1994 yılında rakımı yüksek, mahrum bir köyde göreve başladım. Rakımın yüksekliğini,15 Haziranda karne dağıtırken, karla karışık yağmur yağdığından tahmin edebilirsiniz.
Bir gün köyün imamı lojmanıma geldi.“Hocam yaşlı, ölümü yakın bir hasta var. Beraber ziyaretine gidelim, hem senin içinde bir değişiklik olur” dedi. Beraber hastanın evine vardık. Benim üzerimde deri mont gömlek ve kravat vardı. Odaya girdik. Adam, gözleri yarı açık, yorgun ve kısık bir ses ile sürekli,“La ilaha illallah” diyordu. Hasta beni görünce bir anda gözleri büyüdü, suratının şekli değişti! Bir panikle hızlı hızlı “La ilaha illallah” demeye başladı. İmam ve hastanın oğlu apar topar beni odadan dışarı çıkardılar. Ben bu işten bir şey anlamadım. “Hocam bir yanlış mı yaptım?” dediğimde, Hasta adamın oğlu: “Hocam babam, 20 yıldır yatalak ilk defa kravatlı değişik bir adam görüyor. Seni Azrail zan etti” dedi. Birkaç gün sonra hastamız öldü. Cenaze namazına gittim. İmam cemaate; “Merhuma, haklarınızı helal ediyor musunuz?” diye seslendi, lakin; Cemaatten helal ediyoruz sesi çok isteksiz ve kısık çıkıyor, hatta bazıları ağzını bile açmıyordu. Adam mezara defnedilince, meraktan imama sordum; “Hocam cemaat neden, haklarınızı helal ediyor musunuz? Diye siz söyleyince, isteksiz ve tutuktu davrandı,” dediğimde imam: ”Hocam, zamanında bu adam köydeki insanlara ve hayvanlara etmediği zulmü bırakmamış.Hatta diri diri hayvan bile yüzdüğü söyleniyor” dedi…
Amerika’nın, meşhur herkes tarafından bilinen Hiroşima ve Nagazaki katliamını bilirsiniz. Hani Japonların yaptığı iddaa! edilen, Pearl Harbor baskınını bahane ederek attığı iki atom bombası var ya, işte ondan bahsediyorum. Binlerce Japon’un ilk anda, binlercesinin de oluşan radyasyona bağlı hastalıklar sebebi ile ilerleyen zamanlarda öldüğü, insan yapımı iki adet tahrip gücü korkunç bomba. Başka bir yazımda, bu katliamın bize anlatıldığı gibi olmadığını detayları ile yazacağım. Amerikalı ve onun uzantısı uzmanların bizleri nasıl kandırdıklarına şahit olacaksınız inşallah…
Şimdi sizi 1945 yılında Hiroşima’ya ilk atom bombası atılmadan çok değil sekiz yıl öncesine götüreceğim. Cenaze namazını kıldığımız yaşlı hastamız, ölmeden önce ne haltlar karıştırmış, birlikte ona şahit olalım…
1937 yılının Aralık ayında; Japon askerleri Çin’in Nanking kentine girmiş; Önüne çıkan çocuk, kadın ayrımı yapmadan üçyüzbin insanı acımasızca katletmiştir. Kadınlara tecavüz, hamile kadınların karnından bebekleri çıkarma ve cinsel uzuvları kesme bu katliamın birkaç örneğidir. Tecavüz edilen İkiyüzbin kadının, tecavüz edildikten sonra gönderildikleri genelevlerden sonraki akıbetlerinin ne olduğu da cabasıdır. Bu vahşet ve katliamları Yaşlı ve hasta adamımız, üç ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Üstelik bu rakamlar, kayıtlara geçmiş resmi rakamlardır.Gayri resmi olanları siz düşünün artık…
Şimdi size üç soru;
ABD tarafından, Hiroşima ve Nagazaki’de katledilen Japonlara mı üzüleceğiz?
Olmadı; Japonların katledilmeden sekiz yıl önce katlettikleri Çinlilere mi üzüleceğiz?
O da olmadı; Çinlilerin bu güne kadar katlettiği altmış milyon Müslümana mı?
Katil kim? Katledilen kim? Hem katil, hem de katledilen kim?
Böylesine karışık, girift sorular.
”Bozulduğu zaman, insandan daha korkunç bir yaratık yoktur.” Lev Nikolayeviç TOLSTOY’un bu sözü, aradığımız bu üç sorunun cevabı hiç değildir.
İnsan denen varlık zaten bozuktur. Düzeltilmesi için Allah sayısız peygamberler göndermiştir. Bu nedenle Tolstoy’un bu sözü isabetsiz ve yersiz bir sözdür. Batılıların içinde katliama ve zulme karşı olan insanlar yok mu? Elbette ki var. Lakin istisnalar genel kaideyi bozmaz. Her ne kadar Tolstoy 1910 tarihinde öldüğü zamankarın Çarlık Rusya’sının,1917 yılından sonra ki devamı olan mensubu olduğu SSCB ve son olarak şimdiki ismi ile Rusya’nın sicilinin hiçte öyle temiz olmadığını biliyoruz ve an itibari ile Suriye'de canlı canlı görüyoruz.
Gayri Müslimlerin efendiliği, güçsüzlüğünden gelir. Güç herhangi birinin eline geçer geçmez efendilik bozulur, hemen akabinde katliam ve zulüm kendiliğinden başlar. Çünkü Gayri Müslim insanın kafasındaki güç kavramı, güçsüzü ezmek ve yok etmek üzerine kuruludur. Gücünü toplama yolu bile katliam, sömürü ve gasp şeklinde olan bir zihniyetin; Paçalarından da pislik yani katliam ve zulüm dökülmesi gayet mantıklıdır.
Sonuç olarak;
“Gücü eline geçirdiği zaman, insandan daha korkunç bir yaratık yoktur.” - Sözü, aradığımız sorunun tek cümlelik cevabıdır. Neden?
Çünkü bu güç belli bir süre bu insanların Müslüman olanlarının eline de geçti. Lakin bu katillerin siciline benzer bir sicili olmadı hiç Müslümanın. Bilakis Müslüman olmayanlarına bile adalet ve huzur dağıttı. Anlatabiliyor muyum?
Müslümanın, insandan alacağı bir ders, bir öğreti veya bir model yoktur. İnsanda bir gram akıl olsa idi zaten Müslüman olurdu.
Geldiğimiz an itibarı ile gücü elinde bulunduran katil İnsanın kendi cinayetlerini unutturmak ve hoş göstermek sebebi ile katlettikleri Müslüman ve diğer efendi dünya insanlarına yutturmaya çalıştığı İnsan Hakları denen mundar şey;
İkiyüz okka çeken iri kıyım katilimizin, içine girip gizlenmeye çalıştığı kanlı, yırtık ve her tarafından sökülüp patlamış kırkdört beden elbisesidir. Katil neresini kapatmaya çalışırsa çalışsın o koca kıçı her zaman açıktadır…Saygılarımla