Qazefe Kelime Kökü
Qazefe (قذف) kelimesinin kökünün anlamı üzerinde durmak istiyorum. Bütün meallerde bu kelimeye bırakmak, koymak, atmak, vurmak anlamları verilmektedir. Oysa bütün meallerdeki kök anlam bırakmak, salmak, bi ile olunca savuşturmak anlamındadır.
Bu kelime kökünü daha iyi anlayabilmek için LQY kökünü de bilmek gerekir. LQY kökünden olan elqa kelimesine de atmak anlamı verilmektedir. Oysa LQY kökü müşterinin satıcı ile karşılaşması, bir şey görüşmek üzere karşılaşma anlamında olan mülaqat kelimsinde olduğu gibi bir anlama sahiptir. Bir şey için karşılaşmak, karşı karşıya kalmaktır. Elqa ise satıcının malını sergilemek için ortaya koyması, sermek, sergilemesi, beğeniye sunmasıdır. Çünkü karşılığında kazanç, değerlendirme veya başarı vardır. Bir yarışmada hünerini ortaya dökmek gibidir. Ortada bir çekişme, yarış, mücadele vardır. Tesadüfen bir karşılaşma değildir. LQY kökü Kuran’da 146 kez geçmektedir.
Aslında Türkçedeki “ikram sunmak” kelimesinin Kuran’daki karşılığı “arz (عرض) dır. Bu kelimenin kök anlamı belirtmek, belirti, belirgin olmak, belirginleşmek, servis etmek, sunmak anlamlarındadır. Bir şeyi alıp karşıdakine uzatıp “alır mısınız!” dediğinizde bu bir arzdır. Çünkü onu karşınızdaki kişiye belirginleştirirsiniz. Aynı kökten olan e’raz kelimesi ise sunulan şeyi reddetmektir. Arz kökü Kuran’da 79 kez geçmektedir.
Bu kısa bilgiden sonra qzf kökünün geçtiği dokuz ayeti yeniden çevirelim:
Taha 39:
أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي (39)
«Onu sandığın içine bırak, onu akıntıya sal, böylece onu sahile savuştursun ki; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alsın. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi sunup sergiledim (birilerine cazip gelsin).» [39].
Burada “felyulkihi” savuşturup sergiler, “elkeytü” sergiledim anlamındadır. Sergilenen şeyin bir karşılığı vardır. O da insanlara “çok sevimli” görünmesidir.
Taha 87:
قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ (87)
Onlar: «Sana verdiğimiz sözden kendi yetkimizle caymadık. O milletin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı. Biz onları bıraktığımız gibi Samiri de sunup sergiledi» dediler [87].
Yukarıda kırmızı ile gösterilen “elka” kelimesi ise “sunup sergilemek” demektir. Basit anlamda bir sergileme değildir. Karşılığı ona tapınmadır. Tapınsınlar diye sergilemiştir.
Enbiya 18:
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ (18)
Aksine hakkı batılın üzerine salarak savuştururuz, Oda batılı derinden etkiler. O zaman batıl gizlenir. Ve yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun [18].
Ahzap 26:
وَأَنْزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا (26)
Allah, Kitap ehlinden, kâfirleri destekleyenleri kulelerinden indirmiş, kalplerine korku salmıştı; onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz [26].
Sebe 48:
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ (48)
Deki: Kesinlikle, gerçek ile savuşturan rabbim bilinmeyeni çok iyi bilir..
Sebe 53:
وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ (53)
Oysa onu daha önce inkar etmişler, uzak bir yerden bilinmeyenle savuşturuyorlardı (bir kenara bırakıyorlardı).[53]
Saffat 8:
لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَأِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ (8)
Onlar Mele-i Ala’yı dinleyemezler ve her yönden savuşturulurlar[8].
Haşr 2:
هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ مَا ظَنَنْتُمْ أَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّوا أَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَاأُولِي الْأَبْصَارِ (2)
Kitap ehlinden inkarcı olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Oysa ey inananlar! Çıkacaklarını sanmamıştınız, onlar da, kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı onlara beklemedikleri yerden geldi, kalplerine korku saldı; evlerini kendi elleriyle ve inananların elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl sahipleri ders alın! [2].
Doğrusunu Allah bilir.