Bir önceki makalede el qıtr kelimesinin petrol anlamına geldiğini açıklamıştım. Makaleyi okuyan birtakım insanlar şöyle dediler “Eee ne anlaşılıyor bundan?” Kendi kendime dedim ki “Aynı zihniyet ve bu zihniyet ezilmeye, aşağılanmaya, sürünmeye, geri kalmışlığa mahkum bir zihniyet”.
Neden?
Yusuf suresi 111: Andolsun, onların (peygamberler) kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman eden bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.
Demir madeni saf halde iken aslında yumuşak ve esnektir. Demire birtakım, özellikle karbon eklendiğinde sert olan çelik elde edilir.
Kehf suresi 96. Ayet meali hep şu şekilde yapılır: «Bana demir parçaları getirin, iki dağın arası bir seviyeye gelince körükleyin,» dedi. «Onu ateş haline koyduğu zaman da getirin bana,» dedi, «Üzerine erimiş bakır dökeyim.»[96]
Oysa burada geçen “qıtr” kelimesi petrolü ifade etmektedir. O zaman meal : «Onu ateş haline koyduğu zaman da getirin bana,» dedi, «Üzerine petrol dökeyim.» şeklinde olacaktı. Eğer Müslüman olduklarını iddia edenler bu ayeti iyice tetkik etmiş olsalardı; dışı çok sert fakat içi daha yumuşak, delinmeye çok dayanıklı fakat kırılmayan, esneyebilen çelik yapmayı bin yıl önce öğrenecekti.
Çünkü kor halindeki demire yüksek karbon içeren petrol döküldüğünde demirin dış yüzeyi karbon ile reaksiyona girecek ve çok sert bir yüzey elde edilecektir. Fakat demirin iç kısmında kalan bölüm karbonlanmadığından yumuşak demir olarak kalacak ve esnekliğini muhafaza edecektir. Çok ünlü olan Japonların Samuray kılıcı bu şekilde üretilmektedir.
Zülkarneynin yaptığı seddin dış yüzü çok sert, fakat esneyebilen kırılmayan bir seddir. Bu nedenle Kehf süresi 97. Ayette: Artık Yecüc ve Mecüc onu ne yıkabildiler ve ne de delip geçebildiler.[97] denmektedir.
Sebe suresinde geçen el qıtr kelimesi de petrol demektir. Kelimeyi doğru şekilde anlamlandırdığımızda:
Sebe suresi 12-13. Ayet meali: Süleyman’ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü bir aylık yol idi. Petrol pınarlarını da ona sel gibi akıttık. Hem Rabbi’nin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da kim emrimizden dışarı çıkarsa ona ateş azabından tattırırdık.[12] Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.[13]
Bu ayetten anlaşıldığı gibi şeytanlar Hz. Süleyman için birçok alet ve araçlar üretmektedir. Bu üretim için yoğun enerji kaynağı gerekmektedir. Yine onun için uçan birtakım araçlar yapmışlardır. Bu araçlar muhtemelen balon veya zeplin tipinde araçlardır. Ve rüzgarın gücü ile hareket etmektedir. İster uçak, ister balon ve zeplin tipi araçlar olsun bunlar için odun ve kömürden daha verimli enerji kaynağı gereklidir. Mesela bir balon yapsak bunu yükseltecek sıcak havayı elde etmemiz için odun veya kömür kullanamayız. Çünkü balonun kaldırabileceğinden çok daha fazla ağırlık oluşturur. Oysa petrol veya petrol ürünü olan yanıcı gazlar veya benzin ise çok daha az bir ağırlık oluşturacaktır.
Hint efsanelerinde bulunan “vimana” yani uçan araba efsanesi de buradan yani peygamber Süleyman’ın balon veya zeplinlerinden kaynaklanmaktadır.
Kısacası qıtr kelimesini petrol anlamına geldiğini atalarımız daha önceden anlasaydı. Petrolün önemini belki de bin yıl önce kavrayacaktık. Petrolü çok verimli enerji kaynağı olarak kullanmayı, belki de sanayileşmeyi, teknolojik gelişmeyi gerçekleştirecektik. Batının sahip olduğu teknolojik ve bilimsel önderliği biz Müslümanlar yapacaktık. En azından Osmanlı devleti petrol yataklarına sahip çıkacaktı.
Belki de global hakimiyet bizde olacaktı ve global adil bir düzen yeryüzüne hakim olacaktı. Bu sömürücü Yecüc ve Mecüc düzeni yeryüzüne hakim olamayacaktı.
Bir çok insan yanlış yere gelişmişliğin dinsizlikten geçtiğini düşünüp kafir olmayacaktı. İslam’ı geri kalmışlığın sebebi olarak öne süremeyeceklerdi. Geri kalmışlığın Kuran’a karşı olan hasta zihniyet nedeni ile oluştuğunu idrak edecekti!
Mukadderat diyeceksiniz! Evet, öyle ama bu bizi sorumluluktan kurtarmıyor! Mukadderat hata ve ihmallerimizi de içeriyor.
Kuran’ın hikmetleri bitmez ve tükenmez. Bu nedenle hala geç kalmış değiliz. Dünyamızı ve ahretimizi kurtarmak için Kuran’a sarılıp onun hikmetlerinden faydalanmaya çalışalım.
Yoksa:
Zuhruf 36-37: Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.[36] Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.[37]
Sonra da günümüzde olduğu gibi başkalarının maskarası oluruz. Hem dünyayı hem de ahreti kaybederiz.