Aklımda yazmayı düşündüğüm Hong Kong (香港) üzerinden bizi de çok yakından ilgilendiren mühim bir konu vardı lakin “Mısır” mevzusunun daha öncelikli olduğunu düşündüğüm için bu konuyu sonraki bir zamana öteledim.
Öne aldığım veya ileriye ötelediğim konular insanların çok umurunda mıdır..? Açıkça söyleyeyim bu soruda benim çok umurumda değildir. Vakti zamanında ne güzel demiş ecdadımız: "İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Hâlık bilir."
Ben yazımı yazarım, okunur okunmaz, ulaşır ulaşmaz. Okuyan, başkasına ulaştırır, ulaştırmaz. Bunlar benim gündemim hiç değildir. Ben Allah’tan başka nasip veren tanımadım bu güne kadar. Mevla, hayırlı ise yazımızı gerekli yerlere ulaştırsın, ulaşması için vesileler yaratsın, duamızdır.
Geçtiğimiz Cuma günü içinde 30’a yakın çocuğunda bulunduğu 305 kişinin bir camii de namaz esnasında katledildiği, onlarca yaralının olduğu Sina vahşetine gelmeden önce, Asya ve Afrika olmak üzere iki kıtada da toprakları olan Mısır’ı şöyle hafif yüzünden çok derine, tarihe dalmadan benim aklımdan biraz tanıyalım isterim…
2012 yazında, Mısır tarihinde demokratik seçimle yönetime gelen ilk sivil lider olan Muhammed Mursi, 3 Temmuz 2013 akşamı, Genelkurmay Başkanı Abdulfettah Sisi'nin öncülüğünde gerçekleştirilen bir darbeyle devrildi.
Farklı düşünenlerde olabilir lakin şahsım, (her ne kadar Menderes daha uzun süre yönetimde kaldı ise de) zamanın Merhum Menderes’li Türkiye yılları ile Mursi’li Mısır ve ardından gelen Sisi ve ekibinin gerçekleştirdiği askeri darbe yönetimli yıllarını birbirine çok benzetiyorum.
Türkiye ile Mısır’ın birbirinden farklı özellikleri olsa da; Mısır siyasi anlamda henüz bizim 1950/60’lı yıllarımızı yaşamaktadır. (Bizde 1950 seçimlerinde) 2012 yılında Mısır halkına bir söz hakkı verildi. Söz hakkını alan Mısır halkı Mısırın yeniden yapılanması yani üzerindeki askeri, yargı ve bürokratik cuntaları bertaraf etmek amacı ile hızlı bir şekilde Mısır ve bölgedeki Müslümanların lehinde olacak çalışmalar içine girdi. Girdi, girmesini de; İzni veren Sermaye (İsrail/ABD/İngiltere) bu samimiyeti kendilerine yapılmış samimiyetsizlik olarak algıladılar ve hemen müdahale ettiler.
Beni Hayrete düşüren şey, tarihin en büyük ABD ve İsrail biatçisi Hüsnü Mübarek’in devrilmesine yol açacak bir ortam neden hazırlandı Mısır’da..!? Sizce de öyle değil mi..!? Ne demişler, Gavurun işine akıl, sır ermez.
Hüsnü Mübarek denen boyu posu devrik adam; Enver Sedat’tan daha iyi uşaklık yaparım vaadi ile kendi komutanının, başkanının ve dava arkadaşının öldürülmesinin bir numaralı planlayıcısı ve azmettiricisi olmuştur. İşte yaptığı ihanetler ve sırttan bıçaklamalar sonucu düştüğü durum ortadır. Dünyada zillet, Ahirette zillet.!? Bunları yazarken Enver Sedat’ı da aklamıyorum ben.
Ben bu yönetim, liderlik işlerini, akşam evine giderken bir babanın çocuğuna, torununa oyuncak almasına benzetiyorum. Çocuk oyuncağı heyecanla alır, oynar lakin bir süre sonra sıkılır ve atar. Sonra yenisi alınır, bu döngü böylece devam eder gider. Bu oyuncak değişimi Arap ve Afrika ülkelerinde 5/10/20 yıl sürüyor.
An itibari ile Sisi’nin başını çektiği askeri cunta ile idare edilen Mısır’ın güneyi ve batısı cetvel ile çizildiği için bu bölgelerde pek bir sıkıntı yoktur. Lakin Akdeniz’e ve Kızıldeniz’e bakan kara parçası olan Sina yarımdasın da çok enteresan kıpırdanmalar ve kovanlara çomak sokma, suyu bulandırma girişimleri sürekli olmuştur. Bu kaşımalar Mursi zamanında da vardı, ondan öncede hep vardı.
Hatırlar mısınız, Mısır'ın Sina Yarımadası'nda, Kızıldeniz kıyısında bir tatil kenti ve turizm merkezi olan Şarm El-Şeyh’te ses getirmek isteyen terörden beslenen grup veya devletler bomba patlatırlardı. (Bir örnek: 23 Temmuz 2005’de ardarda üç saldırıya maruz kaldı ve toplam 88 kişi öldü,150’den fazla kişi yaralandı.)
Sonuç olarak;
Yaklaşık Nüfusu 500 bin civarı olan Sina yarımadasının nüfusunun çok büyük bir bölümünün sayıları yaklaşık 1000 ila 15 000 arası değişen adı itibarlı, bilinen 20 kabile (aşiret) olduğunu düşünürsek,
Güney Sina Vilayeti'nin başkenti, Musa Peygamber’in çıktığı söylenen ünlü Tur Dağı'nın bulunduğu Tur Kenti’nin İsrail ile olan bağını ve yıllardır süren kavuşma hasretini düşünürsek,
Sina Yarımadası'nın İsrail'le 265 km'lik sınır boyunun yanında Gazze'yle olan sınır uzunluğu da 14 km olduğunu düşünürsek,
Yarımadanın Zengin madenler ve Akdeniz ile Kızıldeniz arasında stratejik bir geçiş noktasında ve Süveyş Kanalı’nın hemen yanında olduğunu düşünürsek,
Ve üstüne çok yakın zamanda alelacele Mısır Parlamentosunun onayı ile Sina’nın Kızıldeniz’e bakan, doğusunda ki Tiran ve Sanafir isimli iki adayı Suud’a vermesini düşünürsek,
Mısır ve Sina Yarımadası’nın daha çok filmlere, olaylara, ölümlere ve dramlara gebe olduğunu anlamamak saflık olur.
Görünen odur ki bir süre daha Mısır, Askeri veya Askerin dediğini yapan sivil bürokrasi ile yönetilmeye devam edecek gibi. 1960 darbesinin bedelini çok ağır bir şekilde ödeyen Mursi ve gönüldaşlarının memleketi Mısır’da, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi ve akabinde bir 28 Şubat yaşanır mı? Bilinmez. Gayb-ı da yalnız Allah bilir.
Ellerinde IŞİD bayrakları olduğu söylenen terör örgütüne terör devletinin yaptırdığı ve gelen onca istihbarata rağmen Sisi’nin de göz yumduğu Sina katliamı, vahşeti yaşanır yaşanmaz Ceberrut’u mutlu eden, mazlumu üzen ve zora sokan ilk sonuçlar hemen geldi. Neydi gelen o ilk sonuç?
Buyurun dostlar işte ilk sonuç: -Filistinli kaynaklar ve Mısır’daki haber ajansları, Sina’nın kuzeyindeki saldırıdan sonra Mısır yönetiminin, güvenlik gerekçesiyle Gazze’ye açılan Refah Sınır Kapısı’nı açmayı ertelediğini bildirdi. Filistinli gruplar arasında, Kahire’de varılan barış anlaşması kapsamında, Rafah kapısının Filistin Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ne devredilmesinin kabul edilmesiyle Mısır tarafının sınır kapısını açması öngörülüyordu…Yazı bitti. Bin selam.