“Lübnan Başbakanı Saad Hariri, hayatına yönelik komplo kurulduğunu öne sürerek istifa etti. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta bir televizyon kanalının canlı yayınında istifa ettiğini açıklayan Hariri, Hizbullah ve İran’ı bölgeyi istikrarsızlaştırmakla suçladı. Al Arabiya televizyonunda yaptığı konuşmada istifasının ardından açıklamalarda bulunan Hariri, İran yönetimini Arap devletlerinin ilişkilerine müdahale etmekle eleştirdi. Hariri, İran’ın ve müttefiki Hizbullah’ın Lübnan’da giderek artan etkisine dikkat çekerek, “Şu anda adeta, babam Refik Hariri’nin ölümüyle sonuçlanan suikastın öncesindeki atmosfer ve iklimi yaşıyoruz. Hayatıma yönelik olarak neyin gizlice planladığını sezmiş durumdayım” ifadelerini kullandı. Hariri açıklamasında, “Lübnan büyük bir ülke, hukukla yönetiliyor ve Ordu tarafından korunuyor. Lübnan’ın iç ve dış güçlerden gelen siyasi baskıların üstesinden geleceğine inanıyorum. Benimle çalışan ve bana güvenen herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu…”
Bir önceki, “Barzani’yi Gösterip Kushner’le Vuruyorlar..” başlıklı yazımda ABD Başkanı Trump’un Başdanışmanı ve Damadı safkan siyonist Jared Kushner bir önceki hafta sonu gizlice Suud’a gittiği ile ilgili sır dolu yapbozun birkaç parçasını yerine koymuştuk. Eksik kalan iki parçasının bir parçasını daha bu yazımızda yerine koyalım isterim.
Newyork saldırısı, ardından Texas Kilise saldırısı, hemen akabinde de Yemen tarafından Suud’un kendi kendine attırdığı, “sorumlusu Hizbullah’tır” dediği füze saldırısı ve son olarak Suudi Arabistan’lı Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin can derdi! ile Hizbullah ve İran’ı hedef göstererek gelen istifası.
Olaylar ve failleri kimler olursa olsun; Öyle bir dönemden, öyle hızlı ve öyle pusulu bir şekilde geçiyoruz ki; Bismillah, bir olayı düşünüp yorumlayamadan bir diğeri derken diğeri ve diğeri başlıyor. İnsanın aklını karman çorman eden bir olaylar kasırgasının içinde dönüp duruyoruz. Bir olay oluyor, kulaklar dikiliyor, faili Müslüman değil ise rahatlıyoruz öyle değil mi?
Pearl Harbor Baskını ile Japonya’ya Atom bombasının atılacağını, 11 Eylül İkiz Kule Saldırıları ile Afganistan, Irak, Arap Baharı! Ve son olarak Suriye’nin perişan bir vaziyete getirileceğini az çok tahmin edebiliyordu insanlar.
Lakin bu insanların medyatik olanları reklam ve haber olduğu için hep birkaç isim duyuyorduk zamanında. Yani sıra Suriye’ye gelince sonra ki sıranın İran!? ya da Türkiye olacağını tahmin etmek için ille de bir Merhum Erbakan olmaya gerek yok diyorum. Başımız fazla belaya girmeden Lübnan’a, Saad Hariri’nin istifasına geri dönelim biz.
“Babası Refik Hariri mütevazı bir çiftçinin oğlu iken 1965 yılında Suud’a öğretmen olarak gider ve bir görüşte Suud Kralı Fahd’ın kız kardeşine aşık olur, evlenir ve talihi birden döner. İş hayatında inşaat, bankacılık vs derken çok hızlı bir yükselişle dünyanın sayılı zenginlerinin arasına girer. Suudi Arabistan vatandaşı olur. Sonra medya ve paranın gücü ile Lübnan’a başbakan olur, bakanlık yapar tekrar başbakan olur ve Lübnan’ın özellikle Beyrut’un bu günkü modern yapılaşmasının da başkahramanı olur. 2002’de dünyanın en zengin 4. Kişisi ünvanını alır. Başbakanlıktan, Cumhurbaşkanı ile girdiği bir ihtilaf sonucu ayrılır. 2005 te bir suikast ile öldürülür…”
Şimdi bu kısa biyografi çok çok önemlidir. Bu kısa biyografi oğul Saad Hariri’nin kim olduğunu ele veriyor da ondan önemlidir. Tutuklananlar arasında Kral Fahd'a yakın olanların çokça olması akla başka soru işaretleri getirmiyor değil, belkide Hariri alıkonuluyor da olabilir. Saad Hariri için en güzel benzetme şu olsa gerek diye düşünüyorum: “Suyunun, suyunun, suyudur..” Ya da emir/komuta zinciri itibari ile çok af buyurun “İt ite buyurur, itte kuyruğuna..” deyiminin kuyruğudur.
Irak, Suriye diye isim verilerek numaralandırılmış topraklar üzerinde yapılan bütün planlar, program ve stratejilerin saha uygulaması bugünlere kadar CİA/MOSSAD/MI6 vs ortak yapımı IŞİD denen kurma siyah oyuncak üzerinden yürütülüyordu. Her şeyin sonu olduğu gibi bu örgütünde bir miadı vardı ve miadı doldu. Miadının başlangıç tarihinden itibarende Irak ve Suriye hallaç pamuğuna çevrildi.
Şundan çok eminim ki bu coğrafyada döndürülen bütün topaçların hepsinin ipinin ucunu aynı anda İngiltere, ABD, İsrail, İran ve Rusya beraber tutuyorlar. Beşi de samimi dosttur.
İngilizler’i (Kuzuların sessizliği filmi ile) ayrı tutuyorum. Diğer dörtlüden biri Erol TAŞ, diğeri Başrol oluyor. Sonra birden roller değişiyor, Erol TAŞ Başrol, Başrol de Erol TAŞ oluveriyor. Film Erol TAŞ’ın kötü karakter ve başrol olması ile oynanıp gidiyor.
(Gayb-ı Allah bilir) 2026-2030’lu yıllarda bu film bitecek ve bu coğrafyadaki başrol ve kötü karakterlerin hemen hepsi evlerine dönecekler. “Hepimiz birimiz için..” sloganik lafta ki O birimiz kalacak, yayılacak.
Sayın Cumhurbaşkanımızın deyimi ile ortak yapım DAEŞ denen kara bela bir ara Fetö ve ekibi ile Türkiye’ye çamur edilip sıvanmaya çalışıldı lakin başarılı olamadılar çok şükür. Zaten 15 Temmuz 2016 gecesi istila girişimi başarılı, kabus gerçek olsa idi bugün çok çok başka şeylerden bahsedilecekti bu coğrafyada.
Ortada bir IŞİD var ve bir tek dostu yokmuş gibi görünüyor. Sahibi, sahipleneni de yok. Aslında idrak edebilen için DAEŞ ya da IŞİD her ne uyduruk menem şey ise baştan beri hiç yoktu. IŞİD görevini yaptı ve sahneden çekildi çekilecek. Peki bundan sonra neler olacak? IŞİD'in boşluğunu kim dolduracak..?
İran’a bir operasyon mu var? Hayır.
İran, Haşdi Şabi ve Hizbullah üzerinden mi bir operasyon var? Evet.
İran ve Suud bu operasyondan haberdar mı? Evet.
Hakikat şudur: “İran’ın hanesine Haşdi Şabi kanalı ile kendi sınırına doğru bir kavanoz bal yazıldı.
(İlerleyen zamanlarda göreceğiz) İsrail’in hanesine de kendi sınırına doğru İran ve Hizbullah bahanesi ile bir kovan bal yazılacaktır...” İzahatım anlaşıldı değil mi?
Oy.
Bir ihtimal var;
Diyorum ki bir ülkenin Başbakanı ancak bu kadar Vatansız ve Ödlek olabilir..!?
Bir ihtimal daha var;
Ya da bir ülkenin Başbakanı; ABD, İsrail ve Suud üçlüsü tarafından verilen talimatı uygulama işini ancak bu kadar eline yüzüne bulaştırabilir...Yazı bitti. Bin selam
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel