“……Tarih 1977, 1 Mayıs; Yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı miting, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşması sırasında kimliği belirsiz kişilerin açtığı ateş sonucunda kana bulandı. 37 Kişi Taksim Meydanı’nda yaşamını yitirdi…”
Kemal Türkler; 13 Şubat 1967'de Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)'nu kurdu...13 Şubat 1961'de Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, İbrahim Güzelce ve Avni Erkalın gibi kişilerle birlikte Türkiye İşçi Partisi(TİP)'ni kurarak, bu partinin ilk genel sekreterliğini yapan Kemal Türkler; Türkiye İşçi Partisi'nin 1971'de kapatılmasına kadar parti içinde aktif olarak çalışan ve genel yönetim kurulu üyeliğinde bulundu……….”
“Sosyalizm insanlar içindir, insanlar sosyalizm için değil..” sözünün sahibi, 1962'de Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) genel başkanlığına getirilen Mehmet Ali Aybar diye bir adam geldi geçti bu memleketten. Aybar, 1965 ve 1969 genel seçimlerinde bu partiden İstanbul milletvekili seçildi.
Aynı dönemlerde Sovyetler Birliği'nin Çekoslovakya'yı işgaline karşı çıktı ve "Türkiye’ye özgü sosyalizm” şeklinde ifade ettiği sosyalizm anlayışını savundu. Bu görüşlerine karşı çıkanlar arasındaki anlaşmazlığın büyümesi üzerine 1969 yılında genel başkanlıktan, 1971'de de parti üyeliğinden istifa etti. Hani şair diyor ya; “Gitti giden, yerine gelmedi başka biri..”
Aybar’ın güler yüzlü, insanların gelenek ve değerlerine saygılı, hatta dine bile sağ iktidarların dine verdikleri zarardan çok daha az zararlı "Türkiye’ye özgü sosyalizm” fikri hakikaten Türkiye’nin lehinde bir sosyalizmdi. Bu çok tehlikeli bir şeydi Batılılar için. Sosyalizm/İslami düzen vs. adı her ne olursa olsun hiç bir ideolojinin Türkiye’ye olması muhtemel faydasının işlememesi gerekiyordu. Bu sebepten Aybar’ın ve modelinin bir şekilde saf dışı bırakılması gerekiyordu. Ve bunu başardılar. Kim başardı? Yazımızın giriş kısmında ki isimler ve diğerleri.
Bunu nereden anlıyoruz? Bunu, 1971-1980 arası MİT’nda görev yapan Mahir Kaynak isimli (…) bağlantılı meftanın “Eğer deşifre olmasaydım, şimdi solun başında ben olacaktım..” beyanatından anlıyoruz...1971-1980....1 Mayıs 1977 Taksim katliamının faili kabak gibi ortada değil mi sizce de..?
Aklıma hemen; “22 Aralık 2003 tarihinde, Türk solu Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erkin Yurdakul’un intihar süsü verilerek İstanbul/Beyoğlu’nda ki 5. Katta bulunan dairesinden atılarak öldürülmesi ve ölümünden hemen sonra derginin başına geçirilen Fetöcü terörist Gökçe Fırat” geldi.
Peki, deşifre olmayıpta solun başına geçmiş olsa idi Mahir Kaynak, 80 darbesi, 28 Şubat müdahalesi ve son olarak Fetö/CİA ortak yapımı çetenin istila yani Türkiye’yi yok etme kalkışması daha erken mi olacaktı..?
Şimdi bir soru soracağım sizlere; 1970’li yıllarda MİT = CİA’ miydi..? 1970'li yıllarda mevcut sistem, Aziz Milletimizin lehinde mi çalışıyordu yoksa Alparslan Türkeş'in 1960 darbesi günü radyo konuşmasında dediği gibi NATO'ya mı çalışıyordu? Cevabınız Evet ise şayet; O vakit Mahir Kaynak kimin elemanı oluyordu o zaman..?
Burası çok çok önemli;
Mahir Kaynak; PKK, YPG, DHKP-C…vb. bir örgütün başına geçip memleket lehine hayırlı işler yapmaktan bahsetmiyor. Mahir Kaynak, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu makamdan bahsediyor. İzahatım anlaşılıyor değil mi? Bu başka bir liderde olabilirdi, başka siyasi oluşumda...
Şaka gibi bir ülkede yaşıyoruz yahu..! Bu adam, yıllarca koca koca gazetelerde yazı yazdı. TV programlarında boy gösterdi, itibar gördü yahu..! Vallahi de, billahi de olacak şey değil bu..!
Şimdi insan şüpheleniyor, Muhalefete bakıp…Perinçek’e bakıp…; “acaba” diyor insan..!? Acaba diyenler haksız mı sizce..?
Rahmetli Cem KARACA’nın şu şarkısı net anlatıyor, Mahir Kaynak’lı ve sonra ki yıllarımızı;
Bindik bir alamete /Gidiyoz kıyamete...
Çete çeteye çatmış /Çete çete içinde…
Bu ülkede yaşayan insanlar, Türkiye'nin bekası ile ilgili çok tehlikeli şöyle bir gerçeğin olduğunu, MİT Müsteşarı Sayın Hakan FİDAN’ın Fetöcüler tarafından ilk sorguya alınma girişimi, 17/25 Aralık yargı ve 15 Temmuz istila girişimi süresince onlarca MİT ve Emniyet mensubunun ihraç veya tutuklanmasından yani ülkemize ait namahrem sırların, bilgilerin yıllarca Batılılara sızdırıldığından anlıyordu.
Yıllarca derin devlet diye yutturulmuş, adı yüzlerce faili meçhul cinayetlere ve kirli işlere karışmış kime ait olduğu muallak lakin Aziz Millete ait olmadığı kesin bir MİT/JİTEM gerçeği vardı bu memlekette. Büyük bir titizlikle yapılan CİA/Fetö temizliği sonrası çok şükür İstihbaratımız eksiklerine rağmen berrak ve güvenli hale gelmiştir.
Ve böylelikle bu ülkede yaşayan insanlar ilk defa kendisine ait, gerçekten bu cennet vatan ve aziz milletin varlığı ve bekası için gayret eden, ter akıtan bir İstihbarat teşkilatının olduğunu hissetmeye başlıyordu.
Sonuç olarak;
Komünizmden cıvıtılarak elde edilen solculuk bizatihi Komünizm gelmesin diye uydurulmuş, yutturulmuş bir ilkesizliktir. Ataol Berhamoğlu solcudur. Ataol’un bozulmuş hali Ertuğrul Kürkçü, Kürkçü’nün de kudurmuş hali Figen Yüksekdağ’dır.
Sosyalizm ve devamında ulaşılan son zirvesi olan Komünizm’in yanlışta olsa yazılı bir teorisi, bir ilkesi, bir duruşu vardı. Lakin Solculuğun ne bir teorisi, ne bir ilkesi, ne de bir duruşu vardır. Yani, solculuk nedir? Kurucusu, akıl hocası kimdir? Diye bir soru sorsam sizlere, kimse bana makul bir cevap veremez..!
Batılıların çok işe yarayan şöyle hin bir stratejileri vardır: “Batılılar, bir düşünceyi itibarsızlaştırmak, sulandırmak ve sonunda halletmek için yine o düşüncenin içindeki adamları kullanırlar..” Bu tespite istinaden Mahir Kaynak, batılıların “suyu”; Aybar’ı alaşağı edenlerde “suyunun suyu” oluyorlardı.
Oy.
“Her şeyi anIıyorum ve bu beni öIdürecek..” Fyodor Mihailoviç Dostoyevski’nin bu muhteşem sözü ile yazımız bitsin…Bin selam.