İblis Yees Gına
Kuran’da bulunan üç adet kelime anlam bakımından bir birine benzediğinden çevrilirken daima “ümitsiz” olarak çevrilmektedir. Oysa Arapça ve diğer Semitik diller incelendiğinde bu kelimelerin çok daha farklı anlamlara geldiği anlaşılmaktadır.
Ümitsiz, ümit kesmek anlamında çevrilen bu kelime kökleri şunlardır.
BLS (بلس), YES (يءس), QNT (قنط) köklü kelimelerdir.
BLS kökünün anlamı duygusal olarak çöküntü içinde olmak, depresyonda olmak demektir. İblis ( Âdem için secde etmeyen ilk cin şeytanının ismidir ) kelimesi ise depresyon da olan veya depresyona sebep olan demektir. Kuran’da BLS kökünden gelen 16 kelime vardır. Bunların 11 tanesi İblis tir. Diğer kelimeler ise aşağıdaki ayetlerdedir:
Rum 12. Ayet:
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ (12)
Saatin yapısal ve fonksiyonel olarak oluşturulduğu gün mücrimler ruhsal çöküntüye girerler.
Rum 49. Ayet:
وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ (49)
Halbuki onlar, daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel kesinlikle ruhsal çöküntü içinde olanlardı [49].
Enam 44:
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ (44)
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladığımızda onlar depresyonda içinde olanlardır. [44].
Müminun 77:
حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (77)
Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde ruhsal çöküntü içinde olanlardır [77].
Zuhruf 75:
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (75)
Azaba hiç ara verilmez, onlar orada ruhsal çöküntü içinde olanlardır [75].
Oysa YES (يءس) kökünün anlamı bir şeye karşı olan beklentinin sonlanmasıdır. Bir şeyden ümidini kaybetmedir. Burada kişinin ruhsal durumu normaldir. Ruhsal çöküntü içinde değildir fakat herhangi bir konudaki beklentisi kalmamıştır. Bu kökten Kuran’da 13 kelime geçmektedir.
Maide 3. Ayet:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِإِثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (3)
Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler, -canları çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları- dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı; bunlar fasıklıktır. Bugün, inkâr edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam’ı beğendim. Açlıktan darda kalan, günaha kaymaksızın yiyebilir. Doğrusu Allah bağışlayandır, merhametli olandır.[3]
Hud 9:
وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ (9)
Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz nankör olur [9].
Yusuf 80:
فَلَمَّا اسْتَيْئَسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّا قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ الْأَرْضَ حَتَّى يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللَّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ (80)
Ümitsizleşince, konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: «Babanızın Allah’a karşı sizden bir söz aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de ileri gittiğinizi bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verene veya Allah hakkımda hüküm verene kadar ki O, hükmedenlerin en iyisidir bu yerden ayrılmayacağım. Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki: Ey Babamız! Senin oğlun hırsızlık yaptı, bu bildiğimizden başka bir şey görmedik; görülmeyeni de bilmeyiz; bulunduğumuz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz kervana da sorabilirsin; biz şüphesiz doğru söylüyoruz.» [80-2].
Yusuf 87:
يَابَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلَا تَيْئَسُوا مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِنَّهُ لَا يَيْئَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ (87)
«Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini arayın. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.»[87].
Yusuf 110:
حَتَّى إِذَا اسْتَيْئَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ (110)
Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri çevrilemeyecektir [110].
Rad 31.
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا أَفَلَمْ يَيْئَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ (31)
Bir Kur’an, onunla dağlar yürütülse veya onunla Arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa! Fakat bütün emir Allahın, daha iman edenler, kâfirlerden ümidi kesip anlamadılar mı ki Allah dilese idi elbette insanlara hep birden hidayet buyurdu, o küfredenler onların kendi san’atlar ile başlarına musîbet inip duracak veya yurtlarının yakınına konacak, nihayet Allahın va’di gelecek, her halde Allah miadını şaşırmaz[31].
İsra 83:
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا (83)
İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer; başına bir kötülük gelince de ümidini keser [83].
Ankebut 23:
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي وَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (23)
Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır. İşte can yakıcı azap onlar içindir.[23]
Fussilet 49:
لَا يَسْأَمُ الْإِنْسَانُ مِنْ دُعَاءِ الْخَيْرِ وَإِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَئُوسٌ قَنُوطٌ (49)
İnsan, iyilik istemekten usanmaz, eğer kendisine bir kötülük gelirse gına eden ümitsizdir.
Mümtehine 13:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ (13)
Ey inananlar! Allah’ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin; inkârcıların kabirde bulunan kimselerden umutlarını kestikleri gibi, onlar da, ahretten umutlarını kesmişlerdir.[13]
Talak 4:
وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِنْ نِسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ وَأُولَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْرًا (4)
Çeliştiğiniz kadınlarınızdan adet görmeden ümidini kesenler ve hiç adet görmeyenlerin iddeti üç aydır. Ve yük sahiplerinin süresi yüklerini bırakmalarıdır. Kim Allah’ı önemser ise onlara işlerinde kolaylık kılar.
Üçüncü kelimemiz ise QNT dır. Bu kelime ise tamamen farklı bir kelimedir. Semitik kaynaklar incelendiğinde bu kökün aslında bildiğimiz “gına” kelimesi olduğu anlaşılmaktadır. Gına kelimesi: bıkkınlık ve usanma nedeni ile kızarak vazgeçmektir. Bu kök Kuran’da 6 kez geçmektedir. Bunlar:
Hicr 55:
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ (55)
Dediler ki: «Seni hak ile müjdeledik, gına edenlerden olma.»[55].
Hicr 56:
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ (56)
Dedi ki: «Sapıtmışlardan başka kim Rabbinin rahmetinden gına eder.»[56].
Rum 36:
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ (36)
İnsanlara bir nimet, bir bolluk tattırdığımızda onunla sevinip şımarırlar. Şayet kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, o zaman gına ederek vazgeçerler [36].
Zümer 53:
قُلْ يَاعِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (53)
De ki: «Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden gına etmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.»[53].
Fussilet 49:
لَا يَسْأَمُ الْإِنْسَانُ مِنْ دُعَاءِ الْخَيْرِ وَإِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَئُوسٌ قَنُوطٌ (49)
İnsan, iyilik istemekten usanmaz, eğer kendisine bir kötülük gelirse gına eden ümitsizdir.
Şura 28:
وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ (28)
Gına getirmelerinden sonra geç gelen yağmuru indiren, rahmetini yayan O’dur. O, övülmeğe layık olan velidir [28].
Doğrusunu Allah bilir.