Dünyadaki bütün canlılar doğal uyum ve seçim sonucu kendiliğinden ve rastgele mi çeşitlenmiştir?
Ortama uyum sağlayamayan canlılar yok olmuştur. Buna doğal seleksiyon denir. Ortama uyum sağlayanlar yaşamışlar ve soylarını devam ettirmişlerdir. Bunun sonucunda değişimleri genleri ile diğer nesillere aktarılmıştır. Buna da adaptasyon denir.
Değişimler canlının bilgisayar programları yazılımı gibi olan genlerinde olmaktadır. Bu değişime mutasyon denir. Mutasyonlar zamanla türden türe birikerek çok yeni türleri oluşturmaktadır.
Dünya gezegeni yaşam için gerekli uygun konumdadır. Galakside uygun konumdadır.
Güneş'e uzaklığı bakımından uygun konumdadır. Kütle olarak uygun konumdadır. Güneş'e göre dönme eyleminde de uygun konumdadır. Yani kutuplardan herhangi biri sürekli Güneş'e dönük olsaydı Dünya döndüğü halde sürekli bir taraf ısınacak, bir taraf soğuk kalacak ve hayat olmayacaktı.
Yine tam dik olarak kalsa mevsimler olmayacak bazı yerler hep sıcak kalırken diğer yerler hep soğuk kalacaktı.
Hayatın oluşması için en gerekli maddelerden birisi sudur. Dünyamızın % 71’i sudan oluşur. Oysa bizim Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerde dünyadakinin binde biri kadar su yoktur. Eğer suyun mevcudiyeti tesadüfi olsaydı Mars’ta, Venüs’te hatta Ay’da Dünya’ya yakın oranda su bulunması gerekirdi.
İyi ki Ay var. Ay olmasa idi yeryüzü meteor saldırılarına açık olacaktı. Ay meteor saldırılarını çok büyük oranda engellemektedir. Ayın diğer çok önemli bir fonksiyonu da dünyanın salınım hareketini sınırlayıp dengede tutmasıdır. Ayın bu fonksiyonu olmasaydı Dünya sarhoş insanlar gibi salınacak ve çok düzensiz günlük ısınma ve soğumalar olacaktı. Bir gün yaz, bir gün sonra kış olacak ve bir saat sonra gündüz, bir saat sonra gece olacaktı. Yani hiçbir düzen, mevsim, gece, gündüz tutarlılığı olmayacaktı.
Dünyada bulunan milyonlarca çeşitte mükemmel fotosentez yapabilen uçabilen, yüzebilen, yürüyebilen hatta konuşabilen, düşünebilen, sevebilen, merhamet edebilen, dünyayı şekillendirebilen canlılar mevcuttur. Kısacası ne yapmasını ve ne yapmamasını gerektiğini bilen canlılarla doludur. Ayrıca bütün canlılar birbirine bağımlı ve denge içinde olan ekosistem şekline gelmiştir. Her bir canlı sistemin devamı için gereklidir. Yani bir diğerine besin sağlar, onun atıklarını bertaraf eder. Yeniden kullanılır düzeye getirir. Mesela bitkiler oksijen üretir, bunun sayesinde hayvanlar oksijene sahip olur. Hayvanlar karbondioksit üretir. Bitkiler karbondioksiti şekere çevirir. Böylece hayvanlar için zehirli olan karbondioksit faydalı şekilde azaltılmış olur. Hayvanların ürettiği diğer artıklar mikroorganizmalar tarafından parçalanır ve bitkilerin kullanabileceği hammaddeye dönüştürülür. Bu sistemdeki her canlı olmazsa olmazlardandır. Bu ahenk içinde hayat sürüp gitmektedir, otomatik sistemler gibi.
Demek ki her şey bir hesaba göre programlanmıştır.
Doğada genel bir kural vardır. Her şey zamanla yıpranır ve yok olur. Mesela kocaman bir dağ veya bina veya alet edevat zamanla eskir, yıpranır ve yok olur. Canlılar da yaşlanır, yıpranır ve nihayetinde ölür. Her madde yüksek enerjiden alçak enerjiye doğru akar. Sofistike olandan basit olana doğru evrilir. Fakat canlılık bunun tersini yapabilmek için üremeyi kullanır. Canlılık varlığını herhangi bir üreme şeklini kullanarak kendini yeniler ve canlılık devam ettirilir.
Üreme canlılığın en temel ilkesidir. Çok çok yüksek bilgi ve marifet gerektirir.
Her aşaması büyük bilgi birikimi ve tecrübe içerir. Mesela insanda 23 çift kromozom (genler topluluğu) vardır. Bunların yarısı anneden yarısı babadan gelir. Her bir gende de on binlerce DNA dizilimi yani yazılımı mevcuttur. Üreme hücreleri oluşurken bu genler her bir hücreye eşit sayıda ve fakat değişik özellikler içeren yazılımlar olarak kopya edilir. Her bir yazılım diğerinin çalışmasını destekler, asla programı bozmaz. En ufak bir bozukluk varsa bu bir hastalığa veya sakatlığa neden olur. Bu tip bozuk hücrelerin birleşmesi ile oluşan canlı taslağı gebeliğin ilk 3 ayında düşük şeklinde elimine edilir. Kromozomların eşit şekilde dağıtılmasında eğer bir aksaklık olur ve yavruya bir kromozom, kromozom parçası fazladan gitse sakat, zeka geriliği olan, birçok hastalığa sahip çocuklar meydana gelir. Örneğin Down sendromu. Yahut eksik bir parça kromozom gelmiş olsa yine hastalıklı ve sakat, hayatını idame ettiremeyecek nesiller meydana gelir.
Anomali (doğuştan sakatlık) oranı % 2’dir. Yani doğan canlıların %98 i sağlıklı doğmaktadır. Eğer bu oran tersine olsa idi tesadüfi bir hayattan söz edilebilirdi. Fakat hayat bilinçli olarak % 98 gibi sağlıklı doğuma programlanmıştır.
Tesadüfi olan bir yaşam toplum oluştursa bile % 98 sakat doğum ile o toplum ve canlı türü hemen yok olacaktır.
Fakat evrim teorisi adaptasyonun genlere nasıl aktarıldığını açıklayamaz. İlk canlının nasıl yaratıldığını da açıklayamaz. Sadece canlıların yapı taşını oluşturan aminoasitlerin dünya şartlarında bulunabileceğini ispatlar. Canlılığın gerçek özelliği olan neslini sürdürmeyi sağlayan DNA’nın oluşumunun yanına bile yaklaşamaz. Oysa canlının canlılığını sağlayan ve bu bilgileri diğer nesillere aktaran DNA’dır. Yani bugünkü bilgilerimizle bilgisayar yazılımıdır.
Canlılarda binlerce gen bulunur. Bu genler bilgisayardaki işlemcilere benzer ve her birinin ayrı ve sofistike yazılımı yani DNA dizilimi mevcuttur. Ayrıca bu genler kendi aralarında bir başka üst yazılım bilgilerine de sahiptir. Kısacası Windows programları gibi programları da içerirler. Böylece duygu ve düşünce gibi soyut şeyleri bile oluşturabilecek düzeyde çok karmaşık bir yazılımları vardır.
Bu yazılımdaki en küçük harf hataları bile (mutasyon) programların çalışmasını engelleyen ölümcül hastalıklara neden olabilir. Kanser, lösemi ve bütün genetik hastalıklar mutasyonlar nedeni ile oluşur.
Sadece bağışıklık sistemi antikor oluşturmak için bilinçli şekilde mutasyonu kullanır. Buradaki tesadüf bile canlının yararına olmak üzere programlanmıştır.
Kısacası canlıların her biri DNA’lar ile programlanmış mükemmel zeka ve bilgiye sahip programcı tarafından yazılmıştır.
Evrimcilerin mantık hatası sanırım şöyle başlamaktadır. Bulunduğunuz yerdeki eşyaları basitten karmaşık olana doğru sıralarsanız ve bunların nasıl oluştuğunu düşünürseniz bunların oluşumundaki zeka ve gücü görmemezlikten gelirseniz şöyle düşünebilirsiniz: “Terlikten ayakkabı, ondan sandalye, ondan masa, ondan radyo, ondan televizyon ve ondan da bilgisayar oluştu” diyebilirsiniz. Ama nasıl diye sorarlarsa “zamanla” diye cevap verebilirsiniz. Halbuki hepsinin arkasında insan zeka ve teknolojisi vardır.
Evrimciler eski fosillerin evrimsel tesadüfi yaratılmanın kanıtları sayarlar: Biliyoruz ki bugün var olan canlılar ve bütün elektronik aletler aynı atomlardan oluşmuştur. Canlılar hele hele insan bugünkü elektronik aletlerden milyonlarca kez daha karmaşık ve sofistikedir.
Hayat madem tesadüfidir, neden hiç elektronik eşya tarzı fosillerde bulamıyoruz.
Ya da düşünün, bundan 200 milyon yıl öncesine ait bir hesap makinesi bulsak, bunu geçin, abaküs bulsak, bunun tesadüfi olduğunu düşünür müyüz? Tabi ki hayır, çünkü anlarız ki bu bir zeka ve teknoloji ürünüdür.
Teknolojik ürünler birbirine benzer. Benzer yazılım, benzer parçalar içerir. Bir bilgisayar diğerine % 99 oranında benzer fakat bazısının özellikleri daha da üstündür. Bu birinin diğerinden tesadüfen evrildiğini göstermez. Biliriz ki hepsinin arkasında insan zekası ve teknolojisi vardır.
İnsan genetik olarak % 50 oranında koyuna, % 60 oranında ineğe, % 95 oranında domuza, % 98 oranında maymunlara benzeyebilir. Bu oran bunlardan tesadüfen evrildiğini göstermez. Sadece aynı bilgi ve teknolojinin ürünü olduğunu gösterir.
Gelelim insan maymun ilişkisine. Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar birbirine az çok benzemek zorundadır. Çünkü nihayet aynı ekosistem içinde yaşamaktadırlar. Bu nedenle birçok yapısal ve genetik benzerliklerin olması gerekir. Mesela insanda bulunan bir gen bir mikropta da vardır. Çünkü ikisi de şekeri kullanmalı, ikisi de proteinleri kullanmalıdır. Yani aynı dünyada nimetlenip üremektedirler.
Maymunlarda insana benzemektedirler. Çünkü aynı dünyada yaşamaktadırlar. Aynı yiyecekleri yemektedirler, benzer şartlara maruz kalmaktadırlar ve aynı ekosistemin parçasıdırlar.
İlginç şekilde aynı kan grubunu bile paylaşabilirler. Mesela goriller genellikle B kan grubu taşırlar nadiren O grubudurlar. Asla A grubu değillerdir.
Şempanzeler genellikle A grubudurlar. Nadiren O grubudurlar. Asla B grubu değillerdir. Orangutanlarda bu gruplar yoktur.
İnsanda ise A grubu, B grubu, O grubu ve AB grubu vardır.
Buna göre maymun ve insan aynı atadan gelmemektedir.
Çünkü aynı atadan gelse idi insanda da sadece A veya sadece B grubu yada hiç olmaması gerekirdi. Fakat şunu diyebiliriz ki maymunlar insandan türemiştir. Hatta goriller bir kol, şempanzeler diğer bir koldur.
Evrende ve dünyamızda bir değişim ve bir gelişim olmuştur, olmaktadır, olacaktır. Fakat bu bir zeka ve kudret ile vardır.
Kısacası bütün hayat değişimi de içeren çok büyük ve harika bir bilgisayar oyunudur. Kaderimiz oyunun yazılımının içindedir. Cüzi irademiz oyun içinde kullandığımız yetenek, çaba ve yaklaşımımızdır.
Bütün övgüler Allah’adır.