Bugünkü yazımıza, yazımızın sonuç kısmını giriş kısmı yaparak başlıyorum. Neden?
Çünkü Arap Birliği, İslam birliği, İslam ordusu vb. saçmalıkların kuru laftan ibaret olduğunu anlamaz, hayal aleminden gerçeğe inmez ve ayağımızı sağlam yere basmaz isek şayet; Bizimde sonumuzun Irak/Suriye gibi olması kaçınılmaz olur da ondan. İlk bakışta M. Akif’e ait bir beyitmiş gibi dursa da gerçekte Mithat Cemal Kuntay’a ait olan şu beyit:
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
İslam coğrafyasında bulunan diğer ülkelerin ederini gösteren ve bizi O ülkelerden ayrı bir yerde tutan çok anlamlı bir beyittir. Türkiye merkezdir. Halkının çoğu Müslüman diğer bütün ülkeler bu merkezden koparılmış, kaçırılmış toprak parçalarıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın R.T. Erdoğan’ın deyimi ile birer “Arazi Parçalarıdır.”O arazi parçalarında da samimi yaşayan Müslümanlar elbette vardır. Lakin devlet bazında Türkiye haricindeki hiçbir ülkeyi çok fazla ciddiye almayın. 15 Temmuz 2016 istila girişimi başarılı olsa idi şayet; Bizde ciddiye alınmayacak Müslüman ülkeler arasında yerimizi alacaktık. Allah izin vermedi çok şükür.
Türkiye haricindeki (buna Mekke ve Medine de dahil) bütün İslam ülkeleri işgal altındadır. Bu bir iddia değil bu bir hakikattir. Peki nasıl?a bir örnek; 1916/1919 yıllarında çok çetin savunmalara rağmen bırakmak zorunda kaldığımız Hicaz topraklarını İngilizler cebren bizden alıp gönül rızası ile Araplara hediye etmiştir. Bir başka anlatım ile Araplar, İngilizler ile mücadele ederek, savaşarak, şehit olarak sahip olmadılar o kutsal mekanlara. Peki biz Müslüman taraf isek şayet; Hediye edenler ve hediye edilenler hangi taraf oluyorlar?
Sorusunun akıllarda düşünülüp, bulunabilecek cevabının idrak edilmesi temennisi ile bu günkü mevzumuza; Fransızca konuşanlar birliğinin de üyesi “Lübnan”diyerek giriş bölümünü yazıyoruz…
Lübnan, İbranice bir isimdir ve anlamı beyaz dağlar demektir. Lübnan dağları eteklerindeki karlar 12 ay boyunca erimediği için bu coğrafyaya Lübnan denmiştir. Lübnan Bayrağı; “Kırmızı renk ülkenin bağımsızlığı için akmış insanların kanlarını temsil ederken beyaz renk barışı ve Lübnan'ın dağlarında bulunan karı temsil eder. Bayrağın ortasında bulunan sedir ağacı tasviri, ebediyeti ve istikrarı simgeler..”
Oy.
Bayrağı bile vehimler üzerinden uydurulmuş, kırmızı/beyaz rengi ve ortasında bulunan yeşil sedir ağacı figürünün anlamlarına olumsuzluk ekleri ular isek hiç görmeden, hakkında bir şey okumadan Lübnan hakkında doğru bir ipucu yakalamış ve doğru fikrin sahibi olmuş oluruz.
"Lübnan’ın etnik dağılımı: %95 Arap, %4 Ermeni, %1 diğer (Kürt vd.) Dini dağılım: %59,7 Müslüman, %39 Hıristiyan, %1,3 diğer (Yahudi, Bahai vd.) Lübnan devleti on sekiz mezhebi resmi olarak tanımaktadır. İslam dini içinde kabul edilen mezhepler: %32 Şii, %20 Sünni, %5,7 Dürzi, %1,4 Alevi/Nusayri, İsmaili (çok az) Hıristiyanlık içinde kabul edilen mezhepler: %23 Maruni Katolik, %5,5 Rum Ortodoks, %3,4 Rum Katolik, %3,2 Ermeni Ortodoks, %0,7 Süryani Katolik, %Ermeni Katolik, %0,5 Roma Katolik, %0,3 Keldani, %0,05 Süryani Ortodoks, çok az sayıda Protestan, Nasturi ve Kıpti.."(alıntı)
Cumhurbaşkanının Hıristiyan, Başbakanının Sünni Müslüman, Meclis Başkanının Şii ve talimatları dinlenenlerin de Yahudiler olduğu tam da Fetö ve ekibinin hayalinde ki ülkedir Lübnan. Bu resmi ve gayri resmi siyasi yönetim ve toplum yapılanması kırılganlığın sonucu olarak, işine karışanlar ve müdahil olanlarında çokça olduğu bir ülkenin adıdır Lübnan.
Aşağı yukarı 400 sene boyunca Osmanlı idaresinde sıfır sorun’suz yaşayan Lübnan, Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ile birlikte Fransızların egemenliği altına girmiştir. 1943 yılında bağımsızlığına!? kavuşan Lübnan, 1975 yılından 1990 yılına kadar yaklaşık 15 yıl boyunca çok şiddetli ve acımasız bir iç savaş yaşamıştır. Bu çatışma ve kaos ortamının yaklaşık rakamlarla bilançosu; 150.000 ölü, 1.000.000 yaralanma, 350. 000 kişinin ülke içinde yer değişikliği, 1.000.000 ülkeden kaçma veya göç trajedisi.
Osmanlı İmparatorluğunun sözünün geçersiz edildiği yıllardan itibaren başlayan çeşitli hile ve oyunlar ile Siyonist Yahudiler tarafından başlatılan diplomatik hamleler ile devam edilen bir süreçte her şey İngiliz mandasının son bulması ve hemen akabinde de David Ben Gurion’un 14 Mayıs 1948 yılında İsrail Devletini kurması ile başladı.
İsrail’in kuruluşu ile birlikte yüz binlerce Filistinli göçmenin Lübnan’a girişi, ülkedeki hassas siyasi dengeleri çatışmaya sürükledi.Yani zaten mezhepsel olarak diken üstünde yaşayan Lübnan, İsrail Devletinin kurulması ve uyguladıkları zulüm nedeni ile çok büyük bir göç dalgasına ev sahipliği yaptı. İstisnalar hariç Müslüman olmayan gruplar Batı ve İsrail ile iyi ilişkiler kurmak isterken, Müslümanlar tam zıttı bir anlayış içindedirler.
“İç savaşın başlamasından kısa süre sonra Suriye yaklaşık 16 bin askerle Lübnan’a girdi. İsrail ordusu ise 1978 ve 1982 yıllarında Lübnan topraklarını işgal etti. İsrail Mayıs 2000’de güneyde silahtan arındırılmış bir bölge bırakarak Lübnan’dan çekildi..”
İç savaşın ardından Suriye 2005 yılına kadar Lübnan’ın topraklarını işgal etmeyi sürdürdü. Lübnan’daki siyasi durum 2000’li yıllarda belirgin şekilde değişti. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın ölümünün ardından Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığı Lübnan halkı tarafından direniş görmeye ve uluslararası çevrelerce de eleştirilmeye başlandı...” (analiz alıntısı)
Refik Haririnin Lübnan siyasetinde belirmesi, SUUD’un Lübnan siyasetinde belirgin bir şekilde bende varım hamlesidir aslında Neden? Çünkü Hariri Kral FAHD’ın kız kardeşi ile evli ve Suud vatandaşıdır. Refik Hariri Öğretmen ve orta halli bir ailenin çocuğu iken dünyanın 4. Zengini olma ünvanını kayınbiraderine yani SUUD’a borçludur (2002).
Refik Hariri'nin Beyrut’ta uğradığı suikast, Suriye'nin Lübnan'dan çıkışını getirdi (14 Şubat 2005). Geldiğimiz an itibari ile de Lübnan’dan çıkarılan O Suriye artık dünya haritasından da çıkarıldı maalesef.
Bu anlatımlardan çıkarılacak ders ve kulağımıza takacağımız küpede şudur: Önce Irak sonra da Suriye’nin yok edilmesi ve akabinde ülkemize yönelen ve yerleşen yaklaşık ve ulaşacak sayı ile 4 milyon civarı mülteci, misafir, mazlum adına ne derseniz deyin başka bir ülkenin sonunu hazırlamak için yapılmış batılı hamleleridir. Batılıların bir taşta çok kuş vurduğu kuşlardan bir tanesi de; Toplumsal yapımızı bozmak ve bir kaos ortamı oluşturmanın nedenlerini çoğaltmaktır. 81 ili bulunan bir ülkeye, 100 bin nüfuslu 40 il daha ekliyorsunuz..!?
Başımıza gelen her olay sonunda şunu söylemek zorunda bırakılıyoruz; Şimdi ne yani müdahale etmeyelim mi? Almayalım mı? Bakmayalım mı? Girmeyelim mi?,?,?,?,?,?
Beşeri olarak realite şudur aslında; Batılılar bir şey yapıyorlar, seni başka bir şey yapmaya mecbur bırakıyorlar. Güç kimde ise inisiyatifte ondadır. Oyunun kuralını da, seyrini de güç sahibi olanlar belirler. Bunca olumsuzluğa ve Batı hilelerine karşı elimizde tek bir avantajımız vardır o da Allah’tır. Allah mazlumların umudu, yardım vesilesi olan Cennet Vatan Türkiyemize zeval vermesin. Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel