Daha önceki bir makalede Dabbe’nin bir hayvan olarak kabul edilmesi halinde humanoid (insanımsı) fosiller olabileceğini anlatmıştım.
Bu yazıda ayete başka bir yönden dikkat çekmeye çalışacağım.
Neml 82. Ayet: Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan çıkarırız ki o, onlara, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıkların söyler.
Neml 82. Ayet: Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).
Yukarıdaki ayet asırlardır anlaşılmaya çalışılmış; fakat tefsir alimleri tarafından bir görüş birliğine varılamamıştır. Bunun nedeni özellikle iki kelimedir.
Birincisi “dabbe” kelimesinin anlamıdır. Çoğu tefsirci bu kelimenin anlamını karasal hayvanlar olarak açıklamış. Kimi bir insan olduğunu öne sürmüş, Kimi ise mitolojik bir canlı gibi anlatmıştır.
İkicisi ise “Tukellimu” kelimesidir. Çoğu tefsirci bu kelimeyi “konuşma” olarak yorumlamıştır. Bazıları ise anlatmak, açığa vurmak olarak yorumlamıştır. Hz. İbn Abbas ise “yaralamak” olarak yorumlamıştır. Çünkü kelimenin Arapça kökü KLM dir. KLM Arapçada “yaralamak” anlamına gelir. Oysa KLM’den tefil babında türetilen KELLİME kelimesi ise çok yaralamak veya konuşmak anlamına gelmektedir.
Mezopotamya da M.Ö. 2000 yıllarında imparatorluk kurmuş olan Akadlar’ın dilleri Sami dillerinin atası sayılmaktadır. Yani Arapçanın da kökeni Akadça’ya dayanmaktadır. Yukarıdaki iki kelime ile ilgili Akadçadaki bulduğum bilgileri aşağıda özetledim. (aynı kökten türemiş kelimeleri: DBB ve KLM kökleri.)
Dabābu: Tartışma, (boş) konuşma, saçmalamak, yatağın veya mezar üzerinde yazıt, bir harf veya bir belge; İkna etmek için konuşmak, uyumlu olmak için, tahrik etmek, kışkırtmak, teşvik etmek, teşvik etmek için, provoke etmek, kışkırtmak için, ikna etmek.
Dabūbu: sohbet
Dibbē (çoğulu;): sözler, tartışma.
Dibbu (çoğul feminen;): 1) bir deyiş, söyleyiş; 2) konuşma, söylenti, madde.
Dabbu: Ayı.
Kullumu: Açığa çıkarmak, sergilemek.
Ayette "o söz başlarına geldiği zaman" deniyor. O sözün açıklaması Kehf süresi 98. ayettedir. Yani Yecüc ve Mecüc ün önünde hiçbir engelin kalmadığı 1800-1900 yıllarıdır. Evrim teorisi, dinazor ve humanoid fosillerin, Sümer tabletlerinin bulunduğu dönem de bu dönemdir.
Bu bilgileri doğru kabul edersek Neml suresi 82. Ayeti şu şekilde tefsir edebiliriz: Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit Tartışma, (boş) konuşma, saçmalamak, yatağın veya mezar üzerinde yazıt, bir harf veya bir belge çıkarırız ki o, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını ortaya çıkarır.
Bu bilgide bize Mezopotamya kazılarında bulunan Sümer ve Akad efsanelerini, Gılgamış destanını hatırlatır. Çünkü birçok insan Kuran’ın bilgilerinden ve gerçek arkeolojik bilgilerden habersiz olmaları nedeni ile tek tanrılı dinlerin kaynağının Sümerler olduğu inancına kapılarak Allahın ayetlerine inanmamaktadır.
Oysa Sümer mitolojilerinde anlatılan hikayeler, onlardan önce yaşamış olan “Nuh”, “Ad” ve “Semud” kavimlerine ait dini bilgilerin veya Nuh, Hud, Salih ve İbrahim gibi peygamberlerin ulaştırdığı Ayetlerin bozulmuş hallerinden başka bir şey değildir.
Dinlerin Sümerler ile başladığı safsatası Urfa’da Göbekli Tepe kazılarında bulunan M.Ö. 12000 yılına ait tapınakların bulunması ile tamamen çürümüştür.
Biliyorum ki ileride ki araştırmalar çok tanrılı dinlerin(şirkin) 14000 yıl öncesine kadar dayandığını oysa tek tanrılı dinlerin tarihinin 60.000 yıl öncesine yani Hz. Adem’e dayandığını gösterecektir.