/72): أُورِثْتُمُوهَا Siz ona varis kılındınız.
Örneğin (42/14): أُورِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ Onlardan sonra kitaba varis kılındılar.
Her ikisinde de bir nâib-i fâil, bir de mef.bih var.
Oysa kelale ayetinde böyle bir şey yok. Bu nedenle if'âl babı OLAMAZ. Zaten yukarıda açıkladığım diğer bütün deliller de bunu gösteriyor.
Recul denmeyecek de ne denecek? Zaten sadece recul demiyor recul veya imraa diyor. Ölen bir kişi hakkında konuşurken onun adam veya kadın olması yok mu oluyor? Ahmet öldü dediğimizde o öldüğüne göre artık adından bahsetmeyecek miyiz? Ya da Ahmet öldü, "adam" (recul) iyi adamdı demeyecek miyiz?
Birinin Amerikalı olunca daha iyi bildiğini iddia etmek batı hayranlığı değil midir? |
Mete Firidin
14.02.2014
18:17
| Hadi 6. bab olsun meçhul olmasına nediyeceksiniz? |
Mete Firidin
14.02.2014
18:31
| İfal babında bir eylemi gerçekleştirn vardır birde eyleme maruz kalan . Bu ayettede Adam kelalelik tarafından varis kılınır. Bunun neresi ifal babına uymaz anlamadım. Ayrıca 6. bab dan olsada ifade değişmemektedir. yani yine "varis kılına" olur.
İnat ettiniz anlamamaya.
Zaten miras konularında insanlar arasında hep tartışma olur. |
Mete Firidin
14.02.2014
19:31
| Nisa 12 :Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir (kadının çocuğu yok, babasıda yok. O zaman Nisa 12 deki size göre tanımlanan kelale olan kadın tanımına girer)
Nisa 12 :Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer; ikiden çoksalar, üçte birine, zarara uğratılmaksızın ortak olurlar. Bunlar Allah tarafından tavsiye edilmiştir. Allah bilendir. Halim’dir.[12]
Nisa 176
Eğer iki kızkardeş kalmışsa, bıraktığının üçte ikisi onlaradır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşlerse, erkeğe, iki dişinin hissesi kadar vardır. Doğru yoldan saparsınız diye Allah size açıklıyor.» Allah her şeyi bilir.[176]
|
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
20:02
|
Hadi 6. bab olsun meçhul olmasına nediyeceksiniz?
6.babdan Malum: Yerisu: Varis olur
Meçhul: Yuresu: Ona varis olunur.
Gayet açık değil mi?
İfal babında bir eylemi gerçekleştirn vardır birde eyleme maruz kalan .
Bu ayettede Adam kelalelik tarafından varis kılınır. Bunun neresi ifal babına uymaz anlamadım.
Ayrıca 6. bab dan olsada ifade değişmemektedir. yani yine "varis kılına" olur.
İnat ettiniz anlamamaya.
Zaten miras konularında insanlar arasında hep tartışma olur.
VRS kökünde if’âl babında varis kılınan da cümlede vardır, varis olunan şey (dikkat, kimse değil, şey yani cennet, kitap gibi) de cümlede vardır. Birisini bir şeye varis kılma demektir. VRS kökü if’âl babında eylemi gerçekleştiren fâildir, eyleme maruz kalan iki mef’ûl vardır. Bu nedenle “İfal babında bir eylemi gerçekleştiren vardır birde eyleme maruz kalan” ifadesi eksiktir. Bu nedenle Kuran’da bir tane tek mef’ûl ile gelen VRS kökünden olan bir malum if’âl babı gösteremezsiniz.
6. babdan olunca mana aynı demek, "bu bablar boşuna" demektir. 6. Babın meçhulü “varis kılınır” değil, “ona varis olunur” demektir. “Varis kılınır” if’âl babının meçhulü içindir.
Nisa 12 :Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir (kadının çocuğu yok, babasıda yok. O zaman Nisa 12 deki size göre tanımlanan kelale olan kadın tanımına girer)
Girmez. Bu ayette babası yok nerede? Babası var olduğu için kelale değildir. Babasının yok olduğu nerede yazıyor? وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ ayetinde babasının olmadığı ifade nerede? Ben bulamadım. Bunun kelale ile ilgisi yok.
Nisa 176: Fakat kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi, ona tamamen varis olur. (buradada kelale kadından bahsediyor. O zaman nisa 12 deki kelale kadın için “ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa” ifadesi ne oluyor.
Yine mana çarpıtılıyor. Burada
إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ
Eğer bir kişi ona ait veled olmadan ve ona ait bir kız kardeş varken ölürse ona (kız kardeşe) terk ettiğinin yarısı vardır.
وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ
Ve o (baştaki imruun yani kişi) ona (kız kardeşe) varis olur, eğer ona ait veled yoksa.
İşte bu ayet anneden veya babadan kardeşin tam delili oluyor.
Çünkü erkek kardeşin anne ve babası yok ve çocuğu da yok (kelale). Ama kız kardeşinin çocuğu yok ve erkek kardeş kelale olduğu halde kız kardeşi kelale değildir. Çünkü kız kardeşinin anne veya babası vardır ve bu anne veya baba erkek kardeşinin anne veya babası değildir.
Burada o (erkek kardeş) ona (kız kardeşe) varis olur demektedir. Oranı söylememektedir. Oran kız kardeşin annesinin payından sonra hesaplanır. Yani bir kelalenin anne veya babadan kız kardeşi çocuksuz ise ve anne veya babası varsa ve bu erkek kelale ölmemişse (ilk cümlede helak olma şartı varken, ikinci cümlede yok) erkek kardeşi ona varis olmaktadır.
Bu da Nisa 12 ve 176 arasında aslında bir çelişki olmadığını, her ikisinin de kelale olduğuna, birinde kelalenin anneden kardeşler hakkında hüküm verdiğini, diğerinin babadan kardeşler hakkında hüküm verdiğini açıkça göstermektedir.
Kuran'ı gramersiz olarak değerlendiren Amerikalı prof büyük bir yanılgı içindedir. Ona inanan Mete Bey de. Mete bey ne kadar tersine delil ortaya sunduysa hepsi aslında onun iddia ettiğinin tersini söylemektedir. Sadece inat etmektedir.
Kuran bütünü içinde mükemmel bir kitaptır. Kendi grameri içinde her şeyi doğru anlatmaktadır. Kuran'ın gramer kurallarını ciddiye almayınca yanlış sonuçlar ortaya çıkmaktadır. |
Mete Firidin
14.02.2014
20:51
| Ya grameri tam bilmediği halde tam bildiğini sananlara ne demeli?
sizin dediğiniz asırlar boyunca iddia edilmiş ve hiçbir sonuç alınamamış buna ne dersin.
Keferenin elinde Kuranı yanlış çıkaran zihniyetinize ne dersin? avliye uygulamasına ne dersin?
Yalnız yeğeni veya uzak akrabası olanın miras hakkına ne dersin.
1400 yıldır gramer üstadı olduğunu iddia edip hiç bir şey başaramamışlara ne dersin.
Kullandığın bu bilgisayarı ve yazım dilini ve Allahın zahiri ayetlerini keşfedenler Arapça gramer bildiğini iddia edenler mi buldu?
Eğer grameri sana miras burakanlar bunu hakkı ile yapabilseydi İslam dünyası bu durumda mı olurdu? İslam hukuku bu durumdamı olurdu.
say say bitmez... |
Mete Firidin
14.02.2014
21:06
| Veyayı ve yaptın, ana-bir kardeş uydurdun. İfal babını 6. bab yaptın. meçhulu malum gibi yaptın. Nisa 176. ayeti iptal ettin ,yeğenleri yok ettin, hukuğu katlettin , kendince hukuk uydurdun, ama oranlar tutmadı. pes diyorum sizin Kuranı anlamaya gönlünüz yok. sadece dediğim dedik yolundasınız.
|
Lütfi Hocaoğlu
14.02.2014
21:27
| Bu grameri çıkaranlar çok güzel çalışmalar çıkarmışlardır ki sonradan grameri hiçe sayıp kafadan atmasınlar diye. Allah bunun için onlara gramer kurallarını koydurmuş. Lügatlar yazdırmış. O kadar güzel çalışmalar yapmışlar ki inanılmaz. Bir Amerikalı prof'un biraz zor anlayacağı çalışmalar.
Grameri hiçe sayınca Ev'i Em yaptın, Ana-bir kardeşi anlayamadın (Nisa 176'da çok net açıkladım), 6. babı if'âl babı yaptın (yukarıda çok net kurallarla açıkladım), meçhulu malum yaptığımı zannettin (malumu iki meful alan meçhulde bir naib-i fail ve bir meful alır, bunu anlatmak için malum örneği verdim. Bu da tek başına zaten if'al babı olmadığını ispatlar, anlayana). Nisa 176. ayeti anlamadın (yukarıda çok net açıkladım), Kileyhuma ile Kilahuma arasındaki farkı açıklayamadın, Kelaleten gelmesi ile min kelaletin gelmesi arasındaki farkı göstermedin, yeğenlerle ilgili hiç bir şey yokken yeğen çıkarttın, hukuğu alt üst ettin, kendince hukuk uydurdun (yeğenler gibi), Amerikalı prof'a körleme olarak güvendin, Amerikalı olduğu için o daha iyi bilir diye iddia ettin ama hepsi gramere takıldı.
Hiç bir delilime karşı cevap alamadım. Çünkü gramere uyduğu gayet açık olan deliller yukarıda. Ama gramere uymadan yapılan bütün yorumlar havada sallandı, tutarsız oldu, boşlukta kaldı. |
Mete Firidin
15.02.2014
08:03
| Anlattıklarınızın tamamen yanlış olduğu hayatın gerçeklerinden de belli.
Bu gün sizin hukuk anlayışınızı uygulayalım. Kaçtane kelalenin ana-bir baba ayrı kardeşi var? kaçtane insanın çocuğu yok ve yeğenleri var. Kaçtane kelalenin sadece yeğenleri var?
İslam hukukunun 1400 yıldır yanlış uygulandığını biliyorsunuz. Bu yanlış uygulama sırasında sizin gramercileriniz hayattaydı!!! wrs kökünün gerçek anlamının ne olduğunu biliyormusunuz? ben biliyorum. Gerçek anlamı miras değil. Bunu bilmediğiniz için araf 128 ayetinin anlamını anlayamıyorsunuz. Burada geçen kelimeyi miras olarak kabul ediyorsunuz? قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ Musa, kavmine dedi ki: «Allah’ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş müttakilerindir.»[128] miras kelimesini hep biri ölünce kalan mal mış gibi düşünüyorsunuz Oysa wrs kökünün temel anlamı bizim anladığımız anlamda miras değil. Eğer öyle olsaydı yukarıdaki ayette "yurisuha" kelimesinin anlamı sizin anladığınız şekilde haşa Allah ölünce anlamına gelirdi. Görüldüğü gibi "yurisu" mirascı etmek olmadığı gibi "yurasu" da onun meçhul şeklide mirascı olunmak değildir. |
Mete Firidin
15.02.2014
13:52
| Dear Cengiz bey
İnşallah bir sonraki makale wrs kelimesi üzerine olacak. İnşallah O zaman benim haklı olduğumu anlayacaksın. Ben 1000 yıl önceki islam düşünürlerinden çok daha şanslıyım. Çok daha şanslı olmam beni tefsir konusunda daha iyi olmaya zorunlu kılıyor. Neden daha şanslıyım? 1- 1400 yıllık gramer ve tefsir hazinesine sahibim, onlar daha azına sahipti. 2-2014 yılının teknolojisine sahibim. Bilgiye ulaşmam oturduğum yerden sadece saniyeler sürüyor. Onlar bunu hayal bile edemezdi. 3-2014 yılının bilimsel bilgilerine sahibim. 4- Süleyman Karagülle, Lütfi Hocaoğlu, Tayibet Erzen gibi hocalara sahibim.(Bazen hatalar yapsalar da) 5-Kuranın Allahın kitabı olduğuna eminim. Onun mükemmel bir kitap olduğunu biliyorum. İşte bu nedenlerle eskilerin bilemediklerini bilmek zorunda olduğumu da biliyorum. |
Mete Firidin
16.02.2014
01:07
| Cengiz bey değerli eleştirileriniz ve katkılarınız için teşekkür ederim. Ayrıca ben sizin bu kadar ayrıntılı gramer bilginiz olmasına rağmen , olaylara uzak kalmanıza şaştım! Sonuçta bu makale bazı bilgilerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Mimma terake ve ma terake gramersel olarak aynı anlama geliyor gibi gözüksede aynı şey olmadığını görsel ve işitsel olarak farklı olduğunun bir gün farkına varabileceğinizi ümit ediyorum.
Bu koyu yeşil ve açık yeşil arasındaki fark gibidir. Evet ikiside sonuçta yeşildir. Sadece bazı renk körleri bu farkı algılayamaz. Ve bunu asla onlara anlatamazsınız. |
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2014
05:42
| Lütfi bey grameri iyi bilmekte ama uygulama da yanlış sonuçlara varmaktadır. Mete bey ise grameri iyi bilmemekte ama uygulama da doğru sonuçlara varmaktadır. Yukarıdaki ifade ile "Ahmet çok iyi doktordur ama hiç iyi tedavi yapamamaktadır. Erbakan dünyanın en iyi motorcusudur ama çok kötü motorlar üretmektedir. Hasan kötü doktordur ama hastalarını çok iyi tedavi etmektedir. Kemal mükemmel marangozdur ama yaptığı her şey hemen kırılmaktadır. Murat berbat bir mimardır ama çok güzel eserler vermektedir. Süleyman Karagülle çok iyi Arapça, Usul-u fıkıh bilir ama onun Adil Düzende vardığı sonuçlar yanlıştır." ifadeleri arasında hiç bir fark yoktur. 1=0 demektir.
Tavsiye: Lütfi bey grameri ortaya koysun, mete bey onu doğru biçimde kullanarak mantık ile ulaştığı doğru sonuçlara gramer ile de ulaşmayı denesin. Tavsiye: Mete bey mantığı ortaya koysun, Cengiz bey de onun koyduğu mantık ile doğru sonuçlara ulaşmayı denesin. Aksi halde 1=0 olduğunu iddia etmektedir. |
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2014
06:32
|
Cengiz Beyin iki yorumu arasındaki şu çelişki gibi:
1.Yorumu:
Yuresu, evresenin meçhulüdür. Varis kılınır anlamındadır. Fiilin faili ile ilgili bir vurgu yüklenmez, sadece fiilin kendi ile ilgili işin ya da oluşun kim tarafından yapıldığı ile ilgili bilginin belirsiz olduğunu ifade eder.
(ve in kane raculun yuresu kelaleten ev imraeten) ifadesi birliktedir. bir kelaleye veya bir kadına varis (mirasdar) kılınan adam demektir. (velehu ehun ev uhtun) ifadesi de racül ile ilişkilidir, yani bir erkek kişi herhangi bir kelale veya kadına mirasdar olmuş ve o erkek kişinin bir erkek kardeşi ya da kız kardeşi var ise demektir. Bu erkek kardeş kardeş ya da kız kardeşten herbirine 1/6 verilir demektir.
2.Yorumu
ve in kane racülün yurasu kelaleten ve lehu ehun ev uhtun birinci seçenektir, ve in kanet imraetün turasu kelaleten ve leha ehun ev uhtun ikinci seçenektir.
İlk yorumda “bir kelaleye veya bir kadına varis (mirasdar) kılınan adam” demektedir. Burada yuresu’yu 6. Babdan geldiği halde if’âl babında yapmış ve adamı kelaleye veya kadına mirasdar yapmıştır. Bu tamamen yanlıştır. Çünkü if’âl babının meçhulünde nâib-i fâil varis olan iken mef’ûlün bih miras olarak kalandır. Size yer miras bırakıldı, size cennet miras bırakıldı gibi kulanılır. Cengiz bey bu yorumuyla kelaleyi adama miras bırakmış yani kelalenin kendisi miras olmuştur. Diğer bir hatası imraatun’u (kadını) merfu iken mensub yapmış (imraeten) böylede kadın da miras kalan mal olmuştur. Bu yorum tam bir gramer faciasıdır.
Oysa ikinci yorumda tam bunun tersini yapmış yani doğrusunu yapmıştır. Varis olan erkek veya kadın şeklinde doğru iki Arapça cümle ile ilk yorumundaki yanlışın tamamen tersini ortaya koymuştur.
Böylece son yorumumdaki çelişkili ifadeleri nasıl ortaya koyabildiği görülmüş olmaktadır.
Cengiz bey başkalarına yukarıdan bakıp akıl vermek yerine önce mantığındaki çelişkileri gidermelidir.
Lütfi + Mete = Cengiz eder düşüncesinden kurtulmalı ve hem mantık hem de gramer üzerinde çalışmalıdır.
|
Reşat Nuri Erol
16.02.2014
11:18
| izliyoruz... izlemeye gayret ediyoruz... ama -bu seferki gibi diyelim- bazen... yorucu ve bıktırıcı bir atmosfer oluyor, oluşuyor... * tavsiye şu: tadında bırakalım... * selam, sevgi, saygı ve dua ile... reşad
|
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2014
13:55
|
Niçin if'âl babı olmayacağını açıklayayım:
VRS kökü İf’âl babında iki mef’ul alır. Bir mef’ûl varis kılınandır. Diğer mef’ûl varis onunan şeydir, kimse değildir. Bu nedenle İf’âl babı ölen birisine varis olunan kimse için kullanılmaz, 6. Bab kullanılır. İf'âl babı meçhul geldiğinde de nâib-i fâil varis kılınan, mef.bih ise varis olunan şeydir.
Kuran’a bakalım:
تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Varis olan: siz
Varis olunan şey: Cennet
أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا
Varis olan: Kullarımızdan seçilenler
Varis olunan şey: Kitap
أُورِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ
Varis olan: Onlar
Varis olunan şey: Kitap
وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا
Varis olan: Siz
Varis olunan şey: Onların yeri, dârları, malları ve ayak basmadığınız yer
وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ
Varis olan: Biz
Varis olunan şey: Yer
وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ
Varis olan: İsrail oğulları
Varis olunan şey: Kimse
Başka örnekler de vardır. Hepsinde aynıdır. Bu nedenle kelale ayetindeki yuresu her ne kadar hem if'âl babı hem de 6.bab için aynı şekilde gelmekteyse de if'âl babı olmaz. İf'âl babı olursa kelale mef'ûl olursa kelale miras bırakılan şey olur ki zi-şuur olduğu için if'âl babının kullanımına aykırıdır. Burada if'âl babı kabul etsek ve varis olunan şeyin hazf edildiğini kabul etsek, kelaleten de hal olsa bile yine olmaz. Çünkü burada Recul demektedir. Eğer varis kılınan kimse olsaydı recul değil, zeker denmesi gerekirdi. Recul olursa çocuklar kelale yoluyla varis olamaz.
Diğer bir sebep de yukarıda açıkladığım ve sizin de aynı şekilde kabul ettiğiniz Küllü vahidin minhuma ifadesidir. |
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2014
14:47
| VRS kökünden if'âl babında malum meçhul olunca nâib-i fâil olan zi-şuur, mef.bih olan gayr-i zi şuurdur. |
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2014
21:04
| 6. babdan söylenir.
Ayette örneği var:
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا
Kesinlikle biz yere ve üzerinde olan kimselere varis oluruz. (6. bab)
وَرِثُوا الْكِتَابَ
Kitaba varis oldular (6. bab)
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُدَ
Süleyman, Davud'a varis oldu (6. bab) |
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2014
21:39
| Lisanu-l Arabda da örnekleri var:
وَرِثْتُ فلاناً مالاً "Filana, malına varis oldum" şeklinde bedelle getiriliyor. Burada mal camid isim olduğu için hal değil de bedele uygundur. Yani önce Adama varis oldum demekte, sonra bedel-i iştimal ile adamın neyine varis olduğunu belirtmektedir.
|
Lütfi Hocaoğlu
17.02.2014
00:29
| İf'âl babında ilk mef'ûl zi-şuurdur, ikinci mef'ûl gayr-i zi şuurdur. Ne Kuran'da ne Lisanu-l Arab'da if'âl babında ikisi de zi-şuur (akil varlık) olarak görmedim.
Örneğin (Lisanu-l Arab'dan): أَوْرَثَه الشيءَ أَبُوهُ İf'âl babından "Babası onu şeye varis kıldı" şeklinde kullanılır. Bunu meçhul yapınca da o bir şeye varis kılındı olur ve nâib-i fâil âkil olan, mef'ûlün bih ise "şey" olandır.
"Birinin bir malına varis oldu" şeklinde söylemenin yolu 6. babdır. Bu da önce kişi söylenir sonra bedel olarak onun varis olunan şeyi getirilir. Meçhul yapılınca da kendisine varis olunan kimse olur.
Ben if'âl babının sizin dediğiniz şekilde (iki mef'ûlü de zi-şuur olarak) kullanımına Kuran'da ve Lügatlerde rastlamadım. Varsa bildiğiniz bir örnek görmek isterim. Diğer taraftan ilgili ayette if'âl olduğunu varsaysanız bile varis olan kimseye niçin recul dendiğini açıklamanız gerekir. Çünkü bu durumda ilgili kişi çocuk olursa ona miras kalmamış olur. Normalde miras çocuklara da kaldığı için miras kalan erkek için zeker kullanılır. |
Lütfi Hocaoğlu
17.02.2014
00:39
| Diğer taraftan:
Ayette Süleyman Davud'a varis oldu denmektedir (6.bab). Allah Süleyman'ı Davud'a varis kıldı (if'âl babı) ya da Süleyman davuda varis kılındı şeklinde dememektedir. Böyle bir kullanım yoktur. Bu nedenle if'âl babından gelmeyen bir ayeti if'âl babından geldiğini varsayarak sonuca varamazsınız. Böyle yaparsanız Kuran'ın lafzı değil, manası tahrif olur.
Siz Kuran'da bir tane örnek göstermelisiniz ki dedikleriniz doğru olsun.
Kuran'da hiç bir yerde if'âl babından iki zi-şuur mef'ûl olmamıştır. Dilin kullanımı böyledir. Kuran'ın dili böyledir. Siz o dili varsayımlarla değiştiremezsiniz. Ya da bir babın genel kuralını her köke uygulayamazsınız. Bablar çok değişik amaçlar için gelebilir.
Sadece bir örnek gösterebilmelisiniz ki (if'âl babının iki zi-şuuru mef'ûl aldığına dair) iddianız geçerli olsun. Sadece Kuran'dan bir örnek.
Aksi halde bu tartışmalar manasızlaşıyor. Delilsiz varsayımlara dayanmaya başlıyor. |
Lütfi Hocaoğlu
19.02.2014
20:11
| Iki zi suura rastlamadim diyorsunuz bu da olabilir, biz rastladik onu belirttik, lugatler kurani anlamak icin delildir, onunla kuranin manasini sinirlandikmak icin degil, su var ki sizin anlayisiniz icma ya da icmaya delil olabilir, bu nedenle kuvetli bir delildir, ama bizim ki bir ictihattir, pazara arzederiz, kabul gorurse kabul gorur, kabul gormez ise milyonlarca sonup gitmis ictihatlar gibi soner gider. Rastladığınız örneği görmek isterim. Bugünkü lügatler Kuran'ı anlamak için değildir ama o günkü lügatler Kuran'ı anlamak içindir. O zaman dilin nasıl kullanıldığı Kuran'ı anlamak için çok önemlidir. Aynı zamanda VRS kökü Kuran'da 35 kere geçmektedir ve lügatlerde de pek çok örnek vardır. Ama iki zi şuura dair örnek yoktur. Hatta Kuran'da tam tersi vardır: وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا Bu ayette Sizi onlara varis kıldık dememekte, onların yerine, yurtlarına ve mallarına sizi varis kıldık demektedir. Sizin iddianıza göre bu boş yere lafı uzatmadır. Sizi onlara varis kıldık demesi yeterlidir. Ama ikinci mef'ûl zi-şuur olamayacağı için izafetle gelmiştir ve varis olunan kimselerin varis kılınan malları, evleri, yerleri ayrı ayrı zikredilmiştir. İşte bakın Kuran nasıl da güzel kendi içinde delil oluyor?
bana biri bunun arapca kurallarina uymadigini izah etsin Suleyman davuda varis oluyor, ama suleyman davuda varis edilemiyor,
Arapça kurallarına uymuyor. Yukarıda açıkladım. Örnek gösteremediniz, sadece Süleyman Davud'a varis oldu ayetini değiştirdiniz, varis kıldı dediniz.
Siz istediğiniz şekilde anlarsınız. Nasıl anlamak isterseniz anlarsınız. Ama Kuran sizin anladığınızı anlatmaz. Kendi dili ve kuralları içinde anlatır.
racul cocugu da kapsasin derseniz velisi devreye girer onun icin alir, kapsamasin derseniz cocuklar icin bir hukum degildir demek olur. devre orada kapanir, uygulama ile ortaya cikacak sorunlar isin bir sonraki merhalesidir. Racul çocuğu kapsasın demekle kapsamaz. Racul velisi olan kimse değil, veli olabilen kimsedir. Burada niçin zeker denmeyip racul dendiğini izah edemeyip racule başka mana vermekle başka mana kazanmaz. Siz öyle anlamak istersiniz ama Kuran onu anlatmaz. Racul de çocuğu kapsamaz. Hem de racul miras kalansa, bir erkek ve bir de kız kardeşi varsa sayıları üç olur. O zaman külli vahidin minhuma değil minhum demesi gerekirdi.
Her noktadan iddianız faullü.
Kuran sizin istediğinizi anlatmaz. Kendi dil ve mantık kuralları içinde anlattığını anlatır. |
Lütfi Hocaoğlu
19.02.2014
20:22
| Tabi ki şuna da katılıyorum ki bunlar içtihatlardır. herkesi kendi içtihadı bağlar. Yanlış olan söner gider, doğru olan kalır.
Bundan sonra bu konuda daha uzun uzun tartışılacak bir şey kalmadı. Herkes fikrini söyledi. Aynı şeyleri tekrar tekrar söylüyoruz. |
Mete Firidin
20.02.2014
09:09
| Tabiki Racul denecek: Çünkü racul denmesi yakın akraba olmadığının delilidir. Ayrıca yeğen Çocuklara da miras düşer fakat miras çocuklara teslim edilmez ancak ELVaris e teslim edilir. yani çocuklar adına varis olana teslim edilir. Yani yeğenler çocuksa onların El Varisi kimse o kişi kelaleten Varis kılınan olur. |
Lütfi Hocaoğlu
20.02.2014
12:15
|
1. Delil göstermediniz, delil uydurdunuz. Ayetin lafzını başka şekle gtirdiniz.
2. Fikri olmayann insanın kişiye saldırması gibi saldırdınız: "kulaklardan örümcek çıkacak gibi".
3. Zeker ile racul arasında fark göstermediniz. İster bugünkü sözlüklere bakın, ister eski sözlüklere bakın. Racul adam demektir. Zeker erkek demektir. Zeker raculu kapsar. Bu dilin gereğidir. Ama burada sadece inat etmek için bu dil kuralını da değiştirdiniz. Raculu zeker farzettiniz. Sonra olmayacağını anlayınca çocuğa miras kalmayıp adama kalacağını iddia ettiniz. Böylece çocuğun kişiliğini yok saydınız. Çelişki üstüne çelişki.
3. Külli vahidin minhuma gelmesi sizin içtihadınıza uymadı. Size göre minhum gelmesi gerekir. Bunu da açıklayamadınız. Sadece başka şeyler söyleyerek bu açığın üstünü kapattınız.
Sadece laf kalabalığı yaptınız. Kuralları benim koymadığımı söylediniz. Eskliden beri var olan kurallar var dediniz ama onlara bağlı kalmayarak çelişki içinde kaldınız.
Dediğinizin yanlış olduğunu anladığınız halde sadece inat için ısrar ettiniz.
Hiç bir soruma cevap veremediniz. Hiç bir örnek ve delil gösteremediniz. Aynı şeyleri sürekli tekrarlayarak ve uzun uzun yazarak laf kalabalığına getirdiniz.
Ne diyelim "kellim kellim la yenfa." |
Mete Firidin
20.02.2014
14:29
| Ayrıca "O" deyim Kuran'da yok. |
Mete Firidin
20.02.2014
14:56
| Enbiya 79 وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ
Davud ve Süleyman'ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.
Buradan da anlaşılıyorki. Süleymanın Davuda mirascı olması , Davut hayattayken olmuştur. Ölüye mirascı olunmak diye bir şey yoktur. Bu nedenle Nisa 12 deki yusaru kelimesi ifal babıdır. |
Reşat Nuri Erol
21.02.2014
11:21
| |
Mete Firidin
21.02.2014
14:08
| Sayın Reşat bey anlamayacak bir şey yok aslında. Ben diyorumki Nisa 12 de geçen "in kane racülün yurasu kelaleten" cümlesi varis kılınan yeğen gibi yakınları ifade etmektedir. Bana göre buradaki "yurasu" ifal babı muzari meçhuldür. Ve "Eğer Adam kelaleten mirascı kılınan olursa" anlamındadır diyorum. Bunu dediğimde ifadenin devamı tam anlaşılıyor. Ve Nisa suresi 176 ile uyum içinde oluyor.
Başkaları ise "yurasu" kelimesi 6. babdan meçuldür. "Eğer kelale adama varis olunursa" diyor. Bu durumda ifadenin devamında sorunlar çıkıyor. ve ayrıca nisa 176 ile zıtlıklar ortaya çıkıyor. Bu nedenle kendileri düzelteyim derken Arapça gramere soykırım yapıyor. Eğer "yurasu" kelimesi 6. babdan meçul ise ölen adama kelaleten sahip olunuyor. Çünkü varis kelimesinin anlamı bir şey üzerinde hak sahibi olmak. Ama İfal babı olarak "yurasu" olursa ölen adama mirascı kılınıyor. demek. Tartışmanın içeri bu: |
Süleyman Karagülle
22.02.2014
15:48
|
1- Mete Firidin’in de belirttiği gibi çocuklara bakiye düşer. Bunda fukaha arasında icma vardır.
Annenin 1/6’sı ve babanın 1/6’sı korunmuş hissedir. Karının(eşin) 1/8, kocanın da 1/4 hissedir. Bunlar korunmuş paylardır. Bunlarda eksiltme yapılamaz.
Çocuklar yoksa anne baba çocuklar yerine geçmektedir. Korunmuş altıda bir paydan aşağı olmamak üzere anne baba varis olmaktadır. Ayetleri işte böyle anlayabiliriz.
a) Şartlar ne olursa olsun, karının(eşin) payı 1/8’den az olamaz, 1/4’ten de fazla olamaz.
b) Şartlar ne olursa olsun, kocanın payı 1/4’ten az ve 1/8’den fazla olamaz.
c) Annenin payı 1/6’dan az ve 1/3’ten fazla olamaz.
d) Bir kızın payı 1/2’den fazla olamaz.
e) İki kızın payı 2/3’ten fazla olamaz.
f) Anadan bir kardeşin payı 1/6’dan fazla olamaz.
h) Anadan kız kardeşlerin payı 1/3’ten fazla olamaz.
Bu şartlar altında miras bölüşülür. Kalan erkek çocuklara düşer. Erkek çocuk yoksa babaya düşer, baba da yoksa babadan erkek kardeşe düşer.
Erkek çocuk varsa miras Kuran’da belirtilen şekilde bölüştürülür.
Erkek çocuk yoksa babası erkek çocuk yerine geçer, miras ona göre bölüştürülür.
Baba da yoksa babadan erkek kardeş erkek çocuğu yerine geçer ve miras ona göre bölüştürülür.
Biz mirası şu şekilde bölüştürüyoruz:
1- Mihr boşanma tazminatıdır. Evlilik devam ederken ölüm olduğuna göre mihrin iade edilmesi gerekir. Bu, zorluk doğuracağı için 1/6 olan eş payı karı(eş) için 1/8, koca için 1/4 olur. Buna şu şekilde varabiliriz. Mirasın yarısı yakınlık, yarısı ise baba ocağını devam ettirmek için ayrılır. Yakınlık payları da üçe bölünür; anne, baba ve eş payı. Payların eşit olması gerekir. Aradaki fark mihrin iade edilmesinden oluşmaktadır. O halde eşlerin payı yarı yarıya borçtur.
2- Ana kuralımız şudur; bir kızın payı, erkek kardeşi olsaydı alacağı paydan fazla olamaz.
8 kız bir oğlan olsalar kızlardan her bir 1/10 Pay alır. Kardeşleri olunca paylar 1/12 olur. Bu bölüşme yanlıştır. Erkek kardeş 1/3 alır, kızlar 12’de birer alırlar.
3- Veledi yoksa dendiğine göre velet varken koca 1/4 alacaktır. Anne baba 1/3 alacak, iki kıza 2/3 verilirse erkeğin payı boşta olacaktır. Toplam 5/4 eder. Fıkıhçılar böyle böldüler, iki kız yerine bir erkek olsaydı çocukların payı 5/12 olacaktı oysa 8/12 verilmesi gerekir. Bu da bizim koyduğumuz ana kurala aykırıdır. Anne babaya 1/3 değil de, 1/8 verilirse 1/2 kalır. Kızlar erkek olsaydı 5/12 alacaktı, o halde iki kız da ondan fazla alamaz.
|
Mete Firidin
23.02.2014
13:53
| Evet daha öncekiler gibi bir paylaşım yapmış olursunuz. fakat ayetlere uymaz. En fazla veya en az diye bir paylaşım yok. tam eşit olmalıdır. benim tesbitimde ise hiç bir uyşmazlık yoktur. |
Reşat Nuri Erol
23.02.2014
18:32
| mete kardeş; malumunuz olduğu üzere, miras bahsi fıkıhtaki en zor bahistir... bugüne kadar bir tek süleyman hocam'dan dinlediğim ve yazdığı değerlendirme ve çözümlerden tatmin olmuşumdur; zaman zaman ve yeri geldikçe bu konuyu işledik, kırk kusur yıllık çalışmalarımızdaki arşivlerden çalışmalara ve metinlere ulaşılabilir... süleyman hoca güzel bir değerlendirme yazdı ama ona yazdığın kısa değerlendirmeden süleyman hoca'nın ne demek istediğini tam anlayamadığın anlaşılıyor; buradaki yazdıklarını şifahi olarak kendisinden açıklayıcı bir şekilde dinlemeni tavsiye ederim, çünkü her şey sadece bir değerlendirmede tam anlatılamıyor veya muhatabınca anlaşılamıyor... sizin değerlendirme ve yorumlarınızı başından itibaren izlemeye çabaladım ama sonunda yorulup pes ettim, 74. yorumda da malum değerlendirme(me)yi yazdım; ama sağ olsun, bence süleyman hocamız "NOKTA"yı koydu; anlayabilenlere... selam, sevgi ve dua dua dua ile... reşad |
Mete Firidin
24.02.2014
07:03
| Sayın Reşat abi: Israrla şöyle diyorsunuz: "Biz daha önce bir şekilde bir miras paylaşımı kararı aldık, kendimiz birtakım kurallar koyduk, ayet dayanağı yok. Sen de gel farklı düşünme, bizim kararımıza katıl"! Eğer siz doğru anlamış olsaydınız bugün bu tartışma olmazdı! Hayır ayetlerden farklı anladığım sürece size katılmama imkan yok. Ben kendi anladığım ve ayetler tam uyan görüşümü bana hiç kimse katılmasa da sürdüreceğim. Allahın ayetlerinden anladığımı sizin hatırınız için değiştiremem. |
Reşat Nuri Erol
24.02.2014
07:15
| KARDEŞ; ÖYLE DEĞİL, ÖYLE DEMEK İSTEMEDİM... DEMEK Kİ NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLATAMADIM... * TEKRAR DENEYEYİM... * SENİN ANLADIĞININ TAM TERSİNİ YAPTIK... KIRK KUSUR YILDAN BERİ... YERİ GELDİKÇE KONUYU İŞLEDİK... KEŞKE ÖNCELİKLE O METİNLERE ULAŞMA ZAHMETİNİ GÖSTERSEN... VEYA... ÜSTAD SAĞ, HAYATTA, AKLİ MELEKELRİ VE ANLATMA KABİLİYETİ YERİNDE; ELHAMDÜLİLLAH... * AMA SEN DE DAHİL OLMAK ÜZERE, MESELEYİ ONUNLA DEĞERLENDİRME ZAMETİNE KATLANMIYORSUNUZ... * İLİM ZOR İŞ... ARAŞTIRMA DAHA ZOR... HERHALDE "ÜSTAD" İLE ÇALIŞMAK DAHA ZOR...!!! ))) * NE DİYEYİM... İŞTE 81. YORUMU DA BEN YAPTIM...!!! DARISI 81 YORUMUN DAHA BAŞINA...!!! KELLİM KELLİM LÂ YENFE' * VE'S-SELÂM... REŞAD
|
Mete Firidin
24.02.2014
09:17
| Enbiya 105:
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ (105)
"Andolsun Zikir’den sonra Zebur’da da: «Yeryüzüne iyi kullarım vâris kılınıyor» diye yazmıştık.[105]
Burada insanlar arza varis oluyorlar yani mirascı kılınıyorlar. "Arza varis olunuluyor" diye bir kavram yok.
Nisa 12 den " "وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً " deniyor. Sizin dediğiniz gibi "kelaleten Miras olunan Adam " denmiş
olsaydı: Şöyle olmalıydı :وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يَرِثُهَ كَلَالَةً " : "Adama kelaleten varis kılınıyor". |
Mete Firidin
24.02.2014
09:19
| KETEBTÜ KETEBTÜ LA YENFE!!! |
Süleyman Karagülle
28.02.2014
13:04
| كتبت و كتبت فاخطات و ما تبت |