Halebin yıkık duvarlarına
tırnakları ile veda babında
tek bir cümle kazıyan ey çocuk!
ne yazdım diye sormayasın sakın
herkesin bildiği gibi bende biliyorum:
bekle beni halep, şimdi muhacir olup gidiyorum
lakin bir gün medine'den döner gibi dönüp
anama sarılır gibi sımsıkı sarılacağım toprağına.
Hem amca söyler misin
biz niye öldük ki
daha onu bile bilmiyorum
anamın babamın bilmediği gibi
şışt amca
rahmetli babam demişti ki
insanı----uzayınca bulur ölüm
hani çocuk avutmasıymış uzamak, gördüm
halep çöktü üstüme ben öldüm.
Ara sıra anam ile babamın mezarlarının arasına yatıp düşünüyorum
düşünüyorum, aklım ermiyor, çözemiyorum.
söyle bana amca
şimdi onlar mı öldü
yoksa ben mi öldüm?
Ey
boyu küçük, yüreği mangal çocuk!
haysiyetine, şerefine kurban oldu
anan, baban
hem ölüm bulacaksa insanı, şerefte bulmalı
insan şerefi ile yıkılmalı toprağa, suya
ondan değil mi ki
kendi güzel Nuh, bir avuç güzel ile
o koca tufanı yarmadı mı
varmak için güzeli kendinden Güzel'e.
Oy.
öyle gözlerimin içine bakma çocuk
zaten harım çok benim.
bir köz de sen atma yüreğime
evindir evim
nemleketim memleketindir
haydi
durma gel çocuk
ver elini avucumun içine..!
Soruyorum şimdi, ne söylenir ne yazılır bu şiirin üstüne. Mevzu bahis vatan ise elbette aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadar söyleyeceğiz, yazacağız.
Bakın şunu baştan belirteyim. Ben burada insanları eğlendirmek için THALK SHOW yapmıyorum. Benim adım Ne Cem YILMAZ ne de Beyaz değildir. Benim adım, GÜVELOĞLU Hikmet. Allah’ın kulu Hikmet.
Şimdi İran’a uygulanan ambargo öyle nükleer mevzulardan falan filan kalktı gibi palavralara inandığınız anda, “Kırmızı Başlıklı Kız” masalında ki; O kırmızı elmanın sahibi olmuşsunuz demektir.
"Özellikle İran ve K.Irak'ta", ABD, AB vs orada burada yaşayan önemli bir Yahudi nüfusu var değil mi? Şimdi Suriyelilerde mülteci durumuna düşüp yaşadıkları kentleri terk etti, terk ediyorlar değil mi? Yavaş yavaş bizim güney sınırımıza bir şerit çekmeye başladılar ve çekmeye devam edecekler. Çok değil 1-3 yıl arası Yahudi lobileri bizim güneyimizin dışı ile ilgili enteresan (kültürel vs) faaliyetleri dilendirmeye başlayacaklar..!?
Konuları kasıtlı olarak birbirine karıştırıyorum ki, bir şey değil çok şeyi bir aynı anda düşünebilelim. Şimdi gelelim şiirimizdeki yetim ve öksüz çocuğun nasıl bu hallere düşürüldüğüne...
Suriye’nin Bera kentinde iki doktorun; Mübarek’in düşmesi ile “Esad’da düşse ne iyi olur.” İçerikli telefon konuşması dinlemeye takılır, yakalanırlar, saçları kazınıp, işkence edilirler. Sonra bir çocuk duvara bir yazı yazar. Batılı alçaklar tarafından Arap Kışına uğratılmış ülkelerin duvarlarına yazılmış cinsten bir yazı. Halk Doktorları ister, İstihbarat vermez. Arkasından yürüyüşler ve başka kentlere sıçrayan eylemler. Gerisi herkesin bildiği gibi bombalama, harap olmuş kentler ve insanın yüreğini sızlatan dramlar ve ölümlerin arkasından gelen göç...
Şimdi bu hadiseler dizisini görsel ve yazılı medyada yazdığı gibi algılarsanız şayet; Masalımızda ki Kırmızı Başlıklı Kızımızı ham yapmaya gelen, Kızımızın ninesinin kılığına giren Kurt muydu? Çakal mıydı? Her neyse, bu sevimli Hayvanoğlu Hayvan’ı gözden kaçırmışsınız demektir. Hayret! O kadar insan yemiş göbeği büyük Hayvanoğlu Hayvan’ı fark etmemekte normal bir şey değildir.
Ah! İpsiz Sapsızlar ah!! Ben Adanalıyım bizim memleket için şöyle bir laf ederler: “Bir şarap şişesine, adam vuracak, mutlaka bir İpsiz Sapsız bulursun.” Şaka ile karışık bir laftır bu. Şimdi; Bir değil de bir kasa şarap, yanına birde çerez verir iseniz birden fazla adam öldürmesi de normaldir.
İngiliz kızımız Esma, bir görüşte aşık olmuş Esad’a. Esad’da kızımız Esma’ya. Lakin bu aşkın kanlı bir reçetesi de varmış. Kayın babası Esad’a; “Damat zamanı geldi artık, gelin başına atılan şu buğdayları halkının üzerine serp bakalım” demiş. Ne yapsın Esad, gönlünü kaptırmış bir kere Esma’ya. Bu aşkın büyük ve unutulmaz olması hatta kitaplara girmesi için; Damat Esad daha çok buğday serpmiş kendi halkının üzerine.
Sonuç olarak;
Esad; Suriye’yi bu hale getirmesi için görevlendirilmiş biridir. Ayaklanmalarda; Kayın babası tarafından; bir kasa şarap şişesine ayarlanmış İpsiz Sapsızların, fitilini yaktığı kaosla başlatılmıştır. Kaos bir başladı mı kontrolü çok zordur artık.
Gelelim bizim derecesi Allah katından verilmiş, Allah’ına Kurban olduğumuz, Cennet Vatanımıza; Bu vatan; Ne Suriye ne de Irak’a benzemez. Neden? Çünkü; Mekke Medine’de dahil buna, O toprakları bizden savaşarak alan Batılı, Araplara hediye etmiştir. Yani Araplar, Batılı alçaklarla savaşarak sahip olmadılar O topraklara. Türkiye hariç halkı Müslüman bütün topraklar işgal altındadır ve Kudüs olduğu gibi Hicaz'da dahildir buna. İzah edebiliyorum değil mi?
Ey benim Aziz Milletim! Ve bu Aziz Milleti idare eden Devlet Erkan’ımız! İçinden geçtiğimiz şu kritik süreçte, ortalığa maskeli veya maskesiz çıkıp kaos ortamı oluşturmaya çalışanlar, Damat Esad’ın Kayın Babası tarafından, eline şarap şişesi tutuşturulmuş İpsiz Sapsızlardır.
Batılı alçaklar; Her bomba patlamasından veya herhangi bir olaydan sonra hemen kamera arkasına geçip çekirdek çinterek öylece sokaklarımızı seyrediyorlar, acaba ne olacak diye. Maşallah içimizdeki Damat Esad'ın Bacanakları da, orada burada ağızlarını eğip bükerek, bir çakal kurnazlığı ile sanki Milletimizin yanında “İMİŞ” gibi yorum yapma telaşındalar. Mevzu vatan ise şayet; Bu Bacanakların da gözünün yaşına bakılmaması gerekiyor.“Efendim, insan hakları var” diyenlerde Bacanakların dostlarıdır. En az Bacanaklar kadar tehlikelidirler.
Her sokak olaylarının başını çeken bir kaç tane fanatik, cebine para sıkıştırılmış piyonlar vardır. Devlet onları hal ederse, diğerleri çekinip, korkup dağılacaktır. Neden? Çünkü insanlarımızın çoğu ailesinin geleceği vb. kaygılar taşır. Bu sebeple ele başlar umutsuz, bitik serserilerden seçilir.
Çözüm ne? Çözüm; Ellerine şarap şişesi tutuşturulmuş bu İpsiz Sapsızların hemen sokaklardan toplanması, uzun bir süre de ceza evinden çıkarılmaması da şarttır. Yoksa hep beraber mülteci kardeşlerimiz gibi: “ İki damla yaş; Bir akılsız baştan beri nem kaldı.” türküsünü söyleriz.
Yoruldum, vallahi de, billahi de yoruldum.“Jarusalem, Golan, Şu Fırat’ın Suyu” ile bir önceki "Kılıç Boynumuza İnmeden” yazılarımın okunup, mutlaka devlet ve Aziz Milletimiz tarafından ciddiye alınıp, düşünülüp, icraat üretilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu Bacanaklar İpsiz ve Sapsızlar, bu toprakların başına çok beter belalar açacaktır, demedi demeyin...Saygılarımla
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel 05058819030