En sinir olduğum ifadelerden biri ile bu günkü yazıma başlıyorum: “İncirlik Üssü’nün kullanımı ve Türk/Amerikan stratejik ortaklığı..”
Ortak olduğumuz günden beri bir tek faydasını görmediğimiz gibi sürekli zarar eden tarafın biz ve komşularımızın olduğu bir stratejik ortaklık!?
Yeri gelip Taliban’ı, yeri gelip diktatör Saddam’ı, yeri gelip eli kanlı Esad’ı ve DAEŞ’i bahane edip, Allah’ın bir hikmetidir! her daim İslam coğrafyalarının tarumar edildiği, Müslümanların, mazlumların katledildiği ve mülteci dramlarına sebep olan çok menem bir stratejik ortaklık..!?
Bu Stratejik ortaklığın ilk resmi ilişkisi; (gayri resmi "1950 Kore faciasını" saymazsak) “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 18 Şubat 1952'de Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı ve Adnan Menderes hükümeti döneminde NATO'ya resmen üye edilmesi ile başlamıştır.” Hatırlatması ile bu gün ki asıl mevzumuzu izah etmeye çalışalım…
***
İncirlik Nato ( ABD) Üssü inşasına Türkiye'nin NATO üyeliğinden bir yıl önce, 1951 yılında Amerikalı Mühendisler tarafından başlandı ve akabinde 1954 yılında Üs açıldı.
Bu ne demek oluyor? Bu, en az bir iki yıl önceden Türkiye’nin Nato’ya dahil edileceği belliydi demek oluyor. Normalde üs inşaatının üye olduktan sonra başlaması gerekirdi değil mi?
NATO’ya üye olduktan sonra sırası ile iki stratejik büyük hata daha yapıldı.
1/ ABD ile Türkiye arasında (39. Hükümet, Süleyman Demirel’in Başbakanlık ve Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönem) 1976 yılında imzalanan "ABD-Türkiye Savunma ve İşbirliği Anlaşması" ile Adana İncirlik üssü, Kargaburun haber alma tesislerinin NATO adına ABD tarafından kullanılmasını sağladı.
2/ 1980 yılında 12 Eylül Darbesi sonrasında imzalanan "Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması" ise 12 askeri üssün NATO adına ABD tarafından 5 yıllık kullanılmasına karar verildi. Bu anlaşma, ABD'nin talebi doğrultusunda halen yürürlüktedir.
1980 askeri darbesinin Generallerinden bir tanesinin oğlunun Nerelerde? Kimlerle? Petrol ticareti yaptığını pardon işler çevirdiğini kısa bir araştırma ile bulduğunuzda, "Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının" Türkiye’nin ne kadar aleyhinde bir anlaşma! olduğunu hemen anlayacaksınız. Daha kibar bir ifade ile üç kuruşluk kısa süreli bir dünyalık konforu elde etmek adına ABD ve diğer Batı ülkelerine Cennet Vatanın nasıl peşkeş çekildiğini idrak edeceksiniz. Tansiyonum çıktı. Yüreğimin celallenmesi ile beraber kalem tutan eliminde ayarı bozuluveriyor.
Oy.
“Ayı ile yatağa girenin başına hiçbir vakit iyi şeyler gelmez…”
Aslında deyimin aslı: “Ayı ile yatağa girilmez” di lakin bu deyimin küpesi 195O/52 yılından, olmadı 1976 yılından, olmadı 1980 yılından önce kulağımıza takılmalıydı, takılmadı.
Deyim deyimi açtı ve şu anda maalesef “Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye” deyimine duçar olmuş vaziyetteyiz.
Geldiğimiz an itibari ile ne Irak’ın ne de Suriye’nin bırakın toprak bütünlüğünü, koskocaman iki ülke adeta haritadan silinmiş, İnsanların milyonlarcası katledilmiş ve sürülmüştür. Azda olsa nefes alan kalan kısmında da çok ilginç ittifaklar yapılmakta ve çok hin stratejiler döndürülmektedir. Dışımızın, komşumuzun vaziyeti budur.
İçimizin, evimizin vaziyeti de şudur: 15 Temmuz 2016 gecesi ABD önderliğindeki NATO’nun Başkomutanımızı ortadan kaldırma ve Türkiye’yi istila etme girişimi, aynı “NATO’ya üyeliğimizin ve Adana İncirlik üssünün NATO’ya girmeden yıllar önce tasarlanıp bir yıl öncesinden de üs inşasına başlandığı” gibi bir operasyondu aslında. İzahatım anlaşılıyor değil mi?
Biz ayı ile yatağa girdiğimiz seneden beri, Ayımızın pençesinden nasibini sürekli kardeş ülkelerimiz almış hala da almaya devam etmektedir. Bu pençe çok sert bir şekilde bize doğru da gelmiş lakin pençenin göğsümüze gelmesini yine göğsünde iman olanlarımızın yiğitleri tarafından Allah izni ile engellenmiştir.
Yılların bu birikmiş sorunları ile günahları ve sevapları ile Sayın Cumhurbaşkanımız ve ekibi askeri alanda çok ciddi hamleler yapma gayreti içine girmiştir lakin işimiz hakikaten çok zordur. Neden?
Çünkü bir tarafta “Amerikan Boz Ayısı” diğer tarafta “Rus Kutup Ayısı” vardır. Hemen yanı başımızda da “İran Sırtlanı” olunca tercihimizin her daim “D şıkkı, Hiçbiri” olması gerekiyor değil mi..? Şu anki konjonktürde en az bu ayılardan biri ile uyum içinde bu deveyi gütmek zorunda mıyız? Evet.
Ülke yönetmek oturduğun yerden yazı yazmaya, akıl vermeye benzemez lakin ben akıl danışılacak danışman, yönetici ve lider kadro seçiminin daha titiz ve dikkatli yapılmasının ülkemizin hayrına olacağını düşünenlerdenim.
Son paragraf;
Türkiye olarak; "D şıkkı, Hiçbiri" seçeneğini tercih edebilmemiz içinde çok güçlü bir savunma ile birlikte caydırıcı bir hücum gücümüzün olması birincil şarttır. Ülke olarak bu iki gücün en kısa zamanda sahibi olmak ise bu işin uzmanı vatanseverlerin gayretli çalışmaları ve Allah’ın yardımı ile olacaktır…Yazı bitti. Bin selam
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel