“Adı Doğu Efsanelerinde yaşayan, o zamanki dünyanın yarısını 13 yılda fethetmiş, Pers İmparatorluğu'nun güçlü ordularını yenmiş, M.Ö. 336-323 yılları arasında Makedonya Kralı olan ve tarihteki en büyük komutanlardan biri olan Büyük İskender, balıkçılıkla geçinen ve balıklarla beslenen bir kıyı kasabasını istila ederek boyunduruğu altına alır. Lakin İskender’in askerleri kasabadan çekilince kasaba halkı isyan eder. İskender tekrar kasabayı istila eder. Lakin askerler çekilince kasaba halkı tekrar isyan eder. Bu döngü sürekli birkaç kez tekrar eder. Büyük İskender buna akıl sır erdiremez. Tam bu esnada İskender’in Yaverlerinden biri devriye girer ve der ki; “Efendim bu adamlar balıkçı, balık tutar ve genelde de tuttukları balıklar ile beslenir.” der. İskender yaverine, “bunun bana itaat etmemeleri ile ne alakası var” diye karşılık verince Yaver; “ Olmaz olur mu efendim bu kasaba halkının kimseye müdanası, bağımlılığı yok” der. Bunun üzerine İskender, “Peki yaver çözümün nedir?” Diye sorunca yaver; “Efendim! Biz öncelikle bu kasaba halkının yeme alışkanlığını değiştireceğiz. Göreceksiniz bundan sonra size katiyen isyan etmeyecekler” demiş. Yaver haklı çıkmış. Kasaba halkının yeme alışkanlığını balık haricinde ki başka yiyeceklere çevirince, kasaba halkı bir daha isyan, özgürlük veya söz dinlememe girişiminde bulunmamışlar...”
Hatırlar mısınız? Kemal Derviş diye bir adam gelip geçmişti bu ülkeden. Hani cebinde; Uluslararası Para Fonu ya da daha çok bilinen kısaltmasıyla (International Monetary Fund) IMF’nin acı bir reçetesi ile gelmişti. Bu reçetede yazan ilaçlardan bir tanesi olan, 2001 yılında Çiftçimize getirilen Şeker Pancarı kotası, benim sizlere anlatacağım mevzu hiç mi hiç değildir.
Peki, mevzumuz ne değildir? Mevzumuz dedikodu, laf olsun torba dolsun muhabbeti türünden bir şey değildir. Mevzumuz Cennet Vatan Türkiye ve bu Cennete eş değer topraklarda yaşayan Aziz Milletimizin geleceği ile ilgili reel, uygulanabilirliği olan fikirler ve çözüm yolları sunmaktır.
“Şeker pancarı, bir milleti başka hiçbir şey yemeden yaklaşık iki yıl tek başına yaşatabiliyor. Yani insanlar yalnızca şeker pancarından elde edilen ürünlerle beslenerek iki yıl boyunca hayatta kalabiliyor.” Batılılar, bu ve buna benzer hakikatleri aklımızdan kaçırmak için her türlü sinsiliği planlı bir şekilde uygulamaktadırlar.
Bu paragrafı okuyunca aklınızda, “dağa, taşa şeker pancarı ekelim ve sürekli şeker pancarı yiyelim” cinsinden bir ışık yandı ise o ışığı hemen söndürün. Aklımızda hangi cins bir ışık yanmalı? Bunu da okuyucu olarak düşünerek bulmak sizin marifetinize kalmıştır.
Yıllar yılları kovaladı. Büyük İskender öldü, Kemal Derviş hala sağ ve O’da bir gün ölecek. Geçmişten ders almak bizim ilkemiz olmalıdır lakin geçmişe bakarak iç geçirmenin, “yok şu şöyle, yok bu böyle olsaydı, olmasaydı” demenin de çenemizi yormaktan başka bir işe yaramayacağı aşikardır. Mesele, bu günden itibaren bizim Devlet ve Millet olarak hakiki anlamda ne yapacağımızdır.
Bu Cennet Vatanı elde tutabilmemiz, gelişip, büyümesi ve en önemlisi de; Hesap günü Allah’ın huzuruna alnı açık bir şekilde çıkabilmemiz için helalinden bir rota izleme mevzusunu “olmaz ise olmaz” şartı ile bir yaşam düsturu haline getirmemiz çok çok önemlidir.
Sırası ile Coca Cola, Mc Donalds, Burker King vs, vs, vs; “Sakın ha! buralara gitmeyelim, bunların ürünlerini çocuklarımıza, gençlerimize yedirmeyelim” saçmalığının tuzağına da düşmeyelim. Bu tavır ve karşı koyma mantığı da Batılı aklının bir hinliğidir.
Bu mantık, “elinde kumanda var, sen doğru kanalları aç seyret” mantığı ile aynı mantıktır. Ya da “ben futbola aşığım. Kavga, küfür etmeden maç izleyen bir takım taraftarıyım vs.” örnekleri ile uzayıp giden bir mantıktır.
Bu örneklerin hepsi, patlamaya hazır birer bomba mantığıdır. Bomba sende patlamaz lakin mutlaka patlayacak el ve eller bulur. Bomba her patladığında her fert, her aile ve Millet az veya çok mutlaka şarapnel parçasına maruz kalır.
(İçinde istisnalar olsa da) Bir toplumda çürüme, toplumun her katmanını kangren gibi istila ederek başlar ve devam eder. Öyle bir hastalıktır ki bu, istisnalar bile bu hastalıktan az veya çok mutlaka nasibini alır.
Peki ne yapılmalı?
Sayın Profesör Doktor Canan KARATAY bu sorunun cevabını bakın nasıl cevaplıyor: Kocaeli 9. Kitap Fuarı'na katılan Canan Karatay, orucun zeytinle açılması gerektiğini belirterek, "Zeytinle açılacak oruç. Hz. Muhammet zeytinle açardı. Hurma nereden çıktı? Hurma tamamen endüstriyeldir. Hurma nereden geliyor İsrail'den, Tunus'tan. Aklınızı başınıza alın. 'Kutsal kutsal' diyerek, bizi sömürüyorlar" dedi.
Şimdi Canan Hanıma, hurma Tunus'tan, İsrail'den geliyor iyi hoşta ceket, pantolon, ev eşyası, akıllı telefonunuz vs nereden geliyor diye bir soru sormayacağım!!! Çünkü derdimiz Canan Hanım değildir.
“Peki ne yapılmalı?” Sorusunu, Canan Hanım böyle cevapladı da; Sayın Hikmet GÜVELOĞLU senin çözümün nedir? Diye bir derdiniz var ise şayet, Dermanımız;
Büyük İskender’in hikayesini tane tane bir daha okuduktan sonra; Büyük İskender’in hikayesinin üstüne bir de Şeker Pancarının hikmetini ekleyerek hep birlikte tefekküre dalalım. Şundan hiç şüpheniz olmasın ki; Allah yar ve yardımcımız olacak ve bize mutlaka ama mutlaka doğru bir çıkış yolu gösterecektir. Yeter ki Devlet ve Millet olarak niyetimiz samimi bir şekilde ‘kaş’ yapmak olsun. Samimiyetin yerini numara ve şirinlik alır ise şayet; Her kaş yapma hareketimizde ‘göz’ çıkarmamız kaçınılmaz olacaktır.
Hastayı düzeltecek olan, kendisi hasta olmayan doktorlardır. İnşallah Sayın Cumhurbaşkanımızın veya bir başkasının kuracağı ekip ile her alanda Hak'kın razı olacağı doğru bir yol, sağlam bir rota yakalarız...Saygılarımla
saymayansayilmaz@gmail.com twt hikmetguvel