Amerika Birleşik Devletleri 37. Başkanı Richard Milhous Nixon’ın 1972'de yaptığı Çin/Pekin ziyareti, Birleşik Devletler ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında iki yıldan fazla süren uzlaşmazlığı sona erdirmiştir.
KASIM 1977'de Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın yaptığı Kudüs Ziyareti de fiili anlamda onlarca yıllık süren Arap İsrail düşmanlığını bitirmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Wilson Reagan ve O zamanki adı ile Sovyetler Birliği genel sekreteri Mihail Sergeyeviç Gorbaçov'un bir araya geldiği 19-21 KASIM 1985 CENEVRE Zirvesi ile de soğuk savaş resmen tarihe karışmıştır.
Çin lideri Mao Zedong’un SSCB hegomanyası ile pek ilgilenmemiş ve kendi başına ayrı bir güç olmasının verdiği rahatlıkla, Mao/Nixon 1972 Pekin görüşmesi gerçekleşti.
Enver Sedat’ın KASIM 1977 Kudüs ziyareti ve İsrail Başbakanı Menahem Begin ile görüşmesi Arapların İsrail yenilgisinin yani İsrail’le baş edemeyeceklerini artık kabullendikleri yılların ardından gelmiştir.
19-21 Kasım 1985 Reagan/Gorbaçov Cenevre görüşmesi de SSCB’nin çok çok başarısız bir ekonomi yönetimi ve silahlanma faaliyetlerinden sonra gelmiştir.
Mihail Sergeyeviç Gorbaçov;
2-3 Aralık 1989 Malta açıklarında bir savaş gemisinde; 9 Eylül 1990’da da Helsinki’de George Bush ile iki defa görüştü ve ABD’den ekonomik yardım yani borç istedi.
Bu iki görüşme özü itibari ile neyin ispatı idi? Bu görüşmeler İki Süper Güç!?lü ayağı olan seyyar panomuzun aslında bir ayağının hiç olmadığının, ille de böyle bir ayak var diyenler için de somut şekli ile Sovyet ayağının kırılmış olduğunun ispatı idi. Bunu en iyi anlatan, en ciddi delil ise görüşmelerin hemen akabinde Aralık 1990’da Gorbaçov’a verilen Nobel Barış Ödülü olmuştur. İzahatımdan inşallah birileri bir şeyler anlıyordur..?
İsrailli düşünce adamları bu günlerde; İçinde İSRAİL’in de yer alacağı MISIR, BAE, SUUD, KUVEYT vb. ülkelerle CENEVRE’de (şık olur) olabilir başka bir şehirde olabilir, bir araya gelmesinin Ortadoğu’da kalıcı bir barışın! Sağlanabilmesi açısından çok büyük bir cesaret örneği olacağı kanaatindeler.
Çok yakın zamanda bir araya gelen Arap ülkelerinin İran’ı ve Hizbullah’ı hedef alan sözleri ve aldıkları kararlarda şunu göstermiştir ki; İsrail ile Arap ülkelerinin ortak bir (düşman) noktada buluşabileceğinin olumlu sinyalleri olarak yanıp sönmektedir. Bu kesik kesik yanan sinyalleri, kesintisiz ve güçlü yanan bir lambaya döndürebilmek için uygun ortamın oluştuğunu düşünüyorlar.
Enver Sedat’ın 40 yıl önce Kasım 1977 ayında İsrail Başbakanı Menahem Begin ile bütün Arap dünyası tarafından taarruz şeklinde gelen zehir zemberek ithamlara rağmen ziyaret ve görüşme için gösterdiği büyük cesaret örneğinde olduğu gibi;
Geldiğimiz an itibarı ile hatırı sayılır bir Arap liderin de Kudüs’e gelip Binyamin Netanyahu ile görüşme cesaretini gösterebilmesinin Ortadoğu barışı için çok önemli bir adım olacağı görüşündedirler.
Peki, bu sahneye çıkması beklenen (assolist) Arap lider kimdir..!?
Sorusunu işitince her 100 okuyucudan 99’nun aklına ya SUUD ya da BAE liderlerinden biri gelmiştir. İsraillilerin şiddetle tercihi, Suudi Arabistan prensi Muhammed Bin Selman’dır. Gerçek olur mu bilmem lakin beklenti budur.
İsrailli analistlere göre Ortadoğu gebedir.
Ortadoğu barışı; Cesaretli, gözü pek, haşin, akıllı ve en önemlisi de kulakları eleştirilere kapalı (Arap veya Yahudi) bir siyasi liderin doğmasını beklemektedir...
Sonuç olarak;
İsrailloğullarının geneli Filistin’i tamamen öldürmeseler de nefes alacak kadar toprağı olan bir Filistin Devleti’nin kurulmasını ister gibi yapmaktadırlar. Evet sonuçta bir Filistin Devleti kurulacak. Lakin İsrail'den uzakta bir Filistin devleti kurulacak. Benim yahudilerden duyduğum İsrailoğullarının asıl hedefi, bir bahane uydurup İsrail'in başına bela Gazze şeridindeki yaklaşık üç milyon Filistinlinin Mısır taraflarına sürülüp oralarda bir devlete kavuşturulmasıdır. Bu gerçek olur mu? Gayb-ı ancak Allah bilir. İsrail'in bunu yapabilmesi için binlerce Filistinli kardeşimizi katletmesi gerekir. Sırf rahatı yerinde Yahudilerin rahatını bozup çöle gönderebilmek için Yahudi fikir babalarının planlayıp organize ettiği1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'ya saldırmasıyla başlayan II. Dünya savaşında yaklaşık 80 milyon insan öldü.
Peki İsrail'in yapacağı böyle bir katliama, İsrailoğulları'nın sunduğu konfora, makama bağımlı Müslüman ülke liderleri izin verir mi?
Dünya ticaretinin ve de parasının tamamını elinde tutan İsrailoğulları kafasına koyduğunu yaparken çokta dünyayı tınlamaz. Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com